Melik Firat´in
seçim bildirgesi:
DİCLE / FIRAT’ARASINDAN
AKAN SÜRGÜNLE YEŞEREN KISA HAYAT HİKAYEM...
1934 yılında Erzurum İli Hınıs
Kasabasının Kolhisar Köyünde dünyaya geldim.
Yaşımı Milletvekilliği için
7 (1927) yaş büyüttüm.
Çocuk yaşta ailemle birlikte 1925 Kürt Direnişi
sonrasında sürgüne gönderildim: Kırklareli’nin
Vize İlçesi Sergen Köyünde ilkokulu okudum.
Lise mezunuyum.
Kapsamlı ve çok yönlü eğitimimi; kendi
aile büyüklerimin müderrislik (seydalık) yaptığı
medrese kurumunda Arapça, Farsça, Kürtçe filolojisi,
teoloji (ilahiyat) ve dinler öğrenimi kapsamında
yaptım.
1954 yılında Erzurum’da 11. Dönem Demokrat
Parti (DP) milletvekili seçildim. 1960 Darbesinden
sonra tutuklandım. DP iktidarı yetkilileri
ile birlikte yargılandım. 1,5 yıl,
Yassı Ada ve 1,5 yıl da Kayseri zindanlarında
tutuklu kaldım.
12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’ndan sonra
bir ay kadar gözetim altında kaldım. 12
Eylül 1980 Darbesinde de, Ankara’da tutuklanarak
Erzurum Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nde
yargılandıktan sonra serbest bırakıldım.
1991’de, Erzurum’dan 19. Dönem Milletvekili olarak
seçildim. İki sene sonra, siyasi parti sistem
kirliliğinin dışında çalışma
yürütmek için partimden istifa ettim, iki yıl
bağımsız milletvekilliği yaptım.
1995’de TBMM’de yaptığım bir basın
toplantısında, halkımı, Kürtleri
doğrudan temsil edemediğimi açıkladım
ve bu nedenle 1995 genel seçimlerine katılmadım.
Seçim sonrasında milletvekili dokunulmazlığım
kalkınca, “PKK’li olma” iddiasıyla tutuklandım:
Bayram Paşa Cezaevi’ne konuldum. Tutuklanmamdan
iki ay sonra takipsizlik kararıyla serbest
kaldım.
Bütün bunların yanında, birçok tutarsız
gerekçelerle DGM ve Genel Kurmay Askeri Mahkemeleri’nde
sayısız davalardan yargılandım.
Bunlardan en komik olanı da, İstanbul
Üsküdar II. Asliye Ceza Mahkemesi’nde “dine hakaret”
etme nedeniyle, dindar biri olarak yargılanmamdır.
Halen de birçok mahkemede fikir suçu kapsamı
içinde devam eden davalarım bulunmaktadır.
1999 yılının ortalarından
itibaren, Kürtlerin de siyasete katılımını
temel; çoğulcu, katılımcı demokrasiyi
yapılandırmayı hedef kabul eden
ve Kürt sorununun çözümünü merkez alan bir siyasi
parti kuruluşu için gelişen platformların
kurucuları arasında yer aldım.
Bu Girişimlerin planlı çalışmalarının
evrimleşmesi sonucunda, Hak ve Özgürlükler
Partisi’ ni birçok değerli Kürt aydın
ve siyasetçi ile birlikte 11 Şubat 2002 günü
kurduk. Hayat hikayeleri benden farklı olmayan
kurucu arkadaşlarımın, özgür ve demokratik
oylarıyla, parti genel başkanlığına
seçildim.
NEDEN BAĞIMSIZ MİLLETVEKİLİ
ADAYIYIM?
Genel Başkanlığını yaptığım
HAK-PAR’ın program ve tüzüğü incelendiği
zaman, Türkiye’deki siyasi sistem ve kültür; bireysel
ve kolektif hak ve özgürlükler için köklü değişiklikler
önerdiği görülecektir. Ayrıca partimizin,
Türkiye’yi, Avrupa Birliği (AB) standartlarında,
çağdaş, katılımcı, insanı
öne alan demokrasi çerçevesinde yeniden yapılandırmasını
projelendirdiği; temel, merkezi sorunumuz olan
Kürt sorununun çözümünde kararlı bir taraf
olduğu da saptanacaktır.
Partimizin bu işlevini yerine getirebilmesi
için, hızla örgütlenmesi gerekmekteydi. Ne
yazık ki, örgütlenmemizin önündeki kemikleşmiş,
dogmatik siyasi anlayışlar ve yasaklar
bir ölçüde bunu engelledi. Partimizin kuruluşundan
üç hafta sonra, hakkında kapatılma davası
açıldı ve bu dava da, örgütlenmemiz önünde
büyük bir engel oluşturdu. Bütün bu olumsuz
koşullarla birleşen erken seçim kararı,
Siyasi Partiler ve Seçim Yasaları’ndaki antidemokratik
hükümler; Türkiye’de çoğulcu demokratik
temsilin varolmaması ile birleşince,
partimizin Erken Genel Seçime katılması
yasal anlamda olanaklı olmadı.
Bu durumu değerlendiren parti yetkili organımız,
Türkiye’yi yeniden yapılandırmada ve Kürt
sorununu çözmede iddia sahibi olan partimizin, erken
genel seçimlerde, kendi düşünce ve projelerini
açmamasını düşünemezdi. Bu nedenle,
Türkiye’nin yeniden yapılandırılmasından
yana olan, Kürt sorununun çözümünü hayati sorun
kabul eden ve Türkiye’nin AB üyeliği koşullarının
istenilen standartlarda olgunlaşmasını
isteyen bağımsız adayları desteklemeye
karar vermiştir.
Ayrıca bulunduğumuz aşamada, “AB
Uyum Yasaları”nın güdük yapısı,
iğdişliği, tuzak niteliği ortaya
çıkmıştır. Asıl niyetin
Kürt sorununu çözmek değil, Kürtleri yeniden
aldatmak olduğu kesinleşmiştir. Türkiye’de
20 milyon Kürt vatandaşı olmasına
rağmen, yönetici kadronun, Irak’ta yaşayan
Kürt kardeşlerimize, Onların yapılanmasına
ve temsili kurumlarına yönelik sorumsuz ve
basiretsiz, tehlikeli davranışları
ortaya çıkmıştır.
Bu karar ve gelişmeler çerçevesinde, başta
partim olmak üzere, dostlarımın da isteğiyle,
bağımsız milletvekili adayı
olmaya karar verdim.
Diyarbakır tarihsel, kültürel bir öneme sahip
ve Kürtlerin kalbi bir şehirdir. Ailemin önemli
bir kesimi, yaşamlarını burada idame
ettiriyorlar. Kürt Büyüğü ve lideri Dedem Şeyh
Sait ve arkadaşlarının idam edildikleri
ve yakın dönemde birçok şehidin kalplerde
taht kurduğu bir kent. Ayrıca, yerel
bir siyasetçi de değilim. O zaman, Diyarbakır
dışında herhangi bir şehirde
bağımsız aday olmayı düşünemezdim.
Amacım, milletvekili olmaktan da daha büyük
bir değere sahiptir. Bilinen kısa hayat
hikayemde de aktardığım gibi, daha
önceki dönemlerde de, TBMM’de halkıma yararlı
olmaya çalıştım; yararlı olmadığımı
anladığım andan itibaren de, milletvekili
adayı olmadım.
Yeniden seçildiğimde, tekrar yararlı
olamadığımı görürsem, yine istifa
ederek aranıza döneceğim.
Halkımın bana destek vereceği,
tehlikeli gelişmeleri göreceği, kendi
çıkarlarına sahip çıkacağı
umuduyla hareket ediyorum.
İlk günlerde siyasi yasak kapsamına
alındım. Avukatımın belgelere
dayalı kapsamlı itirazı sonrasında,
YSK kararıyla siyasi yasak dışında
kaldım. Bu karar, benim için bir mutluluk vesilesi
olmasına rağmen, onlarca siyasetçinin
bu dönemde siyasi yasak kapsamı içine alınması,
birçok basın yayın ve TV’lerde belirttiğim
gibi beni mutsuz etmiştir.
Bu siyasi yasaklar, 12 Eylül sonrasında gündeme
gelen siyasi yasaklar kadar kapsamlıdır.
Bunlar, siyasetin Türkiye’de, doğal demokratik
mecrasında yürümediğinin bir göstergesidir.
Bu, bir özel güç odağının ciddi bir
müdahalesi ve belirli güçleri, siyasi iktidar/hükümet
yapma operasyonudur. Bu siyasi yasakların da
amacı, hem çoğulcu, katılımcı
demokrasinin yer etmesini engellemek ve hem de çoğulcu
demokratik temsil kurumunun daha da daraltılmasını
sağlamaktır. Bu aynı zamanda Kürtleri
siyaset ve temsil kurumunun dışında
tutma çabasıyla paralellik taşımaktadır.
Bütün korkulara, yasaklara, engellemelere, şartlanmışlıklara
rağmen halkımın beni kucaklayacağından
hiç bir şüphem yoktur.
GERÇEKÇİ HEDEFLERİM..
Partimin program ve geniş demokratik anlayışı
çerçevesinde, başta Kürt sorunu olmak üzere
Türkiye’nin devasa sorunlarına TBMM’de çözüm
projeleri üretmek ve sunmaktır..
Türkiye’nin çoğulcu yapısına uygun
ve halklarımızın iradesine dayalı
yeni bir anayasanın yapılmasıdır.
TBMM’nin çoğulcu temsili bir karakter
kazanması; Kürtlerin, tüm diğer etnik
grupların, dini/mezhebi, mesleki, sınıfsal
ve felsefi grupların siyasete katılmaları
ve iktidarı bölge parlamentolarıyla paylaşmalarıdır...
Türkiye’nin AB üyesi olmasıdır...
Türkiye’de, çoğulcu, katılımcı
demokrasinin, AB standartlarında, bütün kurum
ve kurallarıyla bir hayat tarzı haline
gelmesidir...
Çok etnikli, çok dilli, çok kültürlü, çok sınıflı,
çoğulcu demokratik toplum yapılanmasıdır..
Kürtçe yayın ve eğitim konusunda eşitlikçi
düzenlemelerin yapılması; Kürtçe isim
yasaklarının son bulması ve köy
v.b. yerleşim yerlerinin isimlerinin değiştirilmesinden
vazgeçilmesidir...
OHAL’in ve Köy Koruculuğunun ortadan kaldırılmasıdır...
Genel bir siyasi affın çıkarılmasıdır..
MGK’nın anayasal bir kurum olmaktan çıkarılması;
ordunun ve askeri harcamaların, AB standartlarında
yeniden düzenlenmesidir...
Yoksulluğun, her türlü eşitsizliğin;
etnik, cinsel ve sınıfsal, mezhepsel ayrımcılığın
ve adaletsizliğin son bulmasıdır...
Dış politikada karşılıklı
çıkarlara dayalı, her ülkenin ve halkın
hak eşitliğini gözeten, saldırgan
olmayan, uluslararası sözleşmelere ve
hukuka uygun bir işleyişin hakim olmasıdır...
Diyarbakır, Ekim 2002 |