PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
 PSK
PSK Bulten
 KOMKAR
 Roja Nû
 Weşan/Yayın
 Arşiv
 Link
Pirs û Bersîv
Soru / Cevap
Webmaster
1
 
 
 

Acayip Tipler

Yılmaz Çamlıbel

Bundan bir müddet önce yine bu köşede, acayip tipli bir Kürdü, okuyucularıma tanıtmıştım. Komünist olduğunu söyleyen bu Kürt, Türk ırkçılarının ağzıyla konuşuyor, "Ben komünistim. Amerika’nın koltuğunda bir Kürt devleti kurulmasına karşıyım. Barzani’nin yöneteceği bir devlette bir saniye bile yaşamak istemem." diyordu

Bu yazımda da sizlere, acayip bir liberal Kürdü tanıtmak istiyorum. Bilindiği gibi Şerafettin Elçi, üç adım gerisinde yürüyen birkaç Cizreli ve çizgisinden savrulmuş bir kaç eski solcuyla, hep gündemde kalma başarısı gösteren kurt bir politikacıdır!.

Elçi, 22.10. 2004 tarihli Peyama Kurd’ın 7. sayısındaki röportajında Fadıl Özçelik’in; daha önce kurulan Demokratik Kitle Partisi (DKP), Demokrasi ve Barış Partisi (DBP) ve Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR)’ın neden başarılı olamadığı sorusunu şöyle cevaplıyor. "DKP’nin hattı diğerlerinden farklıdır. DBP ve HAK-PAR ulusal duygulara tercüman olmamış partilerdir. Çünkü onlar yabancı ideolojinin etkisindedirler. Oyuncakla oynayan birkaç aydının işidir."

Yani ona göre, Kemal Burkay, A.Melik Fırat, İbrahim Güçlü, Reşit Deli, Fehmi Demir, Ali Beyköylü, M.Celal Baykara, Arif Sevinç, Ramazan Kahramaner, Bayram Bozyel ve benzeri şahsiyetler, Şerafettin gibi Kürt halkına hizmet etmiyor, çocuklar gibi oyun oynuyorlar. Beyefendideki edep seviyesine bakar mısınız?

Yakın tanıyanlar biliyorlar ki Elçi, liberal olmasına karşın bu ideolojiyle ilgili bilgisi olmayan, kendisini dev aynasında gören, bu yüzden kollektif çalışmaya yatkın olmayan, ezilen ulus milliyetçiliğinin toplumdaki diğer ezilen kesimlerle olan yakınlığını  kavrayamayan, bir kişiliğe sahiptir.

Yukarıdaki cevabından anlaşılacağı gibi Elçi, DBP ve HAK-PAR’ı Kürt olmayan ve yabancı ideolojiyle yönetilen partiler biçiminde nitelendiriyor. Yabancı ideoloji derken, bu partiler içindeki sol görüşlü kimseleri kast ediyor. Belli ki, kendi ideolojisi olan liberalizmi, yerli bir ideoloji kabul ediyor. Acaba Elçi Liberalizmin, Botan Beyi tarafından değil, sosyalizm gibi yabancılar tarafından icat edilen bir ideoloji olduğunu  gerçekten bilmiyor mu?  Peki, o zaman bu adam cahil mi, yoksa demagog mu?

Türk yöneticilerinin İmralı konseptiyle, Kürt ulusal demokratik mücadelesini sistemin içine çekip yok etme projesinin netleşmeye başladığı günlerde, Genel Başkanlığını yaptığım Demokrasi ve Barış Partisi’nin yetkili organlarında, sürece nasıl müdahale etmemizi tartışmaya başladık. Sonuçta, müslümanından sosyalistine kadar tüm yurtsever Kürtlerin el ele tutuşup, Kürt ulusal çıkarını her türlü çıkarın önüne koyan bir ulusal birliğin sağlanması gerektiğine karar verdik. Bu isteğimizi beraberce karara bağlayıp kamuoyuna deklere etmek için, devlet tarafından kapanmış olsalar dahi Kürt kimlikli parti, dernek, vakıf ve sivil kurumları ziyaret etmeye karar verdik.

Bu amaçla ilk ziyareti, bu projeye evet diyeceğine inandığımız Şerafettin Elçi’ye yaptık. Kendi bürosuna gittim. Durumu kendisine aktarıp bu işi beraberce örgütlemeyi teklif ettim. Bana ilk etapta şunu söyledi. "Siz sosyalistsiniz, ben sizinle iş yapmam." Kendisine şunu söyledim. Ama siz Türk sol çevrelerle ortak iş yapıyorsunuz. Örneğin CHP nin listesinde seçimlere katılıyorsunuz. Onlarla yaptığınızı neden bizimle yapmıyorsunuz? Suçumuz Kürt olmamız mı?

Bu soruma da,  "Siz Kemal Burkay’ın verdiği emirle çalışıyorsunuz." Diye cevap verdi. Devlet yetkilileri, tüm Kürtleri bu şekilde töhmet altında bırakıyor. Peki böyle olduğunu nerden biliyorsunuz? Bir kanıtınız var mı? Sorumu ise şöyle yanıtladı. "Herkes bunu söylüyor." Bırakın herkesi, bana bir isim söyleyin biçimindeki sorumu, ayni şekilde yanıtladı "Herkes söylüyor."

Hayatımda ilk kez yanlış bulduğum bir yöntemi aynen taklit ettim. Ona, KDP’nin emriyle hareket ettiğiniz söyleniyor, diyince yerinden sıçradı ve yüksek sesle "Hangi alçak onu söylüyor?"  diyince lafı gediğine koydum. Herkes söylüyor. İşte o zaman yanlışını anladı ve sustu. Ama ben devam ettim. Şerafettin Bey, böyle lafları söylemeyi kendinize nasıl yakıştırıyorsunuz? Ayıp değil mi? Kemal Burkay, ömrünü Kürt ulusal mücadelesine vermiş bir insanımız. Siz, Deniz Baykal ile partisine gösterdiğiniz saygıyı, Kemal Burkay ile partisine neden göstermiyorsunuz? Burkay’ın suçu Kürt olması mı?

Elçi, HAK-PAR’ın niteliğini, kimler tarafından nasıl kurulduğunu en iyi bilen insanlardan birisidir. Buna rağmen onu Kürt olmamakla, yabancı ideolojiye sahip olmakla suçlaması, ruhsal ve siyasal yapısının bir yansımasıdır. Çünkü o, Türk ırkçıları gibi milliyetçiliği kendi inhisarında görüyor. Başka ideolojilere mensup insanların da yurdunu ve ulusunu onun gibi seveceğini kabul etmiyor. Onun arkasındaysan iyi, yanında değilsen kötüsün. Bu da bizim, liberal Serokê netewî’miz.

Evet Elçi, konuşmaya devam ediyor. "Devlet DKP’den rahatsız olduğu kadar, PKK’den rahatsız olmuyordu. PKK, DBP’den rahatsız değildi. Çünkü halk arasında tutunamayacağını biliyordu.

“PKK başkanına sormuşlar; Siz Kemal Burkay ve legal partisinden rahatsız değilsiniz. Ama Şerafettin’in partisi DKP’den rahatsız oluyorsunuz? O da şöyle cevap vermiş, Kemal Burkay’ın partisi bizim için bir problem teşkil etmez. Onlar en çok bir sinema salonunu doldurabilirler. Ama diğeri milleti peşinden alıp götürebilir."

Helal olsun adama, attın mı böyle atacaksın. Acaba  PKK’nin başkanına, kim, ne zaman ve nerde bu soruyu sormuş diye sorsa, her halde "Herkes sormuş" diyecek.

Elçi, devletin PKK’den değil, DKP’den rahatsız olduğunu söylüyor. Gel de gülme. Devletin, yayın organlarında PKK’nin propagandasının yapıldığını Mısır’daki sağır sultan bile biliyor. PKK’den sonra da en çok Şerafettin Elçi’ye yer veriliyor. Bir çok tv programlarına konuk ediliyor. Partisi heyet olarak, Türkiye Cumhurbaşkanı tarafından Reisicumhur Köşkünde bile kabul edildi. Bu ne biçim rahatsız olmak? Zaten bu adam kendini her zaman çok akıllı ve başkalarını kandıracak kadar aptal zannediyor.

Daha 1995 yıllarından itibaren PKK dışındaki Kürtler arasında ortak bir parti kurulması konusunda aramızda tartışmaya başlamıştık. Bu süreçte yine, Şerafettin Elçi ile Kemal Burkay’ın adamları diye töhmet altında bıraktığı kişiler arasında sıcak bir diyalog vardı. Kimse katılmasa bile, bu iki kesim arasında ortak bir partinin kurulması karar aşamasına gelmişti.

Şerafettin Elçi ve arkadaşları ismiyle programıyla Kürt kimlikli bir parti kurulmasını öneriyorlardı. Biz de Siyasi Partiler Yasası’nın buna izin vermediğini söylüyorduk. Bize getirilen son teklif şöyleydi. "Siz, Şerafettin abinin genel başkanlığını kabul edin, biz de sizin hazırlayacağınız parti tüzük ve programına, itiraz etmeden aynen kabul edelim." İşte Elçi’nin üzerinde titrediği ideolojisine verdiği önem bu merkezdeydi. Onun genel başkanlığı, partinin Kürtlüğü ve yabancı ideoloji sahibi olmasından çok daha önemliydi. Biz bunu kabul etmeyince, proje gerçekleşmedi. Daha sonra biz, DDP’yi, Şerafettin de DKP’yi kurdu. Bizimle yaptığı pazarlıkta partinin adının Kürtçe olmasını dayatan bu beyefendi, kurduğu partiye Kürtçe ad koymadı. Buna ne demek lazım, doğrusu bilemiyorum.

Kürdistan’ın Kuzey parçasındaki Kürt siyasi yapılanmasının derlenip toparlanmasının konuşulduğu bu aşamada, bazı insanların Kürtlük adına kafa karıştırmaya kalkması dikkat çekicidir. Kürt düşmanı çevrelerin ağzıyla konuşmak, kendisini Kürt halkının yegane temsilcisi görmek, kendisini doğru, diğerlerini yanlış bulmak, Kürt halkını çoğulcu uzlaşmacı bir ortaklık yerine ideoloji, din, mezhep, kültür, dil gibi tali kimlikler altında toplanmaya yönlendirmek isteyen herkese karşı çıkmamız gerekiyor. Kim olursa olsun, eskiden ne kadar iyi işler yapmışsa yapsın, hangi çizgiden gelirse gelsin, Kürtlerin ulusal bir birliğe yönelmesine taş koyanlara karşı mücadele etmek, bir yurtseverlik görevidir.

 

  Dengê Kurdistan © 2004