Ahmet Kahraman’ın
Bingöl Halkını Aşağılayan Makalesi
Hakkında Bazı Düşünceler
Ali Haydar Koç
Devletin denetiminde, devletin en önemli siyasal mekanizmalarından
biri olarak hareket eden Türk medyası ve bu medyada
çalısan yazarlar, araştırmacılar ve
gazeteciler; cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren
Kürdistan coğrafyasına ve bu coğrafik sınırlar
içinde bulunan Kürt vilayetlerine yönelik “yüce Türk ulusu
adına” ayrı ayrı ırkçi propagandalar
yaparak, Kürtlerin sosyal,siyasal,kültürel ve Kürt toplumsal
yapısının iç dinamiklerinin barındığı
manevi değerlerini aşağılayarak,rencide
ederek ortadan kaldırmaya çalışıyordular/çalışmaktadırlar.Türk
kamuoyunda “şaki, cahil, gerici, sömürgeci devlet
ekonomisini tanımayan kaçakçı ve Türk adet,
görenek ve geleneklerini tanımayan vahşi
Kürtler algısının” oluşmasında
Türk medyasının bu uydurma propaganda faaliyetlerinin
çok büyük bir rolü vardır. Türk yönetiminin planlı
uygulamalarıyla yönlendirilen Türk kamuoyu, Kürtler
hakkında bilgi edinmeyi propagandaya dayanan bu iletişim
biçimlerinden yararlanarak, Kürdistan’ın Türkiye,
Kürtlerin de Türk oldugunu kabul eden bir zihniyet ile
hareket ederek,Türk vatanının merkez alındığı
mutlak değişmeyen bir düşünsel ideolojinin
etrafında kendi sosyal ve siyasal algısını
geliştiriyordu.
Türk kamuoyunda vahşi Kürt resminin oluşmasında
etkili olan ve 20.yy’ın başından beri gerek
sömürge Kürdistan’da ve gerekse Türkiye’de yaklaşık
üç kuşağı kuşatan bu siyasal anlayış,
içinde bulunduğumuz 21.yy’da da hala önemli bir sorun
olarak geçerliliğini korumaktadır. 1925’den
sonra sistematik bir şekilde Kürt ulusal değerlerini
aşağılamak ve yoketmek için Türk yönetimi
ve Türk basınının kendi kamuoylarına
yönelik haracadığı bu siyasal çabalar;
bazı Kürt kökenli akademisyen,yazar,gazeteci,araştırmacı
ve sosyal bilimciler tarafından olumlu karşılanarak,desteklendiği
de bilinmektedir. Yaklaşık 86 yıldır
değişik zaman ve tarihlerde Türk basını
ve Türkiye’nin yararına yazarlık-araştırmacılık
yapan bazı Kürt kökenli gazeteci-yazarlar mensubu
oldukları Kürt ulusunu, bölgesel ve vilayet bazında
araştırmalarına konu ederek, Türk yönetiminin
ve Türk basının propaganda faaliyetleri içinde
ele alarak, Kürtlerin manevi değerlerini ve Kürtlerin
iç siyasal dinamiklerini aşağılayarak,
rencide ederek parçalama/yoketme siyaseti izliyordular/hala
izlemektedirler. Örneğin:Yeni Özgür Politika gazetesi
yazarlarından Ahmet Kahraman’ın 22 Ocak 2011’de
“Bingöl ya da ayıplı yüzler galerisi!..” adlı
yazısı bazı siyasal yaklaşım
özellikleri bakımından bu konuya iyi bir örnek
teşkil ettiği düşüncesindeyim.
Çünkü Ahmet Kahraman, yazısında Bingöl halkını
bir bütün olarak “katiller sürüsü,ayıplı yüzler
galerisi..!,soyunun katiline inanlar, Türk ırkçılığının
fenomeni, utanmazları, vahşileri.., ..Akıl
ve vicdanları diz kapağında toplanmış,güdüleriyle
yaşayan vahşilerdir..”biçiminde suçlayarak,
bütün Bingöl halkına olumsuz söylemlerle yaklaşarak,
eleştiri/şikayetten çok,20.yüzyıl Kürdistan
ulusal kurtuluş savaşlarında önemli roller
üstlenerek bedeller ödemiş ve ayni siyasal-ulusal
rolünü içinde bulunduğumuz yüzyılda da sürdüren
Bingöl halkını aşağılamaya ve
rencide etmeye çalışmaktadır.Örneğin;Ahmet
Kahraman,yazısında şunları dile getirmektedir;”..Türk
medyasının, özür dilenircesine hapishanelerden
salıverilen ‘’Hizbe Kontra’’ çetesinin Bingöl’de
toplandığı haberi, kendi halkına ihanet
edenlerin açtığı kara yarayı yeniden
kanatıyordu. Bingöl ‘’kara yara’’nın adıydı.
Çünkü, Kürdistan ihanetinin kanlı kaması, TC
rejiminin ‘’şerefli katiller’’i, Bingöl’de doğmuşlardı.
Kürtçe’nin ‘’Dimilî’’ lehçesiyle konuşuyor, 1960’ların
sonlarından beri, Türk ırkçılığına
bekçilik ediyor, ‘’xulamlık’’ olarak hizmet sunuyor,
halkının çocukları katilleri olarak, ırkçı
rejimce sırtları sıvazlanıyor, hizmetlerine
karşılık ayıplı alanlardan kirli
para kazanmalarına göz yumuluyordu..”(bkz.yeni özgür
politika gazetesi, 22 Ocak 2011). Hapishane-lerden bırakılan
Hizbullahçıların nerede buluştukları,nereye
gittikleri kamuoyundan
gizlendiğinden, şimdilik bilinmiyor. Onları
serbest bırakanlar, onları nerede gizleyeceklerinin
de hesabını da yaptıklarını bilmek
gerekiyor. Türk basını bir yönüyle yıllarca
ve hala kamuoyunun dikkatlerini başka yönlere çekmek
ve buna benzer belli konularda kamuoyunu yanıltmak
için de kullanıldığını hesaba
katmak gerekiyor. A.Kahraman,Türk basınında
çıkan iddialari ve söylentileri olduğu gibi
doğru kabul ederek, bu iddialar üzerinden Bingöl
halkını „kara yaranın“ adı ve „Türk
yönetiminin şerefli katilleri“ olarak sıfatlandırması,
bir bütün olarak bölge halkını aşağılayan
bir siyasal tutum içermektedir. Serbest bırakılan
Hizbullahçılar, Diyarbakır, Batman, Siirt, Erzurum,
Urfa…vs. Kürdistan’ın herhangi bir başka vilayetinde
buluştuklarına dair iddialar ortaya atılsaydı,
A.Kahraman yine böyle bir yazı yazabilirmiydi? Bingöl’ü
„kara yaranın adı, 1960’ların sonlarından
beri, Türk ırkçılığına bekçilik
ediyor, ‘’xulamlık’’ olarak hizmet sunuyor“biçimindeki
bir yaklaşım, yaklaşık yüzyıldır
Kürt meselesinden dolayı soykırımlar, zorunlu
göçertmeler, köy boşaltmalar, baskılar,işkenceler
ve planlı programlarla Türkçü asimilasyon uygulamalarına
maruz kalan Bingöl halkına böyle haksızca yaklaşmak,
Kürdistan tarihine ve günümüz Kürt ulusal mücadelesine
hakaret etmek ile eş değer de olduğu düşüncesindeyim.
Bingöl halkı hiç bir zaman Türk yönetimine bekçilik
yapmamiş, tam aksine her zaman Türk yönetiminin istemleri
dışında hareket ederek, Türk yönetiminin
uygulamalarına karşı çıkmıştır.
Onun için Kürdistan soykırımlarının
baş planlayıcısı diktatör M.Kemal’in
yani Türkçülerin söylemiyle “gazi hazretlerinin köşkü”
Bingöl’de yoktur. O tarihlerde Bingöl’e gelmek cesaret
istiyordu ve o kadar da kolay değildi. Çünkü Bingöl
dağlarında savaşan Kürt savaşçılar
yani ‘mahkumlar’ varlıklarını koruyordu.
20.yy’da Kürdistan’ın siyasal merkezi veya ilk siyasal
başkenti eski vilayet ve daha sonraları insanlarıyla
birlikte yakılarak Bingöl’ün ilçesi haline getirilen
Dareheni’de ilan edilmişti. Kürdistan’da sömürge
idaresi kurmak isteğinde olan dönemin Türkçü kadroları,
bu durumu kendileri için büyük bir tehlike olarak görüyordular.
Bingöl’lüler, günümüzde de “Şeyh Sait Kürt milli
hareketinde” olduğu gibi yine ayni siyasal potansiyel
ile soykırımlar dahil bütün zorlukları
göze alarak, Kürdistan’da bir siyasal merkez ilan edebilme
erdemine-cesaretine sahiptirler.
1925-1960’ların sonlarına “Kürt milli isyanlarından”
dolayı dağlara çekilmiş “Kürt savaşçıları”
yanı halk arasında “mahkum” olarak tabir edilen
savaşçılar, Türk yönetiminin her türlü askeri
saldırılarına ve baskılarına
rağmen, Bingöl dağlarında, Bingöl halkı
tarafından korundu. Aynı şey 1970 ve günümüze
kadar kesintisiz bir şekilde hala devam etmektedir.
Bingöl halkı, 1970’lerden beri olanakları ölüçüsünde
Kürdistan’ın bağımsızlığı
için mücadele eden Kürt savaşçılarına ve
Kürt siyasal partilerine destek vererek, bununla sömürge
Kürdistan’da, kendi ulusal değerlerine sahip çıkmaya
çalışmaktadır. Örneğin;Yeni özgür
politika gazetesi başta olmak üzere bütün Kürt basınının
her satırında ve her kelimesinde Bingöl’lü özgürlük
savaşçılarının kanı vardır.
A.Kahraman’ın “Türk ırkçılığının
şerefli bekçileri olarak” aşağıladığı
her Bingöl’lü ailenin Kürdistan özgürlüğü adına
bir şehidi ve cezaevlerinde her daim bir tutuklusu
vardır. 1960’lardan beri “Keçi ve Dari” sahibi Bingöl’lü
yoksullar, A.Kahraman’ın da çok iyi bildigi bir şekilde
Xulamlıkla değil, Kürt ulusal mücadelesi adına
Türk yönetimi tarafından cezalandırılan
oğullarını, kızlarını, kardeşlerini,
babalarını, dedelerini, annelerini ve yaşlı
ninnelerini bir tek geçim kaynakları olan “Keçilerini”
satarak elde ettikleri paralar ile ziyaret edebiliyordular.
1980-2000 yılları arasında yaklaşık
20 yıllık bir zaman diliminde keçilerinden elde
ettikleri “Çökelek(Torak) ve Darı” ekmeği dağlardaki
Kürt savaşçılarıyla paylaşan Bingöl
köylüleri, sömürgeci Türk ordusunun ve Türk idarecilerinin
hedefi haline geldiklerinden, köyleri, Darı tarlalarıyle
birlikte yakıldı, “keçileri” toplu olarak telef
edildi. Yöre halkının söylemiyle, Bingöl’de
herkes kendi keçisinin ağası olduğundan,
“Xulamlık” olmadığı gibi, Xulamlık
kavramı da (Dersim’de dahil) hemen hemen bölgede
hiç bilinmiyor. A.Kahraman bu konu da tamamiyle suçalayıcı
davranmaktadır. Kürt ulusal mücadelesi adına
artık Bingöl’lülerin Dari,keçi ve çökelekleri kalmadığı
gibi, atalarının, dedelerinin ve çocuklarının
mezarlarını ziyaret edemiyecek duruma da getirildiler.
Kürt savaşçılarına verdikleri maddi-manevi
desteklerden dolayı köylerinden göçertilen Bingöllüler,
gittikleri şehirlerde yüzyılları kapsayan
geçmis tarihi miraslarından uzaklaştırıldıklarından,atalarının
mezarlarını ziyaret etmekten mahrum bırakılmanın
acısını yaşamaktadırlar. Bu tür
travmatik olayların bazı kesimler üzerinde başka
sosyal vakılara zemin sunabileceğini yazar tahmin
etmelidir ve ona göre bir siyasal anlayışı
göstermesi gerektiği düşüncesindeyim.
Ahmet Kahraman,devamla
yazısında şunları dile getirmektedir;
“..Ama soyunun katiline, annesinin ırzına geçene
aşık gibiydiler...,Kürdistan’ın orta yerinde
böylesi olamaz’’ dedirterek, 1975’de MHP’yi belediye başkanlığı
ile yerel iktidar yaptılar. Bingöl Kürt, ama artık
Türk ırkçılığının fenomeni,
Kürdistan’ın ‘’kara yarası’’ ayıplı
yüzler galerisiydi...,MHP’nin dünya görüşüyle zehirlenmiş
zemin, 1980’lerde efendisini değiştirmiş,
dinciliği daha yüksek sesle bağıran, bugünkü
ırkçı AKP’nin devamı olduğu Milli
Selamet Partisine (MSP) kaymıştı... Hizbullah’ın
(Hizbe Kontra) ilk eğitim kampı, 1991’de Bingöl’de,
dinci Erbakancıların etkin olduğu sahanın
ortasında, ‘’Törek’’ köyünde açıldı...,
Bu kamp, bir ilk ve kaç kişinin eğitildiği
ise bilinmiyor. Ama, mezunlarının Diyarbakır’a
geçip, kitapçı dükkanları açtıkları,
Kürtçe şarkı mırıldanmanın yasak
olduğu bu dönemde, sabahtan gece yarılarına
kadar Kürtçe kılam, dahası marş yayını
yaptıkları, daha sonra da seri cinayetlere başladıkları
biliniyor. Sonra Silvan, Batman taraflarında icrai
faaliyette bulundukları da..., Ama Bingöllü ayıplı
yüzler galerisi en utanmazları, vahşileriydi...,Bunlar,
Kürt ana, babadan da olsalar Kürt değildirler. Kürt
olmayana kızmayın. Onlara acıyın.Akıl
ve vicdanları diz kapağında toplanmış,
güdüleriyle yaşayan vahşilerdir, onlar...”(bkz.A.
Kahraman,Yeni özgür politika gazetesi,22.Ocak 2011).A.Kahraman
yazısında, bunların hepsi Dimili lehçesiyle
konuşuyor, dil konusunda bile suçlayıcı
davranarak, ayrımcılığı sözkonusu
ederek,bununla bir bütün olarak Bingöl halkını
“soyunun katiline aşık” olanlar olarak sıfatlandırarak,bir
yazara yakışmıyacak bir şekilde Bingöl
halkına hakaretlerde bulunmaktadır.
Bingöl
halkını MHP’yi desteklemek ve ”..Türk ırkçılığının
fenomeni, Kürdistan’ın kara yarası ayıplı
yüzler galerisi..” olarak suçlayarak rencide eden yazar,
Bingöl halkı hakkında tamamıyle bilgisiz/bilinçli
bir yaklaşım ile belgelere dayanmadan bu şekilde
aşağılayıcı suçlamaları
yapması, tamamıyle yanlış bir davranış
olduğu düşüncesindeyim. Bingöl yöresi 1950’ye
kadar CHP’nin soykırımlarına maruz kaldığı
A.Kahraman tarafından bilinmektedir. Bu tarihi siyasal
misyondan dolayı Bingöl halkı, CHP ve onun takipcilerine
her zaman tepkili-mesafeli davrandı. Resmi ideoloji
yani dikatatör Atatürk ve onun takipçilerini hep red etti
ve hala aynı siyasal tavırlarını sürdürmektedirler.
A.Kahraman, yazısında Bingöllüleri sağcı
ve dinci partilere verdikleri desteklerden dolayı
suçlarken, CHP ve onun temsil ettigi Türk sol faşizmine
dokunmaması düşündürücüdür. Bingöllüler, 1950’lerden
sonra CHP dışında yeni kurulan her Türk
partisine gelenek icabı oy vererek, deniyordular/denemektedirler.
İdeolojik anlamda hiç bir Türk partisine, hiç bir
zaman mutlak bir şekilde ilgileri olmamıştır.
Örneğin;1950’den sonra ağırlıklı
olarak DP, MSP,AP,MHP,ANAP ve şimdide AKP’yi destekleyerek,
denemektedirler. Bingöl’de MHP dahil dönem dönem her Türk
siyasal partisinden belediye başkanı seçildiği
gibi, 1990’lardan sonra bir Kürt partisi olan HADEP’ten
de belediye başkanı seçildiğine işaret
etmeyen A.Kahraman,verilere dayanmayan suclamalarıyle
bilinçli bir siyasal tavırla karşımıza
çıkmaktadır. 12 Eylül askeri darbesini ve bu
darbenin Türkiye ve Kürdistan’a giydirmeye çalıştığı
Anayasayı tamamiyle büyük bir cesaret ile reddeden
Bingöl halkı olduğunu unutmamak gerekiyor. “Soyunun
katiline inanlar ve Türk ırkçılığının
fenomeni, Kürdistan’ın kara yarası ayıplı
yüzler galerisi..” nitelendirmesi içinde yeralanlar, Kürdistan’a
seferler düzenleyen Türk ordusuna bu cesaretli tepkiyi
gösterebilirler miydi? A.Kahraman, yazısında
bütün bunları görmezlikten gelerek, Bingöl halkını
kamuoyunda aşağılayarak, rencide etmeyi
tercih etmektedir.
Hizbullah’ın
ilk yayıldığı alan büyük ihtimalle
ilk eğitim kamplarının Mardin,Derik-Batman,
Diyarbakir, Silvan’da ve oradaki bölge yerlileri tarafından
kurulduğuna dair bir çok bilgi mevcuttur. Bingöl’ü
başa alarak,sanki Hizbullahçıların, Bingöl’den
diğer bölgelere yayıldıkları imajini
yaratarak ve bununla Bingöl’ü Hizbullah’in merkezi yaparak
ele alan A.Kahraman, diğer bölgelerdeki hizbullah
yöneticilerini, kadrolarını ve üyelerini gözardı
ederek, sayıları bir kaç kişi ile sınırlı
bazı Bingöl kökenliler baglamında, Bingöl halkının
tümünü katil olarak nitelendirmeye çalışması
düşündürücüdür. “..Bingöllü ayıplı yüzler
galerisi, en utanmazları, vahşileriydi...,...Akıl
ve vicdanları diz kapağında toplanmış,güdüleriyle
yaşayan vahşilerdir..”anlayışı
bir çok yönüyle Türk basının 1930’lardaki ırkçı
propagandalarıyla çok benzerlikler göstermektedir.
Kürt ulusal mücadelelerine destek vermiş ve hala
vermekte olan Bingöl halkını Türk basının
söylemleriyle aşağılamak ve bir kaç katil
yüzünden bütün Bingöl halkını katıl yapmak
ve haksız bir şekilde suçlamak, doğru bir
siyasal anlayış mı? A.Kahraman, Bingöl
lisesinde üç yıl bana da öğretmenlik yapmış
olan değerli hocam Şair Metin Altıok’uda
yazısında veri olarak kullanması, bununla
Bingöllülere yaptığı hakaret yazısını
desteklemesi, hiç doğru bir davranış değildir.
Metin Altıok, Bingöllüleri, Bingöllülerden daha çok
seviyordu ve daha çok saygı duyuyordu. Bunu hep söylerdi.
Şiirlerini Bingöllüler üzerine yazan Metin Altıok,
“Bir kilo toz bir otobüsü” şiirlerine konu etmedi.
Bununla Bingöllüleri aşağılamak, bir yazarın
yapacağı ahlaki bir durum değildir. Metin
Altıok, Türk ordusunun Bingöl’deki vahşetlerini,korkunçluklarını
anlatabilmek için “Bingöl’de şiirime kan karıştı”
diyordu. Bingöl halkını suçlamak ve aşağılamak
için büyük çaba sarfettiği görülen A.Kahraman, aynı
zamanda “...Akıl ve vicdanları diz kapağında
toplanmış, güdüleriyle yaşayan vahşilerdir..”
söylemiyle/hakaretleriyle Bingöllü Kürt akademisyen, araştırmacı,
yazar, gazeteci, sanatçı, kültür-sosyal bilimcilerini
de aşağılamaya çalışması,
bir yazara yakısmayacak, ahlaki olmayan bir siyasal
tavrı karşımıza çıkarmaktadır.
Ahmet Kahraman,
makalesinde Kürdistan’ın bütün vilayetlerinde (Bingöl
dahil) her zaman varlıklarını sürdüren
ve sayıları bir kaç kişiyi geçmeyen katilleri
ele almaktan çok, Bingöl’deki bir kaç olay ve katil örneğini
ele alarak, bir bütün olarak Bingöl halkını
suçlaması, yaklaşık yüzyıldır
Kürt ulusal kurtuluş mücadelelerine büyük bedeller
ödeyerek, destek veren Bingöl halkını aşağılayarak,
büyük bir haksızlık yapmaktadır.
|