Soykırım ve Asimilasyon
Projesi Olarak 1934 İskan Kanunu-IV
Ali Haydar Koç
Diktatör Atatürk’ün temsil
ettiği Türk ırkçılığı, 1930’larda
Hitler faşizmi ile ortak hareket ediyordu. Zaten
Hitler faşizminin 1934 iskan kanunu üzerinde siyasal
etkisi olduğu bilinen bir konudur. Örneğin;1934’de
iskan kanununa dayanarak Trakya’daki yahudi cemaatine
yönelik gerçekleştirilen sindirme ve göçertme olaylarının,
Almanya’da varlığını sürdüren Hitler
yönetimin bilgisi dahilinde yapıldığına
ve iki ülke yönetimlerinin bu konularda siyasal işbirliği
yaptıklarına işaret etmektedir (bkz.Haluk
Karabatak, Türkiye azınlık tarihine bir katkı
1934 Trakya olayları ve Yahudiler. Zühtü Uray,Türkiye’de
iskan meseleleri,ulus gazetesi, 16 Temmuz 1943).
İttihatçı iktidar
döneminde iskan ve tehcir konusunda tecrübeli olan cumhuriyet
döneminin içişleri bakanı,1934 iskan kanununun
hazırlayıcılarından ve baş uygulayıcılarından
biri olan Şükrü Kaya, mecliste yaptığı
bir açıklamada dolaylı da olsa Kürtlere yönelik
yapılan soykırımı kabul etmekte ve
tehcirin insanlar üzerindeki tesirlerini şöyle dile
getirmektedir; “...Bir ağaç köklü olarak bir taraftan
diğer tarafa nakledildiği vakit güç tutuyor.
Hatta bir kaç sene sonrası soluyor. Nerede kaldı
ki insanlar atadan babaya yerleştiği evden,
işlediği tarladan bir kanunla veyahut harici
bir tazyikle ayrılırsa kökünden ayrılmış
gibi oluyor. Binaenaleyh muhacerette müşkülat görüp
müteessir olmamak icap eder. işin tabiati bunu iktiza
ettirmektedir. Dediğim gibi ecdadın yurdundan
malik olduğu tarladan bir kanunla, bir emirle, bir
darbe ile atılan adamda kuvveti maneviye tabiatı
ile sarsılır. Mala karşı rağbeti
ve cana karşı kıymeti azalır, işte
cana karşı kıymeti ve mala karşı
olan rağbetini artırmak, kuvveti maneviyeyi
yükseltmek, bu güçlüğe inzimam eden ruhi amillerdir...”(bkz.Tbmm
zabıt ceridesi, devre 4 içtima 4, c.15, Ankara, 1935).
1934’te Kürtlerin imhasına yönelik hazırlanan
iskan kanununu diktatör Atatürk’ün talimatları doğrultusunda
hazırlayan ve uygulayan Şükrü Kaya, Kürtlere
yönelik yapılan zorunlu göçertmelerin, psikolojik
ve manevi etkilerine dair bilgilerde vererek, iskan yoluyla
yapılan imha planlamasının önemli bir siyasal
amacına boyutuna işaret etmektedir. Ayrıca
manevi değerlerinden uzaklaştırılmış
insanların (kürtler) daha kolayca denetime alınarak,
asimile edilebileceklerini ifade etmektedir. Tek parti
döneminin yani Chp’nin Kürtlere yönelik temel politikalarından
biri, çağdaş Türk ırkçılığı
adı altında, Kürtler üzerinde aşağılık
psikolojisiyle birlikte manevi çöküntü yaratarak, Kürdistan’da
Türk milli hakimiyetinin gücünü arttırmak idi.
1934 iskan kanununa dayanarak, Kürdistan’da
Türk muhacirler için çağdaş Türk köyleri projesi
hayata geçirilmişti. I.umum müfettişi Abidin
özmen bu konuda şunları dile getirmektedir;“..Doğu
vilayetlerinin Van gölü havzası, Muş ovası,
Bulanık ve Malazgir1t kazaları, trenlerin ve
şoselerin uğradığı sahanın
iki tarafına Türk muhacirler iskan edilmelidir ...yüzer
hanelik her sene üç-beş Türk köyünün kurulması
zaruridir. Bu sayede geri bir milleti ileri bir milletin
kültürü asimile edebilir... Hükümetçe seneden seneye bir
program altında münasip muhitlerden başlayarak
böyle müesseseler kurmanın zaruretine inanıyorum...“
(bkz. Saygı Öztürk, Kasadaki dosyalar).Yine bu konu
hakkında Falih Rıfkı şu düşünceleri
dile getirmektedir;“..Yeniçağ Türkiyesinin temeli,yeni
çağ köyüdür.Yeni göçmen köyleri yapıyoruz, uzanan
demiryollarımızın iki tarafını
yeni köylerle donatacağız; eski köyleri toplayacağız
ve bir arada barındıracağız...“(bkz.Falih
Rıfkı Atay, Köye başlarken, ulus gazetesi,1936).
Türk yönetimi, Kürdistan’da gerek asimilasyon politikalarında
ve gerekse Türk idaresinin yerelselleşmesinde, modern
Türk köylerini oluşturma projesinden önemli oranda
yararlanmıştı. Modern Türk köyünün Kürdistan’daki
oluşumuna (sosyal,kültürel ve eğitim yönünden)
Halkevleri ve köy enstitülerinin de rol aldıkları
bilinmektedir. Örneğin; 1.umum müfettişi Abidin
Özmen 1935’te merkezi hükümete sunduğu raporda şu
bilgileri aktarmaktadır; “..Böyle müesseseler ilk
olarak; Van’ın Gevaş, Hakkari’nin Beytüşebap,
Bitlis’in Hizan, Muş’un Malazgirt, Siirt’in Pervari,
Diyarbakır’ın Eğil, Mardin’in Derik, Urfa'nın
Viranşehir kazalarında kurulabilir. Geniş
bir bölgenin ortasında kurulacak bir Türk merkezindeki
iktisadi hakimiyet;aynı zamanda Türkçenin bölge halkına
kısa zamanda öğretilmesi,dağlı Kürt’ün
hükümete ısındırılmasını
temin edecektir. Bunun için Halkevlerinden faydalanılmalıdır..”(Bkz.M.Bülent
Varlık,Umumi müfettişler Toplantı tutanakları-1936).
Aynı siyasal anlayış ve sorumluluklar Kürt
vilayetlerinde bu niyetle kurulan Köy enstitüleri içinde
geçerli olduğu rapor edilmişti.
Türk yönetimi, iskan kanununa
dayanarak halkevleri gibi kurumlar aracılığıyla
Kürtler ve Türkler arasında ortaya çıkabilecek
evliliklere de müdahale ederek,Türk ırkını
ve buna bağlı olarak Türk dilinin hakimiyetini
korumaya çalışıyordu. İskan kanunu
dahilinde Kürtlerin yaşadığı yerleşim
alanlarındaki bütün devlet görevlilerine bu konu
bir talimatname ile bildirilmişti. Örneğin;Urfa
milletvekillerine hazırlatılan bir raporda şunlar
dile getirilmektedir; “..Türk erkek ve kadınlarına
da düşen ferdi görevler vardır. Gerek Kürt kadını
ile evlenen Türk erkeğinin ve gerek Kürt erkekleriyle
evlenen Türk kadınının en büyük kaygısı
aile ortamında Türk dilinden başka dil ile konuşmağa
izin vermemek ve Türk dilini hakim kılmağa çalışmak
olmalıdır.Türk olmayan Müslüman erkeklerle evlenmiş
olan milliyetperver Türk kadınlarımızın
kurmuş oldukları yuvalarda Türk dili ve kültürünü
nasıl hakim kıldıklarını uzaktan
işitmekle gurur duyuyoruz. Bu itibarla Türk kadınlarının
Kürt erkeklerle evlenmelerini teşvikte fayda olacağını
mülahaza etmekteyiz. Ancak bu yolda bir karara varmış
olan Türk kadınlarına münasip bir şekilde
milli vazifesini hatırlatmak hatta onun eline ilerde
kendisine rehber olacak bir muhtıra vermenin pratik
bir usul olacaktır.”(bkz. Başbakanlık cumhuriyet
arşivi no.490.01.717.451.2/20 Eylül 1950. Tahsin
Banguoğlu, Halkevleri milli kültür ocakları,
ulus gazetesi, 20 Şubat 1944. Falih Rıfkı
Atay, Büyük millileşme çağı,ulus gazetesi
28 Eylül 1942). Türkiye cumhuriyeti,Türk toplumunu ırk
esasları üzerinde Kürtlere karşı örgütlemeye
çalışarak, iki toplumun fertleri arasında
olabilecek evliliklere kadar müdahale ederek, bütün toplumsal
yapıyı Türkleştirme planlamaları ve
programları dahilinde hazırlanan talimatnamelerle
denetleyerek, yönlendiriyordu.
Örneğin; Birinci umum
müfettişi Abidin Özmen raporunda asimilasyon kavramını
kullanarak şunları dile getirmektedir;“..nahiye
müdürlerinin süvari olmaları, mütemadiyen köy köy
gezerek halkla temas etmesi,Türk, Kürt ve Alevi ailelerin
birbirine kız alıp vermeleri, asker ve memur
olarak batı halkından bu bölgeye gelip Kürt
kızları ile evlenip burada yerleşeceklere
arazi verilmek suretiyle iskanda sosyal tesirlerin icrasını
tebellüğ ettirir…“(bkz.Umumi müfettişler konferansı
1936). A.Özmen raporunda evliliklerin Türkleştirme
politikasındaki önemi üzerinde durmaktadır.
Bu anlamda evliliklerin olup olmadığı konusunda
şimdilik somut bilgilere sahip değiliz. Çünkü
hazırlanan Kürt raporlarının detayları
hala gizli tutulmakta veya Seka kağıt fabriklarında
imha edilmiştir.
|