psk@kurdistan.nu
PSK PSK Bulten Komkar Komjin Roja Nû Weşan / Yayın Arşiv Link Webmaster
Dengê Kurdistan
 PSK
PSK Bulten
 KOMKAR
Komjin
 Roja Nû
 Weşan/Yayın
 Arşiv
 Link
Webmaster
 
Kürdistan’ın Kuruluş İhtimaline Karşı Türkiye’nin Aldığı Önlemler

Ali Haydar Koç

Yirminci yüzyılın başında Türk kimliğini, Türk-Turan imparatorluğu/Türk ulusal devleti biçiminde örgütlemeye çalışan Türkçü kadrolar, 1923’ten sonra Kürdistan topraklarının büyük bir bölümünün de dahil edildiği ve sadece Türk ırkını esas alan Türkiye cumhuriyetinin kuruluşunu sağlamışlardı. 1913’ten sonra osmanlı impartorluğunun idari yönetiminde etkin olan Türkçü kadrolar, Balkanlardaki ulusal ayaklanmaları gözönünde bulundurarak, Kürdistan topraklarını kaybetmemek için, Kürtler arasında düşünsel olarak etkili olmaya başlayan ulusal devlet kurma faaliyetlerine karşı, imparatorluğun otoroiter idaresini kullanarak, Kürdistan’da tehcir-soykırım uygulamaları dahil olmak üzere baskı, sindirme ve siyasal tedbirlerle, Kürt devletinin kuruluş ihtimalini ortadan kaldırmaya çalışıyordular.

İTC kadroları, 1880’de ortaya çıkan ve bağımsız bir Kürdistan devletini hedefleyen Şeyh Ubeydullah Kürt milli hareketinin yakın tanıkları idi. Kürt devletini hedefleyen bu hareketin düşünsel yapısı Türkçülüğü ideolojik felsefe edinen İTC kadrolarını korkutuyordu. Örneğin; Şeyh Ubeydullah Haziran 1880’de İngiliz Konsolos vekili Clayton’a şöyle bir mektup yazmış idi:“Kürt milleti ayrı bir halktır.Dinleri farklıdır; kanunları, adetleri başkadır…,Türk hakimi-yetindekiler olsun, Fars hakimiyetindekiler olsun Kürdistan reisleri ve hakimler ile Kürdistan’da meskun halk (Hristiyanlar) hep bir olup ittifak etmiş ve anlamışlardır ki bu iki hükümetle hiçbir mesele halledilemez..,Kendi işimizi kendimiz halletmek isteriz. Aksi vaziyette,cümle Kürdistan meseleyi kendi halletme cihetine  gidecektir…”(bkz.Wadie Jwadeh Kürt milliyetçiliğinin tarihi gelisimi ve kökenleri, Arshak Safrastian, Kurds and Kurdistan). 1880’de Kürdistan’ın baımsızlığına dair dile getirilen bu düsünceler,1913’e kadar geçen süre içinde biraz daha olgunlaşmıştı. 1913’te Osmanlı yönetimini tamamiyle ele geçiren İTC kadrolarının yaptıkları ilk çalışma; Şeyh Ubeydullah Kürt milli hareketinden etkilenen ve Mela Selim liderliğinde ortaya çıkan „Bitlis Kürt milli hareketine karşı askeri saldırılar düzenleyerek, Kürt liderleri katlederek, tehcir politikalarını tanzim etmeleri idi.

Kürt devletini önleme siyaseti „egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinindir“ şiari ile kurulan Türkiye cumhuriyeti döneminde de alınan katı önlemlerle devam ettirildi. Kürdistan toprakları, Türk milli vatanı, Türk yurdu ve Türk milli hakimiyet sınırları dahilinde, Türkiye’nin toprak bütünlüğü içinde ele alınmıştı. Kürt vilayetleri, Türk idari sisteminin birer parçası olarak değerlendirilerek,Türkiye içişleri bakanlığına bağlanmaları sağlanmıştı.  Yaşamda kalan Kürtlere, Türk olma şansı tanınarak, Kürt ulusal değerlerini ortadan kaldırmaya yönelik sistematik bir şekilde yapılan planlamalarla, asimilasyon uygulamalarıyla, Kürtlerin, Türkleştirilmesi siyaseti izlendi. Cumhuriyet döneminde, Kürtlere karşı alınan önlemlerin ana amaçlarından biri ise; Kürtler arasında daha önce oluşmuş olan ulusal devlet kurma düşüncesini yokederek, bağımsız Kürdistan devletinin kuruluş ihtimalini önlemek idi. Örneğin;Bağımsız bir Kürt devletini engellemek için alınan önlemlerle ilgili, 1925 Kürt milli hareketine karşı Ankara yönetimi tarafından Kürdistan’da kurulan „İstiklal mahkemesi“ yetkililerinin diktatör Atatürk ve Başbakan;İ.Inönü’ye çektikleri gizli yazışmada şunlar dile getirilmektedir:“Ayaklanma bağısmız bir Kürdistan kurmak amacıyla çıkmıştır. Bir çok yıllar hep bu amaç için çalışılmış olduğu kesindir.  Bu ruhun ölmesi ve öldürülmesi en kutsal milli görevdir.Bunun için Şark vilayetlerinde baş olabilecek bütün zararlı kişilerin kesinlikle afedilmemeleri gereklidir..”(bkz.Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri).

İstiklal mahkemesinin karar bölümünde de Kürdistan’ın bağımsızlığına dikkat çekilerek, şunlar dillendirilmişti;”..hepiniz bir noktaya yani müstakil Kürdistan teşkiline doğru yürüdünüz. Senelerden beri düşündüğünüz ve tertiplediğiniz umumi isyanı ayaklanmayı yaparak bölgeyi ateş içinde bıraktınız…”(Ergün Aybars, İstiklal mahkemeleri). Kürt devletini engellemek için 1925’te Kürdistan’da kurulan İstiklal Mahkemesi baş savcılarından Ahmet Süreyya Örgeevren ise şunları açıklamaktadır:“Şeyh Sait isyanı denilen o köklü dallı budaklı ayaklanma, bir zamanlar sanıldığı ve denildiği gibi, cahil, geriye, kötüye bağlı, sapık dinli ve çarpık şuurlu bir insanın şahsi bir endişe veya maksadıyla meydana gelmiş bir isyan değildi. Fakat asıl hüviyeti, iç bünyesi, ruhu ve tertipçilerinin maksat ve gayesi bakımından ise, tastamam bir Kürt milliyetçiliği, Kürt devleti ve hükümetçiliği olmaktan başka bir şey değildi” (bkz.A.Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait İsyanı ve Şark İstiklal Mahkemesi).

Diktatör Atatürk’ün talimatlarıyla hareket eden Türkçü kadrolar, 1925-1940 yılları arasındaki süreçte, Kürtler arasında 1880’lerden sonra doğrudan doğruya kendisini ulusal bir biçimde ifade ederek, bağımsız bir Kürt devletinin kuruluşuna doğru giden siyasal düşünceyi şiddet yoluyla yargılayarak “bu ruhun ölmesi ve öldürülmesi en kutsal milli görevdir”biçimindeki uygulamalarla yoketmeye çalışıyorlardı.Yapılan gizli/açık yazışmalarda ve Kürdistan’a  yönelik gerçekleştirilen bütün uygulamalarda, Türk ırkçılığının kutsallığı adına, titizlikle Kürtler arasında devlet kurma ruhunun öldürülmesi üzerinde duruluyordu. Daha önceleri Kürtler arasında gelişme gösteren bağımsız bir Kürt devletini kurma ruhu soykırımlarla, zorunlu göçertmelerle ve Türkleştirme politikalarıyla 1940’lara kadar ortadan kaldırılarak, yaşamda kalan Kürtlerin, sadece Türklere ve Türkiye devletine inanç getirmeleri ve itaat etmeleri isteniyordu. Daha sonrakı yıllarda yapılan çok yönlü siyasal porpagandalarla, Kürtler cahil bir cemaat olarak aşağılanarak,uzun yıllar ulusal devlet kurma siyasetinden uzaklaştırılmışlardı Bu siyasal anlayış 20.yy’ın sonunda çok farklı siyasal söylemlerle “Türkiye devletine inançlarını, itaatlerini ve hizmetlerini esirgemeyen” bazı Kürt şahsiyetleri arasında görmek mümkündür. Örneğin;Bazı Kürt şahsiyetleri,Türkiye’nin aşağılayıcı siyasetine hizmet ederek ”Biz devleti bölmek istemiyoruz..,ulusal devlet ve ulusal bir bayrak istemiyoruz…,devletin yanına yeni bir devlet, bayrağın yanına yeni bir bayrak doğru değildir…”biçimindeki açıklamalar,Türk yönetiminin, Kürtler arasında devlet kurma düşüncesine yönelik uygulamalarının kısmi başarılarına da işaret etmektedir. 

İçinde yaşadığımız 21.yy.’da Kürtler, Türk yönetiminin, Kürdistan’daki sömürgeci varlığına karşı çıkarak, bağımsız bir Kürt devletini kurabilmek için çok yönlü siyasal çabalar harcamakta, Kürdistan’da kendi bayraklarına sahip çıkmaya çalışarak, üzerinde yaşadıkları  topraklarda, kendi ulusal egemenliklerini yerleştirmeye çalışmaktadırlar.

 
   
Dengê Kurdistan © 2011