Sömürge Kürdistan, Demokratik
Vatan ve Milli Birlik Projesi
Ali Haydar Koç
Türkiye yönetimi, yirminci
yüzyıl boyunca Kürtlere karşı sürdürdüğü
fiziki yoketme ve zorunlu göçertme uygulamalariyle birlikte,
kendi egemenlik sınırları içinde değerlendirdiği
sömürge Kürdistan’a yönelik politikaları da Türkiye
büyük millet meclisi tarafından alınan merkezi
kararlarla oluşturarak, etkili bir siyasal faktör
olarak gördüğü Ankara merkezli idari yapısını
Kürtler arasında yaygınlaştırma-yerelselleştirmeye
çalışıyordu.Cumhuriyetin ilk yıllarından
itibaren sömürge Kürdistan’da oluşturulmaya çalışılan
Türk idari yapısının ana amaçlarıdan
biri;Kürtlere,Türkçülük siyasetini aşılayarak,
Kürtlerden „yüce bir ırk“ olarak telaki edilen Türk
ulusuna hizmet eden, Türk idari yapısına ve
Türklüğe sadakatle bağlı olan itaatkar
bir topluluk yaratmak idi. Geçmiş yıllardan
beri katı kurallarla kanuni ve askeri tedbirlerle
şekillendirilerek, Kürt ulusuna karşı sürdürülen
politik uygulamalar,içinde bulunduğumuz 21.yüzyılda
da Türk milli egemenliğine-Türk idari yapısına
sömürge Kürdistan’da devamlılık kazandırma
adına yapılan propaganda içerikli farklı
söylemlerle bazı biçimsel değişiklikleri
(Milli birlik projesi-Kürt açılımı,din
kardeşliği, halkların kardeşliği,demokrasi
istemi,düşünce özgürlüğü..vs.gibi) dile getiren
Türk yönetimi, bununla 1923’ten beri Kürtler hakkında
yoketme kararları alan Ankara merkezli Türkiye büyük
millet meclisinin siyasi ve idari iradesine dayanan Türk
milli hakimiyetine içinde yaşadığımız
yüzyılın siyasal şartlarına göre (Kürt
kardeşlerimiz sloganıyla) sömürge Kürdistan’da
kalıcı bir yön vermeye çalışmaktadır.
Buna karşılık
bağımsız Kürdistan isteminden vazgeçen
ve bağımsız Kürdistan sloganı yerine
„yaşasın başkanımız sloganını“
öne çıkaran Kürt siyasal temsilcilerinin büyük bir
kısmı,Ankara meclisinin 21.yüzyıl da sömürge
Kürdistan’da kendi idari hakimiyetini güçlendirmeye yönelik
yaptığı hazırlıkları doğrudan
doğruya veya dolaylı olarak tamamlayan siyasal
amaç-sloganlarla hareket ettikleri görülmektedir. Örneğin;Kürt
ve Kürdistan kavramlarının hiç bir şekilde
kullanılmadığı “demokratik konfederalizm,
demokratik çözüm, demokratik cumhuriyet, demokratik vatan,
demokratik özerklik, Biz devleti
bölmek istemiyoruz, ulusal devlet ve ulusal bir bayrak
istemiyoruz, devletin yanına yeni bir devlet, bayrağın
yanına yeni bir bayrak doğru değildir…vs.“
Kürdistan ve Kürt ulusal kavramlarından uzak durarak,
çok görece-soyut bir şekilde dile getirilen bu siyasal
söylemler,tamamiyle milli bir varlıktan dolayı
ortaya çıkan Kürt meselesine çözüm olmaktan çok,
21.yüzyılda sömürge Kürdistan’da Türk milli egemenliğinin
yeni şartlarını oluşturmaya çalışan
Türkiye yönetiminin siyasal zihniyetiyle çokça ortak benzerlikler
göstermektedir. „Milli birlik projesiyle dile getirilen
milli vatan“ ile demokratik vatan“ yaratma kavramları
birbirleriyle fazla çelişkili durmamaktadırlar.
Her iki kavramda da Türk ve Türkiyelilik öne çıkarılmaktadır.
Türkiye yönetimi, bağımsız Kürdistan’ı
çağrıştıran bütün düşünsel söylemlere
karşı kanuni-cezai tedbirler alarak, onun yerine
Kürt toplumunu farklı siyasal alanlara, sloganlara
ve düsünsel söylemlere yönlendirme siyaseti izlemektedir.
Ankara yönetimi, son yıllarda bazı Kürt siyasi
kesimleri tarafından dile getirilen siyasal söylemler
ve çeşitli mitinglerde Kürt milli davası ile
doğrudan bir ilgisi olmayan „yaşasın başkanımız“biçiminde
atılan sloganlardan pek rahatsız olmamaktadır.
Örneğin;Mısır halkı, bağımsızlık
hedefini „Mısır Mısırlılarındır“
sloganı ile tarif ederek, İngiliz sömürgeciliğini
ve ingiliz idaresini red etmişler idi (bkz.Tom Little,
Egypt,1958 ve Robert Tignor,Modernization and British
colonial rule in Egypt,1882-1914). Kürt siyasi temsilcilerinin
büyük bir kesiminin,“Kürdistan Kürdistanlılarındır”sloganından
uzak durmayi tercih etmeleri, bununla Ankara meclisini
huzursuz etmemeleri, sömürge Kürdistan’da yaklaşık
yüzyıldır Türkçü bir siyasi zihniyet ile milli
hakimiyetini sürdüren Türk yönetiminin idari yapısına
da kolaylıklar sağlamaktadırlar.
Günümüz Türkiye yönetiminin
en önemli siyasal amaçlarından biri, Kürtleri „bağımsız
Kürdistan devletinden“ uzaklaşmış bir siyasi
zemine getirerek, Kürtlerin de desteğiyle Ortadoğu,
Balkanlar ve Kafkasya sınırları arasında
2023’e kadar „büyük bir Türkiye oluşturma“ stratejisini
izlemektedir. Aynı siyasi anlayışın
cumhuriyetin ilk yıllarında da denendiği
bilinmektedir. 21.yüzyılın siyasal şartlarında
Türkiye yönetimi tarafından takip edilen bu taklitçi
zihniyet,1913-1918 yılları arasında Balkanlardan-Ortaasya’ya
kadar büyük bir Türk-Turan imparatorluğunu kurma
siyasetini izleyen İttihat ve Terraki cemiyeti kadrolarının
takip ettiği ideolojinin daraltılmış
küçük bir modeli olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türkiye’yi kuran Türkçü kadrolar, 1919-1924’e kadar Kürt
ulusunu ve Kürt siyasi temsilcilerini oyalamak için,Türk
milliyetçiliğine vurgu yapan siyasal söylemleri-kavramları
iki anlama gelecek şekilde kullanarak, bu görece-soyut
kavramlarla Kürtlerin desteğini alarak, Türk ırkını
esas alan, Türkiye devletinin kuruluşuna giden siyasal
yolun önünü açmaya çalışmışlar idi.
Örneğin;bu anlamda 1919-1924’e kadar Türkçü kadrolar
tarafından sık sık kullanılan ve doğrudan
doğruya Türk milliyetciliğini ifade eden kavramların
bazıları şunlardır; „Milli istiklal,
Milli hareket, Büyük millet meclisi, Müdafa-i hukuk cemiyetleri,
Misak-ı milli, Milli kongreler, Kuva-i milliye, Hakimiyet-i
milliye, Milli zafer, Milli vatan, Ümmeti islam, Vatanın
bütünlüğü, Milletin istiklali..vs.“ buna benzer
kavramları daha da çoğaltmak mümkün. Kürt ulusunun
desteğini almaya ve onları bağımsız
bir devlet kurmaktan uzaklaştırmaya yönelik
çift anlama gelecek şekilde kullanılan bu görece-soyut
kavramlar,özünde tamamiyle Türkçülüğü ifade ediyordular.
1925’ten sonra Kürdistan’da „yüce Türklük“ adına
başlatılan soykırımlar sürecinde,
Türk ve Türk ulusal kimliği „ne mutlu Türküm diyene“
biçiminde açıkça ifade edilerek,Türk ırkçılığını
esas siyasal bir zeminde bütün bu kavramlarin önüne Türk
kelimesi yerleştirilmişti. Diktatör Atatürk’ün
talimatlarıyla hareket eden dönemin Türk yöneticileri,
en yumuşak haliyle Türk olmayı şöyle tanımlıyordular:„..Türkiye cumhuriyeti vatandaşı olup cumhuriyet ülküsünü
benimsemiş, batılılaştırılmış
Türk kültürüne bağlı,Türkçe konuşan
ve köken itibariyle Türk olan herkes, kamil, hakiki ya
da öz Türktür…“(bkz.Ahmet Yıldız,Ne mutlu Türküm diyebilene,Türk ulusal kimliğinin
etno-seküler sınırları (1919-1938).
<..Türk ırkının yükseliş ve modernleşmesi
olarak tabir edilen (1923-1940) yıllarda, Kürt ulusu
ve Kürt milli meselesi tabu haline getirilerek, soykırım,
göçertme, bastırma, tasfiye etme, cezalandırma
uygulamaları ile sistematik bir şekilde Türkçülük
ideolojisi içerisinde asimilasyona tabi tutulması
öngörülmüştü. 1924 anayasası ile bir anda bütün
Kürtler Türk olmuştu. Artık Kürt diye bir ulus
yoktu. Örneğin:1924 anayası meclis tartışmalarında
Türkiye vatandaşlığı şöyle tanımlanmıştı:„Türkiye
devleti milliyedir. Beynelmilel ve yahut fevkalmilel bir
devlet değildir. Devlet, Türkten başka bir millet
tanımaz. Memleket dahilinde hukuku müstesaviyeyi
haiz başka ırktan gelme kimseler bulunduğundan
bunların ırki mübaneyetlerini mani milliyet
tanımak caiz olamaz. Kezalik hürriyeti vicdan musaddak
olduğundan ihtilatı dinde mani milliyet addedilmiştir...“(bkz.Sezgin
Gözübüyük,1924 Anayasası hakkında meclis görüşmeleri).
Ayrıca tek parti döneminde ise,Chp’in 1931’deki tüzüğünde
de Türk vatandaşlık tanımı şöyle
yapılmıştı;“..her Türk vatandaş,Türkçe
konuşmakta bulunmuş, Türk kültürünü ve fırkanın
bütün umdelerini benimsemiş ise fırkaya üye
olabilir..“(bkz.İsmail Beşikçi,Cumhuriyet
halk fırkasının programı (1931) ve
Kürt Sorunu). Başta Türk anayasası olmak üzere
bütün siyasal ve idari alanlarda ırkçılık
yönünde güçlendirilen vatandaşlığın
tanımı Türkçülük ile ifade edilerek, yapılmıştı.
Türk yönetimi,
içinde yaşadığımız yirmi birinci
yüzyıl da, cumhuriyet döneminin ilk yıllarındaki
(Kürt politikası ile ilgili) siyasal zemin üzerinde
temel değişiklikler yapmadan, Kürt ulusal meselesine
bazı oyalayıcı yaklaşımlarla,Türklüğün
sömürge Kürdistan’daki baki çıkarları adına
Kürt ve Türk kamuoyunu propaganda içerikli siyasal söylemlerle
yönlendirmeye çalışmaktadır. Milli birlik
projesi,din kardeşliği, demokratik vatan ve
demokratik cumhuriyet yaratma söylemleriyle, Türk ulusal
kimliği islam ve demokrasi kavramları içinde
geliştirilerek, bu kavramlarla eşdeğerde
tutularak, Türk etnik kimliğini esas alan Ankara
yönetimini ve Ankara meclisini Kürtlere karşı
çekici hale getirme siyaseti izlenerek,Türk milli hakimiyetine
sömürge Kürdistan’da yeniden canlılık kazandırılmaya
çalışılmaktadır. Türkiye yönetimi
tarafından biçimsel bir şekilde „din kardeşliği,karşılıklı
saygı ve ortak vatana (Türkiye-Türklere) karşı
fedakarlık duygusu“ söylemleri ışığında
ortaya çıkan „müslümanlık ve demokrasi“ kavramları
içinde tanımlanmaya çalışılan Türk
milli kimliği ile son yıllarda bağımsız
bir devlet kurma yönünde Kürtler arasında oluşan
milli duyguları yoketme siyasetini izlediğini
söylemek mümkündür.
|