psk@kurdistan.nu
PSK PSK Bulten Komkar Komjin Roja Nû Weşan / Yayın Arşiv Link Webmaster
Dengê Kurdistan
 PSK
PSK Bulten
 KOMKAR
Komjin
 Roja Nû
 Weşan/Yayın
 Arşiv
 Link
Webmaster
 
Türk Tarihçilerinin Sömürge Kürdistan’a Hakim Olma Çabaları-III*

Ali Haydar Koç

Türk tarih tezinin resmi görüşünü içeren bilgiler okul kitapları biçiminde hazırlanarak ders kitapları olarak kullanılıyordu. Bütün okulların tarih kitaplarında « Türk tarihi dünya yüzünde insanlığın doğuşundan beri en asil ve insan tipini kendi ırkının  temsil ettiğini, asırların yürüyüğünde beşeriyetin karanlık göklerinde müselsel medeniyet ufuklarının kendi ırkının zeka ve kabiliyet elleri ile açıldığını anlatır..,Türk tarihi, Türk milletine, kendi ırkının askerlikte,idarede,siyasette olduğu kadar.. »(bkz.Umumi Türk Tarihinin Ana Hatları). Kökenleri İttihatçı geleneğe daynanan kadrolar, cumhuriyetin ilk yıllarında II.meşrutiyet devrinde öne çıkarılan fikirlerden olan Turancılık fikrini misak-ı milli sınırlari çerçevesi içinde Türkiye Türkçülüğüne dönüştürerek, bu niyet ile Kürdistan’da zorunlu göçertme, etnik temizlik ve soykırım uygulamalarına başvurmuşlardı. Bu siyasi anlayış 1990’lardan sonra Kürtlerin tepkisine yolaçmış, Türkçülük ve Türk tarih tezi adına Kürtlere reva görülen bu haksızlıklar Kürt tarihçiler tarafından tenkid edilerek, 21.yy.içinde ulusal kimlik arayışı içinde bulunan Kürtlere unutturulan geçmişlerini ve atalarına karşı yapılan zulümleri  hatırlatılarak, Türk yönetiminin tavırını değiştirmeye zorlamakta, Türk tarihçilerinin örgütlü propaganda faaliyetleriyle hesaplaşarak, onların yaklaşık yüzyıldır Kürtlere karşı sürdürdükleri ırkçı çalışmalarını bertaraf etmeye çalışmaktadırlar.

Buna karşılık Türk tarihçilerinin çoğu hala 1930’ların siyasi anlayışını savunarak, savunma tarihçiliğiyle, Kürtlere karşı işledikleri haksızlıkları ve devletin soykırım suçlarını gizlemeye çalışmaktadırlar. Ayrıca artık Kürtleri inkar etme olanakları kalmadığından, şimdilik farklı siyasal metodlarla « Siyasi Kürtçülük » gibi aşağılayıcı düşünsel tavırlarla Kürtleri suçlu göstermeye çalışmaktadırlar. 1990’dan sonra gelişen Türk tarihçiliğinin ana hedeflerinden biri,Türk yönetiminin egemenliğini ve Türkiye devletinin bekasını-idari yapısını Kürdistan’da devamını sağlamaktır. Örneğin Türk tarihçileri, Türkiye’nin Kürdistan’da 1925-1940 yılları arasında işlediği soykırım vakalarına dokunmamakta,devletin Kürdistan’daki varlığını koruma adına bilimsel verilerle kendi kamuoyularını bilgilendirmeyi tercih etmemektedirler. Örneğin;Türk tarihçi Halil İnalcık Milliyet gazetesinde çıkan bir ropörtajında, Kürt açılımı ile ilgili bazı açıklamalarda bulunarak, dolaylı olarak Kürtlere hak verilmemesi gerektiğini, osmanlı devletindeki milliet sistemi gibi anlayışların, Kürtlerin haklarını genişleteceğini, Kürdistan’ daki egemenliğin korunması için 1930’larda alınan önlemlerin daha doğru olduğunu dile getirmektedir. Halil İnalcık şunları dile getirmektedir;„Ben tarihçiyim, kahin değilim. Türkiye Cumhuriyeti temelinden sarsılıyor.Üçüncü nesil büyük problemlerle karşı karşıya ama bu tabii bir gelişmedir. Bunu nasıl halledeceğiz bilmiyoruz. Biz Osmanlı değiliz. Osmanlı azınlıkların üzerindeydi. Aynı şeyi biz yapalım olamaz. Milli bir devletiz. O bir imparatorluktu. Sultanın hakimiyetini kim tanırsa, tebası oluyordu. Bu bunalım çok kötü neticeler verebilir.”(bkz.Şükran Pakkan,Osmanlı uyarısı,Milliyet,16 Kasım 2009).

Kürtlerin, Türkiye’nin egemenliğinden kurtuluş arayışları, sözde bilim ile uğraşan Türk tarihçilerini derin düşüncelere sevkederek, kaygılandırmaktadır. Kürt meselesine karşı sıkı önlemlerin alınmasından yana tavır alan Halil İnalcık, kendi düşüncelerini yedi madde şeklinde dile getirerek, Balkan ulusçuluğundan ders çıkarılmasını gerektiği biçiminde devleti uyarmaktadır. Halil İnalcık, Kürtlere karşı izlenecek yeni Türk tarih metodunu da formüle etmeye çalışarak, Kürdistan’da soykırım, katliam ve şiddet uygulayan Türk askeri seferlerinin nasıl yapılması gerektiği konusunda da düşünceler ileri sürmektedir. Halil İnalcık gibi Türk tarihine yön veren tarihçilerin, bu zihniyetleriyle hala Kürdistan’da soykırım uygulamalarını destekleyerek, 1930’ların Türk tarih tezinin savunuculuğunu yapmaktadırlar. Örneğin;Halil İnalcık söyleşisinde devamla Kürdistan’da soykırımları ve Türkiye’nin sömürgeci egemenliğini korumakla görevli ordu mensuplarına operasyonların nasıl yapılması gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunarak, şunları kamuoyuna açıklamaktadır; „..Devletimiz bir sınır ötesi operasyonla sorunu çözeceğini sanmamalı,en azından kapsamlı bir harekat kış geçtikten sonra yapılmalı. Çekilme gibi görünen hareket yine düşmanın bir taktiğidir. Kış geliyor, Barzani PKK yandaşlarını şehirlerde barındırmak için sözde bir gerileme yapmakta. Mehmetçiği bu karlı dağlarda boş mağaralara göndermek, tarafımızdan yanlış bir taktik olur. Gerçek kalıcı bir sonuç alamayız..“(bkz.Milliyet gazetesi,12 Kasım 2007). Kürdistan’da soykırımların yapılması için tavsiyelerde bulunan, Kürtleri saldırgan düşman olarak ilan eden tarihçi H.İnalcık, kendi atalarının yirminci yüzyılın başında Kürtlere karşı işlediği suçları nasıl inceleyebilir ve bu konuda kamuoyunu nasıl doğru bilgilendirebilir.Türkiye’deki tarihçilerin genel durumu,Türk tarihinin en önemli öğretim üyelerinden biri olarak kabul edilen Halil İnalcık’tan pek farklı olmadığını bilmek gerekiyor. Türk tarihçileri bir taraftan soykırımların hangi koşullarda yapılacağını Türk ordusuna tavsiye ederlerken, diğer yandan Türk sömürgeciliğini Kürdistan’da kalıcılaştırabilmek için,1990’dan sonra çok farklı bir siyasal metod ile geliştirilerek, Kürt ulusunu inkar etmeden, 20.yy.’ın başında Türkçülük adına,Türkçü kadrolar tarafından belli stratejik planlamalarla, etnik temizlik gayesi ile gerçek-leştirilmiş soykırımları,zorunlu göçertmeleri Kürtlere yükleme stratejisini izlemektedirler.

Kürtlere, geçmişlerini hatırlatacak arşivlerin,Kütüphanelerin,tarihi eserlerin,yazınsal ve sözlü yayınların yokedilmesini/tahrif edilmesini sağlayan Türk tarihçileri, buna bağlı olarak Kürtleri geçmiş mazilerinden koprarak,hafızasız ve geçmişin zengin bilgi dünyasından uzaklaştırarak, kendilerinin Türkçülük temelinde icat ettiği Türklüğe kanalize edilmelerini zorunlu kılmışlar idi.Hala aynı siyasi anlayış ile Kürtleri„siyasi Kürtçülük“suçlamaya devam etmektedirler.

Kürdistan’da oluşturulan sömürgecilik ağının  devamlılığının sağlanmasında, Kürtler arasında çeşitli siyasal kanallarla Türkler için icat edilen tarihin yerleşmesinde Türk yönetiminin idari uygulamaları ve Türk tarihçilerinin propaganda faaliyetleri çok etkili olmuş idi. 1990’dan sonra Kürtler arasında ulusal eğilimlerin güçlenmesi ve Kürt tarihçilerinin çalışmaları,Türk yönetimini ve Türk tarihçilerini çeşitli bilimsel/siyasal zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır.

 

*Bu yazı Dema Nu Gazetesinin   08.01.2010 sayısında yayınlanmıştır

 

 
   
Dengê Kurdistan © 2011