Kemal Burkay
ve kimi gençlere çağrı
Arif Sevinç
Sakın ha! Kürt halkının özgürlük mücadelesi
ile Kürdistan’ın kurtuluşu ile ilgilenmeye kalkmayın.
Rahatınıza bakın.
Kendinizi kurtarmaya, zengin olmaya, kariyer yapmaya,
iyi bir eş olmaya, iyi bir baba veya anne olmaya
çabalayın.
Eski kuşağın düştüğü hatalara
düşmeyin!
Yıllarca ağır bedeller ödeyerek, ölüm
pusularıyla, hapisle, sürgünle pişerek, yoksul
ama onurlu, başı dik bir yaşamın sonuna
geldiklerinde, tarihinden, mücadelenin yakan kavuran ateşinden
habersiz, torunları yaşındaki gençlerin,
hem de Kürdistanilik adına şiddetli karalamalarına-akıl
almaz suçlamalarına maruz kalırlar da, yine
de o gençleri sever, hoş görür hatta cesaretlerinden
dolayı gururlanırlar.
“Ne güzel! sorgulayan, tepkiler geliştiren, ulusal
kaygılarla- insafsızca da olsa, yanlış
da olsa iyi bir genç damar var, mücadele büyüyerek, çeşitlenerek
sürecek, mutlaka zafere ulaşacak” diye düşünürler.
Gençlerin ağır, cüretkar, zalimane ve baştan
ayağı yanlış, ancak sömürgecileri
mutlu edecek saldırılarına, küçük görmelerine,
hatta hakaretlerine sadece “ gülümserler”
Şu üç günlük dünyada bunca eziyete değer mi?
Siz onlar gibi olmayın!
Çağınızın fırsatlarından
yararlanın, egemenden, güçlüden, şahsınıza
olanaklar sunanlardan yana olun.
Bundan 50 yıl kadar önce şehirlerde avukat-
doktor-mühendis sayısı çok azdı.
İlçelerde ise ya bir ya iki kişi kadardı…
Onlar da şehrin en ileri gelenlerinden sayılır,
kulüpler de vali - kaymakamla beraber çok yüksek itibar
görürlerdi.
Düşünün o zamanlar devlet memuru olmak için okur
yazar olmak, müdür olmak için ise ilk, hadi bilemediniz
orta mektebi bitirmek yetiyordu…
Çok seyrek olarak yoksul ailelerden de doktor-avukat
çıkardı elbet …O zaman işte “olay” olurdu.
O zamanlar avukat olanlar, ya vekil olur ya da yüksek
bürokrat…Yani “Allahın yürü ya kulum” dediklerinden
olurdu.
Bir de o zamanlar Kürtçe yasaktı.
1938 Dersim yenilgisiyle beraber Kürdistan ağır
bir baskı altında, koyu bir karanlık içindeydi.
Sömürgeci rejimin tam bir hakimiyeti vardı ve yaprak
kımıldamıyordu.
Kürt hareketlerinin ileri gelenleri idam edilmiş,
öldürülmüş, sürülmüş, arta kalanlar ya susup
kabuğuna çekilmiş, ya da rejimle işbirliği
içine girerek sömürgeci partilerin il –ilçe başkanları,
vekilleri, talancı sermayenin baş bayileri,
ticari ortakları olmuşlardı.
Herkes soyunu ya hazretti Muhammed’e, ya da mühim bir
Türk büyüğüne dayıyordu.
Aileler köklerinin izlerini Horasan’da, Mekke’de, Selanik’te
arıyordu.
Herkes Türk’tü ve “mutluydu”
Güzel Türkçe konuşanlar konuşamayanlarla alay
eder havuç’a “gızér” demekte ısrar edenlerle
konuşulmaması gerektiği çocuklara tembih
edilirdi.
Okulda Kürtçe bir iki kelime eden çocuklar iyice dövülür,
yetmezmiş gibi öğretmenler gelip aileyi de sıkı
sıkı tembihlerlerdi.” Evde Kürtçe konuşarak
‘kötü’ örnek olmayın!”
Aman haaa!
Kasabalılar kendilerini “öztürk” kabul eder zavallı
çarşıya inen köylülerin başına açmadık
bela bırakmazlardı.
Çünkü sadece “gundiler” “Kürt”tü.
Pis kıllıklı, pis kokulu, fakir ve cahillerdi…
“Kürtten evliya alma avluya” derlerdi…
Sömürgeci rejim arada bir eski “Kürtçü” ailelerin ileri
gelenlerini toplar başka kentlere sürgüne gönderirdi.
Bunların sürülmesi için her hangi bir faaliyetlerinin
olmasına da gerek yoktu.
Bu manzarayı uzatmama gerek yok.
Özcesi “hava kurşun gibi ağır”dı…
Bir avuç Kürt okumuşu, küpünü doldurup zengin olmak,
iyi bir kariyer yapmak yerine, hem sömürgecileri, hem
onun Kürdistan’daki işbirlikçilerini hedef alan politik
çalışmalara başladılar.
Kemal Burkay, bu bir avuç Kürdistanlı gençten biriydi.
Avukattı.
Zengin olmak, kariyer yapmak” huzur içinde “ yaşam
yerine “Kürdistan özgürlük mücadelesini “seçti…
Siz sakın onu/onları kendinize örnek almayın.
Akıllı olun!
Kötü bir eş oldular, çünkü, evden bir çıktıklarında
şayet tutuklanmadılarsa 6 ay sonra dönüyorlardı
en şanslı olanları…
Siz “iyi” eşler olun!
Kötü birer baba/anne oldular, çünkü, çocukları onları
ya hapishanelerde tel örgülerin ardında ya bir toplantı-eylem
aralığında, birkaç günlüğüne uğradıkları
evde bir yabancı gölge gibi dolaşırken
görürlerdi.
Çocuklarına, korktuklarında, hastalanıp
ateşler içinde kavrulduklarında, üzüldüklerinde
başlarını dayayacakları bir omuz,
sevindiklerinde paylaşacakları bir gülümseme
sunamazlardı.
Siz çocuklarınıza kıymayın!
“iyi” birer baba veya anne olun…
Kemal Burkay birkaç arkadaşıyla Kürdistan Sosyalist
Partisi’ni kurdu. Sanırım henüz 36 yaşındaydı.
Kürdistan ulusal kurtuluş devriminin teorik inşasını
gerçekleştirdi.
Yazdı.
Kürtler vardı, onurlu bir tarihe, çok zengin bir
kültüre sahipti…
Belleklerden silinmeye çalışılan Kürtçe
gurur duyulacak kadar güzel- zengin ve köklü bir dildi.
Sömürgecinin aşağıladığı,
yok saydığı, belleklerden silmeye çalıştığı
övünçle yad edilecek sanatçıları, alimleri,
ulusal kahramanları vardı.
ve bunlar özgürlük mücadelesini kesintisiz sürdürmüşlerdi.
Kürtlerin ülkesinin adı KÜRDİSTAN’dı
Ve Kürdistan’ın kurtuluşu mümkündü.!
Bu düşünceler o zaman çok ama çok tehlikeliydi…
Burkay yazdı, anlattı….Yazdıkça Kürtlük,
Kürdistanlılık bilinci gelişti, yaygınlaştı.
Arkadaşlarıyla beraber O, yazmakla kalmadı.
Örgütledi…Açık ve gizli mücadele biçimlerini ustaca
kullandı. Polisle köşe kapmaca oynayarak Özgürlük
Yolu dergisini, Roja Welat gazetesini yayınladı.
Devrimci Halk Kültür Dernekleri’ni kurdurdu. Kürt gençlerini
bilinçlendirdi, Çok sayıda Türkçe Kürtçe kitap –broşür,
bildiri yayınladı.
Kürdistan’ın nasıl sömürgeleştirildiğini,
kurtuluşun hangi yollarla gerçekleşeceğini
gösterdi, Türk sol hareketi ile Kürt hareketi içindeki
yanlışlara-hatalara karşı ideolojik
mücadele yürüttü.
Diyarbakır’da-Ağrı’da olduğu gibi
Kürt yurtseverlerinin belediye başkanlıklarını
kazanarak kendi kentlerini yönetebileceklerini gösterdi.
Sömürgeci rejim onu vatan haini, yerli işbirlikçiler
ise katli vacip “komonist” olarak suçladı…
Hapis yattı, Kuzey Kürdistan dışına
çıktı.
Kürdistan’ın diğer parçalarını adım
adım dolaştı. Sömürgeci rejimi teşhir
etmek ve Kuzey Kürdistan devrimine dostlar kazanmak için
aralıksız çabaladı.
Vatandaşlıktan çıkarıldı.
Bir daha dönemedi.
Ama hiç gitmemiş gibi hep içeride, içeridekilerle
birlikte oldu. Kürdistan’ın nabız atışlarını
hep hissetti. Yazdı, konuştu, örgütledi.
Avrupa’da sömürgeci rejimi köşeye sıkıştıracak
ciddi diploması faaliyetlerini örgütledi.
Vel hasıl avukat, şair, yazar, devrimci, sosyalist
ve örgütçü bir Kürt olarak ve hep genç kalarak her anını,
Kuzey Kürdistan özgürlük mücadelesine vakfetti.
1970 li yıllardan bu yana Kürdistan özgürlük mücadelesinin
kadroları onun düşünceleriyle şekillendi
veya onun düşüncelerinden etkilendi.
Dün olduğu gibi bu gün de, hem sömürgeci egemenlere
karşı, hem de Kürdistan’da egemen olan ve pek
çok kadro ve kesimin teslim olduğu hegemonik yapıya
karşı –çekinmeden “aykırı” düşüncelerini
ifade etti.
Doğruyu destekledi, yanlışı neye
mal olursa olsun eleştirdi, teşhir etti, karşı
durdu.
Gün geldi, bir kez daha örnek bir davranışla,
kendi isteğiyle, arkadaşlarının sert
muhalefetine rağmen yöneticilik görevlerini devretti.
“Mal varlığını” açıkladı.
Daha doğrusu “mal varlıksızlığını”
Çok sıradan, asgari ücretle geçinen bir emekçi bile
onun yanında “varlıklı” sayılırdı.
“gülümsedik”
Yarattığı eserler, kültür ve kadrolar
en büyük serveti.
O hem düşünceleri, hem yaşamı ile bizlere
örnek oldu.
Kendimizi onunla test ettik.
Yaklaştıkça sevindik, uzaklaştıkça
utandık…
Şimdi kimi internet sitelerinde, daha çok facebook
gibi yerlerde, kimi “yurtsever” fazlaca “ Kürtçü” gençlerin
yazılarını, kısa notlarını
okuyorum.
Ne kadar da çok “kadir bilmez” çağın-kapitalist
kültürün “kullan –at” anlayışının
yansıması incitici üslupları var!
Ne kadar da çok sömürgeci anlayışın, Kürt
aydınlarına, liderlerine, sanatçılarına
yönelik aşağılayıcı, yok sayıcı
yaklaşımlarının izi var!
Sömürgeci, Kürt gençlerinin dokularına “kendine
düşmanlığı”, kendine “yabancılığı”
çok ustaca nakşetmiş.
Bundandır Kürdistan özgürlük mücadelesinin mimarlarına,
emektarlarına hürmetsizlikleri.
Örneğin bir gence,
Nasıl anlatabilirsin ki, Kürtçenin yasak olduğu,
tek kelimeyle “bela” olduğu bir dönemde, örneğin
kocaman gözlükleriyle, bir marangoz olan dedesinin, inatla,
sabırla, “tehlikeli” kelimelerin, sözcüklerin peşinde
koşmasını, Kürtçe sözlük yazma macerasını…
ve bunun önemini,
ve bunun kıymetinin bilinmesini,
ve inatla, yurtseverlik duygularıyla sahiplenilmesini,
ve özgürlük mücadelesine hangi isim altında, hangi
“izim “ içinde, hangi “saflarda” olursa olsun, bir tek
taş bile koyan aydınlarımıza hürmet
etmenin hatta sömürgecinin aksine bayraklaştırmak
gerektiğini… Nasıl anlatabilirsin ki?
Şimdi, gençlere çağrıda bulunuyorum;
Ya Kürt halkının özgürlük mücadelesi ile Kürdistan’ın
kurtuluşu ile ilgilenmeye kalkmayın,
Rahatınıza bakın.
Kendinizi kurtarmaya, zengin olmaya, kariyer yapmaya,
iyi bir eş olmaya, iyi bir baba veya anne olmaya
çabalayın.
Eski kuşağın düştüğü hatalara
düşmeyin.
Ya da ,başta Kemal Burkay olmak üzere, tüm özgürlük
mücadelesinin bayrağını onurla bu güne
taşıyanların emeklerine saygılı
olun.
Onlardan bayrağı teslim alın,
ve daha yükseklere taşıyın.
.
|