İbret
Bejan Matur
Time'a kapak olan Başbakan'ı, dünya ekonomi listelerini zorlayan
başarısı ve Ortadoğu'da liderlik iddialarıyla
tafra satan Türkiye Cumhuriyeti, aslında ne olduğunu
görmek istiyorsa Van depremine baksın.
Dünyanın her yerinde yaşanabilecek bir felaketin buraya has sonuçları
'adamlığımızı' özetliyor aslında.
Devletin acziyetini, bürokrasinin hesapçı, hantal
zihniyetini, halkın iyi niyetinin nelere yetmeyebileceğini,
her şeyi...
Bir tanıdığım 'aslında halk elinden geleni yaptı,
sorun devlette' diyerek konuyu o kadar iyi özetledi ki.
Türkiye'de yaşayan herkes büyük bir duyarlılık
göstererek ilk günden itibaren Van halkına yardım
için hazırdı. Hatta sokakta kâğıt
toplayan çocuklar bile sahip oldukları tek şeyi,
kâğıt kolilerini göndermek için seferber olmuşlardı.
Ama devlet kendi dersinde sınıfta kalmayı
seçti! Felaketin yaşandığı ilk günden
itibaren yardım için elinden geleni yapan milyonlarca
insanın sıcaklığı, Van'daki deprem
mağdurlarını ısıtmaya yetmedi.
Ve bu yetmemede devlet dediğimiz ve başımızın
tacı saydığımız aygıtın
payı çok büyük!
Daha ilk günlerde 'politikleştirilen deprem' derken bunu kastetmiştim.
AKP ve BDP makasında kalan Vanlıların nasıl
sahipsiz bırakıldıklarını her
geçen gün ibretlik sonuçlarıyla görüyoruz. Yazlık
çadırlarda, eksi 16 derecede üşümeye mahkûm
edilen insanların yaşadığı zorluk,
sıcak yataklarımızı uykusuz bırakmıyordu
belki ama bu son çocuk ölümleri aklı, vicdanı
zorlayan korkunçluğuyla 'pes' dedirtiyor.
Başbakan Erdoğan dün İstanbul'da, Van için düşünülen
depreme dayanıklı konutların maketlerini
inceliyordu. Soyadı Albayrak olan bir zatın
projesi olarak tanıtılan evlerin iki günde tamamlanması
mümkünmüş. Bir evin kurulması sadece iki gün
alıyormuş.
Ve bu iki günde, yazlık çadırlarda kalan, ikisi yangından,
biri soğuktan, biri hastalıktan dört çocuk hayatını
kaybetti. Binlercesi doğduğu yerden batıya,
bilmedikleri şehirlerin varoşlarına, tesislerine
doğru yola çıktı. Köklerinden birer çiçek
gibi koparılarak. Korkuyu geride bırakmak, rahat
bir uyku uyumak için. Gittikleri yerlerde onları
neyin beklediğini hiçbirimiz alsa bilemeyeceğiz.
Belki de hayatta kalmanın bedeli olarak ayrımcılığa
maruz kalacaklar. Okullarına alışamayacaklar.
Her göç gibi büyük travmaları beraberinde getiren
acı bir yer değiştirme yaşanıyor
şu an. Van'dan kafileler halinde insan batıya
göç ediyor.
Başbakan'ın basına tanıttığı depreme
dayanıklı konutların tanesi 50 bin TL imiş.
Hazırlanması için sadece iki gün gerekiyormuş.
Ben bu bilgileri duyunca; Van'ın tüm nüfusunu elliyle
çarptım, bini ekledim ve ortaya çıkan rakamın
son bir haftada kaybettiğimiz dört çocuğun hayatını
karşılayıp karşılamayacağını
düşündüm. Oysa Filistinli, Somalili çocuklar konusundaki
duygusal konuşmalarıyla tanıdığımız
Başbakan'dan, daha azını hak etmiyor Vanlı
çocuklar.
Bu tarz konularda hep çok dikkatli konuşmaya gayret ettim. Duygusal
olmamaya, soğukkanlı davranmaya. Ama 2011 Türkiye'sinde
eksi 16 derecede, ilkel çadırlarda yaşamaya
terk edilen insanların hali artık 'insan olmaktan
ne anladığımızı' sorgulanır
hale getiriyor. Geçmiş depremleri yaşayanlar
haklı olarak 'o zamanlarda bile devlet bu kadar aciz
değildi' diyorlar. En azından devletin gücü
o kadarla sınırlıydı. Küçük bir Kızılay
çadırının, sıcak bir aşın
varlığı bile devletin sıcaklığını
hissettirebiliyordu. Ama bugünün ölçüleriyle bakıldığında
yaşanan manzara ne ahlaki, ne insani, ne de sosyal
açıdan kabul edilebilir değil. Bürokrasinin
farklı kademelerine çöreklenen açgözlü yöneticilerin
kilitlediği, hantal hale getirdiği bir devlet
mekanizması yönetiyor bizi. Bırakın çözüm
üretmeyi, vatandaşın kendi imkânlarıyla
gönderdiği yardımı ulaştırmaktan
bile aciz ve gönülsüz bir bürokrasi bu.
Kimse kalkıp, felaket karşısında en güçlü ülkeler bile
aciz kalabilir savunmasına girişmesin; Van'da
yaşanan acizliğin sebepleri masum değil.
Bürokrasideki zihniyet başka türlü yapılansa ve yerelle bu kadar
çatışmasaydı herhalde çoktan Vanlılar,
su sızdırmayan bir çadıra, ısınan
bir göz odaya kavuşurlardı.
Devlet içindeki uyumsuzluğun cezasını nefesiyle ödeyen çocukların
hayatı o hantal yapıyı korumaktan çok daha
değerli çünkü.
-------------------------------------
Zaman-23 Kasım
|