Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bazı
tarihi belgeleri açıklayıp devlet adına
özür dileği Dersim Katliamı’nın yaşayan
tanıkları Taraf ’a konuştu
Remzi Budancir
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın
bazı tarihi belgeleri açıklayıp devlet
adına özür dileği Dersim Katliamı’nın
yaşayan tanıkları Taraf ’a konuştu:
“Kadınlara tecavüz ettiler ve çığlıklar
içinde süngülerle öldürdüler. Ortalık tam bir cehenneme,
kan gölüne dönmüştü. Her taraf ceset doluydu... Askerler
Munzur’a attı beni. Nehir kan akıyordu. Suların
üzerinde cesetler yüzüyordu. Boğulmak üzereyken bir
cesede tutundum.”
Bir süredir Türkiye’nin gündemine
oturan ve Başbakan Erdoğan’ın açıklamaları
ve özür dilemesiyle yeni bir sayfanın açıldığı
Dersim Katliamı ile ilgili olarak o dönemi yaşayan
tanıkları bulmaya çalışıyoruz
Dersim’de. O dönemin bir kaç tanığından
ikisine ulaşıyoruz. Onlardan biri Tunceli’ye
9 km uzaklıktaki Meytan Köyü’nde yaşayan 90
yaşındaki Yumoş Bakıray. Katliam sırasında
15 yaşında olan Yumoş Nene’nin yüzündeki
çizgiler, çorak toprakları andırıyor ama
belleği pırıl pırıl. “O acıyı,
katliamı bizden iyi kim anlatabilir ki oğul.
Etimizde, kemiğimizde, kulaklarımızda,
yüreğimizde hâlâ o sızı vardır” diye
başladı ve şöyle devam etti Yumoş
Nene:
Kadınları kurşuna dizmediler,
tecavüz ettiler
“1937 yılında Turişmek
köyü Robaik mezrasında, ailemle yaşıyordum.
15 yaşındaydım daha. Askerler katliamdan
önce gelip köydeki evlerde bulunan bıçaklarımızı
bile toplayınca babalarımız, dedelerimiz
şüphelendi aslında. Askerler katırlarla
aylarca bölgeye sevkiyat yaptılar, çadırlar
kurdular, silahlar getirdiler. Katliam gününde bizim köydeki
insanları başka bir köye götürdüler. Biz kaçtık,
ormana saklandık. Oradan seyrediyorduk korkuyla.
Çevredeki köylerden toplananları ilk önce kadın
ve erkek olarak iki ayrı gruba ayırdılar.
O anı hayatım boyunca hiç unutmadım. Kalabalığın
önüne kurulu silahlar vardı. Askerler erkekleri o
silahlarla taradılar. O an yükselen çığlık
ve yakarışlar, şu an bile kulağımda.”
Anlatırken kalın çerçeveli
gözlüklerinin altından gözyaşları akıyor
Yumoş Nene’nin. “Neneceğim biraz dinlen istersen”
deyince, “Yok oğul, anlatalım ki bir daha kıyamasınlar
kimseye” dedi ve devam etti: “İnsan vicdanının
kabul edemeyeceği bir sahneydi benim için. Gece kâbus
görmeme neden olan olay o an oldu. Askerleri kadınların
içine saldılar. Etraf sarılıydı ve
çoğu bir birine iple bağlanmıştı.
Kadınlara tecavüz ettiler ve çığlıklar
içinde süngüler ile öldürdüler. Ortalık tam bir cehenneme
dönmüştü. Saklandığımız yerde
ağlıyor, korkuyor ve çığlımızı
içimize gömüyorduk. Aynı şey bizimde başımıza
gelebilirdi. Kaçtık, ormanın derinliklerinde
saklandık. Askerler daha sonra köyleri ateşe
verdi. Askerler gittikten sonra saklandığımız
yerden çıkıp köye indik. Cesetler yerdeydi hala.
Her yer kan gölüne dönmüştü. Her taraf komşumuz,
akrabalarımız ve tanıdıklarımızın
cesetleri ile doluydu. Sonra tekrar ormanlık alana
çekildik. Aylarca ormanda saklandık hiç inmedik.
Gündüz mağaralarda saklanıyorduk, gece köylerimize
gelip başıboş olan hayvanları sağıp
süt alıp tekrar mağaralara geri gidiyorduk.
Kadınlar çocukları ile birlikte mağaralara
saklanıyordu. Bir bebek ağlamaya başladı.
Yanındakiler kadına ‘çocuğu sustur, yerlerimizi
öğrenirlerse gelip bizi de öldürürler’ dedi. Kadın
emzirdiği çocuğunu göğsüne ağlayarak
bastırdı sesi çıkmasın diye. Asker
gittiğinde çocuk boğulmuştu.”
Köyü çığlıklar sardı
Katliamın bir diğer yaşayan
tanığı 83 yaşındaki Hüseyin Gül.
İzlerini hala vücudunda taşıdığı
katliam sırasında 10 yaşındaymış
Hüseyin Dede: Anlatırken o günleri yeniden yaşıyor:
“Askerler bizi Hopik’te topladı. İple kollarımızı
birbirine bağladılar. Önümüze makineli tüfekleri
koydular ve taramaya başladılar. Kadın
çığlıkları ortalığı
kaplamıştı. Ağzımdan ve vücudumun
başka yerlerinden vuruldum. Bir cesedin altında
kaldım ve ölü numarası yaptım, hiç kıpırdamadım.
Yaklaşık 10 asker ölenleri kontrole geldi. Süngü
batırıyordular. Koluma süngü isabet edince ah
dedim. Canlı olduğumu anlayınca bacağımdan
tutup sürükledi ve tepeden aşağı attılar,
Munzur’a attılar beni. Askerler sudayken de ateş
etti ama vuramadı. Bir baktım Munzur kıpkırmızı,
kan akıyor. Suların üzerin cesetler yüzüyor.
Boğulmak üzereyken yanımdan geçen bir cesede
tutundum. Onunla birlikte epey sürüklendim. Bir yerde
ayaklarımın taşa değdiğini hissedince
çırpındım sudan çıktım. Aylarca
dağlarda köy köy dolandım.”
24 Kas. 11, Taraf