Toplumsal depremler ve enerji ihtiyacı
Fehmi Atmaca
Depremlerin, yer kabuğundaki ani hareketlerin enerjiye
dönüşmesi sonucunda meydana gelen yer sarsıntıları
olduğu bilimsel bir gerçekliktir. Yer kabuğunun
içinde depremi meydana getiren nedenler bilinmesine karşın,
ne zaman ve hangi ölçüde meydana geleceği bilimsel
olarak henüz saptanabilmiş değil. Bilim ve teknolojinin
gelişmişlik düzeyi, eğer depremi meydana
getiren ve büyük felaketlere neden olan bu enerjiyi, doğanın
gelişimi ve insanların ihtiyacı için kullanmaya
yetseydi, yaşadığımız dünya daha
farklı bir dünya, evrensel buluşlar da daha
ileri bir noktada olurdu.
İnsanoğlu yaşam
koşullanın iyi olması ve yaşam standartlarını
daha ileri bir noktaya taşımak için, enerjilerini
sürekli olarak kullanırlar. İnsanın taşıdığı
enerji, insanı sonu gelmeyen istemlerle karşı
karşıya bırakır. İnsanların
istemi eğer baskı ile durdurulmaya çalışılırsa,
insanların taşıdığı enerji
birike birike, onu baskılayan güçlere karşı
toplumsal isyanlara dönüşür ve toplumsal deprem şeklinde
kendini gösterir. Kaçınılması mümkün olmayan
bu depremin de ne zaman ne ölçüde olacağını
kestirmek zordur. Ancak toplumsal depremlerin de, yer
depremleri gibi önüne kattığı her şeye
zarar verdiği bilinen bir gerçektir.
Toplumsal değişim,
dönüşüm ve ilerlemeler, toplumların içinde bulundukları
koşullara göre değişiklik gösterir; ekonomik
gelişmişlik sosyal gelişmeyi sağlar,
buna bağlı olarak toplumlar, yaşam koşullarını
daha ileri bir noktaya taşımak isterler. Toplumların
ihtiyacını karşılayan, hayat standartlarını
yükseltmeye elverişli olan sistemler, toplumsal değişim
ve dönüşüm dinamiklerini harekete geçirirler, sürekli
olarak ilerleme sağlarlar. Bu sistemler doğası
gereği özgürlükçü ve demokrasi kuralları içinde
işleyen sistemlerdir.
Kuzey Afrika ve Ortadoğu
gibi, halen diktatörlüklerle yönetilen toplumlardaki ani
toplumsal patlamalar, bu ülkelerde yaşayan insanların
demokrasi, özgürlük taleplerinin yıllarca bastırılmasının
doğal sonuçlarıdır.
Bir kısmı soğuk
savaş döneminde, iki bloklu sisteme göre şekillenen
melez diktatörlükler, bir kısmı da halen orta
çağdan kalma krallıklarla yönetilen ve karakter
olarak birbirinin aynısı olan Ortadoğu
ve Kuzey Afrika ülkelerinde uygulanan sistemler, toplumsal
gelişimin önüne set çekmişlerdir. Yıllar
yılı “kültürümüzde ve tarihimizde demokrasiye
yer yoktur, demokrasi küfür düzenidir” şeklindeki
yalan ve bilim dışı bilgilerle idare ettikleri
toplulukları her türlü hak ve hukuktan yoksun bırakmayı
başarmışlardır.
Batılılar ileri
demokrasilerine rağmen, doğu ülkelerinde yaşayan
insanların hak, özgürlük ve demokrasi taleplerine
kulak asmayarak, kendilerine sömürü fırsatı
sunan bu ilkel rejim sahipleri ile hep uzlaşı
içinde oldular ve onları güçlendirdiler. Bu duruma
tepki olarak bu topraklar üzerinde yaşayan geniş
halk kitleleri, hak aramayı daha ileri ve çağdaş
bir düzen yerine, geçmiş düzenlerde aramayı
tercih ettiler. Böylece hem iktidarların, hem de
muhalif kesimlerin birbirine zıt, ancak ilkel anlayışları,
sorunlara çözüm yerine toplumsal çatışma, kan,
acı ve gözyaşından başka bir şey
getirmedi.
Büyük bir değişimle
globalleşen dünyada, koşulların değişmesi
sonucu, teknolojinin kitlelere sunduğu olanaklar
sayesinde, özgürlük ve demokrasi, diğer tüm değerlerden
daha ve bütün kesimlerin ortak değerleri haline geldi.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da, kimsenin beklemediği
büyük sarsıntıların meydana geliş
nedeni budur. Bu büyük sarsıntıların ne
kadar süreceği sonucunun ne olacağı tam
olarak bilinmemekle birlikte, ilkel düzenlerin yıkılacağı,
yerlerine çağdaş ve daha ileri düzenlerin geleceği
kesindir. Bu ülkelerdeki gelişmelerin en çarpıcı
ve dikkat çekici yönü, belli bir ideolojinin ve liderin
öncülüğünde olmadığı, ortak taleplerin
demokrasi, özgürlük ve adaletli bir paylaşımın
olduğudur.
Gelişmeler gösteriyor
ki, dünya ülkelerinin bir kısmı, ileri evrensel
değerler ile çoktan tanışmışken,
bir kısım ülkeler ise bu değerleri yeni
keşfetmeye başladılar. Aralarındaki
uçurum ve çelişkiler nedeniyle, zaman zaman çatışmalar
olabilir. Ancak son dönemde yaşanan gelişmeler,
artık insanoğlunun hızlı bir evrensel
gelişim sürecine girdiğini gösteriyor. Güçlü
olanın “ben ne istersem o olur,” dediği, zayıf
olanın da “Bu benim kaderimdir” diyerek kaderine
boyun eğdiği dönemin gerilerde kaldığı
bir süreç yaşanmaktadır. Batı ile doğu
arasındaki dini çatışmalar yerine, barış
ve diyalogunun gelişeceği şimdiden görülmektedir.
Yani batı İslam ile İslam da batı
ile barış sürecine giriyor denilebilir.
Sonuç olarak, dünyanın
geleceğini belirleyecek olan, enerjinin arz ve talep
dengesidir. Batı Doğunun enerjisine, Doğu
da Batının enerji piyasasına muhtaç. Şimdiye
kadar batı dünyası enerji ihtiyacını
orta Asya ve Kafkaslardan karşılıyordu,
Orta Asya ve Kafkas ülkeleri, enerji ihtiyacını
batıya karşı koz olarak kullanmaya başlayınca,
Batının gözü Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun
enerji kaynaklarına çevrildi; Nabucco projesi devreye
sokuldu. Batı ülkelerine Doğudan doğalgaz
sevk edecek olan Nabucco projesi, Orta Asya ve Kafkaslardan
Batıya doğal gaz sevk eden Mavi Akım projesinden
sonra gelen en büyük kapasiteli alternatif bir projedir.
Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki
gelişmeler, büyük bir ihtimalle Nabucco projesinin
geleceğini de etkileyecektir. Bu proje Türkiye ve
ilgili diğer ülkeleri ilgilendirdiği kadar Kürdleri
de ilgilendirmektedir. Hatta Kürdlerin gelecekte statüsünün
belirlenmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Bu nedenle,
Türk devlet sisteminin şimdiye kadar yok saydığı,
ancak gelişmeler karşısında varlığını
kabul etmek zorunda kaldığı Kürdlerin gelecekteki
statülerinde olumlu rolü olacağı kaygısı
ile Nabucco projesi içinde yer aldıkları halde
projeyi geciktirmeye çalıştıkları
bilinmektedir. Her şeye rağmen bu proje enerji
ihtiyacı için gereklidir, gecikmeli de olsa gerçekleşmesi
kaçınılmazdır.
Bu gelişmeler karşısında
Kürdlerin de yenilenmesi ve gelişmelere paralel pozisyon
almaları gereklidir. Geçmişteki güç dengelerine
göre oluşmuş ve şekil almış olan
mevcut yapıların iç ve dış gelişmeler
doğrultusunda yenilenmesi, gelişmeleri yeniden
değerlendirip, mevcut örgüt modellerini gözden geçirmesi,
onların geçmişteki deneyim ve birikimlerinden
de yararlanarak, dünyanın gelişim sürecine uygun
yeni örgütlenmeler yaratmaları ihtiyaç haline gelmiştir.
Statü belirleme konusunda
da acele edilmemeli, çünkü soğuk savaş döneminde
çizilen sınırların ve Başta BM, NATO,
AB ve benzeri oluşumların, yeni gelişmeler
karşısında tüm evrensel ihtiyaçlara cevap
vermedikleri görülmektedir. Kuzey Afrika, Ortadoğu
ve Sovyet kalıntısı ülkelerdeki gelişmelerin
seyri ve yönü, (buna Çin’in büyüyen ekonomisinin dünya
pazarındaki etkisi ve dünya nüfusunun 3/1’ ine sahip
olduğu halde tüketimde atıl durumdan aktif duruma
gelmesi de durumu da eklenirse) dünyanın nasıl
bir şekil alacağını belirleyecektir.
Gidişat, kendini konfederal oluşumlar ya da
daha geniş katılımlı federasyonların
ortaya çıkacağı yönünde göstermektedir.
Bu nedenle, Kürdlerin
geleceğe hazırlıklı olması adına,
dünya ve bölgedeki gelişmeleri tartışıp
değerlendirmek üzere, tüm kesimlerin katılacağı
ulusal bir kongre elzemdir.
|