Zorbaların Cumhuriyeti
Zorba Cumhuriyetten Demokratik cumhuriyete Geçiş
Üzerine
Fehmi Atmaca
M. Kemal’in gerçekleştirdiği Erzurum ve Sivas
Kongreleri ile içine Kürdleri de katarak kazanılan
“Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı” sonunda,
kurulan TC’nin halen yürürlükte olan Anayasası’nın
2. Maddesinde; “TC, toplumunun huzuru, milli dayanışma
ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına
saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı,
başlangıçta belirtilen temel ilkelere bağlı
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” denmektedir.
TC. Devleti’nin yönetim sistemi, açıkça Türk kimliği
dışındaki diğer ulusal kimlikler ile
dini inanç ve mezhepsel farklılıkları inkâr
eden, İslam dini ve bu dinin sadece Hanefi mezhebini
esas alan, bunu da Türk milliyetçiliğine dayanak
yapan otoriter ve ırkçı bir yapıya dayanmaktadır.
Devlet kurumları kanalıyla antidemokratik uygulamalarını,
kitlelere silah zoru ile kabul ettirmeye ve kurulduğu
günden beri de bu sistemi, bin bir yalan ve hile ile demokratik
cumhuriyet olarak halka yutturmaya çalışmıştır.
TC. Devleti’nin üzerinde kurulduğu coğrafyada,
tarih boyunca binlerce yıl birlikte ve yan yana yaşamış
olan, bunca farklı kimlikteki ulusları, çoklu
kültür ve dini inançları ret ve inkâr uygulamaları
ile baskı altında tutan, katliamlar yapan, hak
ve hukuk tanımayan bu sistem nasıl demokratik
cumhuriyet olur?
Simdi, bu sözde demokratik cumhuriyetin kurucu unsurlarına
bir göz atalım. İttihat ve Terakki geleneğinden
gelen M. Kemal ve arkadaşları, Cumhuriyeti kurmadan
önce, 9 Eylül 1923 yılında, daha sonra CHP ismini
alacak olan “Halk Fırkası”nı kurarak, kısa
bir süre sonra kuracakları TC’ni ilelebet yaşatacak
ve onu sahiplenecek tek oluşum olarak nitelemişlerdir.
Bu nitelemeden de anlaşılmaktadır ki,29
Ekim 1923 yılında Kurulan TC’nin kurucusu olan
CHP, Türkiye’nin halen var olan otoriter, ırkçı
ve antidemokratik tüm kurumlarının babasıdır.
Bir babanın çocuklarının yerini, başkalarının
almasına ya da mirasını paylaşmasına
gönlü razı olur mu? Başka bir ifade ile CHP
kendi varlık nedeni olan bu sistemin değişmesine
ve beslendiği antidemokratik devlet organlarından
vazgeçmesine inanmak saflık olmasa altında başka
şeyler aramak gerekir
Bu topraklarda, kültürel zenginliği çoraklaştıran,
değişik ulus, dini inanç ve mezheplerden gelen
bu farklılıkları, tek kimlikte birleştirmek
için bunca zulüm uygulayan bir aygıtı sosyal
demokrat olarak görmek ya da kitlelere o şekilde
enjekte etmek; aynı zamanda bu aygıtın
kurduğu ve 87 yıldır bu topraklarda yaşayan
başta Kürdler olmak üzere tüm halkların boynunda
boza pişiren zorba bir cumhuriyeti, demokratik cumhuriyet
gibi süsleyerek- püsleyerek sunmak, başta Kürdler
olmak üzere aklıselim ve vicdan sahibi hiç kimsenin
işi olmamalı.
Kürdün de, Türkün de, Alevinin de Suninin de, sağcının
da, solcunun da artık uyanma zamanı gelmiş
ve geçmektedir. Çünkü 87 yıldır kendilerine
bunca zulmü reva gören ve birbirleri ile çatıştıran
ve kendilerine “demokratik cumhuriyet” diye yutturulmaya
çalışılan sistemin demokratik ve sahibinin
de sosyal demokrat bir yapı olmadığını
bunca deneyden sonra öğrenmiş olmaları
gerekir. Koçgiri, Diyarbekir, Ağrı-Zilan, Dersim
ve de asit kuyuları belleklerde, halen silinmemiştir.
Dost da, düşman da bellidir. Meşhur bir Kürd
atasözü vardır: ”Neyarê Bav û kalan, nabin dostê
lawan”. Yoruma yer bırakmayacak kadar ne güzel özetlenmiş.
Son günlerdeki ittifak mittifak flörtünü de iyi okumak
lazım. Ağır aksak da olsa, zaman zaman
durma noktasına da gelse, bu cumhuriyetin mağduru
olan tüm unsurların temel haklarına kavuşacakları
zorba cumhuriyetten demokratik bir cumhuriyete geçişi
sağlamak için, devam etmekte olan demokratik süreci
tersine çevirmek isteyenlere verilecek en iyi cevap; “bu
tür yalan ve oyunları yıllardır duyuyoruz,
biz artık sapla samanı birbirinden ayıracak
kadar bilinçlendik” diyerek, kocaman bir hayır olmalıdır.
|