HEWLÊR KATLİAMININ ARDINDAN..
B. Şilan
1 Şubat günü, Güney Kürdistan’ın başkenti
Hewlêr’de, PDK ve YNK bürolarında,
bayram kutlamaları için bir araya gelen halka
karşı iki bombalı saldırı
düzenlendi. Saldırıda yüzden fazla kişi
yaşamını yitirdi, bir o kadarı
da yaralandı. Şehit düşenler arasında
başbakan yardımcısı, bakanlar,
Hewlêr valisi, yardımcısı ile çok
sayıda üst düzey parti yöneticisi ve görevli
de var.
Hiç kuşkusuz bu bir katliamdır. Hem de
sadece KDP ve YNK`ye değil, bütün
Kürdistan halkına, onun geleceğine, barışa
ve demokrasiye yapılmış bir saldırıdır.
Elbet burada ilk elde yanıtı verilmesi
gereken soru, bunun kimin tarafından yapılabileceğidir.
Suçluların kimliğini araştırırken
de tetikçi piyon ile perde gerisindeki organizatörü
birbirinden ayırd etmek önemlidir. Organizatör,
ya da asıl suçlu kim olabilir?
Bu işi yapabileceklerden biri, hiç kuşkusuz
islami örgütlerdir. Yani El-Kaide ve onun Kürdistan`daki
ayağı olan El-Ansar. İkinci odak,
Saddam rejiminin artıkları, üçüncü odak
ise Türkiye, İran ve Suriye gibi Kürt halkını
baskı altında tutan, ona karşı
düşmanlık politikası güden devletlerdir.
Özellikle de bu üç devletin dolaylı ve direkt
faaliyetleri üzerinde büyük bir dikkatle durmak
gerekir. Güney Kürdistan halkımızın
üzerinde yaşadığı parça için
federasyon talebiyle ortaya çıkmasından
bu yana, bu devletlerin yöneticileri arasında
ziyaret trafiğinin hızlandığı,
onların, kan davası
haline gelmiş çelişkilerini bile bir yana
bıraktıkları ve halkımızın
istemlerini boşa çıkartmak üzere ortak
bir politika oluşturdukları bilinmektedir.
Kaldı ki bu devletleri rahatsız eden ve
gerçekleşmemesi için çalıştıkları
şey sadece Kürt federasyonu değil, onlar
Irak`a demokrasi ve istikrarın yerleşmesine
de karşılar. Kendi toprakları üzerinde
demokratik bir rejime tahammül göstermeyenlerin,
komşu bir devlet için buna sıcak bakmaları
mümkün mü? "Kötü" komşuyu kim ister
ki onlar da istesinler?
Ayrıca, her üç devletin Kürdistan`ın güneyini
karıştırmak, orada istikrarsızlık
yaratmak için harcadıkları çabalar yeni
de değil. Daha öncesini bir kenara bırakalım;
İkinci Körfez Savaşı’ndan sonra bu
alanda yaptıkları göz önündedir. Yine
Sadam rejiminin yıkılmasından sonra,
politikasını "Kürtler hak sahibi
olmasın da ne olursa olsun" prensibi üzerine
inşa etmiş olan Türkiye`nin, ülkemizin
bu parçasında huzur ve istikrarı bozmak
için oynadığı oyunlar, çevirdiği
dolaplar her kesin gözü önündedir. Türkiye’yi yönetenler,
doğrudan işgal tehditlerine ek olarak
Kürt-Türkmen çatışması
yaratmak, bölgeyi kaos ortamına sürüklemek
için her yol ve yönteme başvurmaktan
geri kalmıyorlar. Bu nedenle de Hewlêr katliamının
arkasında, her üç bölge devletinin ve özellikle
de Türkiye`nın parmağını aramak
doğaldır.
Beri taraftan şunu unutmamak gerekir; ülkemizin
güneyini karıştırmak isteyenler,
Hewlêr katliamı ile yetinmeyecek, bundan sonra
da ellerinden geldikçe bu tür düşmanca eylemlere
devam edecekler. Dolayısıyla, Kürtlerin
teröre karşı mücadelesinin de buna göre
şekillenmesi gerekir. Bu açıdan bakıldığında,
önem kazanan noktaları şu şekilde
sıralayabiliriz:
Kürdistan`ı karıştırmaya ve
terörü tırmandırmaya karşı güçlü
ve sağlam bir politik irade ortaya koymak,
başarıya ulaşabilmek için zorunludur.
Kürt halkı bakımından koşullar
bu gün her zamankinden daha çok dünü sorgulamaya
ve kaderini belirleme hakkına saygı gösterilmesini
haykırmaya elverişlidir. Terör eylemlerinin
moral bozucu etkisini aza indirmek, her türden farklılığı
bir kenara bırakarak ulusal bilinci yükseltmek
ve mücadeleyi kitleselleştirip güçlendirmek
terörü yenilgiye uğratmanın, onu planlayanların
hesaplarını boşa çıkartmanın
olmazsa olmaz koşuludur.
Bunun bir parçası olarak da Güney Kürdistan`daki
iki hükümetli duruma son vererek tek bir hükümetle
ülkeyi yönetmek, parlamentoya daha güçlü bir işlerlik
kazandırmak ve böylece etkin ve enerjik bir
iradeye kavuşmak, atılması gereken
acil adımların başında geliyor.
Hewlêr katliamının Kürt halkı arasında
birlik yönünde nasıl güçlü bir dalga yarattığı
ortadadır. Radyo, televizyon, telefon ve internet
gibi iletişim harikları sayesinde, Kürdistan‘
ı bölen sınırlar adeta toz-buz oldu;
dünyanın her yerindeki Kürtler kenetlendiler,
tek yürek ve ses haline geldiler. Bu durumu iyi
değerlendirmek, bu uyanışı ve
birliği daha da ileriye götürmek, pekiştirmek
gerekir.
Bu arada, Kürdistan`ı paylaşmış
devletlerin Kürt halkına karşı izledikleri
düşmanca politikaya karşı uluslararası
planda da sessiz kalmamanın, Güney Kürdistan
halkıyla dayanışmayı güçlendirmenin
önemini ayrıca vurgulamaya gerek yok sanıyorum.
Sömürgeci devletlerin metropollerini bir kenara
bırakırsak, yurtdışında
büyük bir Kürt kitlesi yaşıyor. Özellikle
de Avrupa`da Kürtlerin hayli etkin bir örgütlenmesi,
iş yapabilecek kadroları ve sahip oldukları
geniş bir ilişki ağı var. Bunlar,
sömürgeci güçlerin Kürt halkına yönelik düşmanca
tutumlarını teşhir etme, dünyayı
bu konuda
bilgilendirme ve hassas kılmaya yönelik çabalarını
daha programlı ve etkin
bir hale getirebilir, getirmelidirler.
Zaman yitirilmeden bu alanda daha kalıcı
ve etkin bir mücadelenin somut
adımlarını atmak gerekir.
|