Dönüşmek yada dönüştürebilmek,
işte soru bu?
Hüseyin Şahin
Yani olmak yada olmamak gibi bir şey
Çok konu var yazmak, yazabilmek için. Hele hele kürd
iseniz. Uzaklara gitmeye hacet yok. Aziz Nesini harırlayalım.
Ne cevap vermişti avrupalı birinin rahmetliye
sorduğu bir sualde?: Yahu Aziz bey, sahi nereden
bulup buluşturuyorsunuz bu bukadar çok konuda, güzel
ve mizahi bir şekilde yazabilmeyi diye? A. Nesin
cevaben: Ülkem ve ülkemin yalın trajikomik gerçekliğinden
diye. Biz kürdlerde ise reel anlamda türk trajedi-Komikliliğini
hayli hayli aşan o kadar konu var ki; maazallah yazmakla
bitmez. Yazmak için ille de yazar, edebiyatçı,
profesor, politikacı olmaya hiç de gerek yok. Bu
iş için biraz gayret, özveri, istek, gelişmeler
karşısında duyarlı olmak ve çaba yeter
ve artar bile. Yeter ki Orta doğu miskinlik ve tembelliğinden
birazcık da olsa arınmış olabilelim.
Araplar son aylarda birilerinin dürtüklemeleri sayesinde
olsa bile, yeni bir sürece yönelmiş bulunuyorlar.
Bu süreç sadece diktatörlerin saltanatına son vermek
ve ondan sonra yan gelip yatmakla sınırlı
kalır, reformlara yönelmezse, durum sadece gelen,
gideni arartırır gibi olur. Bu da ancak değişimden
yana olan kitlelerin çıkarlarından ziyade, al
birini vur diğerine politikalarından medet uman
çevrelerin işine yarar. Bin ladin her nedense yani
orta doğuda değişim rüzgarlarının
en yoğun estiği bir dönemde, birden bire yok
edildi. Hem de cesedi okyanusta bir yerlere atılarak,
sözde balıklara, belki de köpek balıklarına
yem edilerek. Hangi balık onu hazmetme cesaretini
gösterir vede midesi kaldırır o da ayrı
bir konu. Bence Bin Ladinin defteri çok önceleri dürüldü.
Fakat şu anki ortadoğudaki halk ayaklanmaları
nedeniyle tüm bölge ve dünya bu gelişmelerle meşgulken,
Bin Ladinin böylesi bir ortamda hayelet helikopterlerince
cennete gönderilmesi o kadar tesadüfü olmasa gerek. Hamas
ve Elfetih Örgütleri ortadoğudaki son gelişmelerden
dolayı etkilenip ``bu yangın bir gün bizi de
sarar`` misali, bir birlerine istemiyerek de olsa el uzattılar.
Bu el uzatmada şüphesiz Hamas gibi bir örgütün kalelerinin
bir bir yıkılmasının etkisi olmuştur.
Ateşle oynamıyorum, kimi dostların deyimiyle.
Ama köyümde sonbahar ayında yakılan ve ”sim
sim” dedigimiz kocaman tezzek ve odun kokan ateşin
üzerinden çok atladım. Kimilerine göre nostaljik,
kimilerine göre ise çok saf ve dobraymışım.
Sonuç itibari ile değerlendirdiğimde, ikisi
de aynı kapıya çıkıyor. Bence insan
oğlunun karekteri yedisinde neyse yetmişinde
de odur.
Gelelim konumuzun başlığına. Ben
Dömüşmek vede Dönüştürebilmek kelimesini bir
spor klubü, işyeri yada fabrika için ele almadan
ziyade, günümüzde çalıştiğımız
kurum yada derneklerde ele almakta yarar görüyorum. Yıllar
önce birlikte çalıştığım bir
arkadaşım, örgütün aldığı kararları
dönüştüremediğinden yakınmıştı.
Ben de ona cevaben demiştim ki: örgüt ancak alınan
kararları kadroların dömüşmesiyle, dönüştürebilir.
Güzel projeler üretip, kararlar almak işin bir yanı.
Önemli olan kişilerin bu konulardaki duyarlılık,
özveri ve katkılarıdır diye. Bu görüşümü
bugün de koruyorum. Kişiler her alanda ister örgütsel
çalışmalarda, ister özel yaşamlarında
ellerini sıcak sudan soğuk suya koymuyorlarsa,
dönüştürmekten söz edemezler. Bu kişiler söz
konusu dönüşümü kendilerinde gerçekleştiremedikleri
gibi, başkalarına da iyi örnek olamadılar,
olamıyorlar. Dolayısıyla bu aynı
zamanda çevremizdeki kişilere kötü örnek olmaktan
başka bir işe yaramadı, yaramıyor
da. Bence alınan kararların bizim toplumumuzun
yapısı ve gerçekliliğinden ziyade kadroların
yapısına ne kadar uyup uymadığıdır.
Alınan kararlar hangi kesimlere hitap edecek ve
kimlerle bu iş organize edilecek. Şayet alınan
çok önemli hayati bir karar örgüt kadrolarının
yapısı göz önünde bulundurulmadan alınıyorsa
, başarı şansı azdır. Alınan
kararlar örgütlerde yer alan kişilerin yapılarına
göre belirlenmeli ve ona göre adımlar atılabilmeli.
Biz dayandığımız toplumsal yapıyı
iç vede dış dinamikleri ile birlikte iyi tanımalı
ona denk gelen programlar oluşturmalıyız.
Bence bizler var olan sınırlı sayıdaki
insanlarla, günümüzde toplumumuza bu koşullarında
sosyal dönüşümler yaptıramayız. Toplumumuzun
sosyal dönüşümü ancak, bir ölçüde sosyal alanlarda
olabilecek değisiklik ve kazanımlarla mümkündür.
Şu anki taleplerimiz toplumsal yapımız
gereği, ancak ve ancak ulusal ve Demokratiktir.
T.C Devleti`nin ulus oluşumuzdan kaynaklı baski,
şiddet, katliam, sürgün politikalarında, mağdur
olan milyonlarca insanımızın % 10´nuna,
PKK` ya rağmen ulaşıp dertlerini paylaşıp
çözüm önerileri getirebildiğimiz oranda bu iş
bitmiş demektir. Bence Kürd ulusu PKK´ya sunduğu
imkanlari en üst düzeyde sunabildiği kadar sunmuştur.
Bunun ötesi Kaf Dağı’nın arkası gibi
bir şeydir. Otuz yıla yakın bir zaman dilimi
içerisinde PKK`ya destek sunmak, bir halk için hiç de
az değildir. Mağdur durumda olan bir halk PKK
ile bu işi götüremedi götüremez de. Bu halkın
eli kolu hem derin devlet hemde PKK tarafından danışıklı
bir şekilde bağlanmıştır. Bunu
aşabilmek ya mevcut demokratik zeminde BDP´yi etkileyip,
dönüştürmekten, yada kendimizi dönüştürüp, kollarımızı
sıvazlayıp mağdur durumda olan insanlarımızın
güvenini kazanıp onları sağlıklı
bir yola kanalize edip, örgütleyip bu işe soyunmaktan
geçer. Bu halk otuz yıldır PKK`ya sunduğu
kırediyi, bize hiç olmazsa bir yıllığına
borç verebilmelidir. Kürd halkının verdiği
bir yıllık borç kıredisi en kısa zamanda,
hem ulusal hem de demokratik alanda karşılığını
bulacak, işlerlik kazanıp, kara geçerek kendisine
kat be kat geri dönecektir. İşte bunun farkında
olan vede BDP içerisinde faaliyet gösteren bir kesim,
görece olarak daha sosyal ve Demokratik olan bir HAKPAR
tarafında etkilenip, dönüştürülmek isteniyor.
Bu dönüşüm ancak ve ancak karşılıklı
güven, sağduyu ve özverinin yanı sıra dışımızdaki
güç odaklarının bu işe ne kadar dolaylı
olarak müdahele edip edemeyecekleri ile orantılıdır.
Sanırım bir HAKPAR, BDP´yi etkileyip dönüştürmek
için hazır vede nazırdır, yeterki BDP ve
çevresi T.C`ye rağman bu işe fit olsunlar. Bizler
güzel ve iyi olan her şey için ne pahasına olursa
olsun dönüşmeli ve dönüştürebilmeliyiz. Hem
de şimdi bizler bir birimize dostluk elini uzatarak
kucaklaşıp, etkilenmeliyiz. Etkilenmemiz şart,
cünkü şu an ortadoğuda sıcağı
sıcağına cereyan eden gelişmeleri
göz önünde bulunduracak olursak bu türden fırsatlar
bir daha kolay kolay ele geçmez diye düşünüyorum.
Devlet son günlerde Pervasızlaşmış
durumda, her gün onlarca ölü. Kürdlerin kanı 30 yıllık
bilançoyu göz önünde bulunduracak olursak bu kadar ucuz
olmamalı. Halk şu günlerde yine her alanda meydanlarda
ve ayaktadır. Bu halka öncülük eden güçler, bu halktan
daha hangi bedeli ödemelerini bekliyorlar doğrusu
anlayabilmiş değilim. Bu halkın Araplardan
hiç de geri kalan bir şeyi yoktur, hatta sömürge
oluşumuzdan dolayı fazlası bile vardır.
Bu halkın öfkeli ve kararlı selini, özgürlükle
taçlandırmak, şu anki gelişmeler karşısında
hiç de hayal değildir, yeter ki birileri bunu işin
doğal akışına bırakabilsinler.
O sel gidip kendi bendini bulur.
|