psk@kurdistan.nu
PSK PSK Bulten Komkar Komjin Roja Nû Weşan / Yayın Arşiv Link Webmaster
Dengê Kurdistan
 PSK
PSK Bulten
 KOMKAR
Komjin
 Roja Nû
 Weşan/Yayın
 Arşiv
 Link
Webmaster
 

Ala Rengîn!

Kejé Bémal

Nihayet bol gürültülü, bol şantajlı, bol küfürlü ve insanın midesini ayağı kaldıracak kadar kepazelik, maskaralık, şovmenlik ve yalancılıkla dolu bir seçim sürecini daha geride bıraktık.

Çıkan sonuç; Türk zalim, Arap bê bext, Dersim katiline platonik aşık, Kürt egemenlerin ona giydirdiği hainlik elbisesinden fena halde sıkılmış, yavaş yavaş düzelme yolunda ve hala mağdur!

  Ortadoğu ve balkanların hükümdarlığına göz diken devletlu Tayyib bu hedefine bir adım daha yaklaşmanın verdiği güvenle, bizim zamanında söylediğimizde içeriye tıkılıp, bir daha gün yüzü göremediğimiz sözleri teker teker, ardı ardına sıralayarak balkondan başımızı okşadı.

E bizde yıllardır itelenip, tartaklanmaktan ve varlığı bile kabul edilmeyen bir halk olmanın psikolojisiyle, egemen güç tarafından bu şekilde fark edilip görünür kılınmaktan pek bir keyif aldık bittabi.

Hani yarın üç beş kara çocuk galeyana gelip, devletümüzün polisine kendi kaldırımlarından söktükleri taşları fırlattılar diye aynı balkondan ’’Alın açılımınızı da gidin!’’ derse şansımıza artık.

Bu meselenin bu yanı. Bir de bizim yakası var bu işin.

Düne kadar halkımızın üzerinde tek otorite olduğunu ısrarla vurgulayıp, gücünü tartışmaya bile açmayan, kendi içindeki farklı fraksiyondan devrimcilere, hatta ileri vadede stk’lara bile mümkünse bizim şemsiyemiz altında ya değilse söylediklerin doğru bile olsa kapa çeneni , ’’bizim ulusal kurtuluş mücadelemiz var! Önce ulusumuz kurtulsun sonrasına bakarız!’’diyebilecek psikolojide olanlar, bu gün ne hikmetse fena halde eşitlikçi, paylaşımcı, söz dinleyen, söz anlayan, artık enternasyonal kıvama gelmiş, kendi devrimci sınıfıyla beraber egemen ulusun devrimcilerini de koluna takarak ‘’susam sokağı ‘’ tribiyle giriştiği seçim kampanyasının sonucunda 30 milyon Kürt halkının ve hesapta bu halkı destekleyen Türk devrimci sınıfının oy toplamı ile MHP gibi dünyada kökü kurmuş ve marjinalleşmiş bir ideaya sahip oluşumun bile çok gerisinde kalarak, aldıkları sonucu zafer olarak nitelendirip bir çalımla uzun mesafe yarışının start noktasında bekleyen ve göz ucuyla büyük beyaz adamın elindeki start silahının patlamasını sabırsızlıkla kesen atletlerin abartılı beden dili ile ortalıkta turlamakta.

De hade xerli olsun!

Ne de olsa devrim uzun bir koşudur.

Her ne kadar bu yolda Dersim bir kez daha düşse de, başkentinizde egemenlerin iktidar partisi elini kolunu sallayarak, hemi de yetmezmiş gibi kentin orta yerinde islami-faşist üslubunu gözünüze sokarak halkınıza seslenmesine rağmen, sizin kendinizi paralaya paralaya, yıllardır her türlü haksızlığa ve zulme uğramış halkınıza rağmen, hemen hemen sizin oradan çıkardığınız vekil sayısı kadar vekil çıkarsa da, Hakkari, Şırnak, Van ve daha bir çok kentin kara çocuklarının oyları ile hiç alakasız insanları onların vekili haline getirseniz de, olur böyle şeyler siyasette…

Ne de olsa çatı partisine hazırlanıyoruz.

Yaklaşık yüz yıldır aşama aşama birbirinden gün be gün kopmanın etkisiyle son otuz yıldır sıcak savaş yaşayan iki toplumu bir araya getireceğiz.

Halkların birbiriyle sorunu yok, bunu yönetimlerin sorunudur diyenlere adres olarak mıhemedo ve mehmetçiğin analarını yüreğini veririm.

Neyse olan olmuş, şimdi görünen o ki zaman içinde bunca homojenleştirilmiş iki halk etle tırnak ilişkisini yeniden geliştirecek, umarım bu sefer yine Kürdlere tırnak olma rolü biçilmez, hani o her uzadığında kesilen yada sadece birbirini tırmalasınlar diye sivriltilen tırnak!

Hani o kendi özgür geleceğini inşa etmek için, her seferinde toprağın sırtına geçirdiği ve tam olacakken etin şikayetiyle yeniden ona yapışıp sıkı sıkıya entegre olup efendi efendi beyaz adama başını uzatıp kesilen tırnak!

Neyse. . Şimdi bunların sırası değil.

Biz değişen ve gelişen çağa entegre olup, bu güne kadar bizi ‘’ilkel milliyetçi’’, Lozan ve istiklal mahkemelerinin kurucularını da ‘’Devrimçi’’diye nitelendiren Türk solundan kardeşlerimizle bu sefer umulur ki onların ensest bizim mağdur olmadığımız bir ilişki biçimi geliştireceğiz.

Öle istedi beyaz adam.

Bu güne kadar ne istedi de yapmadık ki? Dünya da eşine az rastlanır zulme, görülmemiş bir dirençle dayanıp, en hafifinden bari federasyon bayramının arifesinde kocaman kara gözleri acıdan kızarmış halka, böyle bir bayramı uygun görenler, nasılsa ‘’reel siyaset bunu emreder! Merdivenleri basamak basamak çıkacaksınız felan û bevan diye’’martavallar atıp gazımızı alırlar.

 Diğer yandan önümüzdeki günlerde, Kerkük meselesi ortaya atıldıkça kuzeydeki kardeşlerinin hakları için savaşmak aklına gelen babasına hiç çekmemiş abemizin eşliğinde konferansımız var.

Muhtemelen abemiz kısaca ’’kardeşim yaramazlık yapıp yapıp gelip eve sığınma, senin yüzünden evimizin varlığı, dirliği, düzeni tehlikeye giriyor. Bak benim yapmayı planladığım bir sürü güzel şeyin önüne de engel koyuyorsun. Ver bakayım elindeki silahı! Efendi olmayı bir türlü öğrenemedin. Yıllardır uğraştırıp durdun bizi, hani kavgayla ne çözülüyor? Dünyada siyaset denen bişey var, gerisinde kalma. Modern ol biraz… Ne zaman ki senin düşün, büyük beyaz adamın menfaatine olur o zaman bi bakmışsın bir günde gerçekleşmiş. İnanmıyorsan abene bak!’’ deyip, elinden silahı alarak ‘’e artık ben karışmam, bu sizin iç meseleniz çözün!’’ deyip geri çekilecek.

De buna da hadi xerlisi…

Olur, böyle şeyler. Ne de olsa siyaseti öğreniyoruz. Bu keşmekeşte dönüp bir bakalım isterseniz, son zamanlarda pek bir fiyakalı görünen reel siyaset(!)in mimarlarından biri olan arkadaş ne diyor?

Bak sen !

O Şimdi İtalya’da Berlusconi’in doxınsıstlığının kaybettirdiği oyların çözümlemesiyle ve Berlusconi’ye ahlak ve siyaset dersi vermekle meşgul.

Tezê Tamam!

Neyse biz onu bu hafta rahatsız etmeyelim.

Sorun yok haftayı bekleyin efendim. Nasılsa bizler cezaevindeki yakınımıza giderken donumuza kadar aranmamıza rağmen, ne hikmetse her hafta bir kitap çıkaracak kadar kalın görüşme notları elimize düzenli olarak ulaşır.

Şimdi tek umudumuz anayasa. Nasılsa görünen o ki, daha uzun bir zaman egemenlerin anayasası, onların meclisi, onların hegemonyası altında yaşayacağız. Bari ‘’jı bona xwêde’’ bu anayasa beklediğimiz gibi olsun!

Önümüze alın size anadilinizi hüşün! diye bir sus payı atarlarsa artık, bizle bahtımız!

Yine kafam karıştı. Hay Allah! Bari bitireyim.

Lakin bitirmeden ben şu bu günlerde pek popüler olan Reel Siyaset(!)in mimarlarına ve savunucularına ve dahi şakşakçılarına birkaç sormak isterim; madem işin realitesi buydu elli bin kara çocuk niye öldü?

Niye binlerce köy boşaltıldı?

Niye milyonlarca Kürd göç etmek zorunda kaldı?

Niye göçün sonucu olarak metropollerde Kürd kimliği ve kişiliği yerlerde süründü?

Niye binlerce nitelikli Kürd çocuğu yurt dışında sürgün ve mülteci durumda ömür tüketti?

Madem beraber ve huzur içinde yaşayacaktık niye batıda Kürt mahalleleri oluşturulup, doğudan gelen her cenaze haberi ile milliyetçi Türk gençlerinin ellerinde sopasıyla basmaya çalıştığı yolgeçen hanına dönüştürüldü?

Kiralamaya çalıştığınız ev ve dükkân anahtarları batıdaki kardeşlerimiz tarafından sadece etnik kökenlerimiz duyulduğunda niye elimizden alındı ya da gerekçe gösterilerek hiç verilmedi?

Kürt gençleri âşık oldukları batılı kızı istemeye gittiğinde ‘’ayy biz doğululara kız veremeyiz’’diye aşağılanarak niye geri çevrildi?

Milletin memleketlerinde sığınmacı ve öteki, baş belası ve düzen bozucu durumuna sosyolojik olarak neden getirildik?

Çocuklarımızın cesedi dağ başlarında kurda kuşa niye yem oldu?

Bu savaşın bize armağanı hasta ruhlu ‘’savaş çocukları’’mızı yarın bir gün nerde avutacağız?

Neden dünyada eşine hiç rastlamayacağınız bir şekilde hem ‘’MAĞDUR’’hem ‘’SUÇLU’’halk haline getirildik?

Ve daha tonlarca iç burkan soru…

Şu an Türkiye metropollerinin birinde, bu yazıyı yazarken yan odada duvarıma asılı olan ‘’Kürdistan bayrağı’’benim ve halkımın kırılmış tüm düşleri ve düş kırıklığı çöplüğüne dönen Kuzey Kürdistan adına sizi çarpsın e mi?

 

 
   
Dengê Kurdistan © 2011