Kemal
Burkay: Kaos ortamını kim ister?
Bazı medya organlarından gelen istek üzerine
arkadaşımız Kemal Burkay, son gelişmelerle
ilgili olarak aşağıdaki açıklamayı
yaptı. Kısaltılmış biçimde Zaman
Gazetesi’ne de yansıyan açıklamanın tamamını
aşağıda okurlarımıza sunuyoruz.
Dengê Kurdistan
Hatip Dicle’nin parlamenterliğinin YSK tarafından
iptal edilmesi ciddi bir krize yol açtı. Eğer
yakın zamanda bir uzlaşma yolu bulunmazsa daha
ciddi bir kaosa da yol açabilir.
Bununla ilgili olarak BDP’nin ve bağımsız
parlamenterlerin gösterdikleri tepki bir yönüyle haklıdır.
Dicle’nin adaylığı daha önce YSK tarafından
kabul edilmişti. Mahkumiyet kararının seçim
sonrası ortaya çıkarılması ve buna
dayanılarak seçilmiş birinin parlamenterliğinin
iptali özellikle de seçmene bir haksızlıktır.
Öte yandan mahkumiyet açısından bizzat kararın
kendisi de tartışmalıdır. Düşünce
belirtme çerçevesindeki bir eylemi teröre destek saymak
kanımca çağdaş hukuk anlayışıyla
bağdaşmıyor. En azından ülkedeki hukuk
sistemi bu bakımdan ciddi biçimde özürlüdür. Bir
yandan Cunta anayasasının bir yamalı bohça
biçiminde hâlâ sürüyor olması, öte yandan bu anayasa
ile pek çok ortak özellik taşıyan seçim, siyasi
partiler ve ceza yasaları her an karşımıza
hukukla bağdaşmayan bu tür uygulamalar ve sorunlar
çıkarabilir. Ülkede gerginlikten yarar umanlar, kriz
ve kaos yaratmak isteyenler bundan yararlanabilir.
Bu nedenle bu sorun nasıl çözülür bilemem, ama eğer
iyi saatte olsunların dört gözle beklediği bu
tür kriz ve kaos korkularıyla yatıp kalkmak
istemiyorsak, köklü bir demokratikleşme için iktidar
ve muhalefet olarak kolları sıvamalı. Bu
işte AK Partiye de, BDP’ye de, yenilenme iddiasında
olan ve –çerçevesi belirsiz de olsa- Kürt sorunu konusunda
söz vermiş olan CHP’ye de tarihi bir görev düşüyor.
Çünkü sistemi yenileyebilecek başka bir alternatif
güç ne yazık ki şu anda ortada yok.
DTK’nın, Hatip Dicle’nin durumu nedeniyle bağımsız
milletvekillerine yönelik olarak yaptığı
“parlamentoya girmeyin” çağrısını
doğru bulmuyorum. Bugün yarın, KCK davasından
yargılanmakta ve tutuklu olan diğer beş
seçilmiş kişinin durumu da gündeme gelebilir.
Ben öteden beri KCK’ya yönelik operasyonları doğru
bulmadım, eleştirdim, bunun çözüm sürecine hizmet
etmeyeceğini, uzlaşmayı zorlaştıracağını
söyledim. Buna rağmen, her olumsuz durumda, beğenmediğimiz
her uygulamada sokağı harekete geçirmek, karşı
tarafı – o her kimse- çoğu zaman şiddete
yönelen bu tür eylemlerle tehdit etmek, kanımca çözüm
sürecine hizmet etmez.
BDP’li bağımsızlar, eğer isterlerse
ve sistemli, kararlı biçimde çalışırlarsa,
35 ya da 30 civarında bir sayıyla da olsa, asıl
olarak parlamentodaki aktiviteleriyle demokratikleşme
süreci yönünde önemli bir rol oynayabilirler. Yeni ve
gerçekten demokratik bir anayasa için önerici, destekleyici
olabilirler. Seçim ve siyasi partiler yasalarının
demokratikleştirilmesi, Ceza Yasası ve Terörle
Mücadele Yasası’ndaki düşünce ve basın
özgürlüğünü engelleyen hükümlerin ayıklanması
için de. Hele hele şu ırkçı, ideolojik
yemin, ilkokul çocuklarımıza okutulan “andımız”dan
farklı değil ve ilk elde ele alınması
gerekenlerden. BDP’liler geçen dönemde grup olarak bu
alanda verimli bir çalışmayı başaramadılar.
Eğer bu dönemde de aynı şey olacaksa 12
haziran seçimlerindeki başarı bir işe yaramaz.
“Bizi kaos ortamına sürüklemek istiyorlar” diyen
DTK ve BDP temsilcilerinin, özellikle buna meydan vermeyecek
bir sağduyu ile hareket etmesi gerek. Onları
kaos ortamına sürüklemek isteyen kim? Eğer bununla
kast ettikleri AK Parti ise, bu hiç gerçekçi değil.
Eksikleri, kusurları, neyi ne kadar yapıp yapmadığı
bir yana, ama kaos ortamını eğer hiç istemeyecek
biri varsa o da AK Parti’dir. Bu işine gelmez.
Kaosu öteden beri kimlerin istediği ve bunun için
aralıksız çalıştıkları bellidir.
Ben şahsen, Öcalan’ın, 15 Haziran seçimlerine
kadar “adım atılmasını” isteyen açıklaması
nedeniyle, 12 Haziran seçimlerinin hemen ardından
PKK yönünden ortamı gerginleştirecek çıkışlar
bekliyordum. Bu olmadı, iyi ki olmadı. Öcalan
eylemsizlik süresini uzattı. Ama belli ki bu, durumun
normalleşmesini sağlamaya yetmiyor. Ayrıca
bu ülkenin normalleşmesi Bay Öcalan’ın iki dudağının
arasından çıkan sözlere kaldıysa yandık
demektir!
Öte yandan tek aktör Öcalan değil, özellikle de
asıl etkili olan o değil. Öteden beri hep dediğim
gibi, duruma göre gerilim için ipleri sıkan ya da
gevşeten odaklar çok daha üstte ve arka planda. Nitekim
Hatip Dicle olayı, pek çok yorumcunun işaret
ettiği gibi, adeta planlanıp, pişirilip
önümüze kondu. Aynı dönemde Hazro’da AKP’li Belediye
Başkanı’nın oğlu kaçırıldı.
PKK’nın kaçırdığı söyleniyor.
(Ne ilginç, PKK’dan bu konuda ses yok. BDP-DTK kesiminden,
bağımsız parlamenterlerden de. Sessiz kalmakla
ya onaylıyor, ya da korkuyorlar, eleştirmeyi,
kınamayı göze alamıyorlar.) Son olarak
Dersim yöresinde, Nazmiye’de iki polis öldürüldü. Bütün
bunlar o kadar sakız haline getirdiğimiz barış
ve çözüm sürecine hizmet etmez.
Seçimlerin hemen ardından gerçekleşmeyen muhtemel
endişe verici gelişmeler şimdi olmakta.
BDP’li (şu anda bağımsız) parlamenterlerin
boykotu ve buna eklenecek öteki etkenler, kimilerinin
beklediği kıvılcım rolünü oynayabilir,
ülke bir kaos ortamına sürüklenebilir... Eğer
bundan bir devrim beklenebilseydi ne ala! Oysa böyle bir
devrim ufukta yok, onu yapacak güçler de yok. Geçmişte
düşlerinde devrimci durumlarla yatıp kalkan,
kaos dendi mi gözleri parlayan solun çoktandır elini
kaldıracak hali yok. PKK’nın ve BDP-DTK kesiminin
ise, bazılarının abartmalarına rağmen,
ne istedikleri ortada: Çıtanın en üst kesimi
anadilde eğitim ve içi boş, sıradan bir
eyalet sistemi olan, hatta bazı bakımlardan
ondan da geri, “Demokratik Özerklik”ten başkası
değil. Bu kadarını gerçekleştirmek
içinse kaosa gerek yok.
Öyle olunca kaos kime yarayacak? Besbelli derin güçlere,
statükocu kesime. Yani son sekiz-on yıldaki gelişmelerden,
askeri vesayetin gerilemiş olmasından, Kürt
sorununun bu denli gündeme girmesinden, çözüm ve demokratikleşme
ihtimalinden rahatsız olan kesimlere. Geçmişte
yaptıklarından (darbe, işkence, faili meaçhul
vb...) dolayı şimdi hesap vermekte olanlara...
Daha somut bir deyişle darbecilere, Ergenekonculara.
Onların dört gözle Kürt sokağının
karışmasını bekledikleri, bunun için
Kürtleri kışkırttıkları, doğabilecek
kanlı ve hükümet bakımından yönetilemez
ortamda kurtarıcı pozuyla yeniden sahneye çıkıp
hükümeti de parlamentoyu da, cümle siyasi partileri de
bir yana itip 12 Eylül türü borularını öttürmeyi
umut ettikleri, bunun için çalıştıkları
bilinmeyen bir şey değil. Bunu görmeyen, gördüğü
zaman çok geç kalmış olur.
Bu nedenle şu anda yapılması gereken şey
kaos yaratmak isteyenlerin oyununa gelmemektir. Kürt halkının
haklı, eşitlikçi talepleri için, gerçek bir
demokrasi için kitle hareketini arkasına almak ve
buna uygun düşen sivil itaatsizlik türünden eylemler
ise farklı bir şeydir. Ben bunu her zaman savundum.
Ama bunun için öncelikle ne istediğini iyi bilmek,
buna uygun yol ve yöntemleri iyi seçmek gerekir. Hele
hele militarizmle, statükocu kesimle, darbeci ve Ergenekoncularla
yolu iyi ayırmak gerekir...
At izi it izine karışmamalı.
Kemal Burkay
24 Haziran 2011
|