Birgün Gazetesinde yayınlanan yazı: (*)
Kürt sorununa nasıl bir
çözüm?
Kemal Burkay
Bir sorunun eğer iki tarafı varsa en
uygun, hatta günümüzde tek çözüm yolu diyalog ve
uzlaşmadır, yani iyilikle çözümdür. Kürt
sorunu gibi ulusal ya da etnik diyebileceğimiz
sorunlar özellikle bu türdendir.
Geçmişte ulusal ve etnik sorunların
şiddete dayanılarak çüzüldüğü ya
da soruna bu şekilde son verildiği de
olmuştur elbet. Örneğin 20 yüzyılda
pekçok sömürge ya da bağımlı ulus
silahlı direnişi de içeren çetin mücadeleler
sonucu özgürlüklerine kavuştular ve birçoğunda
silahlı direniş belirleyici oldu. Bazan
da kendilerini güçlü ve ortamı uygun bulanlar,
soykırıma varan sindirme yöntemleriyle
bazı sorunlara kendilerince son verdiler ya
da öyle sandılar. Örneğin birkaç yüz yıl
önce sömürgecilerin Amerika ve Avustralya yerlilerine
ya da nisbeten daha yakın dönemde Hitlerin
Yahudilere, İttihat ve Terakki´nin Ermenilere
yaptığı gibi... Ancak, özellikle
bu sonuncuların sorunu çözmediği, her
iki toplumun yaşamında ve insanlık
vicdanında büyük yaralar açtıkları,
bu yaraların bugün de hala acı verdiği
ortada.
Kaldı ki günümüzde artık ne kimse soykırımı
ve etnik temizliği göze alabilir, ne de uluslararası
kurumlar buna göz yumar. Buna yeltenenler ise hesabını
daha ağır biçimde vermek zorunda kalabilir.
Miloseviç´in, Saddam´ın ve bu iki ülkenin durumu
ortada.
Türkiye ve Irak, İran, Suriye gibi bölge
ülkeleri bakımından Kürt sorunu bunun
somut örneği. Kürtler hakları ve özgürlükleri
için hem Osmanlı döneminde hem daha sonra pek
çok kez ayaklandılar ve bu ayaklanmalar hep
kanlı şekilde bastırıldı.
Ama sorun sona ermedi; günümüzde de bu ülkeler bakımından
ciddi bir sorun olmayı sürdürüyor. Ne bir ayaklanmayı,
ne de onlarcasını bastırmış
olmak sorun çözmek anlamına gelmiyor.
Çözüm içinse iki şey gerekiyor: diyalog ve
gerçekçilik. Öncelikle sorunun tarafları yöntem
olarak onu aralarında özgürce konuşup
tartışmayı ve bir çözüm bulmayı
iyi niyetle kabul etmeliler. Özellikle de Kürtler
istemlerini özgürce dile getirebilmeli. Bu da düşünce
ve örgütlenme özgürlüğünün bir parçasıdır.
Türkiye´de, yıllardır süren demokrasi
edebiyatına ve şu AB üyeliği sürecinde
söylenip yapılanlara rağmen hala Kürt
sorunuyla ilgili olarak böyle bir özgür tartışma
ortamı olduğundan söz edilemez. Bugün
de, ana muhalefetin başı dahil, birileri
diyor ki, „sakın şunu aklınızdan
geçirmeyin! Ordumuz sizi ezdi, bir daha ezer!..“
Bu anlayış ve tutumla barışçı
çözüm olur mu?
İkincisi, sorunun boyutları gerçekçi
biçimde ele alınmalı. Bir etnik sorun,
şu ya da bu boyutta bir azınlık sorunu
da olabilir, bunu çok aşan bir ulusal sorun
da. Sayıları birkaç onbini aşmayan
bir azınlık için, o da eğer talep
varsa, belli kültürel haklar pekala yetebilir. Azınlık,
sayısı yüzbinlere, hatta milyonlara ulaşsa
bile, eğer çoğunluk içinde ülke genelinde
serpilmişse, yine, Kopenhag Kriterleri´ne uygun
olarak kültürel haklar ve bazı yönetime katılım
biçimleri yeterli olabilir.
Kürtlerinki bunu çok aşan bir durum. Kürt
halkı Boşnaklar, Arnavutlar, Araplar,
Çerkesler gibi ülkenin şurasına burasına
serpilmiş, sayıları onbinler, ya
da yüzbinlerle ölçülen bir azınlık değil.
Şu anda dört devletin (Türkiye, Irak, İran,
Suriye) sınırları içinde kalan, Fransa
ya da Almanya büyüklüğünde bir ülkeleri var.
Orada ezici çoğunluklar. Nüfusları 40
milyon dolayında (Türkiye´de 20 milyon). Eski
bir tarihleri, zengin kültürleri, canlı dilleri
var. Kürt sorunu bir ulusal sorundur ve bu boyutta
ele alınıp çözülmelidir.
Bu nedenle çözüm hem barışçı yoldan,
hem de eşitlik temelinde olmalıdır.
Bunun biçimi, 30 yıldır savunduğumuz
gibi, federasyondur. Belçika, Kanada türü.. Ya da
Türk tarafının Kıbrıs´ta istediği
türden... Kürt kimliği anayasada tanınmalı,
Kürtçe ikinci resmi dil olmalı; Kürtlere siyasal,
yönetsel, kültürel ve ekonomik tüm hakları
tanınmalı.
İki halkın ilişkisi kardeşçe
ve dostça olacaksa, böyle olmalı.
Çözüm, bir tarafın, egemen olanın, ben
senin için bu kadarını (üç dil kursu,
haftada yarım saatlik bir televizyon yayını)
uygun gördüm“ demesiyle olmaz. Böylesi tutumlarla
ne barış olur, ne eşitlik. Bu komik
kaçar ve yalnız karşı tarafla alay
değil, kendini de kandırmak olur.
––––––––––––––––––––––––––––
(*) Bu yazı, 24 Temmuz 2004 tarihli Birgün‘de,
Kürt sorununa ilişkin dizi yazılar kapsamında,
„Diyalog ve Gerçekçilik Çözüme Götürür“ başlığı
altında yayınlandı.
|