psk@kurdistan.nu
PSK PSK Bulten Komkar Komjin Roja Nû Weşan / Yayın Arşiv Link Webmaster
Dengê Kurdistan
 PSK
PSK Bulten
 KOMKAR
Komjin
 Roja Nû
 Weşan/Yayın
 Arşiv
 Link
Webmaster
 

KÜRTLERİN KÜLTÜREL YAŞAMINA GERÇEKÇİ BİR BAKIŞ - 4

Latif EPÖZDEMİR

Kürt ulusu, Ortadoğu’nun en eski uluslarındandır. Şu anda parçalanmış bir coğrafyada yaşamını sürdürüyor. Dili, kültürü, edebiyatı ve sanatı zengin değerlere sahiptir. Ancak gelişme, ilerleme şansı bulamamıştır.

Bu gün Kürtlerin yaşadığı değişik parçalarda farklı ekonomik ilişkiler de ortaya çıkmıştır. Bu farklılaşma da kuşkusuz parçalanmışlığın bir sonucudur.

Öte yandan dil ve kültür alanında da farklılıklar göze çarpıyor.Çok eski tarihlere bakılacak olursa Kürtlerin daha önceleri de sekiz ayrı alfabe kullanmış oldukları görülecektir. Bu gün ise  Kürtler yaygın olarak  üç alfabe kullanıyor. Türkiye ve Suriye’deki Kürtler Latin alfabesini, İran ve Irak parçasındaki Kürtler Arap ( ya da  Arami ) alfabesini, eski Sovyetlerdeki Kürtler ise Kiril Alfabesini kullanıyor.

Kürtler,İran ve Irak’ta öteden beri anadilde (Kürtçe) konuşma, radyo ve televizyonda Kürtçe yayın ve ülkeyi (Kürdistan) kendi kimliği ile tanıma geleneği mevcuttur. Hatta Irak Kürdistan’ında eğitim-öğretim Saddam zamanında bile Kürtçe yapılmaktaydı.

Suriye’de ise farklı ve ilginç bir tablo var. Örneğin Kürt milli partilerinin varlığı bir ölçüde kabul edilmiş; kişinin kendisini şu ya da bu partinin mensubu olarak ifade etmesi hoş görülmüş; ama partinin faaliyeti yasak tutulmuş, Kürt dili resmen kabul edilmemiştir.

Eski Sovyetlerdeki Kürtler ise daha farklı bir durumda yaşadılar. Onlar önemli ölçüde özgür bir yaşam sürmüş; ancak farklı alfabe ve lehçelerden ötürü, öteki parçalarda yaşayan Kürtlerle iletişim ve yakın ilişkiler kuramamışlardır. Burada ve Irak parçasında Kürtlere ilişkin ve Kürtçe, Arapça, Rusça çok sayıda edebi eser yayınlanabilmiştir.

Ne yazık ki Türkiye parçasındaki Kürtler, bu eserlerin çok azından yararlanabilmiştir. Çünkü alfabe ve lehçe farklılığı, engel olmuştur.

Türkiye’de ise çok farklı bir politika izlenmiştir. Kürt dili özel yasalarla yasaklanmıştır. Son bir-iki yıldır fiili bir durum var ve artık Kürtçe basın-yayın alanında,  fazlaca engellenmiyor. Bu önemli bir kazanımdır.

Ama öncesine bir bakalım. Cumhuriyetin ilk yıllarında Kürtçe konuşana para cezaları veriliyordu. 12 Eylül’den sonra ise özel yasalar (2932 sayılı yasa) ve özel kararnameler ( SS yani Sürgün ve Sansür Kararnameleri) çıkarıldı. Matbaalar ve basım evleri tehdit altına alındı. Kimi sol dergiler de bu yüzden “Kürt” ve “Kürdistan” sözcüklerini bantlı biçimde ya da “K…”, “…stan” şeklinde kullandılar.

Bu dönemde bir tek Deng dergisi tüm baskı ve engellemeler rağmen Kürtçe yayınını sürdürdü. Hatta beşinci sayısını, fotokopi ile yayınlayarak, bu yasağı deldi.

Türkiye’de Kürt dili ve kültürü konusundaki yaklaşım inkarcı ve ret edici bir temelde şekillenmiştir. Ağır asimilasyoncu bir baskı uygulanmıştır. İnkar edilemeyen Kürt tarihi, kültürü ve folkloru ise, ulusal öz ve içeriğinden yalıtılarak, “Türk pantenti” ile kullanılmıştır. Güneş Dil Teorisi, Türk Tarih Kurumu’nun incileri (!) vs. Kürt müziği ve Kürt folkloru hep benliğinden koparılmış, “Türk değerleri” gibi gösterilmiştir. Rıstemê Zal, Selahaddinê Eyûbi, Ehmedê Xani’nin adı, sanı ve ünü inkara gelmeyince bu kez, “Türk” olarak, “Türk tarihi”ne mal edilmişlerdir. Hele şu “Newroz” için uydurulan son “Asena” hikayesi ise, doğrusu, mizahtan başka bir şey değildir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.

Görülüyor ki, Türkiye’de Kürt dili, müziği, folkloru ve tarihi büyük bir baskı ile karşı karşıya kalmıştır.

Kürt dili açısından bir başka önemli sorun ise, dildeki lehçe ayrılıkları  ve ağız farklılaşması konusunda ortaya çıkmaktadır. Dört lehçe ve bir çok şive ile Kürt dili,kendi içinde dezengin bir renklilik göstermektedir.

Türkiye parçasında kısmen Dımılki (Zakaki-Tunceli, Bingöl, Siverek, Mutki, Elazığ ve Diyarbakır’ın bir bölümünde), İran parçasında Kurmanci (Soma-Bradost, Maku, Şahpur, Kotor, Mırgever gibi Türkiye parçasından başlayıp Ormiye gölü kıyısına kadar), Sorani lehçesi ise Mehabad’tan  başlayıp Germiyana, oradan Kırmanşah’a yakın bir bölgeye kadar  konuşulmaktadır.

Güney Kürdistan’da ise Kırmancı ya da Badini,  Behdinan bölgesi, Zaxo, Duhor, Musul’un bir bölümünde konuşulmaktadır. Bu parçada Sorani  lehçesi, Şaqlawa’dan Bağdat sınırına kadar konuşuluyor.

Bu lehçelerin yanı sıra bir de Kurmanççada şive ve yöre farklılıkları ortaya çıkmıştır. Şıkaki, Mamedi, Boti, Behdini gibi şiveler ile özellikle Türkiye parçasındaki farklı bölgelerde konuşulan Kırmançça arasındaki farklılıklar, Kürt dilini içinden çıkılması zor bir duruma sokmuştur.

Tüm bu sorunlar, özellikle Türkiye parçasında, Kürtçe okuma-yazma şansını büyük ölçüde yok etmiştir. Günlük konuşma dilinde bile bunun sıkıntıları yaşanıyor. Bu ise büyük bir sorun ve önemli bir eksiklik oluşturuyor.

Kürtçe konuşma-yazma konusunda yaşanan bunca soruna okuyucunun tembelliği de eklenince Kürt dili, kültürü, edebiyatı, sanatı olumsuz yönde etkileniyor,dil,  istenen düzeye gelemiyor. Bu durum Kürtçe yayınların tirajını da etkiliyor. Okuyucu işin kolayına kaçıp, Türkçe yazıları tercih ediyor.

Kürtlerin tümü kullanılan farklı alfabe ve lehçeler yüzünden Kürtçe eserlerden aynı anda ve aynı ölçülerde yeteri kadar yararlanamıyorlar.

Örneğin, Cıgerxwin dünyaca ünlü bir şair ama; ne yazık ki, İran ve Irak’ta yeterince tanınmıyor.

Çünkü Cıgerxwin, Latin alfabesini kullanmıştır. Aynı şekilde, Kürt şiirinde bir ekol olan ve çağdaş Kürt şiirinin  babası sayılan Abdullah  Goran, Türkiye parçasında bilinmiyor. Hêymın, Hejar, Kanıh, Piremerd, Bêkes, Siyapuş, Mevlewi ve daha birçok ünlü Kürt şairi ve yazarı , ne yazık ki Kürtlerin önemli bir kesimince tanınmıyor. Çünkü bunlar da Arap alfabesini, yani Arami alfebesini kullanmışlardır. Bu durum, büyük bir talihsizliktir.

Bilindiği gibi, Kürt dili Hint-Avrupa dil grubundandır. Bu nedenle Kürt dili,diğer Avrupa dilleri ile benzerlikler ve ortaklıklar  göstermektedir. Dilin aldığı aksanlar ve işaretlerde de bu benzerlik  göze çarpar.

------SON------------

 
   
Dengê Kurdistan © 2011