Burkay'ın dönüşü, 1977 Diyarbakır seçimi ve Ahmet Kahraman üzerine..
Mehmet Ünlüdere
Bir grup
insan olarak, yazar, siyasetçi ve şair Kemal Burkay'ı
30 Temmuz 2011 tarihinde Stockholm Arlanda Havaalanı'ndan
uğurlamıştık. Ve Kemal Burkay aynı
günün akşamı İstanbul'a indiğinde
"iğne atsan yere değmez" olarak tarif
edebileceğimiz coşkulu bir kalabalık tarafından
karşılanmıştı...
Kemal Ağabey'ın
dönüş tarihi kesinleştiğinde, yani 30 Temmuz'un
öncesinde biz yoldaşları, arkadaşları,
yarattığı güzide ekolün talebeleri olarak
ona yaraşır ve bize yakışır bir
karşılama olsun diye epeyce çabaladık.
Ülkede ve ülke dışındaki pek çok arkadaş
coşkulu bir karşılama için hayli katkı
sundular, çabaladılar, çalıştılar.
HAK-PAR da oluşturduğu bir karşılama
komitesiyle bu organizasyonun merkezi oldu.
Bu çalışmaların
çoğunu Kemal Burkay Ağabeyimiz'e sormadan ve
danışmadan yaptık. Zira O'na sorsak bu
denli bir karşılamanın abartılı
olacağını söylecekti bize ve bunlara gerek
olmadığını da ekleyecekti. O'nun o
mütevazi halini bildiğimiz için biraz da kendisine
rağmen ve kendisine "sürpriz" olacak biçimde
hazırladık çoğu şeyi. Biz hak edilenin
yalnızca birazını yaptık.
O'nun her
alanda bıraktığı mirasın yanında
bu yaptıklarımız ne ki!
Sevgili
okurlar, dediğimiz gibi, bütün organizasyon bizler
tarafından yapılıyor, bunun ülkedeki merkezi
de HAK-PAR. Yani onca görüşme, o sürdürülen program
HAK-PAR'ın oluşturduğu komisyon üzerinden
yürütülüyor. Birilerinin çarpıtmalarına, bazı
yayın organlarının ve yazar diye caka satanların
düzmece yazı ve haberlerinde söylenenin aksine devletten
ve hükümetten talep edilen birşey de yok.
Hükümetten
ise bakanlar görüşme talebinde bulunmuş, Burkay
da kabul etmiş. Bu gayet normal olan durumu çarpıtmanın
bir alemi var mı?.. Mesele görüşmesinde mi yoksa
görüştüğünde nasıl bir duruş sergilediğinde
mi?
Ama birileri
rahatsız. Başkalarına ilkelerden bahseden,
dürüstlükten ahkam kesen ve kendilerince doğruluktan
dem vuran bazıları yalan ve düzmece haberler
yapıp, yazılar döşeyip bu minvalde dedikodular
yaymaktan da kendilerini alıkoyamıyarlar. Ne
diyelim ki?.. Yazık, çok yazık!
Ama ne mi
oluyor?..
Aynen şu
oluyor: Burkay federal çözümden vazgeçmiyor. Kürt istemlerinin
en minimalize edildiği bir dönemde Burkay'ın
dönüşüyle birlikte federalizm de yoğun olarak
tartışılmaya başlanıyor. Bu durum
birilerinin ezberini haliyle bozuyor. Ayrıca birtakım
görüşmelerde diplomasi dilini kullanıyor. Bunlar
gayet anlaşılır şeyler. Mesela Güney
Kürdistan siyasi önderliği de diplomaside benzer
tutumlar sergiliyor, bunlar doğal şeylerdir.
Ayrıca
bırakalım da adam biraz daha soluklansın,
öyle değil mi?
Sevgili
okurlar, Kemal Burkay 50 yıllık aktif siyasal
mücadelesi olan ve kurucusu olduğu geleneğin
30 yıl genel sekreterliğini yapan, 31 yıl
4 aydır da zorunlu sürgünlük yaşayan muteber
bir insandır. Fikirleri saygınlık arzeden
bu insanın dönmesi doğal olarak gündem olur.
AK Partili vekillerle görüşünce onlardan olmaz. Başkalarıyla
da görüşüyor ama kendisi kalıyor, zira fikirlerinin
arkasında duruyor.
Mesela 20
Ağustos'ta gideceği Diyarbakır'da büyük
olasılıkla DTK ve BDP'den de yetkililerle görüşecek,
peki bir kaşık suda fırtına koparanlar
buna ne diyecek? (Bazılarınız bu yazıyı
okuduğunda Kemal Burkay'ın yine HAK-PAR üzerinden
yürütülen Diyarbakır programı çoktan başlamış
ve bitmiş de olabilir.)
Sevgili
okurlar, öyle yazılar yazılıyor ki, bunlara
absürd desek bu tanımlama bile o yazılanların
çapsızlığını ifade etmeye yetmez...
Mesela Ahmet
Kahraman, Yeni Özgür Politika Gazetesi'ndeki köşesinde
bir aylık izine çıkarken giderayak döşediği
"nahoş" makalesinde sırf kötülemek
gayesiyle sözümona Mehdi Zana'yı aramış
ve Özgürlük Yolu'nun Zana'yı destekleyerek kazandığı
1977 Diyarbakır belediye seçimini bile manipüle etmeye
çalışmış.
Ben Ahmet
Kahraman'ın yazısını okurken geçmişte
pek beğendiğim bu adamın son zamanlardaki
yazı üslubuna bir kere daha hayret etmenin yanı
sıra böyle ilkesiz, çapsız ve bariz bir yalana
kendini alet ederek kaleme aldığı yazısına
epeyce şaşırdım doğrusu. Üzüm
yemek değil bağcıyı dövmek derdiyle
ve ucube yakıştırmalarla yazdığı
yazıyı okuyunca Ahmet Kahraman'ın bir zamanlar
bana da verdiği bir gazetecilik seminerinde söz ettiği
evrensel gazetecilik ilkeleri takıldı aklıma.
Bunları bana öğretmiş bir insanın
söylediklerine uymasını bekler insan. Ama çiğnemiş,
hem de hoyratça. Doğrusu çok üzüldüm bu duruma. Daha
ağır, objektif ve düzeye uygun davranmasını
beklerdim.
Ahmet Kahraman'ın
bir süre önce neredeyse tüm Bingöllüleri, sonra ardından
Şivan Perwer'i, son genel seçimlerden sonra da Dersim'in
genelini hemen hemen "ihanetçi" gibi ağır
suçlamalarla hedef tahtasına koyması da bir
başka talihsiz şey.
Şimdi
de Kemal Burkay'ın dönüşü içine ukde olmuş,
bu çok yakından tanıdığımız
bayımızın.
Diyarbakır
seçimleri ile ilgili olarak Zana'ya danışmış
ve Mehdi Zana da o seçimleri tek başına kazandığını
söyleyecek kadar şaşırmış anlaşılan.
Bay Kahraman da hemen atlamış bu söze ve yazısını
döşemiş kendince.
Son dönemlerdeki
yazı üslubu ve diliyle Hürriyet Gazetesi yazarlarından
Yılmaz Özdil gibi "seviye yoksunu" bir
insanla hemhal olur gibi bir intiba yaratıyor olduğunu
hatırlatmak isterim kendisine.
1977 yılındaki
Diyarbakır seçimlerinde aday olan Mehdi Zana o dönem
TKSP yani şimdiki adıyla PSK'nin zaten de merkez
komite üyelerindendi. Bilen biliyor, o tarihte PSK çevresi
Özgürlük Yolu olarak anılırdı. Zana'nın
adaylığını da Özgürlük Yolu destekledi,
o mitingleri de örgütledi, seçim bürolarını
da açtı, afişlerini de hazırladı,
bildirilerini de dağıttı, DHKD'nin tüm
şubeleri de Zana kazansın diye çalıştı,
Diyarbakır dışındaki pek çok militanını
da oraya taşıyarak parti adeta Diyarbakır
kazanılsın diye seferber oldu. Tüm bunları
o dönemi yaşamış ve tanık olmuş
kime sorsanız söylerler. Ama Kahraman nedense Zana'nın
bitmeyen kiniyle ortaya attığı "yalanı"
yeterli bulmuş. Bize bir telefon açsaydı, ya
da yaşadığı Hamburg'daki derneğimize
uğrasaydı kendisine gereken bilgi ve belgelerin
ulaşması için yardımcı olurduk. Ama
o bunu bildiği halde böyle yapmadı ve verdiği
gazetecilik seminerlerinde anlattığı ilkelerin
aksine davrandı.
Ahmet Kahraman
dürüstse bu konuyu biraz araştırır, bizlere
de sormasına gerek yok, o tarihte, yani Diyarbakır'daki
1977 yerel seçiminde Mehmet Yahyaoğlu'nu aday göstermiş
olan DDKD çevresindeki dostlarımıza da Özgürlük
Yolu'nun o örgütlü seçim çalışmasını
sorabilir.
Ayrıca
Özgürlük Yolu'na dost olan KDP'ye yakın çevrelerin
de desteklediği Mehdi Zana'nın nasıl ve
kim tarafından yürütülen bir çalışmanın
sonucu başarılı olduğunu o çevreden
dostlara sorup öğrenmek de mümkün.
Ve Ahmet
Kahraman bir gazeteci ve fikri takip ilkesine uymak isteyen
mesleğinin bilincinde olan biri olsaydı ve de
isteseydi, kendisine o çalışmaların arşivlendiği
ve belgeleri, o seçim çalışmalarının
tüm haberleri yansıtılmış olan o döneme
ait Özgürlük Yolu Dergisi ile tirajı o tarihlerde
40 bin civarına varan Roja Welat Gazetesi'ni temin
edebilirdik.
Ama bunu
yapmadı, Mehdi Zana'ya sormakla yetindi ve Zana "böyle
demiş bu böyledir" gibisinden düzmece bir yazıya
teşne oldu. Hayıflanıyor insan; nerden
nereye böyle!..
Sevgili
okurlar, Kemal Burkay'ın dönüşü elbet konuşulacak.
Eleştirecek de birileri. Bunlar doğal ve hatta
gerekli durumlardır. Ama dürüst olunmalı. Çarpıtmadan
yazılmalı yazı ve haberler. Yalana başvurmadan
olmalı. Okurları ve kitleyi aldatmadan yapılmalı.
İlkeli davranılmalı.
Ayrıca
aramızdaki tartışma ve eleştirel tavırlara
rağmen BDP ile DTK'dan yetkili bazı insanların
nazik ve olumlu yaklaşımları da sevindiricidir.
Buna rağmen ANF'de çıkan kimi asılsız
yazılar üzücü olsa da çatışma dilini kullanmadan
konuşabileceğimiz, tartışabileceğimiz
bir zeminin oluşacağını umuyoruz.
Aksi takdirde
şöyledir...
"Devlet
bize şu baskıyı ve devlet bize şu
haksızlığı yapıyor" dedikten
ve devletin tekçiliğinden de muzdarip olup ona karşı
çıktıktan sonra benzerini kendi dışındaki
oluşumlara ve düşüncelere karşı uygulamak
demokrasinin ve sözü çokça edilen barışın
ve özlemini derinden duyuyoruz denilen hak ve özgürlüklerin
ve eşitliğin ve hatta adaletin dibine kibrit
suyu dökmekten öte dinamit döşemek gibidir.
Üstteki
bu cümlem çok uzun ve soluksuz oldu, ama böyle cümleler
kurdurmayalım birbirimize. Birbirimizle konuşabildiğimiz
zamanlara artık iyice kapı aralayalım.
Çok farklı yerlerde ve düşüncelerde olsak da
hiddeti atıp bir yana konuşabilelim artık.
Ama önce
ihtirasları, kini ve nefreti yok ederekten; en karşı
olduğumuza karşı da dürüst olarak bir de..
Şimdilik
bu kadar... Selametle kalın...
15 Ağustos
2011
|