PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
 PSK
PSK Bulten
 KOMKAR
 Roja Nû
 Weşan/Yayın
 Arşiv
 Link
Pirs û Bersîv
Soru / Cevap
Webmaster
1
 
 
 

AVRUPA BİRLİĞİ VE ASLİ UNSUR MESELESİ

Mehmet Ünlüdere

Görünen ve de gün geçtikçe daha bir belirgenleşen o ki, Türkiye 17 aralıkta AB'den müzakereler için tarih alacak. Alacak almasına da peki Türkiye kısa bir sürede üye olabilecek mi? Bazı kesimlere ve Türk medyasının şişirme haberlerine bakılırsa, tanımayan ve bilmeyen sanacak ki, bu devlet AB'ye uyum yasalarını ve Kopenhag Kriterlerini bütünüyle eksiksiz yerine getirmiş, sadece AB'den gelecek olan yeşil ışığı yakmasını bekliyor. Oysa ki AB yeşil ışığı ta bundan yaklaşık 6 yıl önce, Helsinki'nin aralık zirvesinde yakmıştı. Türkiye'yle birlikte o zirvede ayrıca 12 ülkeye daha adaylık statüsü tanınmıştı. Tanınmıştı tanınmasına da, bu ülkelerin önüne AB'ye üye olabilmeleri için de uymaları gereken şartlar konulmuştu. Türkiye haricindeki diğer 12 ülke şartlara uygun davranarak gerekli düzenlemeleri yaptılar ve sınavı başarıyla geçtiler. Şimdi o ülkeler artık birer AB üyesi konumundalar.

Peki Türkiye'ye ne oldu, neden bu ülke gerektiği gibi davranmıyor? Bunun cevabı açık ve net! Çünkü bu ülke ağır sorunları içinde barındıran bir ülke konumunda. Türkiye'de sorunların oluşmasına kaynak olan üniter yapı henüz aşılmadı-aşılmıyor-aşılamıyor. Kemalist tabulardan beslenen bu merkeziyetçi sistem hem sorunların oluşmasına neden oluyor, hem de tutucu kanat tarafından düzenlemeler bunun çerçevesinde yapılsın diye dayatılıyor. Göstermelik bir takım değişikliklere gidildi ve bunlarla yetinilmeye çalışılsa da, AB'nin gerçek anlamda Türkiye'nin kriterleri yerine getirmesi için 17 aralıktan sonraki süreci zorlayacagi kesin!. Aksi halde, sorunlu ve istikrarsız bir ülke AB'nin işine hiç bir halükarda yaramayacaktır.

AKP hükümetinin derdi üniter yapıyla değil. Onların derdi Kemalizmle ve laiklikle!. AKP çok çağdaş bir parti olduğundan ötürü değil, tam aksine Avrupa Birliği meselesini sürekli gündemde tutarak, bu şekliyle hem iktidarı elinde tutmak, hemde AB'ye uyuma göre kendi işine gelenleri kullanmak ve istifade etmek için bu konunun üzerinde ısrarla duruyor. Ayrıca Türkiye komuoyunun ezici çoğunluğunun AB'ye üye yanlısı olduğu göz önüne alındığında, AKP bir anlamda halk desteğini tümüyle arkasına da almak istiyor. Ve AKP bir yandan da Kemalist ideolojinin savunucusu ve sürdürücüsü askeri de, direk karşısına almamak için ise, akla gelmeyecek ve halkın beklemedigi türlü türlü sahtekarlıkları da gizli kapaklı şimdiye kadar sürdürüyor..

Türkiye'de şöyle bir tablo ortaya cıkıyor; bir taraftan AB karşıtı tutucu Kemalist kanat, -ki eğer üniter yapıya ve Kemalizme dokunulmazsa, onlar da, şartlı olsa da bir şekilde yana gibiler- diğer taraftan ise sadece kendi işine geleni hesaba katan milli görüş, yani AKP kanadi.

Üstte kısaca değindiklerimiz düzen yanlılarının AB çekişmesi diye nitelenebilir. Ama AB konusu salt bu kesimin meselesi değil! Bu mesele biz Kürtleri ve ulusumuzun kaderini derinden etkileyecek, önemle üzerinde durulması gereken hayati bir meseledir. Tıpkı ABD'nin "Büyük Ortadoğu Projesi" gibi, gelecegimizle ilgili fırsatların ve ulusal kazanımlarım bu parelelde de doğacagını iyi analiz edebilmemiz ve görebilmemiz gerekiyor.

Son günlerde Türk medyasının kalemşörlügünü yaptığı ve devletin propaganda etmeye çalıştığı "Kürtler azınlık değildir" konusu, bilinçli ve sistematik bir oyun çerçevesinde cereyan ediyor. Bir takım kesimler ise maalesef bu oyuna ya kanmaktadırlar yada bilerek rol alıyorlar. Yani ''Kürtler azınlık değildir'' türünden aldatmacalara kapılanlar oldukca fazla!. Ama nedense akıllarına, ''peki azınlık değilde nedir, diye sormak gelmiyor. Ne yazık ki bu sözünü ettiklerimiz içinde Kürt tarafı diye lanse edilen Leyla Zana ve öteki eski DEP'li arkadaşlarıda bulunuyor. Kopenhag kritirlerinin tam anlamıyla, Türkiye'de 20 milyona varan Kürt nüfusuyla Kürt meselesini kalıcı bir şekilde çözmeyeceği konusunda hemfikir olmayan kimse zaten kalmadı. Ama bu kriterler çerçevesinde azınlıklar için öngörülen anadilde eğitim, Kürt ismiyle parti ve dernek kurmak, tam gün televizyon yayını ve bunlar gibi bir cok kazanımı elde etmenin, Kürtleri kaç adım daha ileri götüreceğini ve kapıları oldukça aralayacağını görmek oldukça önem arzeden bir şeydir!.. Zaten devlet bundan korkuyor ve Kürtleri bu yüzden azınlık saymiyor. Onlar, ''Kürtler azinlik degildir derken'', açık açık ''Türkiye'de herkes Türktür'' diyor. Yani bizi çoğunluk ve "asli unsur" saydığından değil!.

Ama İmrali adasından gelen direktifleri harfiyen uygulamaya çalışan Leyla Zana ve arkadaşları, sanırım Öcalan'ın "Demokratik Cumhuriyet Projesi" kapsamında Kürtlerin ulusal haklarını geri plana atmak için güdümlü bir sekilde alaşağı etmeye calıştığı "kültürel özgürlükler" anlayisindan hareket ediyorlar. Kopenhag kriterlerinin azınlıklara tanıdığı hakların cok cok altında istemlerde bulunuyorlar. Nitekim Leyla Zanan'ın ödül almak için geldiği Avrupa Parlamentosu’ndaki konuşması bunu açıkça ifade ediyor. Zana bir taraftan ''asli unsur'' söylemiyle Türkiye'nin ekmegine tereyağı sürüyor, sözümona coğunluk oldugunu ima etmeye calışır gibi bir imaj yaratıyor, diğer taraftan da Kürtçenin 'seçmeli ders' olmasini öneriyor. Yani bu kadarına da pes doğrusu demekten alıkoyamıyor insan kendini. Peki Leyla hanıma ’bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?' demek sizce de yerinde olmaz mı sevgili okurlar? Hem Kürtleri 'asli unsur say', azinlik haklarını yetersiz buluyormuş gibi bir hava estir, hemde azınlıklara tanınan hakların en gerisinde istemlerde ve önerilerde bulun. Bana kalırsa Leyla hanımda içinden çıkamayacağı bir "tarihi konuşma" yapmiş AP kürsüsünden. AB konusunu öyle bir kurcalamış ki, arap saçına dönmüş durum. Sanırım Öcalan bile bunu cözmekte oldukça zorlanmışa benziyor..

Kısacası Kürtler için de, 17 aralıktan sonra yoğun bir trafigi olan bir süreç görünüyor. Bu konuda ortak bir konsensüsün hiç teredütsüz yaratılması gerekiyor. Ulusal bir bütünlük çerçevesinde bu konjöktürel fırsatlara yöneldiğimiz oranda kazanımlar elde edebileceğimizi görmemiz o derece önem arzediyor. Unutmayalim ki "Büyük Ortadoğu Projesi" ve "Avrupa Birliği" bizim hayati değeri olan başlıca konular haline gelmiş bulunmakta..

m.unludere@web.de

 

  Dengê Kurdistan © 2004