|
Başbakan'ın
Dersim devrimi
Mahmut övür
Başbakan
Erdoğan yine ezber bozan bir çıkış yaptı. İlk kez
bir başbakan, Türkiye toplumunun önünde üstü örtülmek
istenen Dersim katliamıyla yüzleşti.
İşin gündelik siyasete ilişkin yanı
bir tarafa, asıl önemli olan Başbakanlık
makamından dile getirilen "özür dileme"
meselesi. Bu bir ilk... Almanya'nın Nazi soykırımından,
Fransız aydınlarının Cezayir katliamından
özür dilemeleri gibi bu da tarihi bir dönüm noktası...
Başbakan Erdoğan, bu sözleriyle sadece kendisini
değil, Türkiye'yi büyüttü...
Neden yaptığını da ince ince anlattı.
"Faili meçhullerle, vesayet rejimiyle, darbelerle
yüzleşmeden Kürt sorunu çözülemez ve muasır
medeniyet seviyesine ulaşılmaz..."
Bundan daha açık ve net ne söylenebilir.
Sol siyasetten gelen, gazeteci olarak da Dersim meselesini
ilk kez 1986'da Nokta dergisinde kapak yapanlardan biriyim.
Türkiye'nin tarihiyle yüzleşmeye başlamasını
"devrim" niteliğinde bir gelişme
olarak görüyorum.Çok değil, 25 yıl önce Dersim
katliamını kapak yaparken nasıl "korktuğumuzu"
hatırlıyorum. Şimdi Başbakan
Erdoğan çıkıp şöyle diyor:
"Devlet olarak özür dilememiz gerekiyorsa özür
dilerim ve diliyorum."
1986'da Tunceli'ye gidip çok sayıda insanla konuştum...
Biri de yaşı 60'ın üzerinde olan Menez
teyzeydi.
O tarihte 8 yaşında olduğunu söyleyen Menez
teyzenin katliamla ilgili söylediklerini duyduğumda
insanlığımdan utanmıştım.
"Köyümüzü uçurumun kenarına topladılar.
Çoluk çocuk yaşlı genç hepimiz bir aradaydık.
Arkamız uçurum, önümüzde mitralyöz denilen silahlı
askerler. Üzerimize kurşun yağmaya başlayınca
kimimiz öldük kimimiz uçurumdan aşağı düştük.
Aşağı düşenlerden üç kişi kurtuldu,
biri bendim."
Bu kadarını bile döndüğümde yazmakta
güçlük çektim.
Şimdi bir başbakan kalkıp o vahşeti
her yönüyle anlatıyor ve özür diliyor. Müthiş
bir değişim bu. Başbakan Erdoğan,
1926'dan itibaren devletin çıbanbaşı olarak
nitelediği Dersim'i yola getirmek için nasıl
hazırlandığını ve nasıl
bir katliam yaptığını tüm çıplaklığıyla
anlatıyor. Masum çocukların nasıl öldürüldüğünü,
ölümden kaçmak isteyenlerin nasıl kalaslarla dövüldüğünü
ürpererek dinledik.
Ama olmayan isyanın lideri olarak gösterilen Seyit
Rıza'ya ilişkin söyledikleri çok daha çarpıcı...
Kurtuluş Savaşı'nda madalya verilen Seyit
Rıza'nın idam sehpasına götürüldüğü
o anı Başbakan'ın ağzından dinlerken
gözlerim doldu, yutkunamadım:
"Fındık Hafız asılıyor.
Sonra Seyit Rıza cezaevinin bahçesine çıkartılıyor.
Sessizliğe ve boşluğa sanki kalabalık
varmış gibi hitap ediyor: 'Evladı kerbelayık,
ayıptır, zulümdür, cinayettir...' CHP'nin geçmişinde
işte bu var."
Bu konuşmadan sonra CHP'den birkaç kişiyi
aradım. Birçoğu konuşmayı dinlememişti.
Eminim dinleyenler de "Bizim söylememiz gerekeni
Başbakan söylüyor. Bu ayıp da bize yeter..."
demiştir ama içinden...
O isimlerden biri de Gürsel Tekin mi bilemem ama
bildiğim şu: En azından bu konuda Tekin'in
daha "cesur" olmasını beklerdim.
Ama bırakın siyasi cesareti Tekin, Onur
Öymen'i bile aratır oldu. Bakın ne diyor:
"Dili, üslubu ve açıklamasıyla memleketimizin
ve milletimizin birliğinin temeline dinamit koymuştur."
Bu toplumun birliğine, bütünlüğüne Dersim
katliamını yapanlar mı dinamit koydu, yoksa
o katliamı anlatanlar mı?
Bu konuda "milleti" kandırmak artık
mümkün değil.
Başbakanın bu çıkışı CHP'yi
de BDP'yi de siyaseten sıkıştıracak...
İktidarda olup sisteme muhalefet etmek ve zamanın
ruhunu doğru okumak böyle bir şey işte...
"CHP, neden muhalefette oy kaybediyor" diyenlere
duyurulur.
Dersim Katliamı yakın tarihimizin önemli ve
acı bir parçası...
Ama sadece o değil, yüzleşmemiz gereken çok
şey var. CHP ve sosyal demokrat olduğunu söyleyen
siyasi aktörler bu yüzleşmeden artık kaçamaz.
Yüzleşmeyle belki de Türkiye'ye en büyük katkıyı
vermiş olacaklar. Bu kadrolar bunu yapamazsa yenileri
gelip yapacak. Yoksa bu toplumla buluşmaları
mümkün değil.
------------------------------------------
Sabah-24 Kasım
|