MARAŞ, MARAŞ!
KANLI MARAŞ!
Derleyen
Ali Usta
"Ellerinde Alman tüfeği, mavzer,
makinalı tüfekler vardı. Kadınlarımızın
memeleri kesildi. Altı aylık çocuğumuza
kurşun sıkıldı. Kolları
kesildi, kafaları ezildi. Kadınlarımızın
hem ölüsüne hakaret ettiler, hem dirisine. Kocasının
yanında yaptılar. Kocası: "Allah'tan
korkun". Kocasını çektiler, öldürdüler.
Ardından kadını öldürdüler. 20 yaşındaki
bir babayı oğluyla birlikte öldürdüler.
Gözlerine şiş soktular insanların.
Seyrantepe'de Kaşan'lı (...) ün karısının
ırzına
geçip, kurşuna dizdiler. Daha sonra külotunu
çıkarıp
sokağa attılar. Kalaycı Şah
İsmail'e
de baltayla vurup, beynini parçaladılar."
Kaynak: Muzaffer Ilhan Erdost, "Faşizm
ve Türkiye" sayfa: 205/206
Döne Traş:
Başlarında muhtar Mehmet Yemşen'in
olduğu grup "Komünistler Moskova'ya"
"Komünistlere, Aleviler`e ölüm" diye bağırarak
evimize doğru geliyordu. Arkalarında plakasız
bir kamyon vardı. Bu kamyondan aldıkları
benzinle evleri yakıyorlardı. Evlerden
aldıkları kıymetli eşyaları
da bu kamyona koyuyorlardı. Oğlum Ali
(14 yaşında) ile kaçmaya
başladık. Ali'yi yakaladılar, ben
kaçtım. Öğleden sonra oğlumu aramaya
başladım. Tüm aramalarıma rağmen
bulamadım.
Askerlere sığındım. Olaydan
4 gün sonra oğlum Ali'nin cesedini, Dilber
Yilmaz'ın evinin bodrum katında bulunan
bir kazan içinde yakılmış
bir durumda buldum.”
Maviş Toklu:
Muhtar Mehmet Yemşen ile Fevzi Görkam'ın
başında bulunduğu saldırganlar
"Allah, Allah" "Komünistlerin kökünü
kazıyacağız" "Büyük, küçük
demeyin komünistlerin kafasını ezin"
diye bağırıyorlardı. Evime saldırdılar.
Kocam Kalender'i bahçeye çıkardılar. Muhtar
"Cocuklarını götür Karaoğlan
beslesin. Kocanı Karaoğlan'ın yoluna
kurban kesiyorum" dedi. "Karaoğlan
kim?" dedim, "Ecevit" dedi. Kocamı
gözlerimin önünde işkence ederek öldürdüler.
Muhtar; "pişirdik pişirdik, komünistler
gelsinler, yesinler" dedi. Kardeşim Hüseyin
Toklu'yu da içerden çıkardılar. Muhtar;
"Hüseyin'i de karaoğlan yoluna kurban
ediyorum. Biz, Karaoğlan yoluna bu sene kurban
keseceğiz, bayram günü gelmiş" dedi.
Kardeşim Hüseyin'i de işkence ederek öldürdüler.
Sonra, karşımızda oturan ve bir gözü
görmeyen Cennet Çimen'in evine gittiler.
Cuma Yalçın ile Nuri Boğa
80 yaşındaki Cennet Çimen'in
tornavida ile gözlerini oydular. Sonra da kurşunlayarak
öldürdüler. Bir helanın çukuruna baş üzeri
atıp, üzerine de at arabasını devirdiler.
Daha sonra hem bizim evi, hem de diğer evleri
yaktılar.
Mustafa Göktaş, bir elini İbrahim
Usta'nın boynuna sarmış, diğer
elinde de tabanca tutuyordu. İbrahim
Usta'ya "Senin kanını evime akıtmayayım"
diyordu. Götürdü, saldırganların içine
attı. Saldırganlar İbrahim
Usta'yı önce dövdü, sonra da kafasına
kursun sıkıp
beynini parçalayarak öldürdüler.
Elif Ceren:
Erkenez Çayı'na doğru kaçmaya başladık.
Dereli Köyü yönünden kırmızı bir
traktörle gelen saldırganlar yolumuzu kesti.
Tekrar şehre doğru kaçmaya başladık.
Arkamızdan ateş ettiler. Kocam Hüseyin'i
ve Bayram Bil ile Hasan Cengiz'i öldürdüler. Beni
de yaraladılar.
İsmail T.:
Bir Alevi evini ateşe verdiler. Bir genç kadın
pencereden atlayıp kaçtı. İçeride
üç çocuk alevler arasında uyurken kül olup
gittiler. Sonra "Allah, Allah" naralarıyla
bir sünni evine saldırdılar. Bu evde iki
Alevi saklanıyormuş. Önce, sünni olan
ev sahibini dışarı çıkardılar.
Ona "Evinde Alevi saklamışsın"
dediler. O, inkar etti. Bunun üzerine evi aradılar.
Bodrumda saklanan iki aleviyi bulup getirdiler.
Önce sünniyi öldürdüler. Sonra da alevileri otomatik
silahla tarayıp, öldürdüler.
Selda Bilmez:
Aşağıda kadınlar
şişelere gaz doldurup erkeklere veriyordu.
Erkekler de bunları evimize atıyordu.
"Alevileri öldürelim, bir aleviyi öldüren bir
yıl hacca gitmiş olur" diye bağırıyorlardı.
Gözleri az gören abim Ali Bilmez'i, saldırganlardan
(306 iddia numaralı Sanık Recep Esenceli)
"Seni kurtaracağım" diyerek
dama çıkardı. Abimi dama çıkar çıkmaz
vurdular.
Hasan İldircan ile Hasan
Yakar'ı da vurdular. Abim Hasan Bilmez'i de
vurdular. Bizi dama çıkardılar. Eşhedü
çektirdiler. "Gavursanız
da müslüman oldunuz" dediler. Yaralı Hasan
İldircan'ı damdan aşağıya
attılar. Yaralı abim Hasan Bilmez'i yere
attılar. Annem Fatma Bilmez de, abimin üzerine
düştü. Ateş ederek ve sopalarla vurarak
annemi ve abimi öldürdüler.
Hüseyin Ün:
Öğle zamanıydı. Evimizi otomatik
silahla taradılar. Eve girdiler; sopalarla
bizi dövdüler. Sonra bizi sıraya dizip, silahla
taradılar. Kamil Gülşen, Zeynep Ün ile
Yusuf Lakap'ı öldürdüler. Beni ve Şakir'i
öldü diye bıraktılar.
Murat Bozkurt:
Sabah 08.30 sıralarıydı.
Bakkal Murat'ın evinin önüne minibüs, kamyon
ve traktörlerle geldiler. Kısa sürede kalabalık
büyüdü. "Müslüman Türkiye", "Komünistler
Moskova'ya", "Allahını seven
gelsin", "Alevilere ölüm", "Alevileri
yaşatmayalım" diye bağırarak
yürüyüşe geçtiler.
Biz İmam
Ergönül'ün evindeydik. Eve hücum ederek, evin tavanını
deliciyle delmeye çalıştılar. evin
içine gaza batırılmış bez parçalarını
ateşleyerek atıyorlardı. Pencereden
patlayıcı madde attılar. Evin içini
alevler sardı. Demir kapıyı kırarak
içeriye doluştular. Bizlere sopa, nacak, kılıç
gibi kesici aletlerle vurmaya başladılar.
Her tarafımız kan içindeydi. Küfür ve
hakaret ediyorlardı. Bizi sıraya dizdiler.
Silahla ateş ettiler. İmam,
Hüseyin, Güllü Ergönül ile Hacı Bektaş
Bozkurt ve Mahmut Ünal'ı öldürdüler. Bir kaçımız
da ağır yaralandık.
Hatun Köse:
Sabahın ilk saatlerinde, bakkal Murat'ın
evinin önüne arabalar ve kamyonlarla geldiler. "Durmayın,
5 yaşından 90 yaşına kadar,
durmayın", "Komünist alevileri öldürün.",
"Kim bunları öldürürse cennetlik olacaktır.",
"Kahrolsun komünistler", "Yaşasın
Türkeş" diye bağırıyorlardı.
"Vurun, kırın, öldürün." diye
emir veriyorlardı.
Alevilerin evlerine saldırdılar.
Yakmaya, tahrip etmeye başladılar. Silahlarla
pencerelerden içeriye ateş ediyorlardı.
Biz de korkumuzdan Mehmet Polat'ın evine sığındık.
Buraya da saldırdılar. Taş ve sopalarla
pencereleri kırdılar. "Vurun komünist
alevilere" diye bağırıyorlardı.
Gruplar halinde aşağıdan ve yukarıdan
ateş ettiler. Evlerin üzerinde kurşunlar
vızır vızır gidiyordu. Can korkusuyla
yerlerde sürünüyorduk.
Hüseyin Kilit ile Hatice Temiz
yaralandılar. sürünerek, çömelerek Molla Tabak'ın
evine sığındık. Bu sırada
Hüseyin ve karısı Fatma Baz vurularak
öldürüldü. Fatma'nın kucağındaki
alti aylik çocuğu Yilmaz'ı da öldürdüler.
İsmail Yılmaz:
Saat 10.00 sıralarında "Vurun
kızıl komünistlere, bunlara yaşamak
haramdır" diye evimize saldırdılar.
Sopalarla vurdular. Kaçtım. Eve döndüğümde
babam Ali'nin, annem Hatice'nin
ve abim Hüseyin'in cesetlerini evimizin kapısının
önünde gördüm. Babamın parmaklarını
kesmişlerdi. Kanını da bir kazanın
içine akıtmışlardı. Annemin
kafasını biriketle parçalamışlardı.
Yüzü tanınmıyordu. Evimizi ve eşyalarımızı
yakmışlardı.
Naciye - Habibe Ünver:
"Allahını seven vursun" diye
bağırdılar. Topluca taş, sopa
ve balta ile vurmaya başladılar. Malik
Ünver, Mehmet ve karısı Döndü Ünver'i
öldürdüler.
Elif - Gülüzar Nergiz:
Öğleden sonra ellerine balta, et satırları,
tabanca, sopa, taş ve Kuran bulunan saldırganlar
"Allahını seven alevileri öldürsün"
diye yürüyorlardı. Evimize saldırdılar.
Dış kapıyı kırıp,
duvarları yıkarak içeri girdiler.
İsmail
Nergiz'in başına balta ile vurdular. "Hangi
mezheptensiniz" diye sorgulamaya başladılar.
İsmail ağır
yaralıydı; konuşamıyor, cevap
veremiyordu. İsmail'i
bacağından tutup, yerde sürükleyerek sokağa
çıkardılar. Bir süre sokakta dolaştırdılar.
Sonra tekrar eve getirdiler ve öldürdüler. O sırada
Zeynep Nergiz, İsmail'in
cesedine ağlayarak sarıldı. Zeynep'i
de öldürdüler. Cesetlere sopayla vuruyorlardı.
Fatma Şengül:
Öğleye doğru caddede bağırıyorlardı.
Silah sesleri geliyordu. Ellerinde et satırları,
tahtalar, sopalar, balta ve silahlar vardı.
Ev sahibemiz Şerife Karaaslan'ın
evine gittim. Buraya gelen saldırgan grup "Burada
alevi varsa bize verin, yoksa evinizi yakarız"
diye tehdit ettiler. Ev sahibemiz "Yok"
deyince gittiler. Bir süre sonra tekrar geldiler.
"Salavat getir, bakalım müslüman mısın?"
dediler. Salvatı getirdim. Beni bıraktılar.
Bir süre sonra yine geldiler. "Bu evde alevi
varmış yakacağız" dediler.
Ev sahibem, saldırganlara "Benim müslüman
olduğumu" söyledi. "Öyleyse pencereye
gelsin, eşhedü çeksin" dediler. Pencereye
çıkarak "Eşhedü" çektim. Beni
alkışladılar.
Saldırganlar, bu defa Ali Akıncı'nın
evine saldırdılar. Ali Akıncı'yı
yakaladılar. "Müslüman mısın?"
diye sordular. Ali, "Ben müslümanım"
dedi. Bu sefer "Salavat getir" dediler.
Ali, eşhedüyü çekemedi, bunun üzerine Ali Akıncı'yı
vurdular.
Yeter İşbilir:
Arkadan tüfekle ateş ettiler, omuzumdan
yaralandım. Sokakta bir kaç evin kapısını
dövdüm. hiçbiri içeriye almadı.
Beni yakaladılar ve evdeki ölülerin yanına
götürdüler. "Türk müsün, gavur musun?"
diye sorguya çektiler. Yaralarımdan kan akıyordu.
"Türküm, buraya yeni gelin geldim" dedim.
Birisi "Bırakalım, bu Türkmüş"
dedi diğerleri ise "Elimize geçmişken
öldürelim" diyordu. Üzerimdeki bilezik, küpe
ve altınlarımı aldılar. Kaynım
Ali Riza'yı, karısı Ayşe'yi,
kızı Sabahat'ı, oğlu Mehmet'i
ve eşim Haci Veli'yi öldürdüler.
Şerife Balta:
Akşam evimizi yaktılar. Biz de
Orman Deresi'nin altındaki tarlalara doğru
kaçtık. Gece
tarlalarda saklandık. Sabah olduğunda
Örsen köylüleri bizi gördüler. "Dört alevi
de bizim köye nasip olsun" diyerek, bizi Örsen'e
götürdüler. Orada, Yaşar Kırık
bizi kendi evine aldı. Bazı köylüler "Öldürelim"
diyordu. Yaşar Kırık
engel oldu. Geceyi orada geçirdik. Ertesi gün Maraş'a
gitmek üzere yola çıktık. Silahlı
şahıslar saldırdı. Babam Mehmet
Ali'yi, dayım Ali'yi ve dayımın oğlu
Mehmet Sağlam'ı tarlada kurşuna dizdiler.
Ben de yaralandım.
Nusret - Songül Metin:
Öldürülen İlköğretim
müfettişinin kızlarıyız. Olaylardan
bir hafta kadar önce, ellerinde defter, kalem olan
iki şahıs geldi. "Nüfus sayımı
için evlerin numaralarını yeniden belirliyoruz
ve kaç kişi oturduklarını yazıyoruz"
dediler. Sonra kapımıza 12/a numarasını
yazdılar. Yanına işaret koydular.
Cuma akşamı mahallede büyük bir kalabalık
oluştu. Çokuçkunlar'ın
taksisinin sayısız
gidiş-geliş yaptığını
gördük. Cumartesi günü ellerinde av tüfeği,
taş, sopa, satır ve Kuran bulunan saldırganlar
"Müslüman Türkiye", "Kahrolsun komünistler",
"Alevilere ölüm" diye bağırmaya
başladılar. Bitişiğimizdeki
odun deposundan da bunlara odun dağıttılar.
Saat 11.30'da evimize saldırdılar.
Camları kırıp içeriye gazlı
meşaleler attılar. Yatak odasına
attıkları bomba'nın patlamasıyla
yangın çıktı. Arkasından kurşun
yağmuruna tutulduk. Babam Süleyman Metin karnından
yaralandı ve yere düştü. Mutfağın
pencere demirini testere ile kesen
iki saldırgan içeriye girdi. Babama teslim
olmasını söylediler. Kapıyı
açtılar ve içeriye doluştular. Ellerindeki
tüfek ve sopayla yaralı babamı dövmeye
başladılar. Arkasından silah sesi
geldi.
Babam kanlar içinde yerde yatıyordu.
Saldırganlar, küçük kız kardeşim
Hürriyet'in babama sarılarak ağlamasıyla
alay ederek gülüşüyorlardı. Evin her tarafına
gaz ve benzin dökerek ateşe verdiler. Babamın
cesedini dışarı çıkarmaya çalışıyorduk.
Saldırganlar ise "Bırakın kafir
yansın" diye bağırıyorlardı.
Sonra cesedi ateşe doğru çektiler.
Bizi de sopayla dövmeye başladılar.
Bizi evden çıkarıp sokaklarda gezdirmeye
başladılar.
Pijamalarımızı
aşağıya indiriyor, çirkin davranış
ve hakaretlerde bulunuyorlardı. Topluluğun
başında bulunan sakallı Mahmut Doğan'ın
elinde et satırı vardı. Bizi; "Sizin
hesabınızı daha sonra göreceğiz,
alevilerin son günü, boynunuzu vuracağız"
diyerek korkuturken topluluğu da sürekli olarak
tahrik ediyordu.
Kaynak: Adana Sıkıyönetim Mahkemesi
Gerekçeli Kararı
|