Kemal Burkay' ın dönüşünü
değerlendiriyorlar
..
2. Bölüm: Oral Çalışlar, Çetin Taşçı
ve Umay Gören
Hazırlayan: Mehmet Ünlüdere
Bu dizinin ilk bölümündeki girizgâhta da yazdım,
bir daha yazıyorum. Şöyle ki...
Kemal Burkay dönüyor. 30 Temmuz 2011 son gün; o uzun
ve bir anlamda sürgün süren hayatın sona erdiği,
Burkay'ın özlemine kavuştuğu gün. Yani
o gün, Gülümse'menin gerçekleşeceği gün.
Ve bu dönüşün herşeyden evvel insani bir
tarafı var, bunun bilincinde olmayıp da farklı
ve şaibeli hesaplar yaparak saldıranları
böylesi bir konuda ciddiye almak gerekmez. Onları
geçerek, farklı çevrelerden ve fikirlerden olan demokrat,
hümanist ve vicdanlı kimi insanlarla Burkay'ın
dönüşü ile ilgili güzel bir hasbıhal ettim;
dostlarımızla, Burkay'ın dostlarıyla
yazıştım. Değerlendirmelerde bulundular.
Bunları peyderpey sizlerle paylaşacağım.
Ben sordum onlar yazdılar, yazdıkları gibi
sizlerle paylaşıyorum.
Bu ikinci bölümde de, dostlukları ve duyarlı
yaklaşımları bizim için değerli olan
üç insanın Burkay'ın dönüşüyle ilgili değerlendirmeleri
var. Oral Çalışlar, Çetin Taşçı ve
Umay Gören; üç kalem de Kemal Burkay'ın dönüşünü
yazdılar.
Ve bir not...
İkinci bölümdeki bu üç değerlendirmeden
Oral Çalışlar Ağabey'e ait olanı bir
kısmınız 13 Temmuz 2011 tarihi itibariyle
onun Radikal Gazetesi'ndeki köşesinden de okumuşsunuzdur.
"40 yıllık dostu" Kemal Burkay'ı
yazdığı ve gazetedeki köşesinden yayımladığı
yazısını Oral Ağabey aynı zamanda
bizim için de karaladı.
Yazı dizisi devam ediyor, sizi kalem erbabı
dostların yorumlarıyla başbaşa bırakıyorum
Mehmet Ünlüdere
Oral Çalışlar (Gazeteci-Yazar)
40 yıllık dostum Kemal
Burkay dönerken
Kemal Burkay, şiddete başından beri
kararlılıkla karşı çıkan bir
Kürt siyasetçisidir. Bu yüzden çok eleştirildi.
|
(Ön sıra soldan) Ejder İme, Şaban
Erik, Behice Boran, Turgut Kazan, Osman Sakalsız,
Yalçın Cerit; (ikinci sıra sağdan)
Oral Çalışlar ve Kemal Burkay. |
Ekranımda sararmış bir fotoğraf
duruyor. Yanyana oturduğumuz Kemal Burkay’ın
da benim de saçlarımız bıyıklarımız
simsiyah. Önümüzdeki sırada Behice Boran, Şaban
Erik, Ejder İme, Yalçın Cerit, Osman Sakalsız
ve Turgut Kazan oturuyor. 12 Mart 1971 darbesinin ardından
kurulan askeri mahkemede Türkiye İşçi Partisi
(TİP) davasından yargılanıyoruz.
1970’in Ekim’inde Ankara’da toplanan 4.TİP
Kurultayı’nda İçel delegesiydim. Kemal Burkay
da Kurultay’a Tunceli’den (Dersim) katılmıştı.
Bildiğim kadarıyla, ilk kez yasal bir parti
“Kürt meselesi” üzerine bir karar alıyor, Kürtlerin
hak ve hukukuna vurgu yapıyordu. Maalesef, TİP’in
kapatılmasında temel gerekçeyi de bu karar oluşturdu.
Açılan davadan yargılanırken serbest bırakılan
Kemal Burkay, yurtdışına çıktı.
‘1974 Af Kanunu’yla birlikte döndü ve Türkiye Sosyalist
Kürdistan Partisi’ni kurdu. Hareketin yasal adı ‘Özgürlük
Yolu’ydu. Mehdi Zana, bu ‘akım’ın adayı
olarak, 1978 yerel seçimlerinde Diyarbakır Belediye
Başkanı seçildi.
12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte yurtdışında
yaşamaya başlayan Burkay’ın mesleği
avukatlıktır. Hem Türkçe hem Kürtçe şiirleri
olan Burkay’ın kolektif belleğimizde iz bırakmış
eserlerinden birisinin Sezen Aksu’nun, ‘Haydi Gülümse’
şiiri olduğunu belirtmemize bilmem gerek var
mı...
Yeni Türkü’nün söylediği ünlü ‘Mamak Türküsü’ ise,
Burkay’ın 12 Mart 1971 döneminde kaldığı
Mamak Askeri Cezaevi’nde yazılmıştı.
Şiddete hep karşı
çıktı
Kemal Burkay, şiddete başından beri
kararlılıkla karşı çıkan bir
Kürt siyasetçisidir. Bu yüzden çok eleştirilere de
uğradı. Onunla uzun bir aradan sonra 1993 yılında
Bekaa Vadisi’nde Abdullah Öcalan’ın ateşkes
ilan ettiği basın toplantısında karşılaşmıştık.
Talabani’yle birlikte gelmişlerdi. Ateşkesi
destekliyorlardı. Devletin de buna karşılık
vermesini ve bir çözüm üretilmesini istiyorlardı.
Aradan bir süre geçtikten sonra aynı yıl Almanya’da
buluştuk. Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmak
üzere uzun bir görüşme yaptık. Ondan önce de
Öcalan’la bir söyleşi yapmıştım. Bu
iki söyleşiyi daha sonra kitaplaştırınca
Terörle Mücadele Kanunu uyarınca mahkûm edildim.
18 sene önceki görüşmemizde ona Türkiye’ye dönüp
dönmeyeceğini sormuştum. Can güvenliğinden
kuşku duymadığı günler geldiğinde
dönecekti. Siyasi fikirlerini söyleme imkânının
bulunduğu koşulları da çok önemsediğini
vurgulamıştı. Burkay, geçen seneler içinde
örgüt yöneticiliğini bıraktı; araştırma
ve yazıları üzerinde yoğunlaştı.
30 Temmuz’da çok sevdiği ülkesine dönüyor. Çok heyecanlı
olduğunu biliyorum. 40’lı yaşlarında
ayrıldığı ülkesine 70’li yaşlarında
dönüyor.
Önce Ankara ve İstanbul’da kalacak, daha sonra da
Dersim’e ve köyüne gidecek, çok özlediği Munzur ve
Harçik derelerinin boylarında yürüyecek.
Ona hoş geldin diyorum. Ve onun o güzelim ‘Mamak
Türküsü’ şiirinin şu dizeleriyle onu karşılıyorum:
Geldiğimizde otlar yemyeşildi/Ve kuzeydeydi
güneş/Kömür deposu boşaldı işte/
Mamağa sonbahar geldi/Güneş altında tutsaklar/Geçen
sonbahara bakıyorlar/
Şirin mi şirin gecekondu evleri/Samsun asfaltında
otomobiller/
Ne güzeldir yollarda olmak
şimdi/Ne güzeldir yollarda
olmak şimdi./
***
Çetin
Taşçı (Yazar ve Sosyal Pedagog )
Dile kolay, 31 yıl 4 ay. Ülkesi dışında
yaşamak zorunda kalmak.
Sevdiklerinden, dostlarından, uğruna mücadele
ettiğin halkından ayrılmak diye başlamak
istedim ama gerçekçi bir giriş olmazdı sanırım.
Gerek göç süreciyle gerekse de 12 Eylül darbesi sonucunda
milyonlarca Kürt başta Avrupa ülkeleri olmak üzere
yurtdışında yaşamaya başladı.
Böyle bir ortamda kuşkusuz sevdiklerin de oluyor
dostların da oluyor. Hatta bunlara yenilerini de
ekliyorsun. Geriye ençok ülkeden uzak kalmak kalıyor.
İletişim çağında politika üretmek
için ciddi biçimde halkından kopukluktan bahsetmek
doğru olmasa gerek. Hele şair bir yüreğiniz
varsa kendiniz yaratabiliyorsunuz dünyanızı.
Son birkaç gündür Kemal Burkay’ın dönüşü hakkında
haberleri, yorumları ve değerlendirmeleri okuyoruz.
Açıkçası genel çizgiyi biraz yadırgadım.
Bunlardan bazıları:
Burkay ülkesinden uzak olduğu için bugüne kadar
yerinde oturmuş, şimdi ülkeye dönüp politika
yapacak gibi bir hava yaratılıyor. Bu biraz
haksızlıktır, hem Kemal Burkay’a hem de
yurtdışında yaşamak zorunda kalan
sayısız politikacıya. Burkay birkaç yıl
süreceğini tahmin ettiği ayrılığın
bu kadar süreceğini tahmin etmemiştir belki,
hiçbirimiz tahmin edemezdi 12 Eylül generallerinin kurum
ve kuruluşlarıyla, yasa ve uygulamalarıyla
onlarca yıl hayatı ülkeye ve insanlara zindan
edeceğini. Ama başta Burkay olmak üzere kimse
‘nasıl olsa döneceğim’ düşüncesiyle köşelerine
çekilmediler. Burkay’ı seven de sevmeyen de, onun
görüşlerini doğru bulan da eleştiren de
bilir ki, o hiç durmadı doğru bildiği yolda
politika yaptı. Görüşleri dönem dönem basının
ciddi bir ambargosuna takıldı, bazen de gazete
manşetlerine geçti. Burkay yine aynı şeyi
yapacak, kendi doğrularını savunacak, bu
uğurda kendisine düşen katkıyı sunacaktır.
İkinci çizgi ise Burkay’ı bu ortamda eleştiren
bir anlayış. Kim olursa olsun, istediğiniz
kadar karşıt olun ama bir başkasının
sürgünden dönmesini sevinçle karşılamak gerekir.
Bu en sıradan bir insan hakkıdır. Politikacı
Burkay dışında bir de insan Burkay’ı
görmek gerekir.
Kendi açımdan sürekli mütevazi, kendisini lider
değil de bir dost, bir yoldaş, bir abi gibi
gördüm. Benimle aynı yemek kuyruğunda bekleyen
insani yönlerini paylaşan, yönettiğim konferanslarda
kendisinin değil benim belirleyici olduğumu
kendisinin uyacağını sürekli vurgulayan
bir kişidir Burkay benim için. Belki de bundan dolayıdır
ki, gerek sosyal paylaşım sitelerinde gerekse
de günlük hayatta en genç yoldaş, sempatizan ve sevenleri
dahi ona Keke veya Kemal abi diyebiliyorlar.
Gerektiğinde en ağır biçimde eleştirdiği
Abdullah Öcalan yakalandığında gerek kendisi
gerekse partisi ona sahip çıkmış, bir parti
temsilcisi İtalya’da onunla görüşmüştü.
Düşüncelerine kısmen veya tamamen karşı
olsunlar ama Kürtlerin birliğini savunan ülkedeki
Kürt partileri gerek karşılama sırasında
gerek sonrasında Kemal Burkay ile dayanışmalarını
göstermelidir.
Umarım ülkeye dönme kararı hem kendisini daha
mutlu eder ve burada sağlıklı huzurlu bir
yaşam sürdürmesine vesile olur hem de Kürt ulusal
mücadelesinin daha ileri bir noktaya taşınmasına
katkı sağlar.
Başkaları sana hoşgeldin diyecek ama
benden sana ‘güle güle Kemal abi, belki bir gün ülkede
görüşürüz, herşey dilediğince olsun.’ demek
düşüyor.
***
Umay
Gören (Yazar ve İktisat Bölümü Öğrencisi)
Kemal Burkay dönüyor ve dönüşü bende Türkiye'de
dezavantajlı toplum kesimlerinin taleplerinin silah
ve merkezi güç yolu ile bastırılmasının
sembollediği bir devlet terörü dönemi sanki kapanıyor
hissini doğuruyor…Bunun böyle olmadığı
aşikar olsa da, bu dönüşün bu hissi uyandırması
çok anlaşılır...
Çünkü Kemal Burkay, özellikle genç kuşağın
gündemine Kürt kimliğinin yaşadığı
sorunların bir “terör” ve savaş konsepti içinde
düştüğü ve doğrunun yanlışın
savaş illüzyonu içinde birbirine karıştığı
ve ayırt edilemez olduğu bir iklimden çok daha
önce bu kimliğin uğradığı saldırıları
göğüsleyen bir sembol figür olmuştu. Her türlü
talebin bir barış dili içinde savunulmasını
salık veren, silahı ve insan öldürmeyi bir meşru
çözüm yolu olarak asla kabul etmeyen ilkeli duruşuyla,
yalnızca Kürt kimliği mücadelesi alanında
değil insan hakları ve anti militarizm alanında
da ders alınacak bir figür oldu. Yan yana gelmesi
dahi ürpertici belki ama, o bir şair ruhlu “savaşçı”ydı.
Ve yaşamı boyunca silahı değil kalemi,
savaşı değil barışı tercih
etti.
Tüm bu yönleriyle Burkay Kürt kimliği mücadelesi
tarihinde farklı bir yerde duruyor. Benim de ilgimi
kendisine cezp etmiş yönü bu idi belki, kavga gürültü
içinde sakinliği ve dinginliği, kan ve barut
kokusunun dehşet ikliminde şiirin temsil ettiği
yumuşaklığı ve duyguyu hatırlatan
mütevazi duruşuydu.
Şiddete başvurmamanın “ödün” vermek kabul
edildiği ve savaşın kutsandığı
bu militarist dil içinde barışın ve tevazunun
sınırları içinde kalan bu Kürt siyasetçisi
önemliydi.. Ne denilebilir ki başka, 31 yıl
sonra bir sürgün olarak yurda dönecek olman çok güzel
Kemal Burkay…
Umarım sürgün edilerek yitirdiğimiz son değer
olursun…
***
Değerlendirmeler sürüyor, dizi halinde devam
edecek..
13 Temmuz 2011
İletişim: mehmet.unludere@yahoo.com.tr
|