psk@kurdistan.nu
PSK PSK Bulten Komkar Komjin Roja Nû Weşan / Yayın Arşiv Link Webmaster
Dengê Kurdistan
 PSK
PSK Bulten
 KOMKAR
Komjin
 Roja Nû
 Weşan/Yayın
 Arşiv
 Link
Webmaster
 

Kemal Burkay'ın dönüşünü değerlendiriyorlar...

7. ve son bölüm: Nilüfer Akbal, Bilge Acar, Kovan Amedi, Ozan Şêxo Kartal, Hasan Kılavuz, Şeref Akgül, Macide Senem Çamlıbel, Şükrü Gülmüş ve Halil İbrahim Cengiz

Hazırlayan: Mehmet Ünlüdere

Evet sevgili okurlar, bir-iki haftadır periyodik olarak süren yazı dizimizin sonuna geldik. Bildiğiniz ve tanıdığınız bazı dostlar, yoldaşlar ve arkadaşlar Kemal Burkay Ağabeyimiz'in dönüşünü değerlendirdiler. Sürdürsek bu diziyi, bu değerlendirmelerin sayısı kısa süre içinde yüzlerce olacaktı, lakin zaman kısıtlı. Kemal Burkay'ın ülkeye dönüş tarihi olan 30 Temmuz'dan önce bitirilmesi planlanmış bir yazı dizisidir bu.

Önce de yazmış ve söylemiştim. Karınca kararınca gazeteciliğe meyletmiş, bu işin heveslisi de olarak fırsat buldukça birşeyler hazırlıyor ve karalıyorum. Fakat bu yazı dizisini hazırlamayı özellikle çok istedim, zira konu Kemal Burkay. Birçok talebesine olduğu gibi benim de üzerimde emeği ve katkısı önemli ve büyük olan bu insan için elimden geldiği kadar bir vefa sergilemeye çalışıyorum ben de.

Sevgili okurlar, bu yazı dizisiyle, birçok yönüyle sembol ve örnek bir insanın çok uzun bir zorunlu sürgün hayatından sonra dönüşünü bir kısım dostları, yoldaşları, arkadaşları, talebeleri ve yakınları olarak değerlendirdik. Kimsenin gözüne bir şey sokmak, ille de birşeyler göstermek için değildi bu yapılan; buna başta Kemal Burkay olmak üzere buraya yazmış hiçbir insanın zaten ihtiyacı da yok.

Tanınan, bilinen bir insan dönüyor. Kemal Burkay dönüyor. O'nu yazdık. Zaten bizim dışımızda da çokça konuşulan, yazılan ve çizilen bir konu.

30 Temmuz 2011'de, bazılarımız O'nu Stockholm'den uğurlayacak ve özlemeye başlayacak; ülkedeki dostlar, yoldaşlar, arkadaşlar da İstanbul'da O'nu karşılayacak, yılların hasretini gidermeye başlayacaklar.

Yazı dizisinin bu son bölümünde de gene muteber insanlar var. Nilüfer Akbal, Bilge Acar, Kovan Amedi, Ozan Şêxo Kartal, Hasan Kılavuz, Şeref Akgül, Macide Senem Çamlıbel, Şükrü Gülmüş ve Halil İbrahim Cengiz konuğumuz oldular.

Ve ben de son olarak şöyle noktalamak istiyorum...

Güle güle Kemal Ağabeyim. Yolunuz açık olsun! Size uğurlar olsun, uğurlar olsun!

Mehmet Ünlüdere

***

Nilüfer Akbal (Şarkıcı - Sanatçı)

Sevgili Mehmet,

Sayın Kemal Burkay'ın ülkeye dönüyor olması çok anlamlı ve sevindirici. Hele de böylesi kritik bir dönemde gelmesi ayrıca daha önemli...

Kürt halkının demokratik haklarının kazanımı ve Kürt açılımıyla ilgili ciddi katkıları olacağına inanıyorum. Bu sorun hepimizin yıllarını aldı ve gerçekten kendi adıma yoruldum ve yorgunum. Ne zamana kadar bu böyle sürecek? Artık bir şekilde çözüme odaklı siyaset ve fikir birliğine ihtiyaç var.

Dileğim, Kemal Abi'nin bu sürece katkı sunmasıdır...

Kendisini karşılamaya gideceğim ve aynı akşam onuruna verilecek olan yemekte de olacağım.

Selam ve sevgimle.

***

Bilge Acar (Yazar - Şair)

Benden de ekler-eklemeler

Çok uzun bir sürgünlük devresinden sonra Sayın Kemal Burkay ülkesine dönecek.

Buna dayalı memnuniyetî çok kimseler paylaştı. Parelel olarak da bu sîtede bir çok insanımızın görüşlerini yansıtan fotoğraflı yazılar çıktı.

Bu fotoğraflı ekran sayfalarının, şu yazıma konu olacak Kemal Bey bağlamında belleğimde yer eden o müthîş kareyle çagrışım yapması, ancak bu kadar tesadûf olabilirdi..

12 Eylül’ün tek kanallı TV ekranının gözümüze gözümüze soktuğu o “aranılanlar” listesîyle olan ilginç fotoğraflı benzerliği bu değinmek istediğim…

O listeyî her defasında degişik dozda acı-korku-merak-hüzün eşliğinde seyrederken sıra Kemal Bey’inkine geldiğinde engelliyemediğim o gülme krizlerim….

Kaçıncı ev aramalarından birinde elde etmişlerse artık o fototoğraf karesini!..

Neden-niçin arandığını bilmiyordum ama, ele geçirildiğinde ne tür çarklardan geçireleceğini kestiremiyecek kadar da aval değildim.

Değildim de o fotoğrafına da ne diyeceğimi bilemiyordum ki Kemal Bey’in?..

Gördüğüm anda bir salîse önce yaşadığım o korkulu, endişeli, acımalı, yanmalı duyularımı bir sanîye sonrası güldürü sahnesine çeviren o fotoğrafına yanî..

Gülümsüyordu o karede Kemal Bey.. Ama öylesine kalender, cuntayla dalgasını geçen, onu gırgıra, alaya alan, hiçe, bata(t)ğa sayan bir “gülümse'me” tarzıyla ki, kara mizaha bin rahmetler olsundu!..

Kaçmıştı besbelli ülkesinden ki, aramalar listesinden inmek bilmiyordu fotoğrafı..

İyi de, bir insan, bir siyasi figür niye kaçardı sevgisi iliklerine işlemiş memleketinden?

Ne demekti durup dururken “mülteci olma” kavramının getirileri götürüleri?

Bir "kedisi bile olamama" garibanlığından, yersiz-yurtsuz bir "bardağı" bile olamama hallerine düşmelikleri?..

Elde valiz, o ev senin, bu ev benim günler-aylar boyu konuklanılan sığınaklarda eziklik-utangaçlık-ürkeklik-yabancılık benzeri hazin duygularla kıyasıya boğuşmak mı?

O iç boğuşmaların dışa vurumunu önlenme pahasına katlanılan onca yürek kırıklıkları mı?

Mültecilik büroları kuyruklarında sabah karanlıklarında tutulan nöbetler; resmi kurumlara yapılan bitmez tükenmez başvurular; aylar-yıllar alan barınak talepleri; dil problemleri; geçim derdinden ucuz emek, çoook işe fit olma çaresizlikleri mi?

Bu hengamede askıya alınan sevdiklerini-yakınlarını bir dahalar görememe kabusları; yanıbaşında tetikte bekleyip depreşiveren "vatan" ve "özlemi" travmaları mı?..

Sahi neydi bu içindeyken hiç rahat etmediğimiz, dışındayken rüyalarımıza dadandırdığımız adına "vatan" dediğimiz şu mistik olgu? Bir gen miydi bu, hücre mi; yoksa hanî ana-baba kokulu , ced-ecdad patentli toprağımsı bir doku mu?

Neden "onsuzluğu" hiç kabul etmedi-edemedi insanoğlu da.. egemenin yemîni de onu hep oradan atmak, onsuz bırakmak oldu?.. Sonra da başına bela diye "hasreti"ni sardı?

Neydi peki o hasret?!

Morfin mi, eroin mi?

Krizlerine girdiğimizde bir nefesler çektirip daldırdığı sıla umutlu rüyalarımız'dan ağlatarak uyandıran, uyuşturamayan bir madde mi?... bilmiyorum ki!!

Bilmiyorum ki herkes nasıl kaldırır, kaldırıyordu bu hüzün ayrıcalıklı yükü?

Kemal Bey mesela, nasıl yazmıştı o hasret hasret gurbet şiirlerini?

Ya sahi neden sokulmamıştı o insanımız memleketine yıllaaar ve yıllaaar boyu???

Sokmamışlardı da ne murat etmişlerdi ona o ettilklerinden?

Siyasi çalışmalarını nadasa mi aldırtmışlardı?

Davasını sattırtmış, Kürtlüğünü unutturtmuş, halkına, Kürdistan'a ihanet mi ettirtmişlerdi?

Çalıştırtmamış, ürettirtmemiş, yazdırtmamış, okutturtmamış, o konferanstan bu konferansa; o toplantıdan bu toplantıya koşturtmamış; partîsinin dünya görüşünü yansıttırtmamışlar mıydı?

Demokrasi, özgürlük, eşit insan haklarına, evrensel hukuk normlarına olan inancına çizik mi çektirtmişlerdi?

Bütün mazlum halklar gibi Kürt halkının da kendi kaderini tayîn hakkına sahip olduğu ilkesinden vaz mı geçirtmişlerdi ?

Kan-ölüm-savaş-yıkım-döküm-felaket çığırtkanı, barış düşmanı mı yapmışlardı onu.. ki dönebiliyordu şimdi artık?

Bu dönüşü kimiler de AKP-Erdoğan ‘sây-î hanesi’ne mi yazdırıyorlardı?. Varsın yazdırsınlardı, ne vardı bunda? Gidişi mubah etmişlerdi de, dönüşü günahtan mı yazdıracaklardı bu defa ona?

O bunları diyenler, kendi konumlarının da kaaç bin kürtlü, kaaç bin gerillalı ölümler "sayesinde" gerçekleştiğini diyebilselerdi bir de ya!!..

Neyse! Bize neydi bunlardan kişi kendinden biliyorduysa işi, ama ya!..

Biz terecilerin bildiği de ama, Kemal Bey'in hep o "sâye"lerle hemhallığı değil miydi zaten?.

Egemenler "sâye"sinde sürgünlü Avrupalar’da kraallar gibi yaşadığı.. AKP "sâye"sinde şimdi İstanbullar'a ineceği.. Ötesi "Dersimî" için ise tere satıcılarından pasaport-vize gerekeceği.. bu lütfun da "Demokratik Özerk"çilerin HAKPAR'lı sâyedarları "sâyesi"yle halledileceği malum-û âlîmiz değil miydi sanki!?.

Bu “sâyecik”lere bir de özel şoförlü araba, bir kaç da korumalı “say” da ekleselerdi keşke! Kendisininkileri getirmediğini o demez, söylemez de ..biliriz biz... Utanır.. Kemal Bey….

Size uğurlu gidişler diliyoruz Sayin Burkay!!

Bu halkın sizlere, sîz âkîllere, sizler gibi sîyasî yetişkin kâmillere ihtîyacı var.

Dünün hastalıklı, kanlı-irinli; bugünün olgunlaşamamış, iflah olamamış sîyaset ve sîyasetçileriyle kala kala bozulmuş genlerin, tîmara gereksinimi fazlaca ….

Sevindirin bizi, lütfen!

***

Kovan Amedî (Serokê KOMKAR.eu)

Kî çi dibêje bila bêje, jiyan li welat xweştir e.

Belê piştî 31 salan rêzdar Kemal Burkay, dawî li jiyana surgûniyê tîne û vedigere welatê xwe. 31 sal di jiyana însanek da demek gelek dirêj e.

Ji welatê xwe yên surguniyê, ji gundê xwe, ji bav û birayê xwe, ji xizimên xwe, ji gelek hevrê û dostên xwe dûr borand. Lê ewî tu caran xebatê sist negirt. Umrekî dirêj serokatiya partiya xwe PSKê kir. Di nav toz û dûmana ku 12 îlona Cuntaya faşîst û li hember siyaseta tund û tûjiyê da, wî riya aşîtî û diyalogê da pêş PSK û hevrêyên xwe û gelê Kurd.

Di surgûniyê da vala nesekinî, li ser dîrok, ziman û siyastê bi dehan pirtûk nivîsand. Xwe ji xebata edebî jî dûr nexist, helbest û çîrokan nivîsand.

Bi salan li welatên Ewrûpayê bajar bajar geriya û li ser pirsa Kurd, civîn û konferansan da. Ji bo yekitiya Kurdan gelek civînan pêkanî. Li parlamena Ewrûpayê bû dengê Kurdan. Xebata wî ya aktîf ya 31 salan belkî jê ra bûbe wek 31 rojan. Siyasetmedarek dûrbîn e, di hemû rewşên aloz û kawis da siyaset dihulqan û hêvî dida me.

Ji bo min rêzdar Kemal Burkay, carna dibe Gandî, carna dibe Nelson Mandela û carna jî dibe Olof Palme, lê ya rastî Kemal Burkay jî yek ji wan hêjayiyan e… Ew ne tenê ji bo der û dorên PSKê, bo gelê Kurd û hetta bo Tirkiyê jî hêjayiyek girîng e. Hêvîdarim ev hêjayiya li welat baş bê xwendin û fehimkirin.

Çewa ku dost û hezkiriyên wî, heval û hevrêyên wî bi heycan û bi coşek mezin li hêviya 30 Temuzê ne ku li Stenbolê pêşîwaziya wî bikin, em hevrêyên wî û dostên wî yên li Ewrûpa yê jî, bi heman heyecanê li benda roja birêkirina wî nin.

Rêzdar Burkay, wê xortên ji 17 - 30 salî bên pêşiya te. Gava te ji neçarî welat terk kir ewana hîn nehatibûn dinyê. Wê ken, kêfxweşî, keser û hesret, belkî ji kêfxweşiyê hêsirên çavan jî têkilî hev bin. Kî çi dibêje bila bêje, jiyan li welat xweştire.

Emê gelek bêriya te bikin. Ji ber ku tu ne tenê hevrê û rêberê me bûy. Carna bûy bav û carna jî bûy bira…

Hêvîdar im her tişt li gor dilê te biçe û tu bi xêr û xweşiyê biçî.

***

Ozan Şêxo Kartal (Kürt Halk Ozanı)

KEMAL BURKAY GÜLÜMSEYEREK DÖNÜYOR…

Kemal Burkay’ın 31 yıllık sürgün yaşamından sonra ülkesine dönmesi barış sürecine kazandırdıkları ve kazandıracakları için umut vericidir, sevindiricidir.

Sürgün yaşam tümüyle kötü değildir. İnsan sürgünde ülkesini çok daha rafine ederek, tüm hassasiyetleriyle tanıyabiliyor; hele bu Kemal Burkay gibi ender bir şair ise. Yurdunu gerçekten sevenler onun bağrından zorla koparılanlardır. Yurdunda yaşayanın yurt sevgisine ihtiyacı olmaz.

Kemal Burkay'ın dışarıya yansıyan iki ana özelliği var: Siyasetçi ve şair. Siyaset insanın yalan söylemesini engellemez, ama şiir hiçbir zaman yalan söyletmez insana. Tam tersine en insani dilin duygusudur şiirler. Bu anlamda o, bir konuda eşi olmayan bir siyasetçi olduğunu da göstermiştir. Kurmuş olduğu partinin genel sekreterliğini gönüllü olarak devrettiğinde Ortadoğu'da bir ilkin sahibi olmuştur.

Onu anlayabilene ne mutlu – zira onun düşüncelerini anlayamamak mümkün değil: Siyaset de olsa yazdıkları ya da konuştukları, en sade ve en yalın dil. Onun dilini ve düşüncesini anlayan; insana, kendine, toprağa, suya, ateşe ve nefese ne korkuyla yaklaşır, ne kinle ne de düşmanlıkla.

Siyasetçi Kemal Burkay ile şair Kemal Burkay arasında büyük çatışmaların olması olasıdır, ama gerçek şudur ki onun çizdiği siyaset aslında bir özgürlük mücadelesinin destanıdır, bitmeyen bir şiirdir.

İşte nihayet büyük şair 31 yıl sonra özlemini çektiği ülkesinin havasını solumaya geliyor. Yüreğinde sakladığı, büyütüp beslediği 31 yıllık dinamitlerle, hasretlerle, şiirlerle ve düşüncelerle geri dönüyor. Yazdığı şiirlerde dile getirdiği gibi...

Taşıdım sancağını onurun
Güzel günlerin
Aldırmadım miskinlerin ninnilerine
Korkuya, zulme, ihanete
Yürekten inandım ben
Kavgamın boyverecek çiçeklerine
Ve yine başka bir şiirinde diyor ki:
Ekmeğimizi kardeşçe bölüşmek için
Ozanca yaşamak için şu dünyada
Bariş için
Bir mucize mi gerekli bize?
Tanrı mı, kral mı, kahraman mı?
Masallarda olur bu sihirli işler
Bir keloğlan çıkar da
Suyun başını tutan devi vurur zayıf noktasından
Köylü kızı kurtulur..
Ama yaşam ne masaldır, ne düş
Özgürlüğe ve barışa
Ancak el emeği, alınteriyle varılır
Kadınlar, çocuklar, gençler
Bilge kişiler
İşin ve umudun ustaları“

Büyük şaire en son 2009'da YOL TV'de Munzur Tanıktır adlı programda müziklerimle eşlik etme fırsatım oldu. "Prangalar", "Yakılan Şiirin Türküsü" (yayımlanmadı) ve "De Hora Hora" şiirlerine besteler yaptım Kemal Burkay’ın. Ve kayıtlarına başladığım son çalışmamda da onun "Dilek" şiirine beste yaptım… Diyor ki:

Bir dağ eteğine gömün beni
Çimen olayım
Güneşli bir yamaçta
Üzüm olayım
Şıramdan buruk şarap yapılsın
Kenger olup biteyim bahar günleri
Nevruz olayım
Umut çiçeği
Yaban gülü bitsin toprağımda
Tarla kuşu yuva yapsın koynumda
Dilindeki şarkı olayım
Yel alıp gitsin beni“
Yaşamak, böyle günleri yaşamak için, ne güzel.

***

Hasan Kılavuz (Alevi Dedesi / Pir'i)

O ÜLKESİNDEN HİÇ KOPMADI

Onun çocukluk yıllarını annemden duymuştum. Babası köyümüzde eğitmenlik yaparmış. Kemal Burkay ilkokulu köyümüzde yani Canik’de okumuş. Annemden çocukluğunu, ailemin diğer fertlerinden ve köy muhtarımızdan gençliğini ve mücadelesini dinlerdim hep.

Kendisiyle ilk defa 1964 yılında ben Elazığ Sanat Enstitüsü’nde öğrenciyken tanıştım. Okulda Edebiyat hocamız bir münazara konusu vermişti, bu konuda yardımını istemek için bürosuna gitmiştim. O yıllarda genç bir avukat olan Kemal Burkay ile tanışmamız bu vesileyle oldu.

Onu herkese yakın ve bir köy ekmeği kadar sıcak bulmuştum.

Çıra mecmuasındaki Spartaküs şiiri, biz öğrencilerin dilindeydi. Hem yurt içinde hem de yurt dışındayken kitaplarını ve şiirlerini hep büyük bir zevk ile okudum.

O uzun yıllar elinde olmayan nedenlerden dolayı çok sevdiği ülkesinden bedenen ayrılmış olsa da ruhen hiç kopmadı. Birgün o topraklara kavuşacağının umudunu hiç yitirmedi. İlikten kemiğe kadar hep o topraklarda olduğunu, oralarda dolaştığını ve oraya olan özlemini hiç yitirmediğini 1992 yılında yazdığı “Dırban” adlı şiirinde şöyle dile getiriyor:

Car caran li Govê, Kanîya sıpî me
Li Kelemê Qerê, pozî Gulan im
Sawa û Kêslîng, Dara Bahîvê
Lı Tata Şîlkê û serê Billan im
Xirêbe û Dostel û Goma Lotê
Hopik û Dêdar wek xewn û xeyal in,
Serê min li der e
Koka mın li wir e
Wek dara berîyê, gûzeke kevn
Li welat im, li Dirban’im

Bazı insanlar vardır, doğarlar, yaşarlar ve ölürler, yaşayış sayfasında bir izleri bile kalmaz. İnsanlar vardır zaman alanında bir sözleri bile söylenmez, sanki doğmamışlar, sanki yaşamamışlardır. İnsanlar vardır ki zaman onlar için akar, düşmanlık onlara saldırır, bir muhitte sevilmezken, bir muhitte bunlara tapılır, bunlar için zulme göğüs gerilir. Sayın Burkay öylesi bir insandır. Güven veren gül yüzü, umut dağıtan yüreği, korkusuz haykıran dili, yangın yerinde dosta kenetlenen eli olan bir kişidir. Bu yetenekler ona tanrı vergisi değil, bol mücadele ve alınteri ile oluşmuştur. O inandığı davanın uzun soluklu neferidir. Halkının atan yüreği, konuşan dili, gören gözü, söylenecekse söyleyen sözü olmuştur.

Kendisine yürekten hoş geldiniz der, saygılarımı sunarım.

***

Şeref Akgül (Mele / İmam)

Özgürlük Yolu'nun Dönüşü

Başlıktan da anlaşılacağı gibi, Kütlerin özgürlük mücadelesinin mimarlarından bilge kişilik sayın Kemal Burkay'dan bahsediyorum. Nereden başlayıp nerede bitireceğimi kestirmekte zorlanıyorum. Zira yazı dizisi için istenilen değerlendirme haklı olarak kısa olsun dendi. Ben de mümkün mertebe bu konudaki duygu ve düşüncelerimi belirtmeye çalışacağım.

Ben Kemal Apabey'i ilk defa 1992 yılında Almanya'nın Bremen kentinde yapılan bir konferansta gördüm. Almanya'ya yeni geldiğim zamanlardı. Buradaki siyasi ortama henüz adapte olamamıştım. Çok heyecanlıydım. Her gün bir ütopyamın yıkılıp yerine yeni duygu ve düsüncelerin yerleştiği dönemlerimdi. Yıllarca adlarını duyduğum ama ulaşamadığım şahsiyetlerle bir bir görüşme imkanına sahiptim artık.

Bu etkileşim çok hızlı bir şekilde gelişti, kısa süre sonra, 1995'ten bu yana da o insanlarla organizeli çalışmalar yürüttüm. Bunlar siyasetçiler, sanatçılar, yazarlar, edebiyatçılar, tiyatrocular, tarihciler ve hukukçulardı. Çalışmalarımızı yürüttüğümüz kurum KOMKAR'dı. Ki bu kurumun da başlıca mimarı da bizzat Kemal Burkay'dır. KOMKAR çalışmalarımızı yapmakla mükellefti. Bu çalışmalarımızı birlikte yürüttüğümüz kesimin içine elbet sosyologları ve diğer meslek dallarını da eklemek gerekir.

Ancak Kemal Burkay bu saydığım konuların çoğunu içinde barındıran bir kişiydi. Kemal Burkay kendisine özgü bir çizgiye sahip, uzun yıllar PSK Genel sekreterliği yapmış bir siyasetçi, Yalanlarla sürdürülen tarihi utandıran objektif bir araştırmacı, tarihçi; şiirleriyle, skeç ve tiyatro oyunlarıyla, Türkçe ve Kürtçe dillerinde yarattığı edebi eserleriyle kendisini kanıtlamış usta bir edebiyatçı; asıl mesleği olan, engin hukuk bilgisi ve hukuka olan saygısıyla ünlü bir hukukçu ve insan hakları savunucusuydu. Bütün bu özeliklerinin yanı sıra, beni en çok etkileyen özelliği mütevaziliği ve kararlılığıydı. Anılarını 4 ciltte toparlayabilmiş bir bilgenin öğrencisinden, -ki ben kendimi onun öğrencisi sayıyorum- onunla ilgili kısa yazmaya çalışmak çok gerçekçi değil ve zor; henüz yayımlanmamış anılarının son iki cildinde bahsi geçecek olan dönemi birlikte yaşamış biri olarak hem de.

Yine de toparlamaya çalıştım...

Evet Kürt halkının özgürlük mimarlarından biri ülkesine dönüyor. Hayal ettiği özgürlüğü tatmak ve tattırmak umuduyla... Yalan olarak anlatılmış tarihi utandırmaya devam etmesini, yazı, şiir, roman gibi çalışmalarla belleğimizi aydınlatmaya devam etmesini, hukukun evrensel standartlara ulaşması konusunda katkı sunmaya devam etmesi temennileriyle; Kürt halkının Özgürlük Yolu'nu yeniden aydınlatmak umuduyla, gözümüz ve kulagımız sende olacak Kemal Ağabey.

Ji te ra oxir be. Xwedê bı te ra be. Bimîne di xêr û xweşîyê de.

***

Macide Senem Çamlıbel (Yazar ve KOMJİN Aktivisti)

Her zaman ilksiniz

Bir ay önce kızım Seyran, onun arkadaşları Medya ve Dilan'la birlikte biletimizi almış, gezimizi planlamıştık. Önce Izmir'e gidip yeğenimin düğününe katılacak, Izmir'den Elazığ´a uçakla gidip Munzur Festivali'nin son iki gününe katılacaktık. Daha sonra Doğubeyazıt, Ağrı, Van ve Diyarbakır'ı gezecek ve geri dönecektik.

Kemal Abi'nin gidiş haberini alır almaz yol arkadaşlarımı telefonla, internet aracılığıyla aradım. Onlara İstanbul Atatürk Havaalanı'na gidip abimizi oradan karşılamayı teklif ettim. Sonuçta edindiğim bilgilere göre ben aramasaymışım, onlar beni arayıp aynı teklifi yapacaklarmış.

Hemen İzmir-Elazığ biletimizi iptal ettirip, Izmir'deki arkadaşlardan tutacakları otobüste bize de 4 kişilik yer ayırmalarını istedim. Ben ve yol arkadaşlarımın yüreği Kemal Abi'yi Istanbul'da karşılamak için atmaya başladı.

Her ne kadar böyle bir hazırlık içinde olsam bile, geçmişte bu geri dönüşe karşı olanlardan biriydim. Buna rağmen, bu dönüşün Türkiye´deki Kürt, Türk ve diğer halkların barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesine açılan bir kapı olmasını diliyorum.

Diyarbakır'da 13 kişinin öldürüldüğü ve derin devletin cinayetlerinin sürdüğü bir dönemde Kemal Abi Türkiye'ye dönüyor. Doğrusu Kemal Abi kuru ajitasyon, birbirine zıt söylemlerin ve davranışların olduğu karmaşanın ortasına iniyor. Her ne kadar böyle durumları birebir yaşamışsa da, bu tür olaylar geçmişten beri ona yabancı değil ve belki de benim bunu hatırlatmama gerek bile yok. Ama 31 yıldan sonra devletin terör estirdiği bir dönemde değil de barış havasının estiği bir ortamda geri dönmesini isterdim.

Bununla beraber Kürtler; diyalog, birbirlerini etkileme, beraberce kutsal dava uğruna mücadele etme adına, parlemento seçimlerinde -deyim yerindeyse- beraber çalıştılar. Türkiye Meclisine girme seçiminde seçildikleri halde meclise gitmediler.. Şimdi bu geri dönüşün yol arkadaşlarımızın bazı yanlışlardan dönmesine, ilkeli ve planlı bir rotaya dönüşmesinde yardım edeceğine de inanıyorum.

Ancak O'ndaki köklü ve güçlü birikim 74 yaşında olsa bile talebelerini motive edecek ve onlara yine yol gösterecektir. Biz yurt dışındakiler seni özleyecek, yurt içindekiler ise 31 yıllık hasretlerini giderecekler. Onları kıskanmamak elde değil.

Kemal Abi'me yürekten başarı, sağlık ve umut dolu bir geri dönüş diliyorum.

***

Şükrü Gülmüş (Gazeteci - Yazar)

Sayın Kemal Burkay için yazı yazmak beni hep zorladı. Çünkü ben onu her şeyden önce bir ŞAİR olarak gördüm. Ve şair gördüğüm insanı ne anlatabilir, ne de eleştirmeye hakkım var. Şu ifade benim yaklaşımım ve felsefem oldu.

"Sevgi tek tanrı, şair resulüdür."

Yani şairler Sevgi Tanrı'sının resulü olunca; ne diyebilirsin ki?..

Lakin, yazacağım, ben ne not tutar, ne ön hesap yaparım. An gelmişse ve yüreğim bana ‘yaz’ dediyse, geçerim bilgisayarın başına, tuşlara vuruşlar; beni nereye götürdüyse...

Kemal Burkay'ın adını ben ilkez, 1972’lerde duydum.O zamanlar Berivan adında bir şiir kitabı elimden düşmezdi.

Özellikle de;
Açlık kötüdür
Yoksulluk kötüdür
Ama hiçbir şey
Tutsak olmaktan daha kötü değildir

Bu dizesi hep dağarcığımdaydı.

Yıllar yılı kovaladı. Yani, Akrep yelkovanı soktu. Zaman yetim bir çocuk şimdi ifadem gibi; yol aldık. Edebiyat, sanat, aşk, ve sevda cephesinden; devrim, kavga ve mücadele cephesine hızla transfer olduk. Şair Kemal abimiz bizden bir kuşak öndeydi.

Kader-i mükerat mı diyelim, yoksa trajedimiz mi diyelim... Aynı parkurda ama ayrı kulvarlarda bulunuyorduk. Şiir kitapları elimden düşmeyen insan; benim mensubu olduğum mahallenin, gettonun bir başka yerindeydi. Gerçi ben onu hep şair görüyordum. Siyaseten eleştirmek bir yana, onunla ilgili her olumsuz söyleme -haberdar olmuş ve tanık olmuşsam- izin vermedim. Kem söz etmedim, ettirmedim.

Gün oldu devran döndü. Ben teşkilatımın Firavun’u ile ters düştüm. Terk ettim onu da, tarikatını da. Yıl MS 1993 falan diyelim. Bu gizli vuruşma ta 1998’lere kadar sürdü. O Roma’ya gelince tuşlara vurdum. Ve resmen ayrıldım.

Benim Kemal abiyle karşılaşmam bu tarihlerden sonra oldu. Ayrı ve aykırıydım. Kimse ne bana selam verebiliyor ne kapısını açıyordu. Ancak, hakkını teslim etmek gerekir ki, PSK ve kitle örgütü olan KOMKAR bana her zaman kapısını açtı. Etkinliklerine davet ettiler. Maddi ve manevi her türden yardımlarını yaptılar. Bu anlamıyla Şükran borcumu burda söylemek durumundayım.

Sanırım ve yanılmıyorsam, Almanya/Wupertal şehirinde bir etkinlikleri vardı. Kemal Abi İsveç’ten gelecekti. Ben ve Baran Fundermann davatliydik. Gittik.

Misafir locasında oturuyoruz. Bir ara arkama baktım. Bir de ne göreyim, Kemal Abi arka tarafımda oturuyor. Ben durur muyum? Hemen yanına gitmek istedim. Ona ‘Merhaba Kemal Abi..’ dememe bir metre kala, bana engel oldular. Kemal Abi, bakarak gülümsedi. "Bırakın arkadaşlar, O’nu tanıyorum. O bizim Şükrü Gülmüş’ümüz" dedi.

Merhabalaştık, tokalaştık ve ben O’na aynen; "Kemal Abi sen benim için siyasetçi ve parti başkanı falan değil, şairsin ve keşke hep öyle kalsaydın. Ben sizi hep şair olarak gördüm ve sevdim." dedim.

Çok hoşuna gitti. Şimdi neler söylediğini hatırlamıyorum ama "Kader diyelim Şükrü, kader" babında bişeyler söyledi. Ben yine ”Berivan” kitabını ve o mısrasını söyledim. "Doğrudur" dedi ve bir yanlışımı düzeletti, kitabın adının ”Prangalar” olduğunu söyledi. Belki hala ben ”Berivan” diyorum. Çünkü ben öyle öğrenmiştim.

Ondan sonraki zamanlarda çok yan yana geldik. Çok dinledim onu. Ve bazen sınırı aşarak, eleştirilerde de bulundum. Şair olarak o hep beni hoşgördü, bağışladı. Ehhh.. Abiydi. Kardeşler hata işler, abiler bağışlar. Küçüğün haylazlık yapma doğası gereği, abi de abilikten gelen olgunlukla bağışlar.

Bir hatamız olduysa affola Kemal Abi...

Evet, -yine benim dediğim noktada- Kemal Abi, şair olarak, 31 yıl sonra, 30 Temmuz’da Türkiye’ye gidiyor. Ben ondan önce gittim. Hem de üç kez. Ama ben hâlâ ülkeme, Kürdistan’a, memleketim Hasankeyf’e gitmedim, gidemedim. Nedenine gelince; saymaya kalkarsam binbir neden var.

Son olarak...

Gideceksin. Hem de benim gidemediğim bir çok yere. Daha önce de söylemiş ve yazmıştım: OXİR BE KEK KEMAL, OXİR BE!..

Gidemediğim Kürdistan’ıma, hiç görmediğim Dersim’e, her diyara ve yürekli her dosta selam söyle.

***

Halil İbrahim Cengiz (HAK-PAR Gençlik Komisyonu Yöneticisi)

31 yıl 4 ay önce ülkesinde yaşama şansı tanınmayan ve bu yüzden ülkeyi terk etmek zorunda bırakılan Sayın Kemal Burkay ülkesine dönüyor…

Kimi sabırsızlıkla yolunu gözlerken, kimileri de gelişinden rahatsız! Birçok haber sitesi, gazete ve tv kanalı Sayın Kemal Burkay’ın gelişinden bahsediyor, kimi art niyetli basın yayın organları ise haberleri çarpıtıp kitlelere yanlış bilgiler sunarak, yaptıkları kara propagandayla Burkay’ın gelişinin politik ve tarihsel zeminini zehirlemeye çalışıyorlar. Ve maalesef bu karşıt propagandalara ve ortaya atılan safsatalara aldananlar da oluyor. Beni üzen bir nokta ise, yazılanlardan ziyade, 31 yıl 4 ay gibi çeyrek asırdan bir on yıl daha fazla olan bu bedeli, Burkay’ın kendisine bu hakaretamiz üslubu kullanan kitle için ödemesidir.

Tabii ki oturup ağlayacak değiliz, bu yeni birşey değil, kökleri eskidir ve bizi yıldıracak da değil!

Sayın Kemal Burkay'ın gelişi üzerine çok yazılıp çizildi; kimi duygularını, kimi onun dönüşü üzerinden “sürgün” kavramının analizini, kimi bu dönüşün arka ve ön planını yazdı.

Bana göre bu dönüşün duygusal ve anısal boyutu başlı başına edebi bir eserin konusudur. Yine bana göre “sürgün” ise bir bumerang gibidir, ne kadar uzağa ve uzun süreli atılırsa dönüşü de bir o kadar güçlüdür.

Evet, Burkay gibi bir insanın ve fikir adamının bu topraklara sığdırılabilmesi başlı başına bir takdir ve koşulların olumlulaşması konusudur...

Bi xêr, bi aşitî û bi azadî…

***

26 Temmuz 2011

 
   
Dengê Kurdistan © 2011