Kürt
ayndınlarının Almanya Başbakaı Gerhard Schröder'e
mektubu
Sayın Gerhard Schröder
Almanya Başbakanı,
Ekselansları,
Türkiye’yi ziyaret edeceğinizi öğrenmiş
bulunuyoruz. Bu ziyaretiniz üzerine, Türkiye’nin
kanunları ve anti demokratik politikarı
nedeniyle ülkenizde yaşayan, aşağıda
imzası bulunan bizler, zatialinize bu mektubu
yazma ihtiyacı duyduk. Çünkü, AB’ne girmek
için sizden de yardım isteyen Türkiye’de barış
ve demokrasinin, bölgede huzurun sağlanmasi
için, birkaç önemli konuya dikkatinizi çekmek istiyoruz.
Ekselansları,
Türkiye ziyaretiniz çok önemli bir döneme denk
geliyor. Bir tarafta, Türkiye AB’ne girmek için
bir tarih almaya çalışıyor diğer
tarafta, diktatör Saddam’ın devrilmesinden
sonra Irak’ta demokratik, federal bir devlet kurulması,
Irak’ın bütünlüğü çerçevesinde Kürt sorununun
çözülmesi çalışmaları yürütülüyor.
Türk yöneticileri, Irak halkının kendi
kaderini bu şekilde -demokratik ve federal
Irak çerçevesinde- belirlemesine karşı
çıkmaktalar. Böyle bir çözümün Türkiye’ye zarar
vereceğini ileri sürmekteler. Oysa, Kuzey Kürdistan’daki
Kürt sorunu ise çözüm bekliyor.
Bildiğiniz gibi, Türkiye’de 15 yıl süren
kirli savaş sonucunda, Kürd halkı ve ülkesi
büyük zararlar gördü, şu anda halk, görülmemiş
bir yoksulluk ve sefalet içinde yaşamını
sürdürüyor. Kürd Halkının sorunları
çözülemiyor çünkü, Türkiye’de, sorunları çözecek
Ankara dışında başka merkez
yok bu da, sorunların çözümsüz kalmasına
neden olmaktadır.
PKK’nin tek yanlı ateşkes ilan etmesi
ve savaşın durmasından sonra, Kürt
sorununda çözüm umutları doğdu. Gerçekten
iyi niyetli olunsaydı ortam çözüme müsaitti.
Ama yıllar geçti, Kürtlerin ve barışçil
çevrelerin beklentilerinin aksine, birkaç göstermelik
adım dışında, sorunun çözümü
için herhangi bir adım atılmadı.
Türkiye’nin övündüğü, Kopenhag Kriterleri’nin
uygulanması diye tanıttığı
değişiklikler, eskiye nazaran iyi bir
ortam yaratmasına karşın, Kürt sorununu
çözmekten uzaktır. Bu gerçek tüm taraflarca
kabul görmelidir. Geçmişte sıkça yaşandığı
gibi, Türk hükümeti, problemler karşısında,
zaman kazanma ve soruların cüzümünü sürüncemede
birakarak, bu arada başka faktörlerin de gündeme
girip daha da ağırlaşması, karmaşık
hale gelmesi siyasetini izliyor. Kürt sorunu konusunda
da aynı politikayı uyguluyor. Kopenhag
Kriterleri konusunda yaptıkları da buna
bir örnektir. Türkiye, bu prensibleri uygulamak
yerine, içini nasıl boşaltırım
telaşına düşmüştür.
Ekselansları,
Bahsettiğimiz sözde değişiklikler,
Türkiye’nin AB’ye üyeliği sürecinde olmuştur.
Diyebiliriz ki hepsi de AB’in isteği üzerine
gerçekleşmiştir. Türk devletine kalırsa,
Türkiye, Kopenhag Kriterleri’nin hepsini yerine
getirmiştir, sadece bazı prensiblerin
hayata geçirilmesinde sorunlar yaşanmaktadır.
Ama biliniyor, ki Kopenhag Kriterleri sadece Türkiye’nin
yaptığı değişiklikler değildir;
onun daha geniş bir çerçevesi vardır.
Kopenhag Kriterleri’nden amaç, demokrasinin tam
anlamıyla yerleşmesidir. Bu konuda en
önemli nokta ise Kürt sorununda çözüm yolunun açılmasıdır.
Eger Kürt sorununda çözümün yolu açılmazsa
Türkiye’de barış ve güven ortamı
sağlanamaz. Yine bildiğiniz gibi, Türkiye’de
huzur ve barışın sağlanması,
doğrudan Avrupa’yı da ilgilendirmektedir.
Biz biliyoruz ki, çözüm yolunun açılması
ve sorunların çözümünde demokratik yol ve yöntemlerin
uygulanmaya başlaması önemlidir. Bugün
AB’ye özellikle de AB içinde ağırlığı
olan Almanya’ya ciddi görevler düşmektedir.
Bu nedenle aşağıda sıraladığımız
bazı noktaları Türkiye ziyaretinizde gündeme
getirmenizi, Türk hükümetine, barışçıl
adımlar atması için etkinizi kullanmanızı
istiyoruz.
1- Demokratik değişimden sıkça bahsetmesine
karşın, Türkiye’de düşünce ve örgütlenme
özgürlüğü önündeki engeller tamamıyla
kalkmış değil. Siyaset yapmayı,
basın ve düşünce özgürlüğünü engeleyen
pekçok yasa yerinde duruyor. Kürt kimlikli partiler
üzerinde baskılar, kapatma davaları sürüyor.
Herşeyden önce, demokratik ülkelerde olduğu
gibi düşünce, basın ve örgütlenme özgürlükleri
tam anlamıyla sağlanmalı, Kürt kimlikli
partiler önündeki engeler kaldırılmalıdır.
Kürtler kendi adlarıyla parti kurabilmeli,
demokratik bir çerçevede politika yapabilmelidirler.
2- Kürt dili ve kültürü önündeki engeller kaldırılmalı,
Kürt diliyle her türlü yayın yapılmalı,
Türkçe yayın için sağlanan devlet yardımının
aynısı Kürtçe yayına da yapılmalıdır.
3- Türkçe’ye tanınan radyo ve televizyon yayın
hakkı, Kürtçe’ye tanınmalı, Kürtçe
radyo ve televizyon yayını önündeki engeller
kaldırılmalıdır.
4- Kürtçe eğitim her Kürdün hakkıdır.
Uluslararası hukuk da Kürt çocuklarına
kendi dilleriyle eğitim görme hakkını
tanımıştır. Kopenhag Kriterleri
çerçevesinde de bu hak vardır. Kürtler, Türkiye’de
ulusal bir azınlık değildirler. Bu
ülkedeki Kürtlerin sayısı 15 milyondan
fazladır. Kuzey Kürdistan’da halk, çocuklarının
Kürtçe eğitim görmesi için il yöneticilerine
başvuruyorlar, ama bu başvuruların
hepsi reddediliyor.
5- Türkiye merkezi bir devlettir. Büyük, küçük
tüm sorunların çözüm yolu başkent Ankara’dan
geçtiği için sorunlar çözülemiyor; özellikle
de Kürtlerin ekonomik ve sosyal sorunları...
80 yıldır Kürdistan’a üvey evlet muamelesi
yapılıyor, Kürdistan geri kalmış
ve yoksul bir bölgedir, Türkiye’nin batısıyla
Kürdistan arasında yaşam standartları
açısından büyük farklılıklar
vardır. Tam üyelik sürecinde bu farkın
kalrdırılması, hiç olmazsa azaltılması
gerekir.
6- Kürtler sorunlarının çözümünde söz
sahibi olmadıkları için geri kalmışlardır,
yoksulluk içinde yaşamaktadırlar. Eğer
belediyeler yasal olarak söz ve karar sahibi olurlarsa,
yetkileri demokratik ülkelerde olduğu gibi
artarsa, yillarca çözümsüz kalan birçok sorunun
kısa sürede çözümü mümkün olur. Bu çok önemli
konunun tam üyelik sürecinde de gündeme gelmesi,
AB’nin bu konu üzerinde ciddi bir biçimde durması
gerekir.
7- Kimseyi dışarda bırakmayan, kamoyunun
duygularını incitmeyecek, koşulsuz
bir genel af çıkartılmalıdır.
Bu, iç barışın tesisi için atılan
bir ilk adım olacak, çıkartılan bir
genel afla yurtdışında bulunan sürgünler
ülkelerine dönebilecek, dağda bulunan silahli
kişiler silahlarını bırakabileceklerdir.
8- Türkiye Irak’ın içişlerine müdahale
etme çabasında. Türkiye’nin buna hakkı
yoktur. Onun iddia ettiği gibi Güney Kürdistan’da
Türkiye’yi tehdit eden birşey yok. Türkiye
bu ve benzeri iddiaları, Irak’ın içişlerine
karışmak amacıyla ileri sürüyor.
Güney Kürdistan’da huzursuzluk ve kargaşa çıkmasını,
Kürtlerin söz ve karar sahibi olmamalarını
istiyor. Türkiye Güney Kürdistan’a müdahele ettikçe
bölgedeki huzur ve güven ortamı da bozuluyor.
Bölgedeki huzur ve güven ortamın bozulmasının
getireceği zararlar, elbetteki Avrupa’yı
da etkileyecektir. Bu nedenle Avrupa, Irak operasyonunun
başlangıcında, Türkiye’nin bölgeye
müdahalesine karşı gösterdiği kararlı
tavrını bugün de göstermeli, müdahale
etmemesi konusunda Türkiye’yi uyarmalıdır.
Ekselansları,
Elbette Türkiye’nin çözmesi gereken sorunları
sadece bunlar değildir. Ancak biz biliyoruz
ki bu sorunların nedenleri Türkiye’de demokratik
bir sistemin olmamasıdır. AB süreci, bu
ülkenin demokratikleşmesi için önemli bir fırsattır.
Ama bu süreç tavizsiz işlemelidir. Faydacı
bir yaklaşım, çözüme hizmet etmediği
gibi, tarihde çokça görüldüğü gibi sorunların
daha da ağırlaşmasına yol açar.
Biz eminiz ki siz de, barışcıl ve
güvenli bir Türkiye istiyorsunuz ve Kürdlerin kendi
ülkelerinde özgür ve mutlu olmasını isteyen
bir politikacısınız. Bu nedenle Kürtler
de partinize olumlu bakıyorlar. Ziyaretinizde,
olanaklar ölçüsünde, bu konuları dile getirmeniz
Kürtlerin size ve partinize olan olumlu yaklaşımı
daha da artacaktır.
Şimdiden gezinizin başarılı
geçmesini diler, teşekkürlerimizi iletiriz.
Saygılarımızla.
Mahmut Kılınç
(Eski Milletvekili); Şivan Perwer (Sanatçı);
Nejdet Buldan (Yüksekova eski Belediye Başkanı);
Munzur Çem (Araştırmacı, yazar);
Zerdeşt Haco (Yazar, Kürt Pen Başkanı);
Fikret Yıldız (Doktor); Osman Aydın
(Avukat, yazar); Ali Haydar Koç (Tarih araştımacısı);
Mehmet Bayrak (Araştırmacı, yazar);
Yılmaz Çamlıbel (Yazar),Abdül Rahman Kejo
(Doktor), Ahmet Akbaş (Öğretmen), Ahmet
Çamlibel (Yazar), Ahmet Zemji (Doktor), Akif Hasan
(Gazeteci), Akram Naassan (Doktor), Ali Atalan (Politolog),
Ali Baran (Sanatçı), Ali Tahran (Doktor), Ali
Tuku (Öğretmen), Baki Coşkun (Avukat),
Bedıl Güden (Sanatçı), Berivan Roj (Dilbilimci),
Cahit Kaplan (Öğretmen), Cankurd (Yazar),Celel
Vural (Avukat), Çeko Kocadağ (Yazar), Dılbixwin
Dara (Gazeteci), Evina Welat (Sanatçı), Fahrettin
Adsay (Doktor), Fatma Aslan (Sanatçı), Fettah
Timar (Öğretmen), Feyyaz Ekmen (Öğretmen),
Fikret Zengin (Doktor), Giyasedin Zaroj Stêrk (Öğretmen),
Gohdarz Hajo (Diş Doktoru ), Gulistan Sarıbaş
(Doktor), Gulmurad Muradi (Prof.Doktor), Güney Aslan
(Gazeteci-Yazar), Halil Raşov (Doktor), Hasan
Taşkale (Öğretmen), Haşim Saydan
(Ressam), Hejar Maroof (Doktor), Hemin Rasch (Doktor),
Hüseyin Bektaş (PD Dr. – Yüksek Eğitim
Görevlisi), Hüseyin Güneş (Sanatçı), Hüseyin
Habasch (Şair - Çevirmen), Hüseyin Temurlenk
(Öğretmen), İbrahim Mahmud (Gazeteci),
Kamran Bêkes (Doktor), Kazım Özdemir (Öğretmen),
Kemal Tolan (Yazar), Kemel Sido (Doktor), Lorin
Bektaş (Avukat), Mehmet Deniz (Doktor), Mehmet
Tanrıkulu (Öğretmen), Mesut Bayram (Öğretmen),
Muharrem Yıldız (Öğretmen), Mustafa
Birden (Öğretmen), Mustafa Seydo (Doktor),
Muzaffer Özgür (Gazeteci), Nazif Telek (Yazar),
Nesmil Ghassemlou (Doktor), Newroz Saidpour (Yazar),
Nishtaman Rasch (Doktor), Nuh Ateş (Yazar),
Omar Sımo (Doktor), Osman Kızılkan
(Doktor), Ömer Tuku (Öğretmen), Ramazan Kaya
(Ses Sanatçısı), Ressoul Akmed (Doktor),
Sedat Karakaş (Sanatçı), Senem Çamlıbel
(Öğretmen), Serefettin Kaya (Avukat), Serhat
Bucak (Avukat), Sertaç Bucak (Muhendis), Sexo Kartal,
Sanatcı (Muhendis), Seyidxan Kurij (Gazeteci
– Yazar), Şükrü Gülmüş (Gazeteci – Yazar),
Süleyman Ateş (Öğretmen), Süleyman Gülpınar
(Öğretmen), Şirin Perwer (Sanatçı),
Şükrü Güler (Doktor), Vanike Elixan (Gazeteci
- Yazar), Yaşar Kaya (Yazar - PKDW Eski Başkanı),
Zeki Öztürk (Avukat), Zorab Aloian (Tarihçi – Dilbilimcisi),
Zübeyde Öner (Öğretmen)
|