Diplomatik Komedi
Nizamettin Taş
Londra’da patlak veren
gösterilerin bastırılmasına ilişkin
en ilginç öneri İran Devrim Muhafızları
komutanından geldi. Kendisinin ve emrindeki muhafız
ordusunun İngiltere’ye gitmeye ve barış
gücü olarak rol oynamaya amade olduğunu belirtiyordu.
Devrim Muhafızları Komutanı kendisine göre
diplomatik bir atakta bulunuyor ve İngilizlerle alay
ederek, güya çok ince bir espri yapıyordu.
Bu açıklama bana
eski Uganda devlet başkanı İdi Amin’in
hayatını anlatan İskoçya’nın Son Kralı
filmini hatırlattı. İdi Amin basında
çıkan yamyamlık haberlerinden dolayı zedelenen
imajını düzeltmek için düzenlediği toplantıda
İngiltere Kraliçesini küçük düşürmek amacıyla
ağza alınmayacak küfürler savuruyor, Uganda
ekonomisinin çok iyi durumda olduğunu, istiyorlarsa
kamyonlar dolusu buğday gönderebileceğini söylüyordu.
Basın toplantısında yaptığı
bir dizi saçmalıktan sonra neticede kendisini İskoçya
Kralı ilan ederek güya kraliçeye son darbesini indiriyordu.
İlginç olan bu canavarın kendi yamyamlığını
batı karşıtlığı söylemine
sarılarak gizlemeye çalışması veya
buna akıl etmesiydi.
İngilizlere düşmanlık
hisleri hiçbir zaman beslemedim, ancak son iki yüzyılda
başta Kürdistan olmak üzere Ortadoğu’da meydana
gelen tüm kötülüklerin arka planında Britanya İmparatorluğunun
sömürge politikasının yattığına
dair en ufak bir şüphem yoktur.
Kürdistan’ın dört parçaya bölünmesi ve bütün Kürt
isyanlarının kanla bastırılması
esas olarak İngiliz sömürge politikasının
‘ şaheseri’ olarak gerçekleşmiştir. Dolaysıyla
Kürtlerin İngilizlere sempati duyması için hiçbir
nedenleri yoktur.
Britanya İmparatorluğunu
sömürgeci geçmişinden dolayı eleştirmek
başta Kürtler olmak üzere zarar gören tüm halkların
en doğal hakkıdır; lakin, İran İslam
Cumhuriyeti gibi her gün halkına karşı
insanlık suçu işleyen ve Kürt gençlerinin kanını
dökmekten çekinmeyen zalim bir rejimin kendi kirli geçmişine
bakmadan İngilizleri aşağılamaya kalkışmasını
haklı gösterecek hiçbir veri yoktur.
İran Devrim Muhafızları
Komutanının yamyamlıkta sınır
tanımayan İdi Amin veya yüzbinlerce Kürdü toplu
kıyımdan geçirdikten sonra tepeleme çukurlara
dolduran Saddam’ın askerlerinden hiçbir farkı
yoktur.
İngiltere’yi eleştirmek için
her şeyden önce İran devletinin insan hakları
ve demokrasi konusunda söyleyebileceği bir çift sözünün
olması gerekir.
Oysa İran İslam
Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana Kürtlere karşı
sergilediği pratik; Saddam Hüseyin döneminde BAAS
rejiminin çizdiği vahşet tablosundan çok daha
ileri boyutlara varmıştır.
Uluslararası kamuoyu
ve Kürt halkı, İran devletinin Kasımlo
ve Şerefkendi’yi tuzağa düşürerek alçakça
katledişlerini, Tahran’daki göstericilere karşı
sergilenen vahşeti ve idama çarptırılan
onlarca insanın ibreti alem olsun diye günlerce dar
ağaçlarında nasıl canavarca asılı
bırakıldığını unutmuş
değildir.
Fakat hiçbir örnek İran
İslam Cumhuriyetinin insanlık dışı
yüzünü daha geçen yıl, her iki ayağı karda
donduğu için baldırlarından kesilen sakat
bir PKK gerillasını darağacına çıkartmak
amacıyla sırtından vinç kancasına
takılışını ve bu vahşeti
zafer kazanan kumandan edasıyla sevinç içerisinde
seyreden asker ve subayları gösteren fotoğraftan
daha çarpıcı yansıtamazdı. Vicdanını
yitirmemiş her Kürdün bu fotoğraf karşısında
günlerce kendine gelemediğini ve İran İslam
cumhuriyetinin ne kadar kanlı ve vahşi bir yapıya
sahip olduğunu derin bir nefret ve tiksinti içerisinde
iliklerine dek hissettiğini belirtmeme dahi gerek
yoktur.
En kanlı geçmişe
sahip devletlerin dahi yüzyıllara sığdırmakta
zorlandığı bu vahşet tablosunu otuz
yıl gibi kısa bir sürede gerçekleştiren
İran İslam Cumhuriyetinin kendi başarısından
büyük bir gurur duyduğu anlaşılmaktadır.
Yoksa Devrim Muhafızları komutanının
bu pervasız öneriyi yapmaya cesaret etmesi mümkün
değildi. Eminin, Londra’daki gösterileri, Tahran’da
yaptıkları gibi katliamla bastırmayı
öneren Devrim Muhafızları komutanını,
bulduğu bu dahiyane çözüm yönteminden dolayı,
İslam Cumhuriyetinin pek çok yöneticisi tebrik etmiştir.
Bir zamanlar Büyük İskender’i
bile kendi geleneklerine dahil etmesini başaran görkemli
bir kültürel birikime sahip olan İran devletinin
her birisi askeri sanat, siyaset ve edebiyat dahisi olan
geçmişin parlayan yıldızlarının
yönetim anlayışı yerine, bugün kan içici
bir dizi komutan ve Ahmedinnejat gibi yarı deli,
cahil insan müsveddeleri tarafından idare edilmeleri,
tarihin belki de tanık olduğu en trajik ve çelişkili
örneklerinden bir tanesidir.
Komutandaki kara cahil
cesareti ve pervasızlığa bakın!
Kendi ülkesindeki katliamların insanlık açısından
nasıl yüz karası bir leke olduğuna bakmadan,
gösterileri bastırmanın tek yöntemi olarak kendi
deneyimlerini İngiliz yönetimine önermektedir. İngiliz
hükümetinin, İranlı yöneticilerden gelen bu
öneriyi kazara kabul etmesi halinde, Devrim Muhafızları
komutanının, Londra’nın göbeğinde,
elektrik direklerine tespih taneleri gibi dizilen ve halk
ibret alsın diye günlerce asılı bırakılan
onlarca göstericinin cansız bedenini büyük bir marifetmiş
gibi teşhir edeceğinden en ufak bir kuşkum
yoktur. Bu canavarca öneri yetmiyormuş gibi bir de
İngiliz polisinin gösterileri bastırmada yetenekli
olmadığını ve bundan dolayı kendisinin
ve komutanlık ettiği Muhafız gücünün bizzat
Londra’ya gitmesi gerektiğini ileri sürmektedir.
Aslında bu komutanın fotoğrafını
herkesin görmesini isterdim. Türk televizyonlarında
zaten görüntülerine geniş yer verildi. Evet, adam
gerçekten de sözlerinin gereklerini yerine getirecek bir
pozisyondaydı. Boynunda siyah, beyaz bir kefiye,
kırlaşmış kocaman bir sakal ve dev
bir cüsse; kurulduğu koltukta, tüm Müslüman liderlerin
şahadet parmağını sallayarak yaptıkları
tehdit dolu sözlerin bir benzerini tekrarlıyor ve
katliam sanatında üstün bir yeteneğe sahip olduğunu
kanıtlayacak her türlü davranışı sergiliyordu.
Farslar aslında dünyanın
en nazik ve kültürlü halklarından birisidir. Görkemli
bir tarihsel geçmişe sahip olan İran medeniyeti,
şüphesiz şarlatan tipli bu canilerin yönetimini
hiçbir biçimde hak etmemektedir. Fakat ve ne yazık
ki bir süre daha İran dünya ulusları karşısında
medeni yüzüyle değil, cinayet şebekesinin işlediği
insanlık suçlarıyla anılmaya devam edecektir.
19 Ağustos 2011
|