Avrupa Kürt Platformu-PLATFORM:
“Türkiye, her ne şekilde olursa olsun Kürt halkından
uzak tutulmalıdır.”
Kürdistan Ulusal Platformu-PNK (Bakur), Avrupa Kürt
İnsiyatifleri-INSİYATİF, Avrupa Kürt Dernekleri
Koordinasyon-DEM-KURD’un oluşturduğu Avrupa Kürt Platformu-PLATFORM,
15 haziran 2004 tarihinde, Brükseldeki NATO karargahı önünde
bir eylem gerçekleştirdi ve haziran ayı sonunda İstanbul’da
yapılacak olan NATO zirvesine yönelik olarak hazırlanan
ve Kürtlerin görüş ve taleplerini içeren bir mektubu NATO
Genel Sekreteri’ne iletti.Yaklaşık 100 kişinin
katıldığı eylemde Kürdistan bayrakları
taşındı, Kürtlerin kaleplerini dile getiren sloganlar
atıldı.
Eylem esnasında Musa Kaval, Beko Topgider, Hetav
Tek ve Mazlum Roni’den oluşan heyet, NATO Genel Sekreteri
Temsilcisi ve NATO Genel Sekreterliği Uluslararası
İlişkiler Bölümü’nün iki yöneticisinden oluşan
heyet ile görüştüler ve hazırlanan mektubu ilettiler.
NATO heyetinde yer alanlar, NATO Genel Sekreteri’nin toplantıda
olduğu için görüşmeye katılamadığını,
mektubun ve mektupta yer alan taleplerin ilgili kurumlara ileteceğini
söylediler.
NATO Genel Karargahı önünde yapılan eylem,
heyet üyelerinin yaptıkları görüşmeyle ilgili
olarak katılımcıları bilgilendirmesinden
sonra sona erdi.
Avrupa Kürt Platformu yetkilileri NATO üyesi ülkelerin
hükümet ve devlet başkanlarına da taleplerini içeren
bir mektup ileteceklerini bildirdiler. PLATFORM’un mektubu şöyle:
Sayın NATO Genel Sekreteri Mr. De Hoop Scheffer,
Günümüzde yer küremizin en sorunlu yöresinin Ortadoğu
olduğu bir gerçektir. Bölgede, huzursuzluk ve çatışmaların
sonu gelmiyor. Dünyamızın bu köşesi adeta bir
şiddet denizi haline dönüşmüştür. Üstelik söz
konusu şiddet dalgası, bölgeyle sınırlı
kalmayarak dünyanın başka yerlerini de etkisi altına
alıyor ki, bu da sorunun bölgesel olmaktan çıkıp
globalleştiğinin açık bir göstergesidir. İnsanlığa
övünç veren eski uygarlıklara beşiklik etmiş
bir yörede yaşanan bu durum, doğal olarak üzüntü ve
endişe kaynağı olmaktadır.
Eğer Ortadoğu`da barış ve huzur
yoksa ve bölge gerçek anlamda bir barut fıçısına
dönmüşse, bunun tarihi ve toplumsal bir dizi nedenleri
vardır. Sivillerin dahi yaşamına rahatça kastetmekten
çekinmeyecek kadar büyük bir acımasızlıkla sürdürülen
terör eylemlerini ne kadar şiddetle kınarsak kınayalım,
bu gerçeği değiştiremeyiz.
Geçmişten bu yana, büyük devletlerin kendi
çıkarlarına bağlı olarak bölgeye yaptıkları
haksız ve yanlış müdahaleler, ülkemiz Kürdistan
örneğinde de görüldüğü gibi, siyasal sınırların
Kürt halkının temel ulusal hakları; iradesi ve
talepleri yok sayılarak çizilmiş olması, özellikle
de soğuk savaş döneminde bölgedeki diktatörlük rejimlerinin
duruma göre hem Batılılar ve hem de Sovyet Bloku tarafından
desteklenmesi, buna bağlı olarak da ilerici ve demokratik
güçlerin ezilmesi, Batı dünyasının, fanatik islami
kesimleri "komünizme karşı mücadele” de müttefik
olarak görmesi ve desteklemesi, insanların temel sorunlarının
halledilmesi için harcanması gereken kaynakların silah,
savaş ve terörist rejimlerin ayakta durabilmeleri için
harcanması. Tüm bunların sonucunda, gelecekle ilgili
olarak iyimser olmayan, umudunu kesen milyonlarca işsiz-güçsüz
insanın ortaya çıkması, bu günkü tablonun temel
nedenleri olarak sayılabilir.
Nedenleri ve boyutları ne olursa olsun, insanlığın,
dünyamızın bu yöresinde yaşanmakta olan sorunlara
seyirci kalamıyacağı açıktır. BM Örgütü
başta olmak üzere uluslararası kuruluşlara, tek
tek devletlere ve çeşitli alanlarda faaliyet gösteren humaniter
kuruluşlara bu konuda büyük görev ve sorumluluklar düştüğü
inancındayız. Bü güçler, gidişattan rahatsızlık
duyan ve sorunlara çözüm bulma arayışı içerisinde
olan bölgesel güçlerle işbirliği halinde gerekli adımları
atmak için zaman kaybetmemeliler.
Son dönemde bu yönde tartışmalar yapılmakta,
"Büyük Ortadoğu Projesi"nden ve hatta bölgenin
yeniden şekillenmesinden bahsedilmektedir. Ancak, bu yönde
adımlar atılırken eğer geçmişin hatalarından
ders çıkarılmaz ve soğuk savaş dönemindekine
benzer politikalarla konuya yaklaşılırsa, söz
konusu çabaların beklenen sonucu vermeyecekleri, yaşanmakta
olan krizin daha da derinleşeceği açıktır.
Ortadoğu`daki yangının söndürülmesi
ve bölgenin barışa ve huzura kavuşturulması
ancak bu yangının nedenlerini ortadan kaldırıcı
nitelikte büyük ve kararlı adımlar atmakla mümkündür.
Büyük sorunlar, büyük ve kararlı dönüşümlerle çözüme
kavuşturulabilirler.
Son dönemde, Ortadoğu`ya yapılacak uluslararası
müdahale tartışılırken NATO`ya görev vermekten
bahsedilmesi de dikkat çekicidir ki Haziran ayında, Türkiye`de
yapılacak NATO Zirvesi’nde konunun gündeme getirileceğine
ilişkin haberler basına da yansımaktadır.
Ancak Türkiye`nin bölgeye yönelik amaçları
göz önüne alındığında, NATO’nun bölgede
konumlanirken bir NATO üyesi olan Türkiye’ye de görev verilebileceği
endişesi taşıdığımızı
sizlere bildirmeyi gerekli görmekteyiz.
Bilindiği gibi Türkiye öteki üyelerden farklı
olarak bir bölge devletidir. O, Osmanlı İmparatorluğunun
mirasçısı ve onun geleneklerinin devam ettiricisidir.
Bu özelliği nedeniyle de, bölgedeki bir çok sorunun ortaya
çıkmasında sorumluluk ve pay sahibidir. Örneğin,
bölgede barış ve huzurun sağlanması için
çözülmesi gereken en önemli sorunlardan biri Kürt sorunu. Türkiye
bu doğrultuda en küçük olumlu bir davranış sergilemiyor.
O, sadece kendi sınırları içerisindeki 20 milyondan
fazla Kürdün meşru haklarını tanımamak,
onlara karşı baskı ve terörün her türlüsünü uygulamakla
yetinmiyor, Kürdistan`ın öteki parçalarında yaşamakta
olan halkımızın da temel hak ve özgürlüklerine
kavuşmasını istemiyor, böyle bir şeyi kendi
güvenliğine yönelik bir tehdit olarak kabul ediyor.
ABD`nin Saddam diktatörlüğüne karşı
bir askeri operasyona girişeceği ihtimali ortaya çıkar
çıkmaz, Türkiye`nin, Güney Kürdistanı‘ işgal
etme yönünde karar aldığı ve buna bağlı
olarak da sınıra asker yığdığı
bilinmektedir. Daha sonra, bilinen nedenlerle bu kararını
hayata geçiremedi ama bu, onun bu işten vazgeçtiği
anlamına gelmez. Türkiye, bu gün de Güney Kürdistan’daki
halkımıza karşı düşmanca emeller besliyor,
orada huzur ve güveni bozmak için elinden geleni yapıyor.
Türkiye, NATO`nun bu alanda vereceği olası
bir görevi bölgedeki amaçlarını gerçekleştirmek
için kullanacaktır. Diğer bir deyişle Türkiye
açısından NATO, sözkonusu karanlık ve kirli emellerini
gerçekleştirmenin bir aracıdır. O, nedenle de
ileride yapılacak muhtemel bir NATO görevlendirilmesinde,
Türkiye`nin bu tutumunun göz önünde tutulması ve NATO çerçevesinde
de olsa Türkiye’ye bölgede bir rol verilmemesi büyük önem taşımaktadır.
Türkiye, her ne şekilde olursa olsun Kürt halkından
uzak tutulmalıdır.
Dileriz ki BM başta olmak üzere konuyla ilgili
uluslararası kuruluşlar, barışı ve
huzuru isteyen öteki güçler, soğuk savaş döneminin
yanlışlarını tekrarlama yoluna baş
vurmadan bölgede, adil, eşitlikçi, barışçıl
ve demokratik bir yapı oluşturulması için gerekli
adımları atmaktan kaçınmazlar.
Kürt halkı, 20. Yüzyılda büyük haksızlıklara
uğradı, soykırımlar dahil baskı ve
zulmün her türlüsünü yaşadı. Koca bir yüz yıl
boyunca halkımız bir gün bile barış ve güven
ortamında yaşamadı. Dünya politikasına yön
veren devletler ile uluslarası kuruluşlar ise Ortadoğu`nun
en eski halklarından birine karşı sürdürülen
bu insanlık dışı politikaya karşı
sessiz kaldılar, hatta çıkarlarına bağlı
olarak baskıcı ve terörist rejimleri desteklediler.
Dileriz ki
başta BM olmak üzere konuya eğilen tüm
uluslararası kuruluşlar ve tek tek devletler, Kürt
sorunun, "Halkların hak eşitliği ve kendi
kaderini belirleme hakkı" çerçevesinde adil ve demokratik
bir çözüme kavuşturulmadan, bölgeye barışın
gelemiyeceği gerçeğini göz ardı etmez, bölgeye
ilişkin politikaların oluşturulmasında konuya
eğilmekten geri durmazlar.
Saygılarımızla..
15.06.04
Avrupa Kürt Platformu-PLATFORM
(Kürdistan Ulusal Platformu-PNK (Bakur), Avrupa Kürt
İnsiyatifleri-INSİYATİF, Avrupa Kürt Dernekleri
Koordinasyonu-DEM-KURD)
|