Kürt sorununu ‘Kemal Burkayca’ tartışmak
Prof. Dr. İHSAN BAL
USAK Bilim Kurulu Başkanı
Kemal Burkay’ın barış
sürecinde Türkler ve Kürtlerin empati kurmasını
sağlayacak bir dili ve yaklaşımı var.
Bu dil, kavgacı, öfkeli ve intikamcı değil.
Üstelik bu tutumunun siyasal yaşamı boyunca
sürekli polis kovuşturmalarına ve takibatına
uğramasına ve vatanından 30 yıl ayrı
kalmasına rağmen olması mücadelesini daha
anlamlı kılıyor.
Kemal Burkay, otuz yıllık gurbet yaşamından sonra İsveç’ten
Türkiye’ye döndü. Burkay sıradan bir kişi değil.
Bir yönüyle, Kürt siyasal hayatının yaşayan
en canlı, en deneyimli, en köklü hafızalarından
ve entelektüel aktörlerinden biri... Kendi ifadesiyle
ne PKK’nın ne AKP’nin ne de bir başkasının
adamı. Doğrularıyla ve yanlışlarıyla
Kürt siyasal yaşamına etkide bulunarak kendi
manifestosunu ortaya koymuş, doğrularıyla
yaşayan, “kendisinin adamı”!
Yani karşımızda gerçek bir kişi var; konuştuğunda
düşüncelerini ifade eden, kendi görüşleri olan,
tartışmaya değer, ne söylediği anlaşılabilen
bir Kürt aydını ile karşı karşıyayız.
Onu dinlerken ya da yazılarını okurken
hiç zorlanmıyorsunuz. Argümanlarına katılmasanız
bile kafanızda ‘bu kimin adamı’ kuşkusunu
taşımıyorsunuz. Kurduğu cümleleri
birincil manasıyla yerli yerine oturtabiliyorsunuz.
PKK ve yandaşlarının çoğu defa “önderlik
çözümlemeleri” dediği eklektik, farklı kişilerden
ve yerlerden aparılmış muğlâk cümlelerle
karşı karşıya değilsiniz.
O zaman Kemal Burkay ne diyor, Kürtler adına neyi, nasıl istiyor ve
PKK’dan niye ayrışıyor? Bu sorulara mercek
tutmakta yarar var.
Burkay kendinin adamı
Her şeyden önce, Kürtlerin onun içtenliğinden dolayı kaygı
duymasını gerektirecek hiçbir bulgu yok. Zira
o, 74 yıllık yaşamının 60 yılını
Kürtlerin daha iyi standartlarda yaşaması için
harcamış. Kendisini eleştiren hatta başkalarının
adamı olmakla suçlayan bir kısım PKK çevrelerine
verdiği cevap oldukça anlamlı: “Daha Öcalan
yokken ben vardım, ta 1960’lı yıllardan
itibaren Kürt siyasetinin fikirsel önderlerinden biri
olarak ortaya çıktım. 1970’li yıllarda
ise Kürt siyasal hareketi adına Kürdistan Sosyalist
Partisi’ni kurduk. Bu partiyi uzun dönem yönettim, 1974’te
kurduğumuz bu parti 1978’de ortaya çıkan PKK’dan
daha önce Kürtlerin sorunlarına eğilen siyasal
bir hareketti.” Yani Kemal Burkay, “daha Öcalan ve PKK
yokken ben siyasi mücadelenin içindeydim” diyor.
Ne zamanlar? Türkiye’de demokrasinin çok daha kırılgan, militarist
yaklaşımın ise baskın olduğu,
Kürtçe bir yazının hemen kovuşturmayla
sonuçlandığı, radyo frekanslarında
Kürtçe bir ifadenin savcıların takibatına
takıldığı, insan hakları ihlallerinin
rutin olduğu zamanlar... Kemal Burkay, Kürt sorununu
dillendirmek, çözüm arayışları bulmak için
siyasal sürecin etkin ve doğru bir yol olduğunu,
çok daha zor koşulların yaşandığı
1960’lı ve 1970’li yılların Türkiyesinde
Kürdistan Sosyalist Partisi’ni kurarak ortaya koyuyor.
Kuşkusuz Burkay bu mücadelesini romantik bir çaba olarak düşünmüyor.
Kendilerinin daha 1977 yılında Diyarbakır
belediye başkanlığını, 1978’de
de Ağrı belediye başkanlığını
kazandıklarını söylüyor. Çok daha zor şartların
Türkiyesinde siyasal mücadelenin bir şekliyle sonuç
verdiğinden bahsediyor.
Daha baştan silahlı mücadeleye karşı bir duruşu var.
Tüm siyasal yaşamını “hiçbir silahlı
eylemimiz olmadı” şeklinde tanımlıyor.
Metot olarak PKK’dan tamamen farklı, silahların
Kürt sorununda çözümün önünde hem bir engel teşkil
ettiğini hem de bugüne kadar elde edilen kazanımların
katiyen bir sigortası olmadıklarını
söylüyor. Bu çok önemli bir duruş... Kemal Burkay,
büyük bir siyasi mücadelenin 74 yıllık lideri
olarak çok büyük bir fikirsel tutarlılık içerisinde,
siyaset alanının bütünlüğüne vurgu yaparak
siyasetin demokratik araçlarla başarıya ulaşacağına
inanıyor. Şiddeti sadece başlangıçta
değil, son tahlilde de bir güvence veya Kürt kazanımlarının
nedeni olarak görmüyor. Bu bakış açısı,
devşirme bir bakış açısı değil;
Kürtlerin Türklerle iletişiminde önemli bir köprü
kuracağına da kuşku yok.
Her şeyden öte, Kemal Burkay tüm varlığını silaha borçlu
olduğunu düşünenlerle, intihar eylemcilerini
kutsayanlarla, sokaktaki polisi arkadan vuranlarla, camideki
imamı katledenlerle, çocukları bir savaş
aracı olarak görenlerle, yurtları yakanlarla,
işadamlarını ve işçileri kaçıranlarla,
diğer siyasi görüş ve yaklaşımları
tehdit ve baskıyla sindirmeye çalışanlarla
tamamen farklı düşündüğünü, ayrıştığını
ve hatta hiçbir zaman yöntem olarak beraber olmadığını
söyleyen bir Kürt aydını...
Burkay’ın Kürt siyasal hareketine dair şu tespitleri Kürtlerin siyasal
mücadelesini PKK ekseninde değerlendirme indirgemeciliğine
düşen ulusalcılıktan PKK yandaşlığına
savrulan bazı Türk aydınlarına da bir cevap
niteliğinde. O, “Kürt hareketi bildiğiniz gibi
tek renk değil. Kürt hareketi genellikle medyada
bir PKK olayı gibi gösteriliyor. ‘Kürt siyasi hareketi’
diyerek son zamanda pek çok yorum yapan insan o terimi
kullanıyor [...] Kürt siyasi hareketini sadece o
kesimden ibaret saymak yanlış olur. Dengelerin
zaman içerisinde değiştiğini de unutmamak
lazım. Örneğin 12 Eylül öncesinde PKK kendisinden
söz edilen bir grup değildi, çok marjinal bir gruptu.
Ama koşullar onu ön plana getirdi. İleride bu
dengeler yeniden değişebilir [...] Ama Kürt
hareketinin çok renkli olduğunu unutmamak lazım.
Nasıl Türk siyasi hareketi çok renkliyse, solun ve
sağın çeşitli renklerini barındırıyorsa,
Kürt hareketi de bence öyle olacaktır. Hatta daha
şimdiden öyledir” diyor.
Burkay sadece Kürtlerin PKK ile anılmasının, Kürt siyasal hareketinin
ondan ibaret sayılmasının yanlışlığı
üzerinde durmuyor; aynı zamanda gelecek dönemde kendi
yaklaşımlarının ve benzeri yaklaşımların
bugünün Türkiyesinde daha fazla siyasal ve düşünsel
ilgi uyandırabileceğini ifade ediyor.
Burkay’ın mücadele tarzı ve manifestosu önemli bir miktarda vicdanilik
de taşıyor. Yani barış sürecinde Türkler
ve Kürtlerin empati kurmasını sağlayacak
bir dili ve yaklaşımı var. Bu dil kavgacı,
öfkeli ve intikamcı değil. Üstelik bu tutumunun
siyasal yaşamı boyunca sürekli polis kovuşturmalarına
ve takibatına uğramasına ve vatanından
30 yıl ayrı kalmasına rağmen olması
mücadelesini daha anlamlı kılıyor. Büyük
emeklerle ve hayallerle başlattığı
Roja Welat isimli gazetesinin daha ilk nüshasında
toplatılmasına, kendisinin tehdit edilmesine
ve partisinin kapatılmasına rağmen şiddeti
bir yol olarak görmemesi meşru siyaset içinde kalma
iradesinin bir göstergesi. Bu ve benzeri tüm gelişmelere
rağmen belki de o, bu tür bir yaşam deneyiminden
sonra Türkiye’deki gelişmeleri PKK ve yandaşlarından
çok daha farklı algılama boyutunda.
Nitekim PKK ve BDP çizgisine bakıldığında büyük bir öfke
seli, intikam arzusu ve kan kokusu ortalığı
kaplarken; Burkay, Türkiye’de çok fazla olumlu gelişmenin
hayata geçtiğini söylüyor. Hatta ilk yayını
olan gazetedeki “Baylar bugün Roja Welat’ı susturabilirsiniz,
başkalarını da susturabilirsiniz ama bu
sonsuza kadar mümkün değildir” dediğini anımsatıyor.
Şu anda gelinen aşama içinse, “elbette olumlu
değişimi görüyoruz, uzun bir zamandan beri Kürt
diliyle gazeteler ve dergiler çıkıyor, bir devlet
kanalı Kürtçe yayın yapıyor, Kürt sorunu
hemen hemen özgürce diyebileceğimiz şekilde
tartışılıyor. Hatta programında
federasyonu savunan bir parti var, Anayasa Mahkemesi bu
partiyi (HAK-PAR) kapatmadı. Bence demokrasi bu bakımdan
kazandı” diyerek ülkedeki olumlu gelişme ve
kazanımları, siyaset aklının vicdani
ve ahlaki ilkeleri gereği ortaya koyuyor.
Kürt siyasetinde farklılıklar
Olumlu bir sürecin yaşama geçmesi için gerekli olan pozitif dili kullanmanın
yanında kazanımları da reddetmeyen olgunluktaki
bu yaklaşım elbette ki Türkiye’deki kitlelerde
geniş bir karşılık bulacaktır.
Çünkü kamu vicdanının sağduyusu, rasyonalitesi
ve toplumun ortak aklı, dünden bugüne kendi içerisinde
fikirsel tutarlılığı ve bütünlüğü
olan bir kişiyi sadece görmekle yetinmeyecek, aynı
zamanda PKK ve BDP’lilerin ifadelerini de vicdan terazisine
koyacaktır. Belki de bunun için silahı, hala
kazanımlarının nedeni ve yeni kazanımların
da sigortası olarak görenler Burkay’a daha fazla
öfkelenecekler.
Kuşkusuz, Türkiye’nin çok daha zor şartlarında siyaset yapan
Burkay’ın bugünün görece olarak demokratik derinleşmeyi,
insan haklarını, hukuku ve özgürlük alanlarını
genişletmiş Türkiyesinin önemli bir siması
olacağı ortada.
Onun fikirlerine katılmayan sadece PKK’lılar değil elbette. Kendisinin
Kürtler için federasyon talebine katılmayan milyonlarca
Türk ve Kürt de olacaktır. Ama onun amaçlarına
ulaşmak için kullandığı ve PKK’ya
da kullanmasını ısrarla söylediği
demokratik yol mücadelesinin herkes tarafından saygı
duyulmasına yol açmaktadır. Hatta PKK’nın
silahları tek taraflı bırakmasını
ve BDP’lilerin de parlamentoya girerek yeni anayasa sürecine
Kürtler adına katkıda bulunmasını
bir zorunluluk olarak gören Burkay’ın Kürt toplumunda
büyük bir yankı bulacağını söyleyebiliriz.
Belki de Kürt siyasal hareketinde konjonktüre bağlı dengelerin değişebileceğini
ifade eden cümleleri, Burkay’ın bugünün Türkiyesinde
baskın olan “zamanın ruhunu” doğru okuduğuna
yönelik en temel gösterge. Sanırım, Kemal Burkay,
bu ortamdan aldığı ilham ve cesaretle otuz
yıl sonra ülkesine geri döndü.
usak.org.tr
Star Açık görüş-15 Ağustos 2011 Pazartesi
|