Mesud Tek
28 Mart yerel seçimleri sonuçlarının sosyaloglar
ve siyaset bilimciler tarafından yapılan
yorumlarının yanısıra, seçimlere
katılan siyasi parti liderlerinin sonuçlar
ve olası siyasi gelişmelerle ilgili yorumları
da geniş bir biçimde basına yansıdı.
Bir
ikisi hariç; parti liderleri seçimlerde başarılı
olduklarını söylüyorlar. Başarısız
olduğunu söyleyenlerden biri de SHP lideri
Murat Karayalçın. Ama sayın Karayalçın
başarısızlığın nedenlerini
“sınırlar”ın ötesinde arıyor.
Türk basınında yer alan bir haber şöyle:
“Murat Karayalçın, 28 Mart seçimlerinde sol
ittifakın, DEHAP’ın 3 Kasım’daki
oylarına bile ulaşamamasını,
Kuzey Iraklı Kürt liderler Celal Talabani ve
Mesut Barzani’ye bağladı. SHP Genel Başkanı
Murat Karayalçın, seçimde oy oranlarının
düşmesinin suçlusunu buldu. Karayalçın,
DEHAP, ÖDP ve EMEP’le işbirliği yapmalarına
karşın istedikleri oya ulaşamama
nedenlerinin Kürt Liderler Talabani ve Barzani’nin,
‘Kemalist SHP’ye oy vermeyin’ diye yaptığı
kampanya olduğunu söyledi.”
Basına
yansıdığı kadarıyla, SHP’li
yetkililerin iddiasına göre, Talabani ve Barzani,
“kontrolerinde” olan Rojname adlı gazete vasıtasıyla
“Kemalist SHP ve Murat Karayalçın’a oy vermeyin”
diye propaganda yapmışlar. “Çok iyi yapmışlar,
ağızlarına sağlık, keşke
kuzeyli Kürtler bu iki liderin son dönemlerde, haklı
taleplerde kararlılık, yurtsever güçlerin
birliği ve federasyona yönelik söylediklerine
de kulak assalar ve onların dediklerini yapsalar”
diyeceğim, ama...
Ama, dünya
alem biliyor ki, komşularının (İran,
Suriye ve Türkiye’nin) Güney’in içişlerine
sık sık müdahale etmelerine karşın,
her iki lider bugüne kadar komşu ülkelerin
içişlerine müdahale olarak değerlendirilebilecek
bir davranışda bulunmadılar, bu ve
benzeri konularda çok dikkatli davrandılar.
Karayalçın
başarsızlığın nedenini
yanlış yerde arıyor. Talabani ve
Barzani’yi yenilginin sorumlusu göstermekle, Güney
Kürdistan hakkında, ülkücü faşistler başta
olmak üzere yeminli Kürt düşmanları tarafından
kaynatılan cadı kazanının altına
bir odun da kendisi atıyor.
Sayın
Karayalçın, seçim sonuçlarının alınmaya
başladığı saatlerde yaptığı
bir değerlendirmede, başarısızlığın
nedenlerini sıralarken, “ayrıca DEHAP
fakörü de önemli oldu” diyerek, kendi tabanında
“etnik kökenli DEHAP”la işbirliğini, Ecevit’in
değimiyle içine sindiremeyenlerin olduğunu
itiraf ediyor. SHP bayrağı altında
seçime giren Demokratik Güçbirliği’nin seçimlerde
başarız olmasının temel nedenlerinden
birisi işte bu hazımsızlık,
içine sindirememe durumu!...
Nasıl
“etnik kökenli DEHAP” ile işbirliği yapmak
“sol” seçmenin içine sinmediyse, Kürt halkına
karşı yürütülen kirli savaşın,
devlet terörünün en üst düzeye ulaştığı
dönemlerde, devlet çarkında önemli görevlerde
bulunan Murat Karayalçın’ın başkanı
olduğu partiyle işbirliği yapmak
da Kürtlerin içine sinmedi.
Kirli savaşın
acısını çekenler, tecavüze uğrayanlar,
evi, köyü, kasabası yerle bir edilip sürgüne
gönderilenler, evlatlarını, yakınlarını
faili belli devlet cinayetlerinde kaybedenler henüz
yaşıyorlar ve yaşadıklarını
unutacak kadar kocalmadılar. İşte
oyları çantada keklik olarak görülen bu insanlar,
işbirliğinin, 11 Şubat 2004 tarihinde
Özgür Gündem’de yayınlanan ortak programında
yer alan, “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu
bir büyük mutabakata dayanmaktadır. Bu mutabakatın
ve Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin özü, Türkiye
Cumhuriyeti’ni kuran Türk, Kürt ve farklı etnik
kökenlerden gelen tüm yurttaşlarımızın
hak ve görevler açısında ayrımsız
eşit olduklarını içermektedir. Bu
Cumhuriyetimizin en temel ilkesidir” (abc) plavrasına
inanmadıkları için SHP’yi başarısız
kıldılar. Çünkü onlar deneylerinden çok
iyi biliyorlar ki, Osmanlı devleti yerine kurulan
“Paşalar Cumhuriyeti”nde inkar edildiler, katliama
uğradılar, sürgüne gönderildiler...
Kürt halkına
karşı yürütülen devlet terörürün zirveye
tırmandığı dönemlerde, terör
çarkının bir paçası olan, devlet
terörüne karşı sessiz kalan partilere
tepki gösterip onları Kürdistan’da tabelalarını
asacak birkaç kişiye bile muhtaç eden “çantadaki
keklikler”, sözkonusu partilerin Kürdistan’da yeniden
canlanmasını içlerine sindiremedikleri
için oylarını SHP vermediler.
SHP’yi
sınıfta bırakanlar, Ortak Program’da
yeralan “son otuz yılda yaşanan siyasi
çekişme ve çatışma ortamında
toplumsal yaralar açan olayların hepsinin araştırılarak
açığa çıkarılması, bunun
için bir ‘Hakikat ve Adalet komisyonu’nun oluşturulması,
gerçek bir toplumsal barışın sağlanması
için zorunludur” (abc) maddesine imza atan Karayalçın’ın
bu konudaki samimeyetine inanmadılar. Sayın
Karayalçın eğer samimi olsaydı, hükümette
olduğu yıllarda “yaşanan siyasi çekişme
ve çatışma ortamında toplumsal yaralar”
açılmasındaki sorumluluğu gereği
en azından özeleştiri yapardı.
İmralı
kaynaklı “Hakikat ve Adalet Komisyonu”nun açığa
çıkarmakla görevlendirdiği “toplumsal
yaralar açan olaylar”ın, “son otuz yılda
yaşanan siyasi çekişme ve çatışma”nın
ürünleri olduğu martavalına inanmayan
Kürtler, yapılanların planlı-programlı
olduğunu biliyorlar. Onlar, -İmralı’dan
gelen direktifleri harfiyen uygulayanlar da- devletin
JİTEM, Kontrgerilla, Özel Tim, Köy Korucusu
gibi paramiliter kuruluşları eliyle yaptıklarının,
“siyasi çekişme ve çatışma” gibi
masum bir nedenden kaynaklanmadığını,
Kemalist Cumhuriyet’in, Kürtleri imhaya yönelik
planlarının son 30 yıllık parçası
olduğunu çok iyi biliyorlar. Ve bu nedenle
de İmralı çıkışlı
“Türkiyelileşme projesi” uyarınca çalmadık
kapı bırakmayan DEHAP’ı da oylarıyla
cezalandırdılar.
Sayın
Karayalçın geleceğe yonelik olarak da,
''aslında ortaya çıkan sonuçlar, partilerin,
tüm sol partilerin her şeyi yeniden ele almalarını,
her şeyi yeniden değerlendirmelerini ve
gelecek dönem için yeni bir siyaset tasarımlamalarını
zorunlu kılmaktadır'' (abc) diyor. Kanımca
doğru söylüyor. Türkiye’de, hedeflerini çağın,
ülkenin gerçekleri uyarınca tesbit eden, buna
uygun örgütlenme ve mücadele hattı tutturan,
resmi ideoloji ve politikaların dışına
çıkarak emekçiler başta olmak üzere değişim
ve gelişimden yana olan kesimleri kucaklayan
bir sol hareket, ulusal demokratik hakları
için mücadele eden Kürtlerin temel müttefiklerinden
biri olacaktır. Bu nedenle gerçek bir sol hareketin
ortaya çıkıp kitleleri kuçaklamasını,
en az Türk solcuları kadar arzu ediyoruz.
Ama böylesi bir sol hareket, Karayalçın’ın yaptığı
gibi, başarısızlığı
başkalarına yüklemekle, emekçi yığınlar
arasında Kürt varlığını
tanıma konusundaki hazımsızlığı
doğal karşılamakla, Türkiye’de, Güney
Kürdistan’a yönelik olarak estirilen şovenist
dalgayı körüklemekle değil, her şeyden
önce yapılan hataları görmekle, eksiklikleri
tesbit etmekle oluşur.
|