Dengê
Agiri Haber Sitesi’nin sorularına cevaplar:
Kemal Burkay: Son otuz yıl içinde
önemli bir değişim var
Dengê Agirî Haber Sitesi Kürt yazar ve siyaset adamı
Kemal Burkay’la, ülkeye dönüşünün ardından izlenimlerini,
son gelişmeleri, Suriye’deki durumu ve gençliğin
görevlerini de kapsayan konularda bir söyleşi yaptı.
Bu söyleşiyi aşağıda Dengê Kurdistan
okurlarına da sunuyoruz.
Dengê Agirî: Ülkeye Dönüşünüzden bu yana ülkedeki
izlemleriniz nelerdir?
Burkay: Dönüşüm iki ayı geçse de henüz yeterince
dolaşmış değilim. Bu nedenle ülkedeki
ve toplumdaki değişimi yeterince gözlemleyebildiğimi
söyleyemem. 31 yılın ardından İlk
izlenimlerim şöyle: önemli bir değişim
var. Değişimin bir yönü ekonomik. Kentlerin,
kasabaların, hatta köylerin görünümleri bir hayli
değişmiş. Kentler çok büyümüşler.
Şaşırtıcı bir yapılaşma
var. İstanbul’un dört bir yanı gökdelenlerle,
20-30 katlı yapılarla donanmış. Bir
yönüyle betonlaşma bu. Kentin dörtbir yanında
süpermarketler açılmış. Uzun dönemler yaşadığım
Ankara’yı tanıyamadım, öylesine büyüyüp
yayılmış. Diyarbakır da çok büyümüş;
ülkeden ayrıldığımda 140 bin nüfuslu
idi, şimdi bir milyonu aşmış.
Neyse
ki İstanbul’un çevresini saran geniş yeşil
alanlar tükenmemiş daha. Belgrad ormanları duruyor.
Boğaz’ın ve adaların güzelliği sürmekte…
Haliç’in çevresi bir ölçüde temizlenmiş ve düzenlenmiş,
yeşil alanlar oluşmuş. Otoyolların
çevresi de öyle, ağaçlandırılmış
ve çiçek tarhlarıyla bezenmiş. Diyarbakır’ın
tarihsel yapıları korunmuş ve onarılıyor.
Surların çevresi temizlenmiş, yeşillendirilmiş.
Hevsel bahçeleri de sürmekte. Ama hızlı yapılaşma
yeşil alanları tehdit ediyor.
Ülkenin turizme açılmasının yarattığı
ortamda yaşam, en azından orta sınıflar
için birhayli canlı ve kaliteli.
Uzun süren baskı rejimi ve çatışma döneminin
ardından demografik yapıda ve toplum psikolojisindeki
değişim de dikkat çekiyor. Hemen her kesimde,
sol ve İslami cenahta, Kürt kesiminde bir kutuplaşma,
“yarılma”, cepheleşme var. İnsanlar gördüklerini
yaşadıklarını anlamaya çalışarak
değil, önyargılarıyla tavır koyuyorlar.
Şiddet erkek-kadın ilişkilerine, sokağa,
okula yansıyor.
Öte yandan, Kürt sorunu nedeniyle on yıllardır
süregelen çatışma toplumu yormuş. Hem Kürtler,
hem Türkler arasında çatışmanın durması,
sorunların barışçı yöntemlerle çözülmesi
ve böylece ülkeye barış ve huzur gelmesi yönünde
güçlü bir arzu var. Baskı ve şiddet yoluyla
çözümde ısrar edenler giderek güç kaybediyorlar.
Siz federal sistemi savunuyorsunuz, bu konuyu biraz
açar mısınız?
Federal çözüm eşitlikçi bir çözümdür ve benzer
ulusal sorunların çözümü için pek çok ülkede denenmiş
ve başarılı olmuş bir çözümdür. Dünyada
pek çok örneği var. Kürt sorunu gibi ülkeleri dört
devlet arasında bölünmüş bir halkın durumuna
da kanımca uygun düşmekte. Güney Kürdistan bunun
somut örneği. Kanımca aynı şey diğer
parçalar için de mümkün. Eşitlik temelinde bir çözüm
Türk ve Kürt halklarının bir arada barış
içinde yaşamasına, bu sorunun tarihe gömülmesine
olanak verir.
Türkiye federal sisteme hazır mı?
Kürtlerin haklarını tanıma temelinde
bir çözüm gereği artık Türk aydınları
arasında da yaygın biçimde tartışılıyor.
Ama ne yazık ki Türk tarafı, iktidarı ve
muhalefetiyle ve toplum olarak henüz böyle bir çözüme
hazır değil. Düne kadar Kürtler yok sayılıyordu
ve Kürtlerin varlığını ve haklarını
savunmak büyük tepki topluyordu. Şimdi öyle olmasa
da toplum henüz, federal çözüm gibi eşitlikçi bir
çözüm şurda kalsın, sınırlı bir
özerklik talebine bile olumlu gözle bakmıyor. Kamuoyunun
buna hazırlanması lazım. Bu da zaman ister
ve Kürt tarafının bu süreçte Türk tarafını
öfkelendiren, milliyetçiliği ve şovenizmi kışkırtan
politikalar değil, Türk toplumunda ve dünyada bize
dayanışmayı yükseltecek, dostları
arttıracak politikalar izlemesi lazım. Bunlar
da barışçı siyasal mücadeleyi temel alan
politika ve yöntemlerdir.
Arap baharında Suriye’nin durumu ve Katledilen
Mişel Temo’nun ölümü hakkında neler düşünüyorsunuz?
Bu provokatif bir eylemdi, devlet güçleri planlı
mı yaptı, yoksa başka eller mi devrede,
bilemiyorum. Ama zaten demokratik ve barışçı
bir dönüşümü başaramayan, halka hak ve özgürlük
tanıyacağına onu tank ve toplarla sindirmeye
çalışan rejimin tutumu tümüyle provokatiftir.
Muhalif Kürt liderlerden Temo’ya yönelik cinayet, şimdiye
kadar yoğun sokak eylemlerine yönelmemiş olan
Kürtlerin öfkesini daha da kabarttı ve onları
sokağa yöneltti, ayrıca uluslar arası planda
rejime karşı tepkileri arttırdı. Öyle
görünüyor ki Suriye Baas rejiminin de sonu yakındır.
Keşke her şeye rağmen, Esad yönetimi yanlıştan
dönebilse, iktidarı bıraksa ve yumuşak
bir geçişe şans tanısa. Bu, söz konusu
ailenin mensubu olduğu Alevi kesimi için de iyi
olurdu. Çünkü uzun süren diktatörlük, halkın çoğunluğu
Sünni olan Suriye’de derin bir öfkeye yol açtı.
Suriye’deki Kürtler nasıl bir yol izlemeli?
Nasıl bir yol izleyeceklerine elbet kendileri karar
verirler. Bence bugüne kadar izledikleri tavır ve
tutum doğruydu. Demokrasi ve değişim isteyen
halk kesiminin yanında yer aldılar; ama aynı
zamanda, kimlik ve kültür hakları dahil, kendi hak
ve özgürlüklerinin de tanınmasını istediler.
Sokağa pek dökülmediler; böylece rejimin sert saldırılarına
hedef olmak istemediler. Çünkü rejim Kürtlere karşı
çok daha acımasız olabilirdi. Ama öyle sanıyorum
ki bu saatten sonra Kürtler daha aktif olacaklar.
Eskiden genel sekreterliğini yaptığınız
Kürdistan Sosyalist Partisi’nin (PSK) şu anki genel
sekreteri sayın Mesut Tek son yapmış olduğu
açıklamada, yeni anayasada şartlar uygun olursa
kendisi ve arkadaşlarının ülkeye döneceklerini
açıkladı. Hem anayasa hem de sayın Tek’in
bu açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu açıklamayı olumlu buluyorum. PSK silahlı
eylem yürüten bir örgüt değil, mücadelesini barışçı
siyasal yöntemlerle sürdürüyor ve federatif çözüm istiyor.
Bu tür partilerin bu saatten sonra illegal olmaları
ve yöneticilerinin gurbette olması için bir neden
yoktur. Türkiye’de artık hem sosyalist, hatta komünist
partiler legal planda çalışma yapıyorlar,
hem de programında federal çözüme yer veren HAK-PAR
gibi partiler var. Öte yandan, yeni anayasanın örgütlenme
alanındaki pürüzleri tümden temizlemesi gereklidir.
Şiddeti dışlayan her parti ve fikir özgür
olmalı. Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç da yeni anayasa ile bunu amaçladıklarını
söylemişti. Bu gerçekleşirse PSK ve benzeri
partilerin yöneticileri tümden dönebilirler.
Kürt hareketinin dinamiği olan gençlerin nasıl
bir yol izlemesi lazım?
Bu sorunun cevabını birkaç satırla vermek
zor. Ben geçmişte gençlik üzerine de yazdım,
buna ilişkin makalelerimi ve röportajlarımı
arşivde bulmak mümkündür.
Şu kadarını söyleyeyim: Gençlerin heyecan
ve coşkusu yüksektir ve bu doğaldır, bundan
öte gereklidir. Ama siyaset aynı zamanda bir hesap
kitap işidir, akıl ve sağduyunun eşliğinde
yürümelidir. Siyaset uzun soluk gerektirir ve gençler
de bunu göz önüne almalı, enerjilerini daha ilk yüz
metrede tüketmemeli. Halk için çok iyi ve ileri şeyler
istesek de kitlelerin güncel talepleri, duyguları,
değerleri göz önünde tutulmalı, kitlelerden
kopmamalı.
Siyasette ezbercilik, slogancılık insanı
köreltir ve sonuç alıcı değildir. Prensipler
gibi, bilgi ve kararlılık da gerekir. Siyaset
geçmişteki formüllere, şablonlara göre değil,
ulusal ve uluslararası plandaki güç dengelerine göre
yapılır. Geçmişin büyük ustalarının
dediklerinden yararlanmalıyız, ama onların
dediklerini bir dogmaya çevirmemeliyiz. Çağımızın
gerçeklerini, toplumsal değişimi göz önüne almalıyız.
Son olarak Türkiye deki son siyasal durumu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
12 Haziran seçimleri sonrası diyalog sürecinin
gelişmesini, silahların tümden susmasını,
yeni ve çağdaş standartlarda, Kürt sorununun
çözümüne de uygun bir zemin oluşturacak demokratik
bir anayasa yapılmasını beklerken, tam
tersine olumsuz gelişmeler oldu. BDP enerjisini daha
çok demokrasi ve değişim için parlamentoya ve
siyasal alana yoğunlaştıracakken, parlamentoyu
boykot etti ve bunu PKK’nın şiddeti tırmandıran
zincirleme eylemleri izledi. Bu yanlış hükümetin
de dilini sertleştirmesine ve askeri operasyonlara
yönelmesine neden oldu.
Son olarak BDP, kamuoyundan gelen yoğun eleştiri
ve tepkileri de göz önüne alarak parlamentoya döndü ve
bu iyi oldu. Umarım PKK’nın silahlı eylemleri
ve Türk ordusunun operasyonları da durur ve daha
barışçıl bir ortamda yeni anayasayı
tartışmak ve sonuçlandırmak mümkün olur.
Bizi kırmayıp sorularımızı
yanıtladığınız için çok teşekkür
ederiz.
Ben de teşekkür ederim.
12 Ekim 2011
|