KAR (1)
Sevda Kuran
Kuzey karlar altında. Kar geldi, beyazın
yumuşaklığı kapladı her yanı.
Bütün kirli görüntüler, bütün asimetrikliker kayboldu.
Beyazın sonsuz temizliği gözümüzü zaman zaman
yorsa da doğaya giydirilmiş bir gelinlik gibi
duruyor karşımızda.
Yaşlı dünyamızda en çok da teknolojinin
baş döndürücü hızı ile her şey süratle
değişiyor, dönüşüyor, parçalanıyor,
derlenip toparlanıp yeni bir şeyleri doğuruyor.
Değişmeyen tek şey mevsimlerin birbiri
ardına sıralanışı gibi.Yaşlı
ve bitkin dünyamız onu bütün hırpalamalarımıza
rağmen, ister küresel ısınma, ister yoğun
kirlilik olsun, mevsimleri bir biri ardına getiriyor
yaşamımıza. Zaman zaman yoruldum dese de
o yorgun haliyle bir bebek güzelliğinde ilkbahar’ı
doğuruyor bize, sonra yazın güneşinde ısıtıp
sonbahar’ın renk cümbüşünde sarmalıyor
bizi. Bütün doğa bir ”dinlenme” evresine girerken
kış yıldızların parlaklığı
ve karın pür-ü paklığı ile gönül tahtımıza
kuruluyor.
Yaşlı annemizi duyar gibi oluyorum; “inadına
“ diyor, “Bütün örseleyip kirlettiklerinizin inadına
ben sizi hep guzelliğimle, saflığımla
doyurmaya devam edeceğim.”
Dünya böyle seslene dursun, benim onun sesini bastıran
düşüncelerim ruhuma diken gibi batmakta gecikmiyor.
Soğuğun acımasızlığında
bir ufacık odayı ısıtacak yakıtı
bulamıyanlar geliyor aklıma. O soğuk odada
aç mideleriyle uykuya sığınmaya çalısanlar,
yorgan yerine gazete parçalarına sarınarak ısınmaya
çalışanlar geliyor. Hüzün kapımı ha
çaldı ha çalacak derken “dur” diyorum kendime. Yeter
onlar için, onların yerine üzülüp, onları “kurtarmaya”
çalışman. Hiç kimse kimseyi kurtaramaz!
Bir başkası için üzülebilirsin belki
ama onu kurtaramazsın, o kendini kurtarma eylemine
girmeyene kadar. Sen sadece onu kurtardığını
sanırsın. Oysa bu kendini avutmaktan başka
bir şey değildir. Öyleyse İstanbul’un varoşlarında,
Ankara’nın gecekondularında, Kürdistan’da sürgünün
ve şiddetin pençesindeki, soğuk ve açlığın
hırpaladığı kardeşim: ARTIK SENİN
İÇİN
ÜZÜLMEYECEĞİM! Seni kurtarmak istemiyorum taaki
sen kendin için bir şeyler isteyip eylem haline geçene
kadar.
On yıllardır hep seyrettin. Seninle iki
kelime bile konuşmamış, adını
bile bilmeyenlerin senin için gözünü kırpmadan ölüme,
sürgüne, zindanlara, işkenceye gittiğini seyrettin,
kılın bile kıpırdamadı desem
yeridir. Oysa zulum onlar kadar senin de canını
yaktı, seni de yıktı. Öyleyse biraz da
sen kıpırda, birazda sen kaldır başını.
AÇ İNSAN ÖZGÜR DEĞİLDİR!
Psikolojide ´ihtiyaçlar merdiveni` diye bir şey
vardır.Ben yıllarca insanın ilk ihtiyacının
sevgi ve şefkat olduğunu sandım taaki okulumun
ikinci sınıfinda gördüğüm gelişim
psikolojisi dersine kadar. Öğrendim ki öyle değilmiş.
Sevgi, şefkat, özgürluk falan çok sonra. Birinci
ihtiyaç karnın doyması, ikincisi vücutsal olarak
ısınman yani giyim ve barınak. Onun için
doğar doğmaz ağlamamız, midemize girecek
sütü isteriz ve onun için sarılırız hemen
kundağa ya da battaniyeye.
E hal böyle iken yıllardır yarı
aç yarı tok yaşayan ve daha kış gelmeden
çekeceği soğuğun derdine düşen insanlar
neden susar, neden kılını kıpırdatmaz
anlayamıyorum. Sanırım bunu anlatacak hiç
bir psikolojik-sosyolojik teori de yoktur.Çünkü yıllardır
herkes bu konuda bir şeyler söyler, yazar, çizer.
Açlığın, soğuğun, sömürünün böylesine
azgın sürdüğü ve böylesine uzun soluklu devam
ettiği bir başka coğrafya var mı dünyada;
YOK!...
Başında bir devlet ordusuyla bürokrasisiyle
yıllardır Kürdü kırmış, imha
etmiş, deyim yerindeyse insanlıktan çıkarmış;
Türküyle, Kürdüyle büyük bir kesimi yarı açlık
sınırında tutmuş, zulüm uygularken
ne çocuk, ne yaşlı, ne kadın dinlememiş;
yeri gelmiş ana rahmindeki bebek bile postal darbesiyle
parçalanmış; o büyük kitle ise halen susmakta.
Hem de günde birkaç kez Besmele çekip, ya rabbi şükür
diyerekten…
Yeni bir psikolojik-sosyolojik sentez gerekiyor
bize. Yoksa bu anlayamamazlık beni gene üzmeye başlayacak.
Oysa artık başkaları için üzülmek istemiyorum.
Siz de üzülmeyin…
---------------------------------------
(1) Bu yazı bize geldiği zaman kışın
en zorlu zamanları, kar mevsimiydi. Ama Sevda’nın
eldeki yazılarını sırayla yayımlarken
bu sona kaldı, bu arada mevsim de bahara yöneldi...
(Dengê Kurdistan)
|