MURAT’IN KADINLARI
Sevda Kuran
Zaman unutulmak, unutturulmak istenen bir zaman. Yer
adı bir türlü özgürleşmemiş bir yasak ülke
ve devir dağları korku ve zulműn beklediği,
babanın anadan, kardeşin kardeşten, ananın
bebeğinden koptuğu, koparıldığı
devir.
Dedem de dayamış tüfeğini nenemin sırtına
“atacaksın!” demiş. Kundaktaki annemi nenem
önce atmak istememiş. Kar diz boyu, aylardan şubat
ki soğuğu bir yaman işler el kadar bebeğe.
Ama dedem ısrarlı. ”Ağlayıp yerimizi
belli eder, at!” Nenemin aklına Ekrek ağalarından
birinin gelinlerine yapılmak istenen gelmiş.
Leman Ağa ellerinden bağlı. Íki gelini
ile birlikte yakalamış askerler onu. Dünya güzeli
iki gelin. Elazığ´a yargılanmaya götürülüyor.
Yol boyu hakaretlere küfürlere ses çıkarmıyor
ağa. Küfürler yüz kızartıcı, küfürler
kurşundan beter. Hele de gencecik iki gelininin önünde
Leman Ağa´nın yüzü hep yerde. En büyük tehdit
gelinlere yapılıyor “tecavüz” ve Murat´ın
kıyısına çadırlar kurulup mola verildiğinde
akşam üzeri kumandan´ın şehvetli, aç sesi
gürlüyor “Karıları çadıra getirin!” ve
ardından ağa´ya sesleniyor “hadi gel de namusunu
kurtar bakalım Leman Ağa! Leman Ağa´da
ölü sessizliği, ağa yaşarken ölmüş
sanki. Yüzü yerde gözleri kederli. Gelinler askere dönüp
mağrur, başları dimdik, “Çadıra gitmeden
su dökmemiz lazım, çok sıkıştık.”
diyorlar. Kumandan başıyla onaylıyor. Gelinleri
´su dökme´ye götüren iki askerin arkasından sesleniyor.
“Yüzlerini gözlerini de yıkatın, temizlensinler
biraz!” Gelinler Murat´ın kıyısına
yürüyüp sırtlarına tüfeklerini dayamış
askerlere “arkanızı dönün yoksa oturmayız.”
Diyorlar. Askerler çaresiz dönüyorlar arkalarını.
Ve iki gelin, onurlu, gururlu iki kürt gelini gözgöze
geliyor bir an. Sessiz bir söyleşidir gözlerin yaptığı.
Zamana ve zalime meydan okumadır alınan sessiz
karar ve bilmektedirler yüreklerinin taa derinliklerinde
bu onurlu kararın yüzyıllar boyu destanlaşıp,örnek
olacağını. Sessizce dağlara dönüp,
duyulmaz bir haykırışla “Gör bizi! Bize
tanık ol, tanık ol ki neslimize, zulmün sonraki
kurbanlarına örnek olsun ve yazılmamış
tarih unutmasın bizi!” derler.
Íki gencecik gelin bir armağan gibi sunarlar kendilerini
Murat´ın sularına şikayetsiz, tereddütsüz.
Onların olan Murat yetişmiştir imdatlarına.
Kucağında sonsuz bir uyku sunarken iki körpe
bedene askerlerin bağırışları
geç kalmıştır. Murat Ana´nın gücüne
yetecek gücü yoktur zalimin ve Leman Ağa bir aslan
gibi kükremeye başlamıştır. Edilen
bütün hakaretlere, başı dik zulme öfke dolu
cevap verir, yüreği iki gelinine minnet dolu. Gerisi
boştur, tüfeğin, topun,darağacının
gücü onurun karşısında yenilmiştir.
Yüreğini sarsan iki gencecik gelinin davranışı
aklında tereddütü bitmiş nenemin. Fırlatıp
atmış bebeğini, yani annemi. Sonra yürüyüp
sığınakları olan mağaraya dolmuşlar
onlarca kendileri gibi zulumden kaçanlarla birlikte. Nenem
sessiz, içli bir ağlama tutturmuş saatler boyu.
Memeleri süte durmuş, memeleri bebeğinin acısına
durmuş, gözyaşları durmamış.
Ama saatler sonra bir mucize bebeğini süte durmuş
memesine kavuşturmuş. Nasıl mı?
Arkadan gelen kafiledekiler karların üzerinde ağlayan
bebeği bulmuşlar “bu Have´nin (Havva´nın)
kızı değil mi?” deyip alıp getirmişler.
Mağaraya getirdiklerinde annem mosmormuş ama
anne sütünün sıcaklığı onu ısıtmaya
yetmiş de artmış bile!
|