Şıvan
Perwer: Öcalan bana değil yandaşlarına seslensin
KURTULUŞ TAYİZ
Sanatçılar ve aydınlar üzerindeki siyasi baskılara pek
de yabancı olmayan bir ülkede yaşıyoruz.
Ülkesini terk etmek zorunda kalan Yılmaz Güney ve
Ahmet Kaya hâlâ hafızalarda. Hrant Dink cinayeti,
aydınlar üzerindeki baskının en acımasız
örneği. Nobel ödüllü Orhan Pamuk’un hikâyesi de diğerlerinden
farklı değil; o da ülkesinde korkusuzca dolaşamıyor.
Bir de aslında çok bilmediğimiz, çok uzakta,
36 yıldır sürgünde yaşayan ve bugünlerde
TAK adlı örgüt tarafından ölümle tehdit edilen
sanatçı Şivan Perwer var. Şimdi sıkı
koruma tedbirleri altında yaşıyor. Taraf,
ünlü sanatçıya kamuoyunun ve hayranlarının
merak ettiği soruları yöneltti. Şivan ise
sözünü esirgemedi. İşte o ropörtaj.
» Şivan Bey, Türkiye’ye dönüşünüz konusunda son durum
nedir? Türkiye hükümetiyle bu konuda herhangi bir görüşmeniz
var mı?
Türkiye’ye dönmem şimdilik gündemimde değil. Hükümet yetkilileri
veya bazı milletvekilleri ile basına da yansıyan
temaslarım oldu. Kültür Bakanı Sayın Ertuğrul
Günay ile Başbakan Yardımcısı Sayın
Bülent Arınç’ın da aralarında olduğu
kimi politikacılarla görüşmem oldu. Bu görüşmelerde
halkımın içinde yaşadığı
insanlık dışı koşulları
doğrudan anlatma fırsatı buldum. Ancak
kimseden Türkiye’ye dönüşle ilgili herhangi bir talebim
olmadı.
» Türkiye’den kendi isteğinizle mi ayrılmıştınız?
Hayır. Ülkemi kendi isteğimle terk etmedim. Ülkem ve halkım
sanatımın beslendiği asıl kaynaktır
ve ben 36 yıldır ülkemden uzağım.
Bu hasretle yaşamak, ancak yaşayanın anlayabileceği
bir duygudur ve ben bunu pek çok şarkımda dile
getirdim. Kim, böyle bir duyguyla yaşamak ister ki.
O nedenle politik hesapların gölgesinden uzak, sanatımı
özgürce icra edebileceğim koşullar oluştuğunda
kuşkusuz döneceğim.
» Dönüşünüz önündeki engeller nelerdir?
Esareti reddetmiş, özgür bir sanatçı olarak ülkeme dönüşümün
zamanını ve şeklini bizzat kendim belirlemek
isterim. Beni Şivan Perwer yapan özelliklerimden
uzaklaştıracak herhangi bir yönlendirmeyi kabul
edemem. 36 yıldır niçin sürgün hayatı yaşadım
ben? Benim kaderim halkımın kaderinden ayrı
değil ki.
» Türkiye 36 yıl önce bıraktığınız
Türkiye değil.
Hükümetin, 80 yıllık ret ve inkâr politikalarını
değiştirme yönünde bazı adımlar atmış
olması ve kimi hükümet yetkililerinin ülkeme dönmemle
ilgili bana çağrı yapmış olmaları
sevindiricidir. Ancak hepimiz biliyoruz ki bu 80 yıl
halkım için tam bir cehennem yaşamı oldu;
ne yazık ki bu durum halen büyük ölçüde sürüyor.
Hapishaneler halen dolu. Kürdistan’da askerî operasyonlar
devam ediyor. On binlerce Kürt benim gibi sürgünde yaşamak
zorunda; binlerce Kürt genci de Kürt halkının
yaşadığı zulmün, acı ve trajedinin
sonucu olarak dağlarda. Bugün hâlâ evlerde ağıtlar
yakılıyor, gençlerimizin cenazeleri anaların
yüreğini dağlamaya devam ediyor. Bu durum bana
acı veriyor, yüreğim kanıyor. Benim dönüşümle
birlikte bu trajedi sona erecek mi? Benimle ilgili belki
iyi niyetli olabilirler ama hükümetin yaklaşımları
seçim hesaplarına endeksli günlük politik kazançların
ötesine geçmelidir.
» Seçim hesaplarının ötesine nasıl geçilir?
Mesela hükümet, Kürt sorununun çözümü için güven verici köklü adımlar
atmalıdır. Görüşlerini önemsediğim
birçok Türk ve Kürt aydını ve sanatçısı
da hükümetin Kürt sorununun çözümü yönünde ciddi adımlar
atmadığını, atamadığını
söylüyorlar. Ömrünün büyük kısmını Kürtlerin
özgürlüğü için hapishanelerde geçirmiş olan,
Türklerin onur duymaları gereken bilim adamı
İsmail Beşikçi ile Kürt sorununun çözülmesi
için çırpınan Türk halkının vicdanı
olduğunu düşündüğüm, edebiyatçı yazar
Ahmet Altan gibi pek çok aydının da böyle düşünmesi
benim kaygılarımı arttırıyor.
» Türkiye’ye döneceğinize ilişkin haberlere tepki gösterildi...
Türkiye’ye dönüşümle ilgili üretilen spekülasyonlar karşısında
PKK’nin tutumu beni şaşırtmadı. Kendisi
dışında hiçbir görüşe hayat hakkı
tanımamış, tıpkı devlet gibi
her türlü farklılığı ortadan kaldırarak
tekçi bir anlayışı hâkim kılmak için
şiddet dahil her yolu denemiş bir partinin,
kendilerine boyun eğmemiş bir sanatçı olarak
beni hedef haline getirmesi şaşırtıcı
değil. Geçmişte de benzer uygulamalarla karşılaştım.
Şarkılarımı halkımın özgürlüğüne
adarken sadece Türk devletinin değil, bölgedeki diğer
baskıcı devletlerin de hedefi olacağımı
biliyordum. Fakat bir gün Kürtlük adına hareket ettiğini
iddia eden bir partinin hedefi olacağımı
düşünemezdim. Ama unuttukları bir şey var:
Eğer baskılar ve tehditler beni korkutsaydı
daha başından halkımın sesi Şivan
Perwer olmazdım.
» Kürt davasına ihanet etmekle suçlanıyorsunuz; bazı
çevreler bu yönde bir kampanya başlattı, ne
diyorsunuz?
Çok üzülüyorum ama kendi adıma değil. Daha çok bu tür linç
kampanyalarını yürütenler adına, bu kampanyalarda
kullanılan Kürt gençleri adına çok üzülüyorum.
Bu tür kampanyaları düzenleyenler, militarist devletlere
benzediklerini göremiyorlar mı? Bakın rahmetli
Ahmet Kaya’ya yönelik kampanyada yer alanlar şimdi
o dönem yaptıklarından dolayı utanıyor.
Ben bu tür kampanyalarda kullanılan Kürt gençlerinin
de bir gün bu yaptıklarından büyük bir utanç
duyacaklarını düşündükçe, onlar adına
üzülüyorum.
» Kendi durumunuzu Ahmet Kaya olayına benzetiyorsunuz...
Siz nasıl davranacaksınız?
Tekrar vurgulamalıyım ki devlet ve PKK ikilemi beni son derece
rahatsız ediyor. Devletin ya da PKK’nin hesabı
ne olursa olsun, irademi ipotek altına alıcı
her yaklaşım beni incitir. Herkes bilmelidir
ki Şivan Perwer bir sanatçı olarak kendini inkâr
edecek hiçbir şey yapmaz.
» Bu son dönemde saldırıya uğradınız
mı?
Almanya’nın Bonn şehrinde Kürt sanatını geliştirmek
için öncülük yaptığım vakfımıza
ve bazı arkadaşlarıma daha çok telefon
üzerinden hakaretler yapıldı ve bazı tehditler
geldi. Sanırım hakkımda manipülasyona dayalı
yazılıp çizilenler birilerini gaza getirdi.
Basın faaliyeti ve gazetecilik yaptığını
sananlar görüşüme dahi başvurmadan yazılarıyla
birçok insanımızı yanlış yönlendirdi.
Beni halkıma sırt çevirmekle, yanlış
siyaset yapmakla, hükümete ve devlete yanaşmakla
ve hatta hainlik yapma ile suçlayıp hedef yaptılar.
Sosyal paylaşım siteleri üzerinden çirkin kampanyalar
organize edildi. Bunlara gerekli cevabımı da
aynı şekilde sosyal paylaşım siteleri
üzerinden verdim. Sanat yaşamım boyunca hiçbir
tehdide boyun eğmedim.?
» Aldığınız tehditler veya hakkınızda
yürütülen tehditkâr kampanyalar yüzünden yaşam biçiminiz
değişti mi? Konserler, sanatsal programlarınızı
iptal etmek zorunda kaldınız mı?
Yaşam biçimimde bir değişiklik yok ve olmayacak. Sadece
güvenlik tedbirleri iradem dışında sıkılaştırıldı.
Ayrıca konserlerimi yapan bazı kesimlerde tereddütlerin
oluşması ya da korkmaları beni üzüyor.
Halkıma sanatımla verdiğim sevginin beni
koruyacağına inanıyorum.
» Halepçe katliamını dünyaya duyuran bir sanatçı
olarak Kürt davasına ihanet etmekle suçlanmak sizi
nasıl etkiliyor?
Kürt halkı beni ihanetle suçlamıyor. PKK’ye yakın bazı
çevrelerin yaptıkları bu ağır suçlama
kendi ayıplarıdır. Sanat yaşamım
boyunca baskı ve zulme karşı halkımın
sesi olmaya çalıştım. Halkıma moral
ve sevgi vermek için uğraştım. Bu duruşumda
bir değişiklik yok ve olmayacak. Şunu herkesin
iyi bilmesi gerekir; halkımı ve sevenlerimi
üzecek bir hareket veya girişimde bulunmam ama bağımsız
sanatçı kişiliğimi ve irademi de kimseye
teslim etmem. ?
» Kişisel menfaatleriniz için AKP’ye yakınlık
duyduğunuz iddia ediliyor?
Böyle bir soruyla karşılaşmak bile bana acı veriyor.
Daha önce de açıkladım; bazı şeyler
vardır ki ne satılır ne de satın alınabilir.
Şivan Perwer’in değerlerini hiç kimse satın
alamaz. Pek çok tehlikeyi göze alarak sanatımla halkıma
eşit, onurlu ve özgür bir yaşam diye seslenirken
kişisel çıkarlarımı düşünmem
nasıl düşünülebilir? Böyle bir iftira karşısında
açıklama yapmak zorunda kalmam bile tahammül edilmesi
zor bir duygu.
» Hükümet, Kürt sorununda ne yapmalı ? Mevcut tabloyu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de militarist-darbeci kesimleri etkisizleştirmeye, Kürtlere,
aydınlara, demokratlara kan kusturan Ergenekon gibi
devletten beslenen yasadışı örgütlerden
hukuk önünde hesap sormaya yönelik bazı olumlu adımlar
atılıyor. Bu adımları destekliyorum.
Hükümet kendisine karşı darbe yapmaya yeltenen
askerleri daha çok yargı karşısına
çıkarıyor. Ama aynı askerlerin Kürdistan’da
işlediği binlerce faali meçhul cinayetin aydınlatılması
için halen ciddi girişimlerde bulunulmuş değil.
Kürt çocuklarını atış tahtası
gibi kullanan askerler beraat ediyor. Çocukların
kafasını dipçikle yaran polisler görev başında.
Başbakan Erdoğan geçenlerde bir kez daha Avrupa’da asimilasyon
insanlık suçudur dedi. Anadille eğitim hakkını
savundu. Ama aynı başbakanın yönettiği
Türkiye’de Kürtlerin anadilde eğitim hakkı yasak.
Asimilasyon ise temel bir devlet politikası.
» Peki hangi adımlar atılmalı?
Çağdaş dünyada halklar arasında barışın
yeniden temini ve halkların eşitlik temelinde
kucaklaşması için bilinen tecrübeler var. Toplumsal
uzlaşma için öncelikle cezaevleri boşaltılmalı.
Abdullah Öcalan dahil bütün Kürt tutukluları serbest
bırakılmalı. Sürgündeki on binlerce sürgün,
dağdaki binlerce Kürdün eve dönüşleri sağlanmalı.
Toplumsal uzlaşma ve barış için güven verici
adımlar atılmalı.
» Ama bazı belediye başkanları ile tanınmış
Kürt siyasetçiler KCK davasından tutuklandı?
Seçilmiş belediye başkanlarının, açık siyaset
yapan Kürt siyasetçilerin bileklerine kelepçe vurularak
tutuklanması ve kendilerini anadilleriyle savunmalarının
engellenmesi kesinlikle kabul edilemez. Üstelik Kürtçenin,
mahkeme kayıtlarına “Kürtçe olduğu sanılan
bir dil” olarak yazılması, demokratikleşme
programı uyguladığını ileri süren
hükümet açısından büyük bir çelişkidir.
Kürt dilinin bu biçimde aşağılanması
ise tam bir cehalet örneğidir. Eğer hükümet
söylediklerinde samimi ise açık siyasetin önündeki
engelleri kaldırmalı, KCK davsında tutuklanan
siyasetçileri serbest bırakmalıdır.
» TRT Şeş’e bakışınız nedir?
24 saat Kürtçe yayın yapan bir televizyon açması önemli bir
adımdır. Ancak TRT 6 kanalının henüz
yasal bir güvenceye bile kavuşmamış olması
düşündürücüdür. Ben kuruluşundan beri Paris’ten
yayın yapan Kurd1 kanalına katkı sunuyorum
zaten. Kürtçeyi güzel sergilemeyi bir misyon olarak görüyorum.
TRT 6’nın “Kurtlar Vadisi” ya da “Tek Türkiye” gibi
dizileri sunan kanallardan daha kötü olduğunu düşünmüyorum.
» Öcalan “Şivan kendisini kullandırtmasın” diye
açıklama yaptı. Kendinizi kullandırtıyor
musunuz?
Sayın Öcalan bir yandan bana ve Sayın Kemal Burkay’a gelsin
demokratik çözüm sürecinde yer alsın derken, öte
taraftan “Kendini AKP’ye kullandırtmasın, yoksa
halk nezdinde beş kuruşluk değeri kalmaz”
diyor. Kendimi kullandırtmamın kıstası
bir AKP’li bakanla buluşup Kürt ve Kürdistan gerçekliğini
konuşmak mıdır? Yoksa onlardan bağımsız
herhangi bir televizyona bir röportaj vermek midir? Yine
demokratik çözüm sürecinde yer almak illa onların
yapısı içinde hareket etmeyi mi gerektirir?
Sayın Kemal Burkay gibi ömrünün çoğunu hapis,
sürgün, siyaset ve edebiyat uğrunda harcamış
tecrübeli bir şahsiyete dostluk elini uzatacağı
yerde küçümsüyor. Bu yaklaşımlar doğru
ve samimi değil. Bir kere Kürt mücadelesinde emek
sarf eden herkese saygılı olmak, farklılıklarıyla
kabul etmek ve eleştirilere de tahammül etmek gerek.
Muhalif seslere tahammülün olmadığı toplumlarda
demokrasi olamaz. Eğer PKK ve Sayın Öcalan,
Kürt halkının birliğini ve iyiliğini
istiyorsa, bize tehdit yerine, dostluk elini uzatır
ve “Gelin dostlar bu meseleyi birlikte çözelim” der. Ama
tabii ki bizi de dinleyerek ve düşüncelerimize saygı
göstererek.
» Türkiye’ye dönmek için birilerinden izin almak zorunda mısınız?
Ya da başkalarının onayı mı gerekiyor?
Siyasilerle kamuoyu önünde açık görüşmeler yapmak, basına
açıklama yapmak ve koşulları oluştuğunda
ülkeme dönmek için kimseden icazet almak zorunda değilim.
Tabii ki sevenlerimin ve dostlarımın görüş
ve düşüncelerine önem verir, halkımın hassasiyetlerini
dikkate alırım. Sayın Öcalan, ortada bir
dönüş kararım olmadığı halde
yalan yanlış haberler yayarak benim aleyhime
linç kampanyaları yürüten, işi beni ölümle tehdit
etme noktasına kadar vardıran yandaşlarına
seslenseydi daha doğru olurdu. Kendisi tutuklu olan
bir siyasinin, başkalarının özgürlüğüne,
yaşam hakkına daha fazla özen göstermesi beklenir.
Kürt halkı için demokrasi ve özgürlük istediğini
ileri sürenlerin, Kürt toplumu içerisinde demokrasiye,
özgürlüğe, farklılıklara tahammülsüz olmaları,
hatta giderek kendisine karşı mücadele ettiklerini
ileri sürdükleri devletler ile aynı dil ve yöntemleri
kullanmaları müthiş bir çelişkidir. Bu
durum bana Arap diktatörlerinin siyasetini hatırlatmakta.
Onlar da kendilerinden olmayan, onlar gibi düşünmeyen,
onlara methiye dizmeyen kişi kuruluş, sanatçı,
yazar aydınlara hayat hakkı tanımazdı.
Kürt hareketlerinin Stalinist, Baasist, Kemalist ve otoriter
zihniyetlerin etkilerinden kurtulup demokratik bir anlayışla
hareket etmesi hem onlara hem de halkımıza daha
hayırlı olur. İletişim ve teknolojinin
geliştiği modern çağımızda Gılgamış’a
özenmeye gerek yok.
» TAK (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) adlı örgütün internet
sitesinde, sizin de adınızın yer aldığı
bir tehdit bildirisi yayımlandı.
Evet. PKK’nın yan örgütlerinden biri olduğu ileri sürülen TAK
adlı örgüt bazı Kürt aydın ve siyasetçilerinin
yanı sıra benim adımı da vererek açıkça
ölümle tehdit etti. Bu tehdidin Öcalan’ın açıklamalarından
hemen sonra gelmesi düşündürücüdür. TAK eğer
iddia edildiği gibi derin devletin provokasyon amaçlı
organizasyonlarından biri değilse, bana ya da
diğer Kürt siyasetçiler ve aydınlara yönelik
olası bütün saldırıların siyasi sorumluluğu
sayın Öcalan’a ve her açıklamasında övgüler
dizdiği devlete aittir. Öcalan’ın her söylediğini
talimat kabul eden bu organizasyon, Öcalan’ın ve
İmralı’da karargâh kuran derin devletin bilgi
ve onayı olmadan hiçbir şey yapamaz.
Bu örgüt üzerinden, bağımsız ve özgür düşünen bütün
aydınlar susturulmak isteniyor. Devlet, Türkiye toplumu
içerisinde İsmail Beşikçi şahsında
bütün aydınları ve gazetecileri hapis cezaları
ile susturmak isterken, PKK de Şivan Perwer, Kemal
Burkay ile (önceki tarihlerde) Leyla Zana, Osman Baydemir
ve Ahmet Türk gibi Kürt toplumu tarafından sevilen
şahsiyetleri psikolojik olarak terörize ederek susturmayı
amaçlıyor.
» Peki ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Öcalan bizi adamları aracılığı ile tehdit etse
bile, biz kendisi dahil bütün Kürt siyasetçilerin özgür
bir ortamda yaşayıp siyaset yapmalarını
sağlamak için mücadele etmeyi insani bir görev olarak
kabul ediyoruz. Nasıl yıllarca halkımın
diğer halklarla eşit biçimde ve özgürce yaşaması
için sanatımla mücadele ettiysem, barış
ve kardeşliğin tesisi için de sunabileceğim
katkıları korkmadan yapar ve hiçbir tehdide
boyun eğmem. Türk devletinin baskıcı ve
kirli politikalarını eleştirdiğim
gibi, Kürt örgütlerinin yanlışlarını
da açık açık söylemekten çekinmiyorum. Kimse
bana gözdağı verip teslim alacağını
ve susturacağını sanmasın.
» Yakın zaman önce, bir gazetede Türk halkına hakaret
ettiğiniz ileri sürüldü, gerçekten böyle mi?
Bazı basın organları bir Newroz etkinliğindeki konuşmamı
düşmanca göstererek halkın gözünde beni Türk
halkına karşıymışım gibi
gösterdiler. Bu haber üzerine Türkiye’deki bazı milliyetçi-ırkçı
gruplar bana saldırmaya başladı. Zulme
karşı isyan ve başkaldırı şarkılarını
söylemişim ama öte yandan her zaman halkların
dostluğu ve kardeşliği üzerine de bir sürü
şarkı okumuşum. Bugü halklar arasına
nifak tohumlarını ekenler ırkçı ve
rantçı kesimlerdir. Bu dönemde herkesin üzerine düşen
sorumluluğu yerine getirmesi ve bu düşmanlığa
artık bir son verilmesi gerekiyor.
Son olarak eğer beyanat ve konuşmalarımla gerek Kürt olsun
gerekse de Türk olsun bir insanın dahi kalbini kırmışsam
onlardan özür dilemeyi bir erdem sayarım.
------------------------------------------
Taraf Gazetesi-9 Mart
|