Arif SEVİNÇ’in Konuşma metni
Ülkemizin Kuzey parçasında, bu kapsamda bir konferansın
toplanması sevindirici ve gelecek açısından
umut vericidir.
Kuzey Kürdistan Konferansı’na emeği geçen
herkese ve katılımcılara teşekkür
ediyor, saygılarımı sunuyorum.
Bilindiği gibi sömürgeci militarist rejimin akıl
almaz çağdışı baskıları,
Kürt hareketini illegaliteye itmiştir.
İllegal zeminde, çok dar alanlarda, her boyutu ile
konuşulan, zaman zaman ortaya çıkan kısıtlı
legal zeminlerde ise gerçek adı ve boyutlarıyla
tartışılamayan, çeşitli tehdit ve
“yasak”larla engellenen, bu nedenle geçmişte ancak
“şark meselesi”, “doğu sorunu” “geri kalmışlık
meselesi “ gibi başlıklar altında konuşulan,
bu gün ise yaygın olarak “Kürt sorunu” olarak ifade
edilen, o başlık altında konuşulan
sorunun esası “Kürdistan” sorunudur.
Sorunun gerçek adı ve boyutları ile konuşulmasının
önemli olduğunu,çözüme yönelik projeler de tayin
edici olduğunu düşünüyorum.
Ne yazık ki; Türkiye Cumhuriyeti’nin, 87 yılın
ardından ulaştığı “ileri demokratik”
seviyede bile ülkemizin adı, “Kürdistan” kelimesini
kullanmak suçtur.
Pek çok Kürt yurtseverinin, siyasetçi ve aydının
yargılanmasına, bedel ödemesine neden olan bu
durum ortadayken legal zeminde sorunlar nasıl özgürce
tartışılacak? Ortak akıl gerektiren
programlar nasıl ortaya çıkarılacak? Çözüm
önerileri nasıl sentezlenecek?
Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcut yasal alanı ile Kürdistan
meselesinin ve o gerçeklik üzerinden, ulusal birlik meselesini
konuşmak mümkün olmadığına göre yapılacak
şey, devletin bu güne dek yaptığını
yapmaktır. O “Kürdistan yoktur” gibi yapıyor,
biz de, defacto bir pozisyonda, bu yasakları “yokmuş”
gibi düşünüyor ve konuşuyor, görüşlerimizi
paylaşıyoruz…
Değerli katılımcılar;
Kürdistan, üzerinde yaklaşık 40 milyon nüfusun
yaşadığı, sömürgeci-emperyalist devletler
tarafından, Türkiye, İran, Suriye, Irak devletleri
arasında dört parçaya bölünmüş, her parçası,
zengin yer altı yerüstü kaynakları talan edilen,
insanları Zilan’da, Dersim’de, Halepçe de olduğu
gibi soykırıma varan uygulamalara maruz bırakılan,
açlık ve yoksulluk içinde tutulan, kimi yerde “enfal”
lerle canına kastedilen, kimi parçalarda dili dahi
yasaklanan, kimisinde kimlik dahi verilmeyen, yok hükmünde
insanların yaşadığı bir ülkenin
adıdır.
Keza, Kürdistan özgürlüğü uğruna aralıksız
olarak 200 yıldır mücadele edilen, ,diliyle,
kültürü ile yer altı yerüstü kaynakları ile
alabildiğine zengin direngen bir halkın yaşadığı
bir ülkenin adıdır.
Kürdistan’ın parçalanmışlığı,
her parçasının sömürge statüsünde tutulması,
bu topraklarda yaşayan halkın temel hak ve özgürlüklerinin
gasp edilmesi, sorunun temelidir
Kürt/Kürdistan sorunu sıkça ifade edildiği
gibi “etnik “bir sorun, “azınlık sorunu” veya
“alt kimlik” sorunu değildir, ekonomik, sosyal, kültürel
pek çok boyutu da içeren “ulusal” bir sorundur.
Ulusal sorunların çözümünün yolu, ulusların
kendi kaderlerini özgürce belirleme hakkının
teslim edilmesidir.
Kuzey Kürdistan için bunun iki biçimde olabileceği
görüşündeyiz: Kürt halkı ayrılıp kendi
devletini kurabilir veya Türkiye halklarıyla demokratik
bir birliği seçebilir.
İkinci durumda, birlik eşit haklara sahip federasyon
biçiminde olmalıdır. Kürdistan ayrı bir
cumhuriyet halinde örgütlenmeli, kendi parlamentosu hükümeti
olmalı ve her bakımdan Türkiye ile eşit
haklara sahip bulunmalıdır.
Kuşkusuz federe bir tarzda örgütlenen Kürdistan,
kendi içinde de çeşitli federe yapılar oluşturmalı,
ülkemizde yaşayan çeşitli azınlıklar
bu yolla kendi kendilerini yönetmelidir.
Değerli katılımcılar, Ulusal kurtuluş
Kürt halkının kendi eseri olacaktır. Bu
da zorlu bir mücadeleyi gerektirmektedir.
Egemenler Kürdistan halkının kendi kendisini
yönetmesini engellemek için bin bir yol ve yöntemlerle
çaba harcamaktadırlar.
Ulusal bilincimizi yok etme, çarpıtma uğraşıları,
asimilasyon politikaları, sürgün ve imha politikalarının
altında yatan neden budur
Kürt siyasetçileri de bu engelleri daha az acıyla,
daha az kanla, yıkımla ve daha kısa zamanda
aşmak için çabalarlar.
Bu hakkın realize olması için gerekli olan
en etkili araç ulusal birliktir; Ulusal bilincin yükseltilmesi,
kurumsallaştırılması ve birleşik
bir temsil örgütünün açığa çıkarılmasıdır.
Ulusal birlik (ki çağrı metninde Kürtler arası
birlik olarak ifade edilmiş) söz konusu olduğunda
ikili bir durum karşımıza çıkmaktadır.
Birincisi Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik sahası
içinde olan yaklaşık 20 milyon kürdün yaşadığı,
bizim Kuzey Kürdistan dediğimiz parçadaki ulusal
birliğin yaratılmasıdır.
İkincisi ise dört parçanın ulusal güçlerinin
bir araya gelerek oluşturacakları birliktir.
Bu konu geçmişten bu yana hemen hemen tüm Kürt siyasi
gruplarının ortak söylemi olmasına rağmen
neden her girişimin başarısızlıkla
sonuçlandığı üzerinde düşünmek yararlı
olacaktır.
Kuşku yok ki bu duruma Kürt siyaset sınıfının
yetmezliklerinin yanı sıra
Kürdistan’ın parçalı durumu, her parçadaki
örgütlerin öncelikleri, ihtiyaçları ve diğer
parçaları egemenliği altında tutan devletlerle
geliştirdikleri “özgün” ilişkilerin, payı
belirleyici olmuştur.
Bu gün ne Kuzey Kürdistan’da bir ulusal birlikten bahsedilebilir,
ne de dört parçada ki Kürt örgütleri arasında kapsamlı
bir birlikten…
Dileriz ki bu konferans bu özlemin gerçekleştirilmesinde
somut bir zemin olur.
Kürtler arası birlik ve Güney konferansı
Ortadoğu’da statüko değişiyor. Dün Saddam
rejimi devrildi ve Güney Kürdistan özgürleşti, ulusal
kurumlarını yaratıp geliştirme yoluna
girdi. Bu gün Suriye yeniden yapılanma talepleriyle
sarsılıyor. Değişim İran’ı
da sarsacağına, Türkiye’nin de bu süreçten etkileneceğine
kuşku yok. Bu durumda Güney Kürdistan’da halkımızın
kazanımlarını korumak ve geliştirmek,
Ortadoğu’da değişen statükodan halkımızın
lehine yararlanmak için Kürdistan’ın tüm parçalarında
yurtsever güçler arasında dayanışma ve
işbirliği zorunlu hale gelmiştir.
Son zamanlarda sevinçle –umutla beklenen Güney Kürdistan’da
gerçekleşmesi planlanan konferans, PKK nin tekrar
şiddeti tırmandırması, Türkiye’nin
ve İran’ın PJAK Ve PKK’ yi gerekçe yaparak hem
PKK/ PJAK güçlerini hem de Güney Kürdistan topraklarını
bombalaması ve bir kara harekatının gündemde
olması gibi nedenlerle belirsiz bir tarihe ertelenmiştir.
Tüm parçalarda ve diasporadaki Kürtlerin katılımı
ile Güney Kürdistan’da bir konferansın toplanması
talebinin aynı zamanda PKK den geldiği, bu çerçevede
pek çok girişimde de bulunulduğu biliniyor.
Seçim süreci ve sonrasında Kürt çevreleri arasında
başlayan işbirliği ve yakınlaşma,
Güneydeki ve diğer parçadaki Kürt hareketleri arasında
olumlu bir hava yaratılmışken birden bire
ortamı istikrarsızlaştırmak, tam bir
savaş alanına, kaosa sürüklemenin anlamı
nedir?
Hayli mesafe alınmışken, PJAK’ın
İran’a yönelik yeniden saldırı başlatması,
İran’ın saldırılarına zemin hazırladıktan
sonra ateşkes ilan etmesi, PKK nin ise iddia edildiği
gibi, tam da Öcalan ile müzakerelerin yapıldığı,
önemli mesafelerin kat edildiği, pratik adımlar
seviyesine ulaşıldığı bir dönmede
Silvan olayı ile başlayan ve gelişen şiddet
eylemleri neyin nesidir?
Türkiye’nin, İran’ın askeri operasyonlarına,
Güney Kürdistan’a havadan ve karadan bomba yağdırmasına,
bölgenin istikrarsızlaştırılmasına,
hatta kardeş kavgasına uygun bir ortam hazırlamasına
anlam vermek mümkün müdür?
Bu ortamda Güneyde bir ulusal konferans toplanabilir
mi?
Öncelikle PKK gerçekten bir ulusal konferansın toplanmasını,
Kuzeyde Kürtler arasında sağlıklı
bir birlikteliğin oluşmasını, sorunların
barışçıl yöntemlerle, diyalogla çözümünü
istiyorsa; ortamı istikrarsızlaştıran,
kaosa neden olan, esasen Kürt halkına da, PKK ye
de zararı olan şiddet politikalarından
vazgeçmelidir.
Bu gün gelinen aşamada silahlı mücadele, Kürt
halkı açısından varacağı sonuçlara
ulaşmıştır.
Uzunca bir zamandır aynı fasit daire içinde
kendini tekrar etmektedir.
Genel olarak Türkiye’de demokratikleşmeye, statükocu
militarist kesimin geriletilmesine yol açmıyor
Giderek Irkçı şoven kesimlerin Kürt halkına
yönelik şiddet politikalarına meşruiyet
sağlayan, bölge devletlerinin Güney Kürdistan hükümeti
üzerinde baskı kurmasına, ulusal kazanımlar
üzerinde tehdide zemin hazırlayan bir bahaneye; kuzeyde
Kürdistani güçler arasındaki yakınlaşma
ve işbirliğini bloke eden, legal, demokratik
alanlardaki çabaları anlamsızlaştıran
bir vesayete dönüşüyor...
PKK silahlı mücadeleyi sonlandırmalıdır.
Kürt halkının temel hak ve özgürlükleri için
mücadeleyi, meşruiyeti esas alan sivil itaatsizliklerle,
legal, demokratik, barışçıl yollarla sürdürmelidir.
Unutulmamalıdır ki silahlı mücadele amaç
değildir, politik hedeflere ulaşmada başvurulan
araçlardan sadece biridir.
Zamanı geldiğinde araç değiştirme,
çağın gerektirdiği yeni araçları devreye
sokma becerisi gösteremeyenler uluslar arası zeminlerde,
uğruna mücadele ettiği kendi halkının,
etkilediği kitlenin gözünde meşruiyetini yitirir
ve giderek çürürler.
PKK önemli bir kitle gücüne, yerel yönetimlerde, parlamenter
zeminde, pek çok alanda ciddi bir ağırlığa
sahiptir.
PKK dönüşme becerisini gösterebilmelidir.
Barışçıl demokratik zeminde yeniden yapılanacak
bir PKK, Kürtler arasındaki yakınlaşmanın,
ulusal demokratik talepler etrafında toparlanmanın,
ortak bir program çerçevesinde ulusal kurumlaşmaya
yönelmenin kanallarını açacaktır.
Kürtler arası birlik ancak bu zeminde, geçici yakınlaşmaları,
taktik hesaplara dayalı diyalogları, aşarak
sağlıklı, istikrarlı bir sonuca ulaşabilir.
Değerli katılımcılar.
Türkiye yeniden yapılanıyor. İlk kez bir
sivil anayasa yapılması gündem de.
12 Eylül faşist anayasası toplumu çürüten,
gelişmesini engelleyen, Kürt halkının en
asgari hak ve özgürlüklerini bile tırpanlayan, her
iktidar zamanında biraz değiştirilse de,
bu haliyle bile statükonun temel dayanağı olan
anayasa tarihin çöplüğüne atılacak
Bu Kürtler açısından, Kürdistan sorununun çözümü
açısından da bir fırsattır.
Sorunun çözümü bu günden mümkün olmasa da en azından
çözüm kanallarının yaratılması, önünün
açılması açısından önemli olanaklar
yaratmaktadır.
Yeni anayasa sürecinde çatışan ana taraflar
belirginleşmiştir. Kemalist militarist kesim
ile onların “silahsız kuvvetleri” ; CHP ve MHP
de 12 eylül anayasasının değişmesini
istediklerini ilan etseler de statükonun değişmemesi
yönünde çaba harcayacakları ortadadır.
Değişimden yana kesimler ile AK Parti ise
12 eylül anayasasını tümden kaldırmayı
ama kendi anlayışına uygun olarak yeni
bir anayasa yapılmasını önermektedir.
Bu sürecin olanaklar ve tuzaklarla dolu olduğu ortadadır.
Bu durumum da Kürtlerin statükocu militarist kesimlerle
arasına mesafe koyması, değişimden
yana kesimlerle diyalog geliştirmesi gereklidir.
Kürdistan sorununun çözümüne yönelik mekanizmaların
yeni Anayasada yer bulması, sorunun çözümü için
Kürt taleplerinin ortaklaştırılması
için önerici olmalıdırlar.
Bir bütün olarak Kürt hareketi Anayasa sürecinde daha
sıkı ilişkiler geliştirmeli, bu süreci
kotaracak mekanizmalar yaratmalıdırlar
Hazırlanacak anayasanın özgürlükçü, sivil,
katılımcı, çoğulcu ve demokratik olmasına
katkı sunmalıdırlar. üniter devlet yapısı
Türkiye’nin çok uluslu, çok ülkeli yapısına
uygun değildir. Türkiye ademi merkeziyetçi bir
tarza yeniden şekillenmeli, bu zeminde Kürt /Kürdistan
sorununa eşitlik temelinde çözüme kavuşturulmalıdır.
17/18 Eylül 2011 Diyarbakır/KLAS OTEL
Arif SEVİNÇ
Dema Nu Gazetesi
Genel Yayın Yönetmeni
|