TÜRKİYE’NİN YENİDEN
YAPILANDIRILMASI İÇİN YAPILACAK ANAYASANIN TEMEL
ÇERÇEVESİ
Beşdervanên
bi rumet
Ez we hemuyan
bi hürmet silav dikim.
ji Konferansa
me ra serkeftinek mezin dixazım.
Değerli Katılımcılar
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Konferansımıza
başarılar diliyorum.
Çok hassas bir
dönemde Kürdistan toplumunun pek çok dinamiğinin
katılımıyla bir Kürdistan Konferansının
toplanmış olması tarihi bir değerdedir.
Bu değerin olumlu sonuçlara varmasını içtenlikle
dilerim. Konferansın halkımızın hak
ve özgürlük mücadelesine yeni bir soluk kazandırmasını
ve yaşanan acılara son verecek bir yolun döşenmesine
vesile olmasını isterim. Konferansın aynı
zamanda Türkiye ve bölge halklarına da hayırlı
olmasını içtenlikle diliyorum.
Değerli katılımcılar,
Ben, bugünün gündemi
gereğince, genel hatlarıyla önümüzdeki dönemde
gündeme geleceği kaçınılmaz olan Anayasa
konusunda temel çerçevenin neler olacağı, Anayasanın
Türkiye’de yaşanan sorunlara çözüm bulunması
çerçevesinde neleri kapsaması gerekeceği hakkında
görüşlerimizi paylaşacağım.
Ayrıca bugünkü
gündemin diğer bir konusu olan Genel Konferans konusundaki
görüşlerimizi de sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Tarihi
belgelerde adı Kürdistan olarak belirlenmiş
coğrafya üzerinde yaşayan 40 milyon Kürdün yaklaşık
25 milyonu, üzerinde yaşadığımız
topraklarda, Kuzey Kürdistan’da yaşamakta. Bir kısmı
da, hepimizce bilinen, nedenlerle Türkiye’nin değişik
bölgelerine yayılmış durumdalar.
Ancak tüm
ulusal haklarından yoksun olarak yaşamlarını
sürdürdükleri malumumuz. Kürt halkı dili, kültürü,
tarihi ve üzerinde yaşadığı toprakları
olmasına rağmen yeryüzünde devleti olmayan ender
uluslardan biridir.
Çoğunluğu
oluşturduğu coğrafyasında kendi kendini
yönetme hakkından yoksun olan Kürt halkının
dili ve kültürü ağır baskılar altındadır.
Kürt dili eğitim alanında, resmi işlemlerde,
basın-yayında yasaklandı. Kürtçenin özel
yaşamda konuşulması bile zaman, zaman yasaklanıp
cezalandırıldı. Son dönemde atılan
adımlar olumlu olmakla birlikte, bu adımlar,
yasal düzenlemelerle beslenmedi.
Türkiye’nin demokratik bir yapıya kavuşması,
en başta kendi bölgesinde çoğunluk durumunda
olan Kürt ulusuna eşitlik temelinde ulusal haklarının
tanınmasıyla mümkündür. Çünkü Kürt sorunu siyasi
bir sorundur. Bir ulusal sorundur ve çözümü de ancak bununla
olanaklıdır.
Elbet bununla
birlikte Türkiye’de ve Kürdistan’da yaşayan diğer
tüm etnik grupların; Süryanilerin, Lazların,
Çerkezlerin, Arapların, Pomakların, Ermenilerin,
Rumların, Ezidilerin, kısaca tüm toplulukların
ve inanaç gruplarının haklarını kullanmaları
da anayasal güvenceye bağlanmalıdır.
Hazırlanacak anayasanın özgürlükçü, sivil, katılımcı,
çoğulcu ve demokratik bir Anayasa olması ancak
tüm bu sorunlara çözüm bulacak bir içerikte olmasına
bağlıdır. Bununla da yetinmemeli bu sorunları
çözümsüz bırakan katı merkezci, tekçi yapıyı
demokratik bir tarzda yeniden yapılandırmalıdır.
Bu çerçevede, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt
sorununa eşitlik temelinde çözüm bulunması için
yeni çağdaş, demokratik ve özgürlükçü bir Anayasanın
yapılması gerekmektedir.
Bu bakımdan yeni ve demokratik bir Anayasanın
temel çerçevesi için şu önerilerde bulunuyoruz: Öncelikle
şunu belirtmeliyim ki; Anayasa yapmak teknik bir
iştir ve bu iş uzmanlarınca yapılır.
Ama çerçevesi toplum kesimlerinin tümünün katılımı
ve talepleri gözetilerek çizilmesi gerekmektedir. Bu yüzden
yeni bir Anayasa için önerilerimizi Türkiye’de yaşanan
ve aşağıda başlıca yedi başlıkta
topladığımız sorunlar için somutlaştırıyoruz.
Kuşkusuz bu sorunların çözümüne ilişkin önermelerimiz
Kürdistan toplumunun da demokratik ve özgürlükçü bir biçimde
yaşaması için gerekli. Özce demokratik ve özgürlükçü
değerlerin her alana yayılmasını sağlamak
gerekmektedir.
Artık ertelenmemesi ve çözüm bulunması gereken
sorunları şöyle sıralayabiliriz;
-Kürt Sorunu ve Çözümü,
-Vesayet Sorunu ve sonlandırılması
-İdeolojik referanslar konusu
-Özgürlükler ve İnanç meselesi ile Laiklik konusu
-Türkiye ve Kürdistan’da yaşayan etnik ve inanç grupları
konusu
-Sosyal haklar konusu
-Yargı alanı konusu
Değerli Katılımcılar;
Yukarıda açıkladığım sorunların
çözümleri yeni anayasa ile sağlanırsa demokratik
bir anayasa yapılmış olur. Bu nedenle yukarıda
adlandırdığımız sorunlara kısaca
çözümleri ile birlikte değinecek olursak;
1- KÜRT SORUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN;
Kürt sorunu bu ülkenin en temel sorunudur ve çözülmemesi
halinde diğer tüm sorunları da çözümsüz bırakan
bir temel özelliğe sahiptir. Türkiye’de yaşanan
tüm temel sorunların ortaya çıkmasında,
ağırlaşmasında, Kürt sorununda izlenen
ret ve inkar siyasetinin büyük bir etkisi vardır.
Bu nedenle Kürt sorunu çözülmeden bu ülkeye demokrasi
ve barış gelmez, Türkiye çağdaş ve
demokratik bir ülke olamaz. Cumhuriyet tarihi boyunca
yaşananlar bu durumu yeterince kanıtlamıştır.
Türkiye Kürt Sorunu’nu başından beri inkar ve
baskı yöntemiyle, yok sayarak ve şiddet yoluyla
Kürt halkının istemlerini ve mücadelesini bastırarak
çözmeye çalıştı. Bunun çözüm olmadığı
ortada. Bu politika aynı zamanda bu ülkede yalnız
Kürtlerin değil, Türk halkının da çektiği
acıların, uğradığı ekonomik
ve insani kayıpların, kültürel ve sosyal çöküntünün
baş nedenidir.
Benzer sorunlar dünyanın başka yerlerinde nasıl
çözülmüşse Kürt sorunu da ancak öyle çözülebilir.
Yani adil ve eşitlikçi temelde bir çözüm. Bunun adı
bizce federalizmdir.
85 yıldır yaşanan acıların, kör
dövüşün, kaosun ve statükodan kurtulmanın yolu
Türkiye’nin şu gelinen aşamada federal bir biçimde
yeniden yapılandırılmasından geçer.
Böylece Kürt sorununa eşit ve adil bir çözüm sağlanır.
Bu çözüm biçimi Kürtlerin çoğunluk oluşturdukları
ülkelerinde kendilerini yönetmelerini sağlar. Aynı
zamanda, insanların barış içinde, eşit
ve adil bir yaşamı her alanda hayata geçirmelerini
sağlar. Böylece ülke kalıcı bir barışa
kavuşur ve kaynaklar gelişmeye ve zenginleşmeye
harcanır.
Bizce yeni anayasa devletin bu biçimde yapılandırılmasını
sağlamalıdır. Niyet olduktan sonra bu alanda
dünyada eşsiz ve gelişkin örnekler vardır.
Türkiye’nin bu çözüm şekliyle yeni bir örnek oluşturabileceği
olanaklıdır.
2- VESAYET SORUNU;
Türkiye’nin demokratikleşmesinin ve Kürt sorununun
çözüme kavuşmasının önemli koşullarından
biri de vesayetin sona erdirilmesidir. Vesayetin Türkiye’de
Ordu tarafından ikame edildiği ve hayatın
her alanına sirayet ettiği bir sır olmaktan
çıkmıştır. Ordunun her alana sirayet
eden hakimiyeti Cumhuriyet döneminde, özellikle de darbeler
(27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat) döneminde
daha da güçlendiği aşikârdır. Toplum her
alanda, yargısı ve üniversitesi, hatta basını
ile denetim altına alan askeri vesayet altına
sokuldu.
Bu nedenle yeni anayasa, bir bütün olarak bu militarist
kural ve kayıtlardan kurtarılmalıdır.
Bu anlamda;
yeni anayasada MGK gibi kurullar tümden kaldırılmalıdır.
Ordunun eli siyasetten hatta ticaretten çekilmelidir.
Bu anlamda dünyada benzeri zor bulunan hatta olmayan OYAK’ın
imtiyazlarına son verilerek bu holding özelleştirilen
birçok kamu kuruluşu gibi özelleştirilmelidir.
Özce Ordu mensupları devletin diğer memurlarıyla
aynı duruma getirilmeli. Ordu sivil denetim
altına alınmalı.
Vesayetin sona erdirilmesi için, bütün bunların başarılması,
yani yeni sivil anayasanın ve öteki yasa ve tüzüklerin
militarist kayıt ve bağlardan kurtarılması
gerekmektedir.
Bu alanda atılan adımlar, açıkladığımız
nedenlerle, Anayasada yer almadan ne sivil ve demokratik
anayasa yapılır, ne de demokratik bir topluma
geçiş sağlanır.
3-İDEOLOJİK REFERANS KONUSU;
Yeni anayasa Türkiye’nin çoğulcu gerçekliğini
görmeli demokratik ve özgürlükçü olmalı. Bizce herhangi
bir ideolojiye atıfta bulunmamalıdır.
Hele kökenini İttihat ve Terakki’den alan Kemalizm’i
ideolojik referans olarak almamalıdır. Çünkü
yaşadıklarımız, Onun, Türkiye’nin
düşünce hayatının ve demokratikleşmesinin
önündeki en önemli engellerden biri olduğunu yeterince
ispatlamıştır. Bu yüzden Türkiye bu kabuğu
kırmadıkça düşünce ve kültür yaşamında
özgürleşemez, hayat tarzı ve kurumlaşma
alanında demokratik çoğulculuğa ulaşamaz.
Bu yüzden referansını İttihat Terakki'den
alan Kemalist ideoloji yeni Anayasanın referansı
olmamalıdır.
4- ÖZGÜRLÜKLER VE İNANÇ MESELESİ İLE
LAİKLİK KONUSU
Bu alanda temel çerçeve düşünce, inanç ve örgütlenme
özgürlüğüdür. Yeni Anayasa bu alanda çağdaş
ve demokratik ölçüler getirmeli. Bizce mevcut anayasada
olduğu gibi, özgürlükler, ”ama”larla ve türlü kayıtlarla
sınırlandırılıp yöneticilerin
ya da yargıçların keyfine bırakılmamalı.
Düşünce ve örgütlenme özgürlüğü AB standartlarında
geçerli kılınmalıdır. Temel hak ve
özgürlüklerin kısıtlanmaması esas alınmalı.
Temel Hak ve Özgürlüklere ilişkin uluslar arası
belgeler öncelikli olarak referans alınmalıdır.
Bu belgeler Anayasa’da başvurulacak kaynaklar olarak
kayda geçirilmeli.
Örgütlenme özgürlüğü esas alınmalı, ülkenin
ve devletin bölünmez bütünlüğü gibi kavramlarla oluşturulan
engeller çıkarılmalıdır. Sadece şiddetin
yöntem olarak kullanılması engel olarak bırakılmalıdır.
İnanç
özgürlüğü laiklik sorunuyla ve insanların hayat
tarzıyla sıkı sıkıya bağlantılıdır.
Bu kapsamda nasıl türban konusundaki kısıtlama
savunulamazsa, farklı inançta olanlara yönelik baskılar,
kayıtlar, eşitsizlikler de savunulamaz. Bu nedenle
din dersleri zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır.
Böyle bir çözüm bu ülkede sayıları 15–20 milyon
arasında tahmin edilen Alevi kitlesi başta olmak
üzere, toplumun öteki dinsel azınlıklarını,
Hıristiyanları, Yezidileri ve Ateistleri de
rahatlatır.
Diyanet İşleri Başkanlığı
lağvedilmeli, Devlet
bütçesinden dinlere ve mezheplere pay ayrılmamalıdır.
Her dini kesimin kendi harcama ve giderlerini karşılayacak
bir düzenlemeye gidilmelidir. Devlet yalnızca inanç
özgürlüğünü güvence altına almalı ve kamu
düzeninin gerekleri bakımından denetim görevini
yapmalıdır.
5-TÜRKİYE VE KÜRDİSTAN’DA YAŞAYAN ETNİK
GRUPLAR KONUSU
Yeni anayasa
Türkiye’de ve Kürdistan’da yaşayan tüm etnik grupların
sorunlarına çözüm getirmelidir. Bu nedenle en başta
Anayasa yapım sürecinde katkıları sağlanmalı.
Bu bağlamda Süryanilerin, Lazların, Çerkezlerin,
Arapların, Pomakların, Ermenilerin, Rumların
kısaca tüm azınlıkların haklarını
kullanmaları anayasal güvenceye bağlanmalıdır.
Hep söylediğimiz gibi hazırlanacak anayasanın
özgürlükçü, sivil, katılımcı, çoğulcu
ve demokratik bir Anayasa olması ancak tüm bu sorunlara
çözüm bulacak bir içerikte olmasına bağlıdır.
6-SOSYAL HAKLAR KONUSU;
Temel hak ve özgürlüklere ilişkin normlarda uluslar
arası belgelerin referans olarak alınması
gibi uluslararası çalışma örgütlerinin
demokratik içeriğe sahip yasalarını gözeten
düzenlemeler de bu alan için referans olmalıdır.
Çalışma yaşamı ile ilgili ILO standartlarına
göre demokratik düzenlemeler getirilmelidir.
7-YARGI KONUSU;
Türkiye’de yargının durumu hepimizce malumdur.
Özce; yargı ve faaliyeti, belli bir ideolojinin temel
alındığı, devletin korunduğu,
tekçi anlayışın her bakımdan öne çıktığı
ve temel insan hak ve özgürlüklerine ilişkin uluslararası
belgelerin genel olarak referans alınmadığı
bir anlayışın egemenliğindeki yapıdır.
Bu yüzden yargıyı bu anlayışın
egemenliğinden kurtaracak bir yapılandırmaya
ihtiyaç var. Aynı zamanda bağımsız
ve tarafsızlık ilkesi yerleştirilmeli.
Elbet yargının da Türkiye’de tercih edilmesi
gereken federal bir yapıya uygun olarak yapılandırılması
gerekmektedir.
Sonuç olarak; Şunları söylemeliyim. Yapılacak
anayasada Kürtler de taraf olarak sürece katılmalı/dahil
edilmeli. Anayasa yukarıda başlıklar halinde
sunduğumuz sorunların çözümüne olanak sağlamalıdır.
Bizce, temel bir sorun olan Kürt sorunu ve diğer
tüm sorunların köklü bir biçimde çözümü ancak adil
ve eşitlik temelinde çözümü olanaklı kılan
Türkiye’nin federal bir yapıda yapılandırılmasıdır.
DÖRT PARÇADA BİRLİK SORUNU ( GENEL KONFERANS)
Konferansımızın
bugünkü gündeminden biri de dört parçada Kürtlerin birliği
sorunudur. Bu konunun, uzun yıllardan beri Kürt yurtsever
hareketinin gündeminde olduğu bir gerçektir.
Çünkü Kürdistan’ın parçalanmışlığı,
Kürtlerin ulusal demokratik mücadelesini çok olumsuz etkilemiştir.
Parçalanmışlık, bir yandan Kürtlerin etkileşme
ve dolayısıyla her yönüyle yakınlaşmalarına,
genel olarak da dayanışmalarına ciddi engeller
getirmiş; öte yanda da, Kürdistan’ı egemenliği
altında bulunduran devletler ve onların şu
veya bu nedenle ittifakçılarından oluşan
geniş bir cepheyi Kürtlerin kurtuluş mücadelesinin
karşına dikmiştir.
Bu şartlar altında
neredeyse yüzyıldır süren zorlu koşullar,
Kürtleri, ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal bütün süreçleriyle
birbirlerinden uzaklaştırmış; her
parçada kendine özgü farklı bir politik süreç oluşmuştur.
Irak’ta halkımızın
elde ettiği kazanımları olumlu bir istisna
olarak kabul edersek, diğer parçalarda halkımız
hala bütün ulusal demokratik haklarından yoksun,
yoğun bir baskı ve asimilasyon çarkı ile
yüz yüze bulunuyor. Başka bir ifade ile bütün parçalarda
Kürt halkının talepleri benzerdir. Öte yandan
her bir parçada elde edilecek kazanımın diğer
parçalardaki ulusal mücadeleyi olumlu yönde etkileyeceği
açıktır. Böyle bir tablo içinde, dört parçada
halkımızın yürüttüğü özgürlük mücadelesi
arasında belli bir diyalog, dayanışma,
eşgüdüm, deney ve birikim paylaşımına
şiddetle ihtiyaç var.
Gündeme gelen
ve yaşadığımız son gelişmeler
nedeniyle Sayın Mesut Barzani’nin açıklamalarına
yansıdığı kadarıyla ertelenen
Bir Genel Kürdistan Konferansının yakın
bir zamanda gerçekleşmesi böylesi bir yakınlaşma
ve etkileşim için bir ilk adım olabilir. Böylesi
bir Konferans, bize daha sonra ve uzun erimde ne tür mekanizmalarla
yürüyeceğimize ilişkin olarak fırsatlar
sunabilir. Her şeyin ötesinde Bir Genel Kürdistan
Konferansı, Kürt davasına bölgesel düzeyde hele
Ortadoğu’da, özgürleşme yönündeki son hareketlenmeler
ve bu hareketlenmelerin bölgenin yeniden dizayn edilmesini
gündeme getirmesi nedeniyle bir ivme ve moral kazandırabilecektir.
Bu yüzden yakın
bir gelecekte, koşulların elvermesiyle, Konferansın
toplanmasını tekrar gündeme taşımalı
ve Güney’de bu konferansı yapmayı başarmalıyız.
Saygı ve
başarı dileklerimi sunuyorum. 17-18.09.2011
HAK-PAR Genel Başkan Yardımcısı
Av. Hasan Dağtekin
|