Kürt
Politikasında Tarihi Arayış
Yılmaz Çamlıbel
Son günlerde, Kürt politik arenasında, büyük
bir hareketlilik yaşanıyor. Türk derin
devleti de, politik alandaki sisi daha da yoğunlaştırmaya
çalışıyor. Sisli havayı seven
politika kurtlarını, kuzu postuna büründürüp
karşımıza çıkarıyor. Yine,
at iziyle it izi, sapla saman bir birine karıştı.
Kürt düşmanı çevrelerle yerli iş
birlikçiler, önümüze yeni tuzaklar kurmaya başladılar.
Anladığım kadarıyla, üç perdelik
tiyatronun üçüncü perdesi açıldı. Bu perde
de, ya derin devletin hazırladığı
senaryoya, ya da bizim yazdığımız
senaryoya göre oynanacak. Derin devlet, ne yaptığını
biliyor. Peki biz, ne yapmamız gerektiğini
biliyor muyuz?
Birinci perdede oynanan oyunu, hepimiz seyrettik.
1960-1980 yılları arasında Türkiye
genelinde, özellikle Kürtler arasında, büyük
bir ekonomik, sosyal, siyasal ve ulusal bir uyanış
yaşandı. Egemenler, legal, demokratik
ve barışçı zeminde kalarak, bu uyanışı
durduramıyorlardı. Bu uyanış,
ancak şiddet politikasıyla yok edilebilirdi.
Onlar da öyle yaptılar. 1970’lerde DEV-GENÇ
aracılığıyla Türk solunu; 1980’lerde
ise PKK aracılığıyla Kürt ulusal
hareketini tuzağa düşürerek bu uyanışı
durdurup denetim altına almayı başardılar.
Apo, 15 yıl süren savaş boyunca, Kürt
halkına sürekli olarak, bağımsız
bir Kürt devleti kurmak istediklerini, bunun da
ancak savaşla sağlanabileceğini söyleyip
durdu. Kürt halkı da ona inanıp, peşine
takıldı. Yurt ve dünya konjonktürüne uygun
düşmeyen bu proje yüzünden Kürt ulusal mücadelesi,
büyük bir tahribata uğradı.
Derin devletle PKK, eş güdüm halinde Kürt
sorununu terörize ettiler. 4 bin yerleşim alanı
yakılıp yıkıldı. 3 milyon
Kürt ülkesinden kovuldu. Kürdistan ekonomisi yok
edildi. Çözülme sürecine giren, feodalizm ve aşiretçilik
güçlendi. Kürt toplumundaki tapınma ve şiddete
dayalı üniter kültür güçlendi. Binbir emekle
yaratılmış, hayata eleştirisel
bir gözle bakan Kürt aydın tabakası, fanatik
müritlere dönüştürüldü. Toplum sürüleştirildi.
Birinci perde kapandı. Ve ikinci perde açıldı.
Onu da kısaca hatırlayalım. Öcalan
yakalanıp İmralı’ya konuldu. Derin
devletin bu gözde aktörü, kulağına fısıldanan
emirleri eksiksiz yerine getirdi. Savaşı
durdurdu. Militanlarını Türkiye sınırlarının
dışına çıkardı. Legal alandaki
partileri Türkiyelileştirdi. Verdiği emir
gereğince binlerce müridi, Kemalizm ve onun
demokratik cumhuriyetini savunmaya başladılar.
Atalarının kanla yazdıkları
ulusal tarihlerine, geçmişteki ve günümüzdeki
Kürt önderlerine hakaret etmeye başladılar.
Bağımsız veya federatif bir Kürt
devletinin kurulmasına karşı çıktılar.
Bunu isteyenleri, hain ilan ettiler.
Süreç içinde bu teslimiyetçi politika, kitleler
tarafından görülmeye başlandı. Yurtsever
Kürtler, Apo’nun cazibesinden kurtulmaya ve ona
karşı tavır almaya başladılar.
PKK içinde gerçeği görmeye başlayan bazı
insanlar, örgütten ayrılmaya başladılar.
Geniş halk kitleleri ve aydınlar, çıkar
bir yol aramaya başladılar. Bunu gören
karanlık güçler, Kürtlerin doğru bir çıkış
yoluna girmesini engellemek için üçüncü perdenin
senaryosunu yazmaya başladılar.
Bu günlerde Kürt ulusal mücadelesi, tarihi bir
aşamaya gelmiş bulunuyor. Üçüncü. perde,
ya derin devletin yazdığı senaryoya,
veya Kürtlerin yazacağı senaryoya göre
oynanacaktır. Bu senaryonun aklı başındaki
Kürt aydın ve politikacıları tarafından
yazılması tarihi bir önem taşıyor.
Acaba bu senaryo, nasıl yazılmalıdır?
Bir hastalığı iyileştirmek
için önce hastalığa doğru bir teşhis
koymak, daha sonra da uygun ilaçları seçmek
gerekiyor. Acaba Kürt sorunu, nasıl bir sorundur?
Bu sorun, sınıf, cins, dil, kültür, din,
mezhep ve daha bir çok çelişkiyi de içinde
barındıran, ulusal bir sorundur. Mücadeleyi
kazanmak için, Kürt ulusal çıkarı her
şeyin önüne koymamız ve tüm ulusal değerleri
eşgüdüm halinde, mücadele alanına sürmemiz
gerekiyor.
Türk yöneticileri, ulusal birliğimizi engellemek,
düzenden bağımsız bir Kürt politikası
oluşturmamızı engellemek istiyorlar.
Solcularımızı Türk solcularının,
liberalimizi Türk liberallerinin, dindarlarımızı
Türk dindarlarının, Alevilerimizi de Türk
Alevilerinin kanadı altına sığınmaya
zorluyorlar. Ulusal kimliğimizi, diğer
kimliklere kurban etmemizi istiyorlar.
Geçmişte bu yanlış politikanın
acılarını çektik. Öcalan, kendisini
Kürt halkının yegane temsilcisi, sosyalizmi
tek doğru politika, savaşı da tek
çıkar mücadele yöntemi olarak ilan etmişti.
Buna karşı çıkanları hain ilan
ediyor ve şiddet uyguluyordu. Örneğin,
Kürt milliyetçilerini ilkel olarak aşağılıyor
ve mücadelenin dışına atıyordu.
Son günlerde bazı liberal Kürtler de, aynı
mantık gereği, Kürt sosyalistlerini aşağılayıp
dışlıyorlar. Yani bazı solcular
milliyetçileri, bazı milliyetçiler de solcuları
Kürt saymıyor. Suniler Alevileri, aleviler
sunileri, dindarlar laikleri, laikler ise dindarları
Kürt saymıyor, mücadele arkadaşı
olarak görmüyor. Yani Kürtler içinde liberal, alevi,
dindar Serokê Netewîler var. Eğer dikkatli
olmazsak, içimizden daha çok Apo ve PKK çıkabilir.
Kurtuluşun formülü bellidir. Dili, kültürü,
cinsi, sınıfı, din ve mezhebi ne
olursa olsun, Kürt toplumu içinde var olan tüm yurtsever
insanlar el ele tutuşarak, ulusal bir birlik
oluşturmalıyız. Mevcut kimliklerimizi
yadsımadan, Kürt ulusal çıkarını,
her türlü çıkarın önüne koymalıyız.
Ulusal birliğimizi, barışçı,
katılımcı, paylaşımcı,
çoğulcu bir anlayışla yürütmeliyiz.
Ulusal kimlik yerine, sınıf, din ve mezhep
kimliğini öne çıkaranlara, karşı
kararlı bir mücadele yürütmeliyiz. Macera ve
teslimiyete karşı çıkmalıyız.
|