psk@kurdistan.nu
PSK PSK Bulten Komkar Komjin Roja Nû Weşan / Yayın Arşiv Link Webmaster
Dengê Kurdistan
 PSK
PSK Bulten
 KOMKAR
Komjin
 Roja Nû
 Weşan/Yayın
 Arşiv
 Link
Webmaster
 

Sömürgecilik, Dil ve Asimilasyon

Yılmaz Çamlıbel

Kürt sorununun ve buna bağlı olarak anadille eğitim sorununun tartışıldığı bu günlerde, sömürgecilik, dil ve asimilasyon ilişkileri üzerinde daha çok düşünmemiz, konuşmamız ve yazmamız gerektiğine inanıyorum.

Sömürgeciler bir ülkeyi işgal ettiklerinde, o halkı diğerlerinden farklı kılan temel kimliklerini ve kutsal değerlerini sulandırmaya, dejenere etmeye ve değiştirmeye yöneldiler. Özellikle dil, din ve kültür değerlerine saldırmaya başladılar. Bu konuda bilim, sanat ve edebiyatı bile kullanmaktan çekinmediler.

Batılı bilim adamları, zencilerde vahşi ve saldırgan genlerin bulunduğunu söylediler. Sömürge halklarına yönelik aşağılayıcı fıkralar icat ettiler. Onları geri zekalı, kaba, soysuz, kendilerini de akıllı, yaratıcı ve soylu olarak gösterdiler. Onları, kendi kimliklerinden utanır, egemenlerin kimlikleriyle öğünür hale getirdiler. Böylece sömürenlerle sömürülenler arasında, bir efendi-köle kültürü yarattılar. Sömürgeci talanı da, bu kültür üzerine dizayn ettiler.

Sadece yeraltı ve yerüstü değerlerini değil, bu halkların kültürlerini de çaldılar. Allahlarını ve dinlerini yok edip, yerine kendilerinkini koydular. Bu konuda afrikalı bir bilge kişi şunu söylüyor. „Beyazlar buraya gelmeden önce, Afrika bizimdi, İncil onların. Daha sonra İncil bizim oldu Afrika onların.“ Bu iki rafine cümle, sömürgeci vahşeti gözler önüne sermeye yetiyor sanırım.

Belçika Kongosu ulusal kurtuluş mücadelesini yürüten Patricia Lumumba, yazdığı anılar kitabının bir yerinde şöyle diyor. „Ben, Belçika’da eğitim görmüştüm. Postahanede memur olarak çalışıyordum. Belçika pasaportu taşıyordum. Bu nedenlerle kendimi beyaz hisediyordum. Bir gün caddenin karşı tarafına geçerken farkında olmadan beyaz bir kadına çarptım. Kadın yere düştü. Onu yerden kaldırmak için elimi uzattım. Kadın büyük bir nefretle, bana dokunma pis zenci diye bağırdı. O an aklım başıma geldi. Hangi ayrıcalığa sahip olursam olayım, sonuçta ben bir zenciydim. O an kararımı verdim. Kongo’ya gidip ulusal kurtuluş mücadelesine katıldım.“

Bilindiği gibi Hazreti İsa Filistinliydi. Bu nedenle esmer tenli, kıvırcık saçlı, ela gözlü bir insandı. Ama Avrupalı beyazlar, yaptıkları resim ve heykeller aracılığıyla onu beyaz tenli, sarışın ve mavi gözlü Avrupalıya çevirerek kendilerine mal ettiler. Çünkü sömürgeciler, yerli halklara öğünecekleri, gurur duyacakları bir şey bırakmak istemiyorlardı. Onlara ait tüm güzel şeyleri kendilerine mal ediyor, onları dünyaya kültürsüz vahşiler olarak tanıtıyorlardı.

Matematik, cebir, geometri, astronomi, tıp, mimari, edebiyat ve sanatın anavatanı olan Mısır, 1517 de Osmanlılar tarafından işgal edildi. Daha sonra Fransız ve İngilizlerin egemenliği altına girdi. Mısır, ancak 419 yıl sonra, 1936 yılında bağımsız bir devlet olabildi.

Sömürgeciler, bilim, sanat, edebiyat ve teknoloji konularında, zengin bir tarihi geçmişe sahip olan Mısırlıları bile, kendi kimliklerinden utanır hale getirdiler. Örneğin en büyük Arap devleti olan Mısır’ın kralı olan Faruk, arapça bilmiyordu. Mısır sarayında arapça değil fransızca konuşuluyordu.

Cezayir 1517 yılında Osmanlı, 1830 da ise Fransız egemenliğine geçti. O da 1962 de, yani 445 yıl sonra bağımsız bir devlet haline gelebildi.

Cezayir ulusal kurtuluş mücadelesinin önderi olan Ahmed Bin Bella da arapça bilmiyordu. Düzenlediği bir basın toplantısında, kendisini sıkıştırmak ve  utandırmak için „Ekselansları siz Arap halkının kurtuluşu için çalıştığınızı söylüyorsunuz, ama arapça bilmiyorsunuz.“ diyen Fransız gazeteciye şöyle cevap vermişti. „Doğru söylüyorsunuz, ben bir Adap’ım, ama arapça bilmiyorum. Bize medeniyet getirdiklerini söyleyen Fransız sömürgeciler, bizleri anadilimizi  konuşamaz hale getirdiler. Sadece bu durum bile, Fransız sömürgeciliğine karşı baş kaldırmak ve onları ülkemizden kovmak için yeterli bir nedendir.“

Ben, Patricia Lumumba’ın anı kitabını, Ahmed Bin Bella’nın ukala Fransız gazetecisine verdiği tarihi cevabı 50 yıl önce okumuştum. Aradan bunca yıl geçmesine karşın, hala bu iki saygın insanın etkisi altındayım. Çünkü bu Afrika’lı zenciyle Cezayir’li Arabın, yalnız kendi halkları için değil, tüm sömürge halkları için de düşündüklerine, konuştuklarına ve savaştıklarına inanıyorum.

Bilindiği gibi Türkiye’de Kürt oldukları halde Kürtçe konuşamayan milyonlarca insan var. Kürtçe konuştukları halde, kürtçe okuyup yazamayan yüz binlerce insan var. Kürt oldukları halde, kendisin Türk sayan, Türk kimliğiyle gururlanan Kürtler azımsanmayacak düzeyde.

Ama Lumumba gibi Bin Bella gibi, sömürgeciliğe, asimilasyona ve soyguna karşı çıkan Kürtler de var. Onlar da tıpkı bu iki saygın kavga adamı gibi, sadece Kürtler için değil, dünyanın tüm mazlum halklar ve toplumsal guruplar için konuşuyor, yazıyor ve savaşıyorlar.

Bu tablo karşısında hala utanmadan bize „Neyiniz eksik, bizden ne istiyorsunuz?“ diye soran milyonlarca Türk de var. Hani, zaman zaman insan düşünmeden edemiyor. İçinde yaşadığımız bu vahşi tablo, bir rüya mi yoksa gerçek mi? Bizimle ilgili bu tür saçma sapan laflar eden Türkler, acaba geri zekalı mı yoksa analarının gözü insanlar mı? Yoksa ikisinin karışımı olan garip bir insan türü mü? Siz ne dersiniz?

 
   
Dengê Kurdistan © 2011