ZENCİ TÜRK KIZI, ELVAN
Yılmaz Çamlıbel
O gece Türk ulusu, zenci Türk kızının
5 bin metre koşusunda altın madalya almasına
şahit olmak için, ekran başına oturmuştu.
Kangren olmuş toplumsal sorunları çözmek
için seçilen başbakan bile, Elvan’ın başarısını
görmek için, bir bekçi kulübesindeki ekranın
başına oturmuştu. Ancak zenci kızları
madalya alma bir yana, sondan ikinci olabilmişti.
Böylece, halkın gözünü, işsizlik, pahalılık,
soygun gibi iç sorunlardan uzaklaştırıp
uyutacak fırsat kaçırılmış
oldu.
Bu beklenilmedik olay üzerine, parlamento, kabine,
askeriye, polisiye, mülkiye, velhasılı
kelam Türk ulusu, tüm kurum ve kuruluşlarıyla,
zenci Türk kızının altın madalya
almasını engelleyen, iç ve dış
güçlerin peşine düştü. Spordan sorumlu
devlet bakanı, Türk devletinin güçlenmesini
istemeyen bazı karanlık güçlerin, Elvan’ın
ailesini tehdit ettiğini söyledi. Kendileri
öyle yapıyorlar ya, zannediyorlar herkes öyle
yapıyor.
Türk aşiretleri 1070 yılında, Orta
Asya’dan at sırtında Ortadoğu’ya
geldiler. O dönemlerde, dünyanın bilim, sanat,
ekonomi, edebiyat ve medeniyet merkezi olan bu coğrafyayı
yakıp yıkarak, buraya yerleştiler
ve bir imparatorluk kurdular.
Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomisi,
talan üzerine kurulmuştu. Kasada para bitince,
Osmanlı ordusu komşu bir ülkeye saldırıp
talan ediyor, haraca bağlıyordu. Çocuk
ve kadınlarını da savaş ganimeti
olarak ülkeye getiriyordu. Bu Hıristiyan çocuklar,
daha sonraki savaşlarda kullanılmak üzere
devşirtilip asker yapılıyordu. Esir
edilen güzel kadınlar da, padişahın
haremine konuluyordu. Böylece, esir alınan
Hıristiyan kadınlardan doğan çocuklar,
Müslüman alemin halifesi oluyordu. Alinin külahını
Veliye, Velininkini de Aliye giydirmek, talanla
yaşamak, entrika ve sopayla yönetmek, herkesi
kendine benzetmek, Osmanlı devlet anlayışının,
temel argümanlarıydı. “Osmanlıda
oyun çok.” Lafı, bu niteliğin kısa
bir özetidir.
Osmanlı yıkıldı, yerine cumhuriyet
kuruldu. Ama, cumhuriyet rejiminde de, bu siyasi
ve kültürel anlayış hiç değişmedi.
Türk ulu önderi Atatürk, çağdaş uygarlık
seviyesine ulaşma hedefini gösterirken, önemli
bir ilkenin altını da çiziyordu. Batının
bilim ve tekniği alınırken, Türk
örf, adet ve kültürünün mutlak korunması
gerektiğini hatırlatıyordu.
84 yıldan beri, ülkeyi yöneten tüm parti ve
kişiler, Osmanlının devletinin yönetim
anlayışına sadık kaldılar.
Yani, cumhuriyet Türkiye’sinde de çok oyun oynandı
ve oynamaya devam ediliyor.
Örneğin, Anatoliya adı başta olmak
üzere, tüm coğrafi isimleri Türkçeleştirerek,
Bizans ülkesi; Kürdistan’daki tüm coğrafi isimleri
değiştirerek de Kürdistan üzerinde, Türkiye
diye bir ülke icat ettiler. Türk bilim adamlarından
oluşturulan bir komite, Atatürk’ün verdiği
emir üzerine, burada yaşayan onlarca halkın
diliyle anılan tüm coğrafi isimleri Türkçeye
çevirerek buranın Türklerin ana yurdu olduğunu
söylemeye başladılar. Kendi öz ülkeleri
olan Türkistan’a gitme yerine, Kürtlere “ Ülkemizden
defolup gidin.” Demeye başladılar.
Dünya tarihinde böyle bir örneğe rastlamak
mümkün değildir.
Örneğin, Fort, Renault, Fiat firmalarının
motorlarının etrafını, Türkiye’de
yapılan tenekelerle çevirip üstüne, Murat,
Şahin gibi Türk adı yazınca, çağdaş
bir Türk sanayi yaratmış oldular(!) Tarlada
çalışan bir traktörün üstünde Türk Fiat
yazınca, İtalya’nın traktörü bir
anda, Türk oluverdi. Kürde, dağ Türkü dedin
mi, o Kürt, otomatikman Türk olmuyor mu? E! Afrikalı
zenci bir kızın Hewan Abeylegesse olan
adını Elvan yapınca, o da Türk olmaz
mı? O zaman bu laflarıma neden gülüyorsunuz?
Gelecek olimpiyatta sergilenecek Türk icadı
şampiyonları izlemeye şimdiden hazır
olun. Gin Gun Çin isimli Çinli, Gülçin ismiyle masa
tenisinde; Paka Muha isimli Japon, Meliha ismiyle
karate dalında; Paki Toki Ohan isimli Koreli,
Perihan adıyla gülle atmada; Anderson isimli
İsveçli, Tosun adıyla cirit atma dalında;
altın madalya alarak Türk halkının
beynini geriye duygularını öne çıkaracaktır.
Böylece, ülkenin içinde bulunduğu sefil durumu
unutmasını ve yüksek bir sesle “Ne
mutlu Türküm diyene” biçiminde bağırmasını
sağlayacaktır. Netice olarak, Türklük
gururu yükseldikçe, Türkiye batmaya devam edecektir.
Toprağı bol olsun, Aziz Nesin Türkiye’yle
ilgili hoş bir belirlemesi var, diyor ki “Türkiye’de
mizah yapmak için özel bir çaba göstermeye gerek
yoktur. Gidin, TBMM’sinde yapılan konuşmaları
yazın, ortaya harika bir mizah metni çıkar.”
Doğru lafa ne denir?
|