|
|
|
|
-
25
YiL ÎLKELÎ, UZUN SOLUKLU BÎR MÜCADELE
-
-
- Kürdistan
Sosyalist Partisi'nin (PSK)
- 25. Kuruluş Yıldönümü nedeniyle
- Burkay Yoldaş'ın yaptığı değerlendirme
-
-
- Dünyamızın 2000 yılına girmeye
hazırlandığı şu tarihi günlerde biz de Partimizin 25. Kuruluş
Yıldönümünü kutluyoruz.
-
- 25 yıl, yani çeyrek asır gibi bir
zaman dilimi bir partinin yaşamında önemli bir dönemeçtir. Ama
bizim gibi, dünyada eşi az görülen ağır baskı koşullarında örgütlenen
ve mücadele eden bir parti için bu çok daha önemlidir.
-
- Bu yirmi beş yıl içinde Partimiz
sömürgeci rejimin ve onun hizmetinde olanların nice saldırısını
püskürterek, nice güçlüğe, zindana, işkenceye, sürgüne göğüs gererek
ayakta kalmasını başardı. Bu, uzak görüşlü ve ilkesel politikalarla,
yılma ve yorulma bilmez kararlı bir mücadeleninin ürünüdür.
-
- Partimizin yaşamındaki şu çeyrek
yüzyılı geride bırakırken yaptığımız işlerden onur duymak ve başımızı
dik tutmak hakkımızdır. Bu nedenle, bugüne ulaşmamızda payı olan
tüm yoldaşları yürekten kutlarım. Bu yolda bize destek veren tüm
dostlara teşekkür ederim.
-
- PSK'nin Nitelikleri
- ızledigi Temel Politikalar
-
- Öte yandan, Parti ve halk olarak,
verilen zorlu mücadeleye ve ödenen agır bedele ragmen, ne yazık
ki bugün de hala amaçlarımıza ulaşmış, ülkemizde özgürlüğü ve
demokrasiyi gerçekleştirebilmiş değiliz. Bunun dışsal ve içsel,
yani olumsuz dış koşullardan ve Kürt ulusal mücadelesinin yanlış
ve zaaflarından kaynaklanan nedenleri var. Buna daha sonra, yeri
geldiginde degineceğim. Ama öncelikle, Partimizin bu 25 yıl boyunca
izlediği temel politikalara kısa bir göz atmak ve bu konudaki
görüşlerimi özetle belirtmek istiyorum. Biz nasıl politikalar
izledik, bunlar doğru mu yanlış mıydıı Bunu yaparken, ister istemez,
diğer Kürt örgütlerinin politikalarına da değineceğim. Çünkü bu
sahnede yalnız değiliz ve etkilerimiz de farklıdır.
-
- Şimdi bunu 25 yılın eleğinden geçirelim.
Bu, yalnız geçmişe ilişkin olarak doğru ile yanlışı ayırmak için
değil, aynı zamanda geçmişten ders almak ve geleceğe yönelik sağlıklı
politikalar belirlemek için de gereklidir. Ülkemizde önemli politik
gelişmelerin, ideolojik ve örgütsel karmaşanın yaşandığı şu günlerde,
yolumuzu doğru saptayabilmek, kitlelere yol göstermek için buna
özellikle ihtiyaç var.
-
- Sosyalizm ve Enternasyonalizm
-
- Partimizin temel özelliklerinden
biri sosyalist niteliği ve başından beri kararlılıkla savunduğu
enternasyonalist değerlerdir. Kimileri, son yıllarda dünya sosyalizm
güçlerinin aleyhine değişen dünya dengesine bakarak, hele hele,
Kürdistan gibi geri kalmış, sömürge, bağımlı bir ulusun bireyleri
olarak, bunu bizim için hayalci istemler, ya da lüks bulmaktadırlar.
-
- Böylelerine diyecegimiz şudur:
Dünya kapitalizm ve sosyalizm güçleri arasındaki mücadele süreci
uzundur ve bu süreç gelgitlerle, iniş ve çıkışlarla doludur. Bu
arada dengeler de zaman zaman degişebilir. Toplumların ve toplumsal
sınıfları temsil eden örgütlerin amaçları, uzun vadeli hedefleri,
konjonktürel degişikliklere göre degil, uzun dönemlere göre olmalıdır.
-
- Biz sosyalizmi savunuyoruz; çünkü
bu bizim için hem yaşadıgımız hayatın, içinde bulundugumuz ekonomik
ve sosyal koşulların bir geregi, hem bir ahlak sorunudur. Çagımızın
tüm toplumlarında halkın ezici çogunlugu emekçidir ve onların
çıkarı sosyalizmdedir. Sosyalist dünya görüşümüz, insanlar arasında
her türlü baskı ve eşitsizlige son vermeyi, özgür ve eşit insanların
oluşturdugu uygar, gelişkin ve barışçı toplumu kurmayı amaçlıyor.
-
- Biz böyle bir sistemi dünyanın
gelecegi olarak görüyoruz.
-
- Dünyamızda patron-işçi çelişkisi
varoldukça, artı deger, yani emekçilerin ürettigi işverenlerin
cebine aktıkça, zengin-yoksul ayrımı sürdükçe, insanların bir
bölümü geçmişin zenginlikleri üstüne kurulup ya da sistemin oyunlarından
yararlanıp lüks içinde yaşarken, ötekiler bir barınaktan ve işten
bile yoksun oldukça toplumsal adaletin ve eşitligin oldugundan
söz edilemez. Böyle bir sistemde gerçek özgürlük olamaz.
-
- Bugünün toplumunun böylesi bir
temel degişime ne derece hazır ve istekli oldugu ayrı bir konudur.
Ama biz sosyalistler insanoglunun yüzyıllardır savundugu sözkonusu
ileri degerleri savunuyoruz. ınsanları gelecegin toplumuna hazırlamak
ve böyle bir toplumu gerçekleştirmek için çalışıyoruz. Son yüzyılın
deneyimleri bunun düş olmadıgını gösterdi. Gelecek ise, kuşku
yok bugünkünden çok farklı olacaktır.
-
- Bugün ne denli güçlü görünürse
görünsün, kapitalizm dünü ve tutuculugu temsil ediyor. Degişen,
uygarlık ve barış yolunda yeni yeni adımlar atan insanın yönü
sosyalizmedir.
-
- Başından beri kararlı olarak savundugumuz
enternasyonalist degerlere gelince, bu da bizim için bir moda
ya da lüks degil, bir dünya görüşü, yaşam tarzıdır. Biz halklar
arasındaki dil, din, renk ve benzeri farkları hoşgörüyle karşılıyor;
ırkçılıgı, şovenizmi, halklar arasında kin ve düşmanlık politikalarını
ise reddediyoruz. Bizim kinimiz ve nefretimiz dünyanın her yerindeki
sömürücülere ve zorbalaradır. Öte yandan, dünyanın neresinde olursa
olsun, haksızlıga ugrayan, baskı gören insanların sorunlarıyla
ilgilenmeyi ve elimizden geldigince onlara dayanışma göstermeyi
bir görev sayıyoruz.
-
- Dünyamızda eger enternasyonalist
degerler tüm halkların hayatında kök salabilse ve etkili olabilseydi,
sömürgeci, gerici ve saldırgan güçlerin planları bozulabilirdi.
Dünyamızda halklar arasında dil, renk ve inanç farklarından kaynaklanan
bunca kör dövüşü ve kanlı bogazlaşma yaşanmazdı. Dünyamızda barışı
saglamak, uluslararası sürtüşmeleri ve öteki küresel sorunları
çözmek çok daha kolaylaşırdı.
-
- Enternasyonalizm, dünyanın tüm
halklarını ortak insanlık ailesinin bireyleri sayma, onları kardeş
görme ve sömürüye, zulme karşı dayanışma anlayışıdır. Bu dünya
hepimizindir ve orada özgürce, barış içinde yaşamaya herkesin
hakkı vardır. irkçılık, şovenizm, yabancı düşmanlıgı, dar milliyetçilik,
din ve mezhep düşmanlıgı ise artık geçmişe ait, ya da çagın gerisinde
kalmış toplumsal ilişkilerin, ilkel güdülerin ve alışkanlıkların
ürünüdür. Enternasyonalist degerler, öncelikle de herbir halkın
kendi egitimi için gereklidir.
-
- Öte yandan, gerek sosyalist kimligimiz,
gerek enternasyonalist degerlere olan baglılıgımız, hiçbir dönemde
bizi ulusal görevlerden alıkoymadı, bazılarının iddia ettigi gibi,
bu görevleri ikinci plana atmamıza yol açmadı. Ülkemize elkoyan,
haklarımızı gaspeden sömürgeci ve zorba rejimlere karşı mücadeleyi
bir an bile gevşetmedik.
-
- Biz, Kürdistan Sosyalist Partililer,
ülkemizin kuzey parçasında son 25 yılda, sömürgeci boyunduruga
karşı mücadeledenin ön saflarında olduk. ıdeolojik ve politik
planda yol gösterici bir rol oynadık. Örgütlenme, kültür ve diplomasi
alanında yorulma bilmez çalışmalar yaptık. 25 yıl boyunca sürekli
ve yogun bir eylemlilik içinde olduk. Kürdistan'ın diger parçalarındaki
mücadeleye destek olduk. Yoldaşlarımızın, Kürt halkının ulusal
kurtuluşu yolunda yaptıkları çalışma ve gösterdikleri özveri örnek
niteliktedir.
-
- Özetle, enternasyonalizm biz Kürt
sosyalistleri için, bir kusur degil, ancak onur duyulacak bir
tutumdur. Biz ulusal ve uluslararası görevleri iyi biçimde kaynaştırmasını
başardıgımız kanısındayız. Hem ulusumuzun örgütlü, direngen ve
mücadaleci bir parçasıyız, hem de Kürt toplumu içinde çagın en
ileri degerlerini temsil ediyoruz. Sosyalist kimligimiz ve enternasyonalist
tutumumuz nedeniyle bizi eleştirenlerin kendileri ise dar ufukludurlar.
-
- Ulusal Kurtuluş Devrimi ve Ulusal
Cephe
-
- Elbet, Kürt toplumu bakımından
sosyalizme geçiş, ya da sosyalist devrim bugünün sorunu degil,
denebilir. Biz de zaten bu konuda farklı düşünmüyoruz, hayalci
degiliz. Ülkesi birkaç devlet tarafından bölüşülmüş, her parçada
özgürlük mücadeleleri acımasızca bastırılmak istenen, yok edilmek
istenen Kürt halkı günümüzde bir varlık yokluk sorunuyla yüzyüzedir
ve bizim önümüzdeki yakın görevler ulusal kurtuluş görevleridir.
-
- Partimiz bunu daha başından itibaren
ulusal kurtuluş devrimi, ya da ulusal demokratik devrim olarak
saptamıştır. Yani öncelikle Kürdistan üzerinde yabancı boyundurugunun
son bulması, Kürt ulusunun özgürleşmesi ve demokratik bir toplumun
yaratılması.
-
- Kürdistan Sosyalist Partisi, 25
yıldır Kürt toplumunu sömürgeci Türk rejiminin sömürü ve baskı
mekanizmaları hakkında bilinçlendirmek, örgütlemek ve ulusal kurtuluş
görevlerine hazırlamak için aralıksız ve kararlı biçimde çalışıyor.
Bu amaçla, bir yandan kitleler içinde örgütlenip, toplumun en
bilinçli unsurlarını kendi saflarımızda örgütlemeye çalışırken,
öte yandan, tüm ulusal güçleri, mümkün oldugunca geniş bir ulusal
cephede biraraya getirmek için de sürekli çaba gösterdik.
-
- Ulusal cephe başından beri programımızın
temel bir hedefi oldu. Bu konuda da sözümüz ve eylemimiz birbirine
uygun düştü.
-
- Yayınlarımızda, başından beri yurtsever
güçlerin ilişkilerine zarar veren şiddet egilimlerine, kardeş
kavgasına karşı çıktık, ve yurtsever güçlerin birligi için çagrı
yaptık. Yayınlarımız bunun sayısız örnekleriyle doludur.
-
- Başından beri, Kuzey Kürdistan'da
bir ulusal cephe oluşması için çaba gösterdik, bu tür çalışmaların
hep içinde olduk, çogu zaman da girişimcisi, başlatanı olduk.
-
- 1980 yılı başında üç örgütün (Biz,
DDKD ve KUK) katılımıyla oluşturulan UDG (Ulusal Demokratik Güçberligi),
cephe yolundaki çalışmamızın ilk ürünüdür. Bu birlik, ne yazık
ki, bizim dışımızdaki nedenlerle kısa ömürlü oldu. Bunu, 1981
yılında, 12 Eylül darbesinin hemen ardından başlatılan ve 5 örgütün
katıldıgı HEVKARı çalışması izledi. 1980'li yılların ikinci yarısında
Kuzey Kürdistanlı 8 örgütün katılımıyla Kuzey Kürdistan Kurtuluş
Örgütünü (TEVGER) oluşturduk. 1993 yılında, PKK ile birlikte Kuzey
Kürdistan'lı 12 örgütün katıldıgı cephe çalışmasını başlattık.
-
- Bu çalışmaların bazısı sonuçlanmadı.
Bazısı sonuçlandı ama kısa ömürlü oldu. Kamuoyu bizim, sözkonusu
birlikleri oluşturmak için oldugu kadar, onları yaşatmak için
de nasıl iyi niyetli, kararlı çaba gösterdigimizi bilir.
-
- Ne yazık ki, bir yandan diger örgütlerin
çogunda görülen istikrarsızlık -bir günden digerine görüş degişiklikleri,
bölünme, ufalanma, sahneden çekilme-, öte yandan, bazı örgütlerin
birlige aykırı düşen tutumu -sekterlik, diger örgütleri düşman
gibi görme anlayışı, onları yok etme ya da sorunları şiddete dayanarak
çözme egilimi- bir ulusal cepheyi önleyen temel etkenlerdir. Bazı
partilerin politikasını güçlü biçimde etkileyen, bazan yön veren
dış etkenler de, onların birlige yönelik tutumlarını olumsuz yönde
etkiledi.
-
- Bütün bu olumsuz etkenler, tüm
iyi niyetli çabalarımıza ragmen, bugüne kadar Kuzey Kürdistan'da
bir ulusal cephenin oluşmasını engelledi. Bundan çıkarılacak dersler
ise şudur: Bir ulusal cephenin oluşması için sorumlulugunun bilincinde,
istikrarlı, bir günden digerine bölünüp yok olmayan, bir günden
digerine politikası degişmeyen örgütler gerekir. Ayrıca, yurtsever
örgütler arasında şiddet dışlanmalı, demokratik ilişkiler egemen
kılınmalıdır. Örgütler arasında güven duygusu ancak böyle oluşur
ve büyüklü küçüklü tüm örgütleri ortak bir program üzerinde biraraya
getirmek, ancak böyle mümkün olur.
-
- Kürdistan'ın Öteki Parçalarıyla
ılişkiler
- ışbirligi ve Dayanışma Politikası
-
-
- Kürdistan'ın diger parçalarıyla
ilişkilere yönelik politikamız da başından beri nettir. Elbet
biz, Kürdistan'ı bölen zoraki ve yapay sınırları tanımıyoruz.
Koşulları oluştugu zaman bu sınırları kaldırmak Kürt halkının
hakkıdır. Kürdistan, dış güçler tarafından bölünmüş bir tek ülkedir
ve Kürt ulusu da aynı güçler tarafından bölünmüş ve baskı altında
tutulan bir tek ulustur.
-
- Öte yandan, yıllar öncesi oluşmuş
bu sınırlar ne denli haksız ve gayrimeşru olursa olsun, bir gerçektir,
bugünden yarına hemen ortadan kaldırılamazlar. Bu sınırların yarattıgı
etkiler vardır. Her parçadaki politik durum birbirinin aynı degildir.
Her parçada Kürt halkının mücadelesi, o parçanın koşullarına uygun
yol ve yöntemler izlemelidir. Bunu da en iyi o parçadaki halkımızın
bagrından çıkmış örgütler yapabilir. Zaten somutta her parçanın
örgütleri ayrıdır va o parçalardaki mücadele onların öncülügünde
yürümektedir.
-
- Degişik parçaların örgütleri arasında
ilişkiler dostça ve kardeşçe olmalı. Bu örgütler, birbirlerine
dayanışma göstermeli, yanlışlar dostça eleştirilmeli, sorunlar
varsa görüşmeler yoluyla çözülmeli; ama asla, sorunların çözümü
için baskıya ve şiddete başvurulmamalıdır.
-
- Partimiz başından beri bu anlayışı
kararlılıkla izledi. Bu nedenle de diger parçalardan örgütlerle
aramızda, kimi konularda görüş ayrılıkları ve bazan sert eleştiriler
olsa da, güven ilişkileri agır bastı ve zamanla saglam dostluklar
oluştu.
-
- Tüm parçalar için tek örgüt, ya
da tek devrim anlayışları hayalci, aynı zamanda sakıncalıdır.
Çünkü bu anlayış, bir örgütü diger parçaların içişlerine müdahaleye
götürür ve ordaki örgütlerle ve halkla karşı karşıya getirebilir,
degişik parçaların örgütleri arasında çatışmalar ve kardeş kavgaları
yaratabilir. Geçmişte bunun örneklerini yaşadık.
-
- Son olarak, PKK'nin, bu anlayıştan
hareketle önce Suriye Kürtleri arasında, daha sonra Güney Kürdistan'da,
son olarak da Dogu Kürdistan'da örgütlenmesi, PKK'yi bu parçalardaki
örgütlerle karşı karşıya getirdi. Özellikle irak Kürdistanı'nda
olup bitenler bunun somut örnegidir. PKK bu parçanın içişlerine
karışmış, onlarla birkaç kez çatışmış, bu da parçalar arasındaki
güven ilişkilerini sarsmış, boşuna kan kaybına yol açmış ve sonuçta
düşmana yaramıştır.
-
- Öte yandan, degişik parçalar arasında
işbirligi. dayanışma ve uyum gerekli ve son derece önemlidir.
Partimiz başından beri diger parçalardaki Kürt ulusal mücadelesiyle
kardeşçe bir dayanışma içinde oldu. Onların sömürgeci rejimlere
karşı mücadelelerini destekledik, ulusal mücadeleye zarar veren
yanlışlarını ise eleştirdik.
-
- Partimiz, dört parçanın yurtsever
örgütleri arasında bir dayanışma ve koordinasyon örgütü, bir konsey
ya da ulusal kongre oluşturmak için, 1980-1990 yılları arasında
diger parçalardan bazı partilerle, özellikle de Kürdistan Yurtsever
Birligi (irak), Kürdistan Demokrat Partisi (ıran) PPDKS (Suriye
Kürtleri ılerici Demokrat Partisi), irak ve Suriye komünist partileriyle
birlikte aktif çaba gösterdi. TEVGER'in kuruluşundan sonra bu
çalışmaları bir dönem TEVGER olarak, irak Kürdistanı Cephesi ve
ıran KDP ile birlikte yürüttük. Bu çalışmalar kamuoyunca bilinmektedir.
Daha sonraki yıllarda da, şu ya da bu örgüte uydu olacak türden
degil, ama dört parçadan örgütleri temsil edecek gerçek anlamda
bir ulusal kongre için yogun çaba gösterdik.
-
- Ne yazık ki tüm bu çabalar, örgütlerin
aralarındaki sorun ve çatışmalar ve kimi dış etkiler yüzünden
başarıya ulaşamadı. Birlik için partimiz açısından hiçbir engel,
hiçbir olumsuz etki sözkonusu degildi. Çünkü bu örgütlerden hiçbiriyle
çatışma içinde degildik, kimseyi düşman olarak görmüyorduk ve
herhangi bir sömürgeci ülkeyle de, politikamızı ipotek altına
sokacak, elimizi baglayacak bir ilişkimiz yoktu. Biz, Kürdistan
Sosyalist partisi olarak başından beri bagımsız bir politika izledik
ve ulusal hareketin çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yaptık.
Bu konuda da alnımız açıktır.
-
- Yanyana Yaşadıgımız Halklarla
ılişkiler
- Demokratik Güçlerle Dayanışma
Politikası
-
- Partimiz, başından beri, Kürt halkının
yanyana yaşadıgı halkların ilerici, barışsever, demokratik güçleriyle
dayanışmaya büyük önem vermektedir. Bu anlayış da ittifaklar politikamızın
temel taşlarından biridir.
-
- Ülkemizi bölüşen devletler, yanyana
yaşadıgımız halkları bize karşı kışkırtmak, halklar arasında kin
ve nefret tohumları ekmek, onları çatıştırmak, böylece bölüp kolayca
yönetmek için ne lazımsa yapıyorlar. Halkımızın yüzyüze kaldıgı
agır sömürgeci zulüm ve sömürü, kuşku yok ki bizde de, bunu yapanlara
karşı derin kin ve nefret duyguları yaratıyor. Ancak politikalarımıza
yön veren asla bu tür duygular degil, sagduyu oldu. Sömürgeci
yönetimlere ve baskı politikasının sorumlusu egemen güçlere karşı
derin bir kin ve nefret duysak da Türk, Arap ya da Fars halklarını
hiçbir zaman düşman olarak görmedik. Aksine onlarla ortak çıkarlarımızı
öne çıkardık. Onları da ezen zulüm rejimlerine karşı, demokrasi,
özgürlük ve sosyalizm için dayanışma geregini her zaman vurguladık.
Bu halkların saflarındaki dost insanlara, gerçek aydınlara, ilerici,
demokrat ve devrimci güçlere her zaman güven duyduk ve onlarla
dostluk politikalarına önem verdik.
-
- ınanıyoruz ki, bu politika Kürt
halkının çıkarına uygun olandır. Geçmişte bu şekilde Kürt halkının
mücadelesine birhayli dostlar edindik. Sömürü ve baskı rejimine
karşı dayanışmanın, ortak mücadelenin güzel örneklerini verdik.
12 Eylül sonrası altı sol örgüt arasında oluşan Sol Birlik, bunun
iyi bir örnegi idi.
-
- Eger Kürt ulusal hareketi bu politikayı
bir bütün halinde kararlılıkla izleyebilse, bugün Türk halkının
ve yanyana yaşadıgımız öteki halkların saflarında çok daha geniş
ve etkin dost güçlere sahip olacaktık. Gerici rejimlerin bu halkları
bize düşman etme çabalarını büyük ölçüde boşa çıkarabilecektik.
-
- Ne yazık ki Kürt ulusal hareketi
içinde herkes bu ileri, geniş ufuklu politikayı görüp kavramadı.
Bazıları bunu önemsemediler; aksine, sözde Kürt yurtseverligi
adına, yanyana yaşadıgımız halklarla dostluk baglarını zayıflatan,
koparan sekter politikalar izlediler. Böylece, hangi niyetle olursa
olsun, sonuçta sömürgeci rejimlerin işini kolaylaştırdılar.
-
- Partimiz, Kürt halkının özgürlügü
sorunuyla Türkiye'de demokrasi sorunu arasındaki güçlü bagı, daha
baştan saglıklı bir şekilde ortaya koydu. Partimizin kuruluşunun
ardından yayın hayatına başlayan Özgürlük Yolu Dergisi'nin Haziran
1975'te çıkan ilk sayısının ilk yazısı şu başlıgı taşıyordu: "Acil
görev demokratik ortama geçiştir."
-
- Bu yazıda toplumun faşizm ile demokrasinin
yol ayrımında oldugunu, acil görevin faşizmi gengellemek oldugunu
belirtiyor ve şöyle diyorduk:
-
- "Faşizmin yenilgiye ugraması, demokratik
güçlerin zaferi, hiç kuşkusuz, devrimci hareketimize geniş ufuklar
açacaktır."
-
- Partimizin başından beri temel
sloganlarından biri, hatta başlıcası "Türkiye'ye demokrasi- Kürdistan'a
Özgürlük!" oldu.
-
- Bu dönemde bizim dışımızdaki Kürt
örgüt ve gruplarının çogu, nerdeyse tamamı, demokrasi mücadelesini
ve her iki halkın faşizme karşı ortak mücadelesini küçümsüyor,
reddediyor, faşizme karşı mücadelenin Kürtlerin işi olmadıgını
söylüyorlardı.
-
- Bizimle onlar arasındaki bu görüş
farkı yıllarca sürdü ve zaman bizi haklı çıkardı. Geçmişte, demokrasi
mücadelesini küçümseyenler, hatta bu yüzden bizi reformculukla
ve Kürt ulusal mücadelesini Türk solunun kuyruguna takmakla suçlayanlar,
aradan onlarca yıl geçtikten sonra bizim görüşlerimize geldiler.
Gelmekle de kalmayıp, daha da ötelere savruldular, "demokratik
cumhuriyet" adına, Kürtlerin öteki temel istemlerini yok saymaya
kadar işi vardırdılar..
-
- Bu ise ya hep ya hiç mantıgının
politikadaki garip bir tecellisidir.
-
- Uluslararası Alanda
- Bize Dostlar kazandıran Bir
Politika
-
- Uluslararası planda da Partimiz,
özellikle Batı Avrupa'da bulunan Kürt işçi ve aydın kitlemizin
örgütlü çabalarıyla, Kürt sorununu uluslararası kamuoyuna duyurmak
ve dayanışma saglamak için yogun çalışmalar yaptı. Bu alanda,
bize dostlar kazandıran, sömürgeci rejimi ise soyutlamaya, köşeye
sıkıştırmaya yönelik bir politika izledik. Yıllarboyu bu dogrultuda
sabırla yürütülen çalışmaların sonucu olarak, önemli kazanımlar
elde ettik. Bizim ve başka Kürt gruplarının benzer çalışmaları
sonucunda yurt dışında Kürt halkının mücadelesine sempati oldukça
arttı. Ne var ki daha sonra PKK'nin yurt dışında giriştigi şiddet
eylemleri, birhayli ses çıkarsa bile, yarar yerine büyük zarar
verdi ve Kürt halkına olan sempatiyi azaltırken, Türk rejimine
soluk aldırdı.
-
- ıki Seçenekli Siyasal Çözüm:
Ayrı Devlet ya da Federasyon
-
- Partimizin uzunca bir dönem, Kuzey
Kürdistanlı diger parti ve gruplardan farklı, özgün politikalarından
biri, federatif çözüm önerisi oldu.
-
- Bizim, bir ulusal sorun olan Kürt
sorununun çözümüne ilişkin ilkesel yaklaşımımız, başından beri
bellidir ve degişmemiştir: Bu, Kürt ulusunun kendi kaderini serbestçe
tayin hakkıdır. Bize göre bu iki şekilde mümkündür: Bagımsızlık
ya da federasyon. Daha dogrusu, ayrı devlet ya da federasyon.
Çünkü, ister Kürtler ayrılıp kendi devletlerini kursunlar, ister
-eşit haklara sahip iki cumhuriyetli bir federasyon biçiminde-
Türk halkıyla federal bir birligi seçsinler, her iki durumda da
Kürt ulusu bagımsız olacaktır. Öyle de olması gerekir. Biz herhangi
bir bagımlılık statüsünü kabul etmiyoruz.
-
- Bu seçeneklerden biri ya da digerinin
gerçekleşmesi ise, nesnel, tarihsel koşullara baglıdır.
-
- Bilindigi üzere, Kuzey Kürdistanlı
örgütlerin hemen tamamı, uzunca bir dönem, bagımsızlık seçenegini
ayrı devlet anlamında mutlaklaştırdılar, federasyon istegini küçümsediler
ve bu konuda bizi eleştirdiler. PKK, eleştiriden de öte, federasyon
istemini ihanet gibi suçladı.
-
- Ama ilginçtir, bu konuda ilk görüş
degiştirip federasyona evet diyen de PKK oldu. Bunun yanısıra
öteki bazı Kürt örgütlerinin de zamanla federasyon istemine karşı
tutumları yumuşadı. Öte yandan, bu istemi hala dışlayan, küçümseyen
anlayışlar da vardır.
-
- Bizim federasyon isteminde ısrarcı
olmamız iki nedenledir. Birincisi, Kürt halkının Türk halkıyla
ve -öteki parçalar bakımından- Arap, Fars ve Azeri halklarıyla
bir federasyon içinde yaşıyabilmesini mümkün görmemiz, bunu istememiz,
sosyalist dünya görüşümüze uygundur. Biz halkları kardeş sayıyoruz.
Onlar özgür oldukları zaman birbirlerine güven duyabilir, bu tür
gönüllü birlikler oluşturabilirler. Sovyetler Birligi bir dönemlerin,
böylesine güzel, örnek bir denemesi idi. ısviçre kapitalist dünyadan
iyi bir örnektir. Elbet başkaca birçok örnek var. Bunun son örnegi
ise, gerçekte bir federasyon ya da konfederasyondan başka birşey
olmayan Avrupa Birligi'dir.
-
- Federasyonu bir seçenek olarak
dile getirmemizin, hatta, günümüzün koşullarında ona vurgu yapmamızın
diger bir nedeni ise, siyasal gerçekçiliktir. Federasyon istemimiz,
özellikle Kürdistan'ı çevreleyen koşullar bakımından daha gerçekçidir,
bölge ve dünya dengelerine uygun düşmektedir. Dört devlet arasında
bölünmüş ve dörtbir yandan kuşatılmış olan Kürlerin, bölgede olaganüstü
degişiklikler olmadıkça, dört devletin sınırlarını degiştirip
kendi başlarına bir devlet kurmaları güçtür. Buna ne bölge devletleri
fırsat verir ne de Kürtler bu konuda uluslararası destek bulabilirler.
Buna karşılık Federasyon istemi uluslararası planda destek bulacagı
gibi, bizzat Kürdistan'ı bölüşmüş devletlerin sınırları içinde
yanyana yaşadıgımız halkların kamuoyunda da -mücadelenin yükseldigi
belli koşullarda- daha geniş bir onay bulabilir.
-
- ½u 25 yıllık deneyim ve uluslararası
ilişkiler bize federasyon isteminin gerçekçi oldugunu net biçimde
gösterdi. Bu istem bizim açımızdan politik manevra olanaklarını
arttırıyor.
-
- Döneme Uygun Acil ve Demokratik
ıstemler
-
- Öte yandan, siyasal mücadelede
amaca ulaşmak için azami programlar yetmez. Hem kitleleri kazanmak,
hem de sorunların çözümünü kolaylaştırmak, uzlaşmalar saglamak
için, döneme ve toplumun ihtiyaçlarına uygun düşen acil ekonomik
ve demokratik istemleri de dile getirmek gerekir. Partimiz bunu
her dönemde yaptı. Kürt sorununun diyalog ve uzlaşma yoluyla çözümüne
ve barışa yol açmak için, her dönemde gerçekçi bir istemler paketini
karşı tarafa sunduk. Bu istemlerin büyük bir bölümü zamanla kamuoyuna
mal oldu, Türk demokratik çevrelerinde de geniş destek buldu.
Kürtçenin basın-yayın ve egitim alanında serbestçe kullanılması,
Kürt sorununun özgürce tartışılması, Kürt siyasal partilerinin
ve kültür derneklerinin serbestçe örgütlenip faaliyet göstermesi
bunlar arasındadır. Son dönemde, silahların karşılıklı susması,
köylerinden sürülmüş olan Kürtlerin dönüşlerine izin verilmesi
ve yaralarının sarılması, Olaganüstü halin ve koruculuk sisteminin
kaldırılması, genel af, Anayasa ile öteki yasaların demokratikleştirilmesi
gibi istemler de bunlar arasındadır.
-
- Parti ıçi Demokrasi
-
- Partinin iç işleyişinde demokratik
merkeziyetçi ilkeleri yaşama geçirdik.
-
- Partimiz yukardan aşagıya, parti
programı ve tüzügüne, kongre, merkez komitesi ve öteki yetkili
organlar tarafından alınan kararlara göre yönetildi. Öte yandan,
Partimiz bugüne kadar beş kongre yaptı ve merkez komitesi bu kongreler
tarafından belirlendi.
-
- Partimizde, örgüt içi ilişkileri
belirleyen tüzügümüzdür. Parti içi demokrasiyi her zaman iyi biçimde
işletmek için çaba gösterdik. Organlarda, kararlar alınmadan önce
her zaman tam bir tartışma ve eleştiri özgürlügü vardır. Ama alınan
organ kararlarına uymak da bir kuraldır. Kişi ne denli yetenekli
ve çalışkan olursa olsun organlar üstü olamaz, kendi dedigini
dayatamaz.
-
- Partimiz, 25 yıl boyunca, bir bölümü
merkez komitesinde olmak üzere ortaya çıkan iç sorunları bu şekilde
tartışarak, organ kararlarıyla ve örgütü bilgilendirerek aşmayı
başardı, kadrolarına böyle güven verdi ve birligini korudu.
-
- 25 Yıldır Partinin genel sekreterligini
yapıyorum. Bu çok uzun bir dönemdir. Genel sekreterin degişmemesi,
bir tüzük emri veya ben bu göreve tutkun oldugum için degildir.
Aksine bu görevin başka yoldaşlara devrini birçok kez kendim ve
gönül rahatlıgıyla istedim. Ama, her kongreden sonra Partimizin
Merkez Komitesi bu görevi yine de bana verdi. Bu onur verici,
ama aynı zamanda agır bir görevdir. Halkın davasına duydugum inanç
ve partili olmanın verdigi sorumlulukla onu elimden geldigince
iyi biçimde yapmaya çalıştım. Bu görevi bugüne kadar bana uygun
gördükleri için yoldaşlarıma teşekkür ederim.
-
- Örgütsel çalışmada kişilerin rolü
ve nitelikleri elbet önem taşır. Ama bundan da önemlisi izlenen
politikalardır, ilkelerdir, kurallardır. Belli bir istikrar kazanmış
ve demokratik çalışma tarzını sindirmiş hiçbir örgüt, yönetici
kadroların degişmesiyle boşluga düşmez, saflarından yeni yöneticileri
seçer ve yoluna devam eder. Kişinin putlaştırılması ve organları
biryana iten kişisel yönetim tarzı ise geri toplumlara özgü bir
zaaftır. Kişi putlaştırma ve keyfi yönetim örgüt içi demokrasiyi
felç eder, tartışma ortamını, kollektif üretme ve yönetme çarkını
dumura ugratır ve diktatörler yaratır.
-
- Partimizde, tüm önemli kararları
almadan, önemli politika degişikliklerini yapmadan önce, ayrıca
tüm kongrelerden önce, tabanın görüşüne başvurmak gelenektir.
Kongrelerin yanısıra, zaman zaman önemli politik kararların dönemecinde
konferanslar da düzenledik. Her parti üyemiz, pratik işlerin yürütülmesinde
yetki ve sorumluluk taşıdıgı kadar, parti politikalarının oluşturulmasında
da pay sahibidir.
-
- Partimiz, eger Türkiye'nin ve Kürdistan'ın
sözkonusu bogucu ortamında, 25 yılın onca güçlügüne, fırtınasına
dayanarak ayakta kalmayı başarmışsa, bunda sözkonusu parti içi
demokrasinin iyi işlemesinin büyük payı vardır. Biz güç dönemlerden
tartışarak, yeni kararlar üreterek, gerektiginde program ve tüzük
degişiklikleri yapıp politikalarımızı ve çalışma tarzımızı yenileyerek
böyle geçtik. Örnegin, sosyalist sistemin çöktügü, yılların yönetici
komünist ve sosyalist partilerinin sapır sapır döküldügü, mücadele
alanını terk ettigi bir ortamda partimiz, zengin bir iç tartışma
yaşayıp bundan sonuçlar çıkararak savrulmadan ve havlu atmadan
yürüyüşünü sürdürmeyi başardı. 1989 sonrası yaptıgımız iki konferansla
ve 1992 Kongresiyle bunu başardık.
-
- Ülke Gerçegine ve Dünya Dengelerine
Uygun Olarak
- Siyasal Mücadeleyi Temel Alma
- Barışçıl Mücadele Biçimlerini
Tercih
-
- Gerek sınıf mücadelesinde, gerek
ulusal mücadelede amaçlara ulaşmak için degişik mücadele biçimlerine
başvurmak, bunları, yerine ve zamanına göre tek tek veya birarada
kullanmak dogaldır; bizim de mücadele biçimleri konusundaki temel
anlayışımız budur.
-
- Öte yandan, günümüze kadar süregelen
toplumsal ve ulusal mücadelelerin zengin deneyimi göstermiştir
ki, temel mücadele biçimi siyasaldır. Kitleler mücadeleye kazanılmadan,
onlar örgütlenip harekete geçirilmeden devrim yapılamaz. Bu olmadan
hiçbir köklü toplumsal degişim saglanamaz. Kitlelerin bilinçlendirilmesi,
örgütlenmesi ve harekete geçirilmesi ise esas olarak zaman isteyen,
sabırlı, yogun, çok yönlü siyasal çalışmayla mümkündür.
-
- Belli koşullarda, özellikle karşı
taraf zora ve şiddete başvurdugu zaman, aynı yöntemlerle karşılık
vermek dogaldır ve bir haktır. Zulme karşı direnme hakkı hem dinde
hem siyasette vardır. Bizzat Birleşmiş Milletler ınsan Hakları
Evrensel Bildirgesi bu hakkı tanımaktadır.
-
- Öte yandan, ister sınıf mücadelesinde,
ister ulusal kurtuluş mücadelesinde olsun, silaha ve şiddete başvurmak
bir amaç degildir. Yasal ve barışçıl mücadele yolları açık oldukça
şiddete başvurmak için neden yoktur. Bunun yanısıra, bu yollar
kapalı olsa bile, otomatikman silahlı mücadeleye başvurmak gerekmez.
Emekçilerin ve ezilen bir halkın mücadelesine öncülük etme savıyla
ortaya çıkanlar, herbir durumda, koşulların silahlı mücadeleye
elverişli olup olmadıgını, onun ne getirip ne götürecegini iyi
hesaplamalıdırlar. Silaha, karşı tarafın istedigi yerde ve zamanda
degil, kurtuluş güçlerine yarayacak yerde ve zamanda başvurmak
gerekir.
-
- ışte bu anlayıştan yola çıkan Partimiz,
silahlı mücadeleyi Kürt halkı için bir günah saymamakla, hatta,
meşru bir hak olarak görmekle birlikte, ülkemizin ve bölgenin,
özellikle de Kuzey Kürdistan'ın koşullarını degerlendirerek, durumun
silahlı mücadeleye uygun düşmedigi sonucuna vardı.
-
- Neydi sözkonusu koşulları Bunu
pekçok kez söyledim, ama bir kez daha özetlemek istiyorum:
-
- Ülkemiz dört devlet arasında bölünmüştür
ve bu güçlerin kuşatması altındadır. Kürdistan'ın ne karadan,
ne denizden dışarıya açık bir kapısı yoktur. Bu, silahlı mücadeleye
yönelen Kürt ulusal güçlerinin dış dünya ile ilişkilerini büyük
ölçüde zorlaştırıyor. Oysa silahlı mücadele güvenilir bir cephe
gerisi, lojistik destek ve dış dünya ile yogun bir trafigi gerektirir.
Yardım etmek isteyen olsa bile, bu tür dost yardımlarının, silahın,
araçların ve bizzat insanın Kürdistan'a ulaşması güçtür.
-
- Bu nedenle, mücadelemizin tarihi
bize pekçok kez, çok açık ve net gösterdi ki, herhangi bir parçada
silahlı mücadele yürüten Kürt örgütleri, destek bulmak, gerekli
silahı, malzemeyi, yiyecegi saglamak, cephe gerisi üslerini oluşturmak
için sınırın öbür yanına, Kürdistan'ı bölüşmüş olan öteki ülkelere
(ıran, irak, Suriye ve Türkiye) başvuruyor. Oysa bu ülkelerin
tümünün de kendi Kürt sorunları vardır. Onların herbiri Kürdistan'ın
bir parçasını elinde tutuyor. Dolayısiyle onların hiçbiri Kürt
haraketinin zaferini istemez. Onlar, Kürtlerin komşu ülkede, bagımsız
devlet kurmak şurda kalsın, otonom bir yönetim oluşturmasını bile
istemezler. Bu devletler dogal olarak, ortak çıkarları geregi,
zaman zaman Kürt ulusal hareketine karşı birlikte davranmışlardır.
-
- Bu tür durumlarda, Kürt siyasi
partileriyle ilişki kuran sözkonusu komşu devletlerin amacı şu
olabilir: Kürt hareketini, kendi aralarındaki sorunlar nedeniyle
diger tarafa, hatta bizzat kendi Kürtlerine karşı bir koz olarak
kullanmak. ıran, irak, Suriye, hatta son zamanlarda Türkiye bunu
yaptılar. Bu yüzdendir ki bu tür desteklerle Kürtler savaştılar,
ama hiçbir zaman amaçlarına ulaşamadılar. Kendilerine bu ölçüde
bir yardım verilmedi. Öte yandan, Kürdistan'ın diger bir parçasını
elinde tutan bu tür komşu sömürgeci devletlerle ilişkiye giren
Kürt partileri çogu kez bagımsızlıklarını yitirdiler, politikaları
ipotek altına girdi ve onların çıkarları için zaman zaman diger
Kürt örgütleriyle savaşmak durumunda kaldılar.
-
- Sözkonusu bölünmüşlük ve dört devletle
karşı karşıya olma, aynı zamanda, Kürt ulusal hareketine uluslararası
destegin az olmasının, ya da hemen hemen olmamasının bir nedenidir.
Çünkü ne dünyanın iki karşıt sisteme bölünmüş oldugu dün, ne de
bugün, sosyal sistemi ne olursa olsun, hiçbir büyük, hatta küçük
ülke, Kürtlerin hatırına Ortadogu'daki bu dört devleti (Türkiye,
irak, ıran ve Suriye) karşıya almak istemedi, istemiyor. Kürt
sorunu nedeniyle onları karşıya almak, aynı zamanda koca bir Arap
dünyasını da karşıya almak demektir. Öte yandan, Kuzey Kürdistan
bir NATO ülkesi olan Türkiye'nin sınırları içindedir. NATO'nun
Kürdistan kurtuluş mücadelesine destek vermesi beklenemezdi. Aksine
NATO bu destegi hep Türkiye'ye vermiştir.
-
- Dolayısiyle silahlı bir kurtuluş
mücadelesini önüne koyan örgüt, bütün bunları hesaplamak zorundadır.
Yeterli, ciddi bir dış destek olmadan herhangi bir silahlı ulusal
kurtuluş mücadelesinin zafere ulaşması dün olanaksızdı, bugün
de öyledir. Kürtler ise sözkonusu koşullar nedeniyle ne yazık
ki ciddi bir dış destekten yoksunlar.
-
- Öyle olunca da, sözkonusu koşullarda
silahlı mücadelenin başarı şansı olmadıgı, bunun çok daha agır
baskılara ve kayıplara yol açacagı daha baştan belliydi.
-
- Bunlara çok önemli birşey daha
eklemeliyim: 1960'lı ve 1970'li yıllarda, hem bir bütün olarak
Türkiye solunu, hem de Kürt hareketini terörize etmeye, zamansız
silahlı eylemlere itmeye çalışan rejimin kendisi idi. Amacı, hareket
daha gençken, daha kitlelerle güçlü baglar saglamamışken onu,
kendisinin güçlü oldugu mindere, silahlı mücadele alanına çekip
ezmekti. Bunun için solu ve Kürtleri kışkırttı, bu işte ajan provakatörler,
hatta paravan örgütler kullanarak, ne yazık ki, amaçlarına ulaştı.
-
- Bizim durumumuzda silahlı eyleme
ancak bir koşulda başvurulabilirdi: Türkiye'de emekçilerin, sol
hareketin ve demokrasi güçlerinin, diger bir deyişle Türk halk
kitlelerinin de bir ayaklanmaya hazır oldugu veya harekete geçtigi
koşullarda. O zaman Kürt halkı mücadele alanında yalnız ve kuşatılmış
kalmaz, her iki halkın ortak direnişi bu zorba ve çagdışı rejimi
çökertebilirdi.
-
- Partimiz, tüm bunların hesabını
yaptıgı için, hem silahlı bir mücadeleyi başlatmadı, hem de bu
işi başlatmaya hevesli olanları uyardı. Ne yazık ki, 1970'lerin
ve seksenlerin kızgın ortamında, bunu öteki örgütlere anlatmak
güç oldu. Özellikle PKK, kendisinden ve kendi dışından kaynaklanan
nedenlerle buna yöneldi. Sonuçlar ise ortadadır. Ne yazık ki haklı
çıktık.
-
- Daha 12 Eylül öncesi PKK'nin, yürüttügü
silahlı eylem ve bunun niteligi bir yana, ama 1984 Agustosu'nda,
Eruh ve ½emdinli olaylarıyla başlayan ve 15 yıl süren savaşın
sonuçları ortada. Dört bin Kürt köyü ve onlarca kasaba yakılıp
yıkıldı, boşaldı; Kürdistan altüst oldu; onbinlerce insanımız
yaşamını yitirdi; halkımız büyük acılar çekti; milyonlarca insanımız
yerini yurdunu terk etmek zorunda kaldı, perişan oldu. Peki kazanımlar
neı PKK'nin her ilkbahar-yaz için, önce kurtarılmış bölgeler,
daha sonra ise bagımsız devlet vadetmesine karşılık, bir karış
toprak bile özgürleştirilemedi. Hiçbir hak elde edilemedi. Hatta
bazı alanlarda geriye bile düşüldü.
-
- Bunun böyle olacagını Partimiz
başından beri gördü. Daha 1980 öncesi uyarılarımız bir yana, PKK
1984'te gerilla eylemleri başlattıgı zaman da bunun başarı şansı
olmadıgını, bir macera oldugunu ve büyük kayıplara yol açacagını
söyledik. Ama gerilla eylemleri biraz yayılıp ses verince pekçok
insan coşkuya kapıldı, kendinden geçti, zafer gününün yakın oldugunu
sandı. Biz, böyle bir dönemde de, savaşın sonucuyla ilgili olarak
hiçbir hayale kapılmadık, gerçekçi tutumuzu koruduk ve mızragın
sivri ucunu sömürgeci rejime çevirirken, bu kirli savaş nedeniyle
onu suçlarken, öte yandan, Kürt tarafı bakımından da gerçekleri
dile getirmeyi sürdürdük. Ocak 1991'de, Deng dergisi ile yapılan
röportajda şöyle diyorduk:
-
- "Güç dengesi, ulusal ve uluslararası
koşullar uygun degilken silahlı direniş başlatmak, zafere yol
açmayacagı gibi, ona başvuranlara ve halka yıkım da getirebilir."
-
- Bu röportajda, Suriye'ye ve Kürdistan'ı
bölüşmüş öteki sömürgeci ülkelere dayanarak verilen mücadelenin
başarı şansı olmadıgını belirtiyor ve "bunu umut eden ancak kendisini
kandırır," diyorduk.
-
- ½imdi bu savaşın sonucu ve gelinen
durum ortada. Kürdistan'da neden oldugu yıkımdan başka hiçbir
sonuca ulaşmayan, bir aşamadan sonra genel başkanı Öcalan'a barınacak
yer bile bulamayan ve onun Türk devletinin eline geçmesini önleyemeyen,
koşulsuz silah bırakan ve Türk devlet politikalarının dümen suyuna
giren PKK'nin içine düştügü durum üzerinde fazla söze gerek yoktur.
-
- Peki, Kürt halkının ulusal kurtuluşu
için silahlı mücadeleden başka yol yok muyduı Kuşku yok, vardı.
Ve bugün bizzat Abdullah Öcalan da, Türk devletinin eline geçtikten
ve bir bakıma oyunu kaybettikten sonra, 20 yıl önce yanlış düşündügünü,
barışçıl nitelikteki siyasal mücadelenin daha dogru oldugunu dile
getiriyor.
-
- Öcalan bunu inanarak mı, yoksa
içinde bulundugu koşullar nedeniyle can kaygısıyla mı söylüyor,
bilemem. Ama Partisi de buna ayak uydurdu. Öte yandan, Kürt politikasında
hala silahlı müadele dışında çözüm seçenegi olmadıgını sananlar
ve söyleyenler var. Galiba, bu Kürt toplumunun bir zaafıdır. ınsanlarımız
baskı ve haksızlık karşısında sıkıştıkları, kafaları kızdıgı zaman
hep silahlarını alıp daga yöneldiler. Bu kestirme, kolay bir yol
gibi görünüyor. Ve çokları kurtuluş mücadelesini, siyaseti bundan
ibaret sanıyorlar.
-
- Oysa siyaset, herşeden önce sözle-yazıyla,
örgütle, yıgın hareketiyle yapılan bir mücadeledir. En büyük güç
bilinçlenen, örgütlenen, istemleri dogrultusunda eyleme geçen
kitlelerdir. Mücadelenin belli aşamalarında silahlı eylem olsa
bile, bunu genelleştirmek, silahlı eylemi temel mücadele biçimi
saymak yanlıştır. Silahlı eylem olmadan da, salt siyasal mücadelenin
öteki biçimleriyle sonuç almak mümkündür ve bize göre Kuzey Kürdistan
koşullarında dün mümkündü, bugün de mümkündür.
-
- 12 Mart ve 12 Eylül öncesi dönemlerde
siyasal çalışma için koşullar yok muyduı Pekala vardı. 12 Mart
öncesi Türkiye ışçi Partisi, DDKO'lar, Dogu Mitingleri ve legal
plandaki yogun basın-yayın çalışmaları bunun somut örenkleriydi.
12 Eylül sonrası ise bu alan, birçok legal sol siyasal partiyi
ve bizzat Kürt hareketinin legal plandaki yogun faaliyetlerini
kapsayarak çok daha zenginleşti. Ama Türk solu, daha 12 Mart öncesi,
sabırsızlıga kapılıp gizlilige ve vakitsiz silahlı eylemlere yönelirken
Kürt ulusal hareketi de, 12 Eylül öncesinden başlayarak, ne getirip
ne götürecegini hesaplamadan, devrimci bir özentiyle, şiddet eylemlerine
yöneldi.
-
- Oysa, Kürt ulusal hareketi, rejimin
legal kanalları tıkamış olması nedeniyle, gizlilige, yani illegaliteye
bir ölçüde mecbur olsa bile, mücadelesini şiddete yönelmeden de
sürdürebilirdi. ızlenebilecek pekçok barışçıl yol ve yöntem, kullanılabilecek
pekçok araç vardı.
-
- Örnegin, KDP daha 1960'lı yıllarda
örgütlenmişti. Partimiz, başlangıçtaki adıyla Türkiye Kürdistanı
Sosyalist Partisi, 1974 yılı sonlarında kurulmuştu.. Bizi başkaları
izledi. Özgürlük Yolu Dergisi'ni ve Roja Welat gazetesini bu yıllarda
yayın hayatına soktuk. Bunlar bir bölümüyle veya yarı yarıya Kürtçe
çıkan yayınlardı. Tüm engellemelere karşılık Özgürlük Yolu 10
bin dolayında, Roja Welat ise 30-40 bin dolayında bir tiraja sahiplerdi
ve bunları Türkiye'nin dörtbir yanında, Kürdistan'ın en ücra köşelerinde
dagıtabiliyorduk. Her yanda mantar gibi legal kültür dernekleri
fışkırıyordu. Seçimlerde, Diyarbakır ve Agrı belediye başkanlıkları
örneklerinde oldugu gibi, iyi sonuçlar alıyorduk. Kürdistan'da,
faşist ve gerici örgütlenmeleri dışlayacak kadar büyük bir ulusal
uyanış vardı. Sendikal hareket güçleniyor, yıgınsal eylemler boyveriyordu.
Bir ulusal cephe kurmak için harekete geçmiştik. Türk halkının
devrimci ve demokratik güçleriyle iyi köprüler oluşmaya başlamıştı.
O kadar ki, 200.000 üyeli ögretmen örgütü TÖB-DER'in, egitimin
demokatikleştirilmesi amacıyla düzenledigi Demokratik Egitim Kurultayı'nda,
aralarında DıSK'in, Türkiye Yazarlar Sendikası'nın ve Halkevleri'nin
de bulundugu 40 kadar demokratik örgüt, anadilde egitim hakkını
destekliyor, Roja Welat'a dayanışma gösteriyordu. Kürt ulusal
ve demokratik hareketiyle Türkiye solu ve demokrasi güçleri arasında
anti faşist, demokratik bir cephe örmek için de çalışma başlatmıştık.
Eger bu süreç sekteye ugratılmasıydı, hem Türkiye'de demokrasi
mücadelesi, hem de Kürt halkının ulusal kurtuluş mücadelesi, daha
büyük ölçüde kitleselleşmeye ve çok daha yüksek bir düzeye sıçramaya
adaydı.
-
- Ama rejim de boş durmuyordu. O,
tüm bu gelişmelerden panige kapılmıştı ve süreci sekteye ugratmak
için ne lazımsa yaptı. Açık ve gizli faşist örgütler eliyle terörü
kızıştırdı ve bazı sol örgütler bu oyuna geldiler. Kürt hareketinin
bir bölümünün terörün içine çekilmesi de bu planın bir parçası
idi. Sonuçta, sistemin en gerici, vurucu kesimi olan faşist cunta,
büyük ölçüde kendi eseri olan bu terörü bahane ederek yönetime
el koydu ve sola, demokrasi güçlerine, Kürt ulusal hareketine
karşı saldırıya geçti.
-
- Solun, demokratik güçlerin ve Kürt
ulusal hareketinin hatası ve yanlışı, bu oyunu geregi gibi görememek,
görseler bile onu engellemek için kendilerine düşeni yapamamaktı.
Ancak terör oyununa gelmemekle ve geniş bir cepheyle bu saldırı
püskürtülebilirdi.
-
- O dönemi yaşamayan gençler belki
bilemezler; ama bizim, 12 Eylül öncesi yayınlarımıza bakmak mümkündür.
Biz Kürdistan Sosyalist Partisi olarak hem bir Kürt ulusal cephesi
hem de bir Kürt-Türk ortak antifaşist cephesi oluşturmak için
çagrı üstüne çagrı yaptık, girişimler başlattık. Partimiz bu konuda
da sorumlu, uzak görüşlü oldu ve üstüne düşeni yaptı. Bunu açık
alınla söyleyebilirim.
-
- Oysa, solun da Kürt örgütlerinin
büyük çogunlugu da, faşizmin ayak seslerinin yaklaştıgı sözkonusu
ortamda bile, kör mezhep kavgalarına tutuşmuş gibi birbirleriyle
boguşuyorlardı. Cuntaya yolun açılmasında ve ödenen onca agır
bedelde bu aymazca tutumun büyük payı vardır.
-
- Türk solu, kitlelerden kopuk silahlı
devrim oyunuyla bir yere varamadı, zamanla bölünüp ufalarak, kitleler
üstündeki etkisi daha da azalarak bugünkü perişan duruma düştü.
Kürt hareketi ise, PKK eliyle, ülke, bölge ve dünya koşullarını
gözetmeden, ne getirip ne götürecegini hesaplamadan giriştigi
silahlı mücadelede olumlu bir sonuç alamadı ve bugünkü çöküntü
ve düşkırıklıgı ile yüzyüze geldi. Her iki kesimin de yanlışı,
siyasal çalışmayı küçümseyip silahların gücünü abartmak ve karşı
tarafın oyununu görmemek oldu.
-
- PKK'nin Yanlış Taktikleri ve
Çalışma Tarzı
-
- Öte yandan, PKK yalnızca koşulları
iyi hesaplamadan zamansız silahlı eyleme yönelmekle kalmadı. Bizzat
silahlı mücadele içinde de oldukça yanlış yol ve yöntemler izledi.
-
- PKK'nin önemli yanlışlarından biri,
uzun bir dönem, bir ulusal cephe politikasına sahip olmamaktı.
Cephe politikası şurda kalsın, kendisinin dışındaki tüm örgütleri
ulusal mücadeleye engel ve işbirlikçi olarak görüyor, başta gelen
görevinin onları ortadan kaldırmak oldugunu söylüyordu. Bu politikanın
sonucu olarak PKK diger yurtsever ve sol örgütlerin çoguyla çatıştı.
Bu tutum, Kürt hareketinin ve solun gereksiz kan kaybına ve kitle
baglarının zayıflamasına yol açtı.
-
- PKK son yıllarda bir ulusal cephe
istiyor göründü ve bunun için belli çalışmalar yaptıysa da, bu
kez de yaptıgı, diger örgütlerle demokratik ilişkilere dayalı
bir cephe degil, kendi hegemonyasında, kendi tekelinde ve kendi
politikaları dogrultusunda bir birlikti. Üstelik bu dönemde bile
öteki örgütlere yönelik şiddet, baskı, tehdit ve karalama yöntemlerini
elden bırakmadı.
-
- PKK halkla ilişkilerde de benzer
yanlış yöntemleri izledi. 12 Eylül öncesi aşiret çatışmalarına
yol açtı. Gerilla savaşı döneminde bu yöntemler devam etti. Kendisinden
olmayan herkesi düşmandan saydı. Rejimin baskısı, tehditi veya
çıkar nedeniyle silah alıp korucu olan kesimleri nötürleştirmek
için çaba harcayacagına, onları düşmanca karşıya aldı, köylerine
baskınlar düzenledi, çocuk ve kadın ayırmadan kıyımlar yaptı.
Bu, hem korucuların devletle bagını pekiştirdi, koca aşiretleri
rejimin kanatları altına itti, hem de PKK'nin iç ve dış kamuoyunda
terörist olarak suçlanmasına yol açtı.
-
- PKK'nin ögretmen, doktor, mühendis
gibi sivil kesime, sıradan devlet memurlarına yönelik eylemleri
ve yurt dışında, bir bölümüyle Kürt ve Türk soluna, özellikle
de Partimize ve KOMKAR'a, bizzat kendisinden ayrılanlara karşı
giriştigi şiddet eylemleri bu imajı daha da pekiştirdi.
-
- Bütün bunlar rejime yaradı, onun
eline güçlü propaganda olanakları verdi. Öyle ki rejim, hem kitleleri
sindirmek için, hem de dış kamuoyunun baskıları karşısında her
sıkıştıgında soluk almak için, bu tür hunharca eylemleri bizzat
yaparak PKK'ye mal etti.
-
- Bu ve benzeri büyük yanlışlar bir
Kürt ulusal cephesinin oluşmasına, kitlelerin çok daha büyük ölçekte
mücadeleye kazanılmasına, gerek Türk toplumunda, gerekse uluslararası
planda barış ve demokrasi güçlerinin desteginin kazanılmasına
engel oldu. PKK'yi ve onunla birlikte Kürt hareketini önemli derecede
soyutladı.
-
- Sonuç olarak, silahlı mücadelenin
başarı şansı olsa bile, sadece bu yanlış yöntemler başarıya engel
olurdu. Eger bunca yanlış yapılmasa, Türk rejimi karşısında askeri
bir zafer saglama şansı olmasa da, hem PKK, hem de bir bütün olarak
Kürt ulusal hareketi, bugün çok daha farklı, avantajlı bir konumda
olurdu.
-
- Öcalan'ın kendisi sonradan bu ve
benzeri yöntemlerin yanlış oldugunu söyledi, özeleştiri yaptı
ve kimi kadrolarını suçladı, günahları onlara yükledi. Ama bu
açıklamalar, hangi nedenle ve niyetle yapılırsa yapılsın, artık
sonucu degiştiremezdi, iş işten geçmişti!.
-
- PKK'nin önemli zaaflarından biri
de örgüt içi demokrasinin yokluguydu. PKK Öcalan'ın iki dudagı
arasından çıkan direktiflere göre yönetildi. Organlar çogu zaman
göstermelik idiler. PKK içinde özgür bir tartışma süreci hiçbir
dönemde yaşanmadı. Üyeler yalnızca Öcalan'ı övmek, izlenen politikaları
alkışlamak hakkına sahip oldular. Bu politikayı eleştirmeyi göze
alanlar ise, çogu zaman ihanetle suçlanarak en sert şekilde cezalandırıldılar
ve ancak günah çıkararak örgütteki varlıklarını sürdürebildiler.
Bu mekanizma Öcalan'ı yüceltip putlaştırırken örgüt üyelerinin
kişiligini ise öldürdü.
-
- Böylece PKK bakımından tam bir
kişisel yönetim sözkonusu oldu. Neyin dogru, neyin yanlış olduguna
karar veren hep Öcalandı ve bugün de hala öyledir.
-
- Kuşkusuz, PKK'nin yanlışı, salt
zamansız silahlı eylemlere yönelmek ve bu mücadeleyi yürütürken
izledigi, yukarda bazıları dile getirilen yanlış taktikler ve
anti demokratik yönetim tarzı degildir. PKK'yi ortaya çıkaran
etkenler, içine girdigi ilişkiler, başından bu güne politikası
üzerindeki dış etkiler ve bunların sonuçları üzerine geçmişte
çok şey söylendi ve şimdi de söylenecekler var. Bunlar son derece
önemlidir. Ama hem asıl konumuzdan uzaklaşmamak için, hem de dönemin
hassaslıgını göz önüne alarak bu konuları şu anda ve her yönüyle
tartışmayı yararlı görmüyorum..
-
- Zaten herşey o kadar açık ve göz
önünde ki, görmesini bilenler için fazla söze gerek yok. Görmemekte
ısrarlı ve yeminli olanlar içinse ne söylense boşuna...
-
- Kararlı, Sürekli, Özverili Örgütsel
Çalışma
-
- Partimizin kuruluşundan bu yana
izledigi politikanın anahatlarını yukarda dile getirdim. Biz bu
politikaların uzak görüşlü, ilkeli oldugu, ve 25 yılın sınavından
başarıyla geçtikleri kanısındayız. Bundan onur duyuyoruz.
-
- Silahların konuştugu, toplumun
savaşanlara göre kutuplaştıgı sözkonusu toz duman ortamında, bu
uzun yıllar boyunca, bizim örgüt olarak ayakta kalmamızın bile
büyük bir başarı oldugu kanısındayım. Biz, 12 Eylül darbesinden
önce başlayan, darbeyle agırlaşan ve o günden bu yana, yirmi yıla
yakın süren ve hala da sona ermemiş olan bu azgın terör döneminde,
yolumuzu şaşırmadan, dogru bildigimiz yolda yürüdük.
-
- Kuşkusuz bu başarı, aynı zamanda,
25 yıldan beri bu ilkeler dogrultusunda verilen kararlı, sürekli,
yorulma bilmez örgütsel çalışmayla mümkün olmuştur.
-
- Örgütümüzün 12 Eylül öncesi, basın,
propaganda ve örgütlenme alanında gösterdigi yogun performanş
sagladıgı önemli kitle ilişkileri ve öteki başarılar sizlerce
biliniyor. 12 Eylül darbesinden sonra da partimiz, ugradıgı agır
operasyonlarla önemli yaralar almış olsa bile, örgütsel çalışmayı
asla durdurmadık, zindanda, yurt içinde ve sürgünde mücadeleyi
aralıksız olarak sürdürdük.
-
- Yoldaşlarımız 12 Eylül sonrası
işkence çarklarında ve zindanlarda, sömürgeci rejimin mahkemeleri
karşısında direnişin seçkin örneklerini verdiler, bu ugurda yaşamlarını
yitirenler oldu.
-
- Benim de içinde oldugum bir bölüm
yoldaş, bu dönemde parti kararıyla yurt dışına geçtik. Ama agır
sürgün koşullarında asla yılgınlıga düşmedik ve mücadeleye ara
vermedik. Yurt dışındaki diger yoldaş ve sempatizanlarımızla birlikte,
bir yandan rejimi uluslararası planda teşhir ve tecrit çabalarını
yürütürken, öte yandan, yurt içinde yaralarımızı sarmak, örgütsel
mücadeleyi yeniden canlandırmak ve yükseltmek için vargücümüzle
çalıştık.
-
- Sürgün koşullarında bu denli uzun
soluklu olmak, dayanmak kolay degildir; ama biz bunu başardık.
-
- Yurt dışında çıkan yayınlara önemli
bir katkı sunduk, bunları zenginleştirdik. Aynı zamanda, merkez
yayın organımız Riya Azadi'yi yeniden yayın hayatına sokarak yurt
içine de ulaştırdık ve orada dagıttık.
-
- Bu yirmi beş yıl boyunca Partimizin
ve ona dost ve yandaş kitle derneklerinin, kadın ve gençlik kuruluşlarının,
yurt içinde ve dışında Türkçe, Kürtçe, Almanca ve başka dillerde
çıkardıkları onlarca dergi, gazete ve bülten var! Sayısı ona yaklaşan
yayınevleri ve bunların yayınladıkları, Kürt ulusal mücadelesini,
Kürt tarihini, dilini, kültürünü konu edinen yüzlerce kitap ve
broşür var.
-
- Partimizin bu 25 yıl içinde yurt
içinde ve dışında legal ve illegal, politik ve demokratik planlarda
yaptıgı örgütsel çalışma onur duyacagımız kadar zengindir. Bu
süre içinde politik ve kültürel nitelikte yüzlerce kitleye açık
toplantı ve çok sayıda egitim seminerleri düzenledik. Yurt içinde
ve dışında, kendi başımıza ya da öteki dost ve kardeş örgütlerle
birlikte, rejimi protestoya, Kürt halkının istemlerini dile getirmeye,
barışa ve demokrasiye yönelik yüzlerce eylem düzenledik.
-
- Bu toplantıların, kültür gecelerinin,
yürüyüş ve mitinglerin gerçekleşmesi için örgütümüz sürekli, sistemli
ve planlı bir çalışma yürüttü. Yoldaş ve sempatizanlarımız, bu
eylemlerin başarısı için, yıllarboyu, yorulma bilmez bir enerji
ve özveri ile çalıştılar. Bundan dolayı yoldaşlarıma, örgütümüzün
sempatizanlarına ve emegi geçen herkese teşekkür ederim.
-
- Partimiz bu 25 yıl içinde uluslararası
planda küçümsenmiyecek bir çalışma yürüttü ve degerli ilişkiler
sagladı. Pekçok ülkede hükümetler, parlamentolar ve siyasi partiler
düzeyinde onlarca görüşme yaptık. Ben üç kez davetli olarak, Avrupa
Parlamentosu'nda Kürt sorununa ilişkin konuşmalar yaptım.
-
- Ben ve öteki yetkili yoldaşlarım,
bu yıllar boyunca onlarca uluslararası konferansa katılıp Kürt
sorununu ve halkımızın istemlerini dile getirdik. Bizzat kendimiz
Kürt sorununa ilişkin iki büyük uluslararası konferans düzenledik.
-
- Bütün bu çalışmalar Kürt sorununun
dış kamuoyuna tanıtılmasında, halkımızın mücadelesine dostlar
ve destek kazanılmasında, ve sömürgeci rejimin zaman zaman köşeye
sıkıştırılmasında büyük rol oynamıştır.
-
- Dış ilişkiler alanında ve Kürt
sorununa ilişkin bu tür toplantılar bakımından, Partimizin, Kürdistanlı
başka hiçbir örgütün yapmadıgı kadar etkin ve yogun bir çalışma
yaptıgını onurla söyleyebilirim.
-
- Bütün bu nedenlerle, Partimizin
Kürdistan ve Türkiye politikasındaki etkisi ve uluslararası saygınlıgı,
üye sayısı, mali olanakları ve sahip oldugu propaganda araçlarıyla
kıyaslanamıyacak kadar fazladır.
-
- Bu örgütlülügün, izlenen dogru
politikaların ve özverili bir çalışmanın sonucudur.
-
- Ulusal Mücadelenin Önündeki
ıç ve Dış Engeller
- ½iddete dayanan Politik Kutuplaşma
ve
- Seçenek Sorunu
-
- Öte yandan, salt önümüze dogru
politikalar koymuş olmanın, istikrarın, kararlılıgın ve 25 yıl
süren yogun bir mücadelenin amaçlara ulaşmaya yetmedigini de görüyoruz.
-
- Elbet, amaçlara ulaşmak yalnızca
bizim, şu ya da bu örgütün mücadelesine, politakalarının dogrulugu
ya da yanlışlıgına baglı degil. Biz sahnedeki tek etken degiliz.
Bu, Kürt hareketinin bütününün yüzyüze oldugu koşullara ve genel
mücadeleye baglı. Nesnel ve öznel koşulların bütününe baglı.
-
- Son derece olumsuz nesnel koşulları
biliyoruz. Biz Kürtler dört devletin kuşatması altında mücadele
ediyoruz ve yeter bir dış destekten yoksunuz.
-
- Bunun yanısıra, bir de Kürt ulusal
hareketinin kendi yanlışları, zaafları var. Bu zaaflardan biri,
geçmişten beri hep söyledigimiz gibi, Kürt toplumunun geri toplumsal
yapısı, geçmişten miras kalan ve ulusal birligin önüne bir engel
olarak dikilen feodal yapılar ve ilişkiler, buna karşılık, eksik
olan örgütlenme deneyimi ve demokratik degerlerdir.
-
- Dar çerçeveli feodal ya da feodalizm
öncesi yapılar -aşiret, mezhep, bölgecilik, agalık şeyhlik- ve
bu yapılara özgü deger yargıları, davranış biçimleri ulusal birligin
önünde engeldirler. Bu tür alışkanlıklar ve deger yargıları siyasal
yaşama, örgütlü çalışmaya yansıyor. Eger toplumumuzda sosyal yaşam
ve demokratik ilişkiler gelişkin olsaydı, ulusal hareketin örgütlenmesi,
güçlü ve çagdaş partilerin ve birliklerin yaratılması çok daha
kolay olurdu.
-
- Aşiretçi-feodal yapı ve deger yargıları
bazan siyasal yaşamın dejenerasyonuna yol açacak kadar güçlüdür.
Böyle ortamlarda siyasal partiler tarikatleşir, liderler putlaşır..
-
- Ulusal mücadelemizin yüzyüze oldugu
bu iç ve dış zorlukları, diger bir deyişle nesnel koşulları bir
bütün olarak göz önüne almadan bugunkü durumu, bizzat partimizin
durumunu açıklayamayız. Öte yandan, insanlar genellikle sonuçlara,
mevcut duruma bakarak hüküm verirler. Dün oldugu gibi bugün de,
bizim dışımızdaki birçokları şunu soruyorlar: "Siz ne yapıyorsunuzı"
Ya da: "Neden bir seçenek yaratamadınızı"
-
- Kanımca bir seçenek yarattık, ama
bu seçenek Türkiye'nin ve Kürdistan'nın sözkonusu bogucu ortamında
yeterince güçlenmeyi başaramadı.
-
- Kuzey Kürdistan'da bir ulusal cephe,
Türkiye ve Kürdistan kapsamında ise bir demokratik cephe oluşturmak
için yıllarboyu çaba gösterdik. Bunlar gerçekleşse her iki halkın
kaderinde de çok şey degişebilirdi; ama bu salt bizim çabamızla
başarılacak bir iş degildi.
-
- Dört parçadan örgütlerin ulusal
kongresi için yıllarca çalıştık. Ama bu çabalar, bizim dışımızdaki
nedenlerle bir sonuca ulaşmadı.
-
- Biz Kürt halkına dostlar kazandıran
bir politika izledik, bazıları ise mevcut dostluk köprülerini
sorumsuzca bozup dagıttılar ve Kürt ulusal hareketinin prestijini
sarstılar.
-
- Biz ülkemizin koşullarını dogru
tahlil ettik ve hem maceracı çıkışlara, hem de rejimin oyun ve
planlarına karşı ötekileri uyardık. Eger öteki ilerici, demokrat
Kürt ve Türk örgütleri uyanık ve sorumlu davransalardı, elbirligiyle
bu oyunları bozabilirdik. Bu yapılabilseydi hem Türkiye'de demokrasi
ve sosyalizm mücadelesi, hem de Kürt halkının ulusal kurtuluş
mücadelesi dogal seyrini izlerdi, yanlışa sürüklenmezdi ve kuşku
yok ki bugün çok farklı bir noktada olurduk. Oysa solda ve Kürt
hareketinde agır basan dar görüşlülük, maceracalık, sorumsuzluk
ve kör mezhep kavgaları rejimin oyunlarının hayata geçmesine fırsat
verdi.
-
- Rejim, PKK'nin eylemlerini bahane
ederek Kürt sorununu terörize etti ve Kürdistan'a yönelik planlarını
bir bir hayata geçirdi. Binlerce Kürt köyünü boşalttı, milyonlarca
insanımızı sürdü, Kürdistan'ın kırsal kesimini boşalttı, kitleleri
sindirdi.
-
- Sözkonusu kirli savaş sürecinde
Kürt ve Türk toplumundaki politik dengeler de buna göre şekillendi.
Savaşa uygun düşen bir kutuplaşma oldu. Türk toplumunda barış,
demokrasi ve sosyalizm güçleri geriler ve sinerken şovenizm ve
militarizm güçlendi. Kürt toplumunda da bizim gibi, siyasal mücadeleye
agırlık veren, sorunun barışçı yöntemlerle gündemleştirilmesini
ve çözümünü isteyen parti ve egilimler zayıflarken şiddeti esas
alan PKK öne çıktı, güç topladı. Bizim, ve her iki kesimde bizim
gibi düşünenlerin uyarıları bu kavga gürültü, toz duman içinde
duyulmaz oldu.
-
- Sonuç olarak, gelinen durumun sorumlusu
biz degiliz. Biz 25 yılın hesabını açık alınla verebiliriz. Ama
tüm bu dönemde, son 30-40 yıl içinde Kürdistan ve Türkiye politikasında
rol alan her örgüt ve her kişi, şapkasını önüne koyup düşünmeli.
Kendileri demokrasi için, faşizme engel olmak için, rejimin oyunlarını
bozmak için ne yaptılar, hangi politikalara omuz verdiler ve sonuç
ne olduı.
-
- Geçmişten ders almak ve hiç degilse
bundan sonra aynı yanlışları tekrarlamamak, hiç degilse bundan
sonda dogru bir yolda yürümek ve dogru politikalara omuz vermek
için bu gereklidir.
-
- Kürdistan ve Türkiye Politikası
Yeni Bir Dönemeçte
-
- Son bir yılda Türkiye ve Kürdistan
politikası bakımından önemli olaylar yaşanıyor. Bir dönemece yaklaşıyoruz
veya tam da o dönemecin içindeyiz. 15 yıllık kavga gürültüden
sonra toz duman dagılmaya, sular durulmaya başladı.
-
- PKK'nin 1984 yazında giriştigi
eylemlerle başlayan ve zamanla tırmanarak tam bir kirli savaşa
dönüşen silahlı çatışma döneminin sonuna geldik. Bu eylemler başlangıçta
bir kıvılcım etkisi yaptılar. Devletin Kürdistan'daki yogun baskısı,
zulmü nedeniyle yanıcı madde çoktu ve kitleler, PKK'nin oldukça
olumsuz imajına ragmen, bu eylemleri sempatiyle karşıladılar,
PKK'ye bir dereceye kadar destek verdiler. Zamanla bu destek daha
da arttı. Çokları PKK'nin artık zafere yürüdügünü sandılar. Ama
yanlış hesap Bagdat'tan döndü. Aradan geçen 15 yıldan sonra PKK
de, ona umut baglayanlar da gerçegin acı yüzüyle karşı karşıya
kaldılar.
-
- Gelinen durum bizim açımızdan ne
bir sürprizdir, ne de düşkırıklıgı içindeyiz. Çünkü filmin sonunun
böyle baglanacagını aşagı yukarı tahmin ediyorduk.
-
- Kuşkusuz, gelinen durumun Kürt
halkı açısından bedeli büyüktür. Sözkonusu yıkım, kıyım, sürgün,
çekilen acılar bir yana, Kürt halkı ulusal kurtuluş mücadelesinde
20 yılını yitirdi. Yaratılan tahribatı onarmak, yaraları sarmak
daha yıllar alacaktır.
-
- PKK: Bir Yanlıştan Diger Bir
Yanlışa
-
- Öte yandan, PKK geçmişte sürüklendigi
politikaların, izledigi yol ve yöntemlerin yanlış oldugunu gerçekten
fark etti miı Bundan sonra dogru politikalara yönelebilecek miı
-
- Görünen o ki, hayır! PKK bir yanlıştan
diger bir yanlışa sürükleniyor.
-
- Biz PKK'nin silahları bırakmasına
karşı degiliz. Aksine silahlı eylemle bir sonuca varmanın mümkün
olmadıgı yeterince görüldü ve silah bırakmak, zararın neresinden
dönersen kardır misali, Kürt halkının mücadelesine hiçbir zarar
vermez, tersine yarar saglar.
-
- Ancak, Öcalan'ın ve PKK'nin yaptıgı
yalnızca bundan ibaret degil. Eger sorun silahları bırakıp mücadeleyi
siyasal yöntemlerle sürdürmek olsaydı sorun yoktu. Oysa Öcalan,
yakalandıgı andan itibaren, Türk devletine, yani Kürt halkını
amansızca ezen bu rejime hizmet önermiş, mahkemede Kürt halkının
haklı davasını savunmamış, halkımızın yüzyıllardır ugruna mücadele
ettigi istemleri biryana bırakmıştır.
-
- Öcalan federasyonu, hatta, ıtalya'dayken
dile getirdigi otonomiyi bile bir yana bıraktı. O tüm bu istemleri
gereksiz, gerici istemler olarak niteliyor!
-
- Öcalan, rejimin elinde Kürt halkını
yok saymanın, baskı politikasının, şovenizmin başlıca ideolojik
aracı olarak kullanılan Kemalizme övgüler diziyor!
-
- Öcalan Kürt halkının geçmişteki
ayaklanmalarını gericilikle niteliyor!
-
- Öcalan "bir nefer gibi Türk devletine
hizmetinde oldugunu" ve bu işi "onurla yaptıgını" söylüyor! Tüm
Kürtleri kendisi gibi davranmaya, Türk devletini güçlendirmeye
çagırıyor!..
-
- Öcalan bütün bunları sözde "demokratik
Cumhuriyet", barış ve Kürt sorununun çözümü için yaptıgını söylüyor.
-
- PKK de Öcalan'ın her dedigini onaylıyor,
onun gösterdigi dogrultuda yürüyor ve onun bu "yeni" görüşlerini
Kürt kamuoyuna mal etmek için canla başla çaba gösteriyor!
-
- Böyle acınası bir durum dünya devrim
mücadeleleri tarihinde görülmemiştir! Olup bitenler çokları için,
özellikle de düne kadar Öcalan'a ve partisine umut baglayanlar
için şaşırtıcı, akıl almaz türdendir. Böyleleri belki şoke olmuşlardır.
Belki bundan böyle umutlarını yitirip siyasetten el etek çekecek,
belki de Öcalan'ın ve PKK'nin "yeni" politikalarına uygun olarak
rejimin hizmetine gireceklerdir..
-
- Bazıları ise, hala "belki bu sözlerde
bir hikmet vardır, elbet Başkan'ın bir bildigi var!" diyeceklerdir.
-
- "Demokratik Cumhuriyet" kavramı
üzerine birhayli spekülasyon yapılıyor. Biz de Türkiye'nin demokratikleşmesinden,
bugünkü militarist rejimin, polis devletinin, bundan da öte çete
devletin yerine demokratik bir cumhuriyetin oluşmasından yanayız.
Ancak sadece bununla Kürt sorunu çözülmüş olmaz ve Kürt halkının
istemleri kaşılanmaz. Eger kastedilen, eşitlik temelinde federal
bir sistem olsaydı, sorun yoktu. Oysa Öcalan ne federasyona ne
de otonomiye gerek olmadıgını söylüyor. Bu durumda, son dönemde
PKK çevrelerinde adeta sihirli bir kavrama dönüştürülen "demokratik
cumhuriyet"in gerçekte PKK tabanını ve Kürt kitlesini oyalamaya
yönelik boş bir formülden başka birşey olmadıgı ortada.
-
- Barışçı bir çözümü, uzlaşmayı biz
PKK'den çok önce, yıllardır savunuyoruz ve bu yüzden birçok kez
kendilerinin suçlamalarına hedef olduk. Ancak Kürtler için barış
da demokrasi de Kürt sorununun adil çözümünden geçer.
-
- Barışın koşulu ve bedeli Kürtlerin
haklı istemlerinden vazgeçmek olamaz. Eger silahlı mücadele sonuç
vermemişse, ki vermedi, eger bunun çıkaryol olmadıgı kendileri
tarafından da anlaşıldıysa, silahlar bırakılabilir; ama eşitlik
ve özgürlük için mücadeleyi öteki yöntemlerle ve kararlıca sürdürmek
gerekir.
-
- Haklı Bir Davanın Temsilcileriyiz
- Özgürlük Mücadelesi Zafere Kadar
Sürecek
-
- Öcalan'ın ve PKK'nin bu duruma
gelmesine şaşırmadık. Bizim için bir umutsuzluk sözkonusu degil.
Kürdistan Sosyalist Partisi olarak dün izledigimiz ilkeli politikaları
sürdürüyoruz. Dün oldugu gibi bugün de dogru yolda oldugumuzdan
kuşkumuz yok. Biz Kürt halkının kurtuluşu, eşitlik ve özgürlük
için mücadele ediyoruz. Bu haklı davanın temsilcileriyiz.
-
- Bu mücadele yüzyıllardır sürüyor.
Yolumuz inişli çıkışlıdır. Halk olarak çok zor dönemler yaşadık;
ama mücadele hiç durmadı. Kuşku olmasın ki o yine durmayacak ve
özgürlüge kadar sürecek.
-
- Bize yaraşan zor dönemlerde umudu
canlı tutmak ve topluma çıkış yolunu göstermektir. 25 yıldır bunu
hep yaptık. Partimizin yeni kuruldugu bir dönemde, 1975 yılının
ilkbaharında Kürt haraketi yine böylesine acı günler yaşadı. irak
Kürt ulusal kurtuluş hareketi silahları bıraktı ve durum gerek
bu parçada, gerekse diger parçalardaki yurtsever çevrelerde büyük
bir düşkırıklıgı yarattı. ışte o günlerde, 1975 yılının Haziranı'nda
yayın hayatına başlayan Özgürlük Yolu'nun ilk sayısında şunları
söyledik:
-
- "Kürt halkı bugün desteksizlik,
agır şartlar ve yöneticilerinin hataları yüzünden yenilgiye ugrasa
bile, bu, herşeyin bittigi anlamına gelmez. Ancak tarihi bilmeyenler
ve halkın gücüne inanmayanlar böyle düşünebilir."
-
- Nitekim tam da o dönemde Kürdistan'ın
Türkiye ve ıran parçalarında mücadele yükseldi. irak kürdistanı'nda
ise hareket kısa sürede toparlandı.
-
- Bugün de anlayışımız budur. Öcalan'ı
ımralı'da "saygın biçimde" konuk eden, ona ve PKK'ye her diledigini
dikte ettiren sömürgeci rejim boşuna sevinmesin, yurtsever insanlarımız
da boşuna üzülmesin. Kürt ulusal mücadelesi bir örgüte ve kişiye
baglı degildir. Bu, kökleri binyıllara dayanan mücadeleci bir
ulusun özgürlük davasıdır ve zafere kadar asla bitmeyecektir.
-
- Bütün sorun, yanlışlardan dersler
alarak yola devam etmektir. Kürt hareketine düşen görev budur.
-
- Kürt Sorununa Adil ve Barışçı
Çözüm
-
- Bundan böyle mücadelemiz için yeni
bir dönem sözkonusudur. Eger yanlışlardan dersler çıkarabilirsek,
bugün olumsuz gibi görünen durumu Kürt halkının mücadelesi açısından
olumluya çevirebiliriz. Toplumsal sorunları çözmek için şiddeti
temel alan politikaların bir çözüm getirmeyecegi görüldü. Bu yalnız
PKK açısından degil, rejim açısından da böyledir.
-
- Kürt sorununu terörize ederek ondan
kurtulmaya çalışan rejim amaçlarına ulaşamadı. Sorun daha da boyutlanarak
ve uluslararasılaşarak bugün de rejimin önünde duruyor. Öte yandan,
sözkonusu kirli savaş yüzünden Türk toplumu da büyük bir bedel
ödedi. Rejim terörü bahane ederek bizzat Türk halkının da ekmeginden
ve özgürlügünden kesti. Türk ekonomisi de önemli kayıplara ugradı,
uyuşturucuya bagımlı hale geldi. Kirli savaş çarkı büyüdükçe büyüdü,
toplum çetelerin kıskacına düştü; şiddete, kire pasa battı. Türkiye
uygar ve çagdaş dünyadan daha da uzaklaştı. O, Kürt sorununu çözmeden
bu dünyada yer bulamaz.
-
- ıki toplum açısından da sorunları
çözmek için yeni yaklaşımlara gerek var. Bu Partimizin yıllardır
savundugu diyalog ve barışçı çözüm yoludur.
-
- Kuşkusuz, bu kolayca ve kendiliginden
olmayacaktır. ½u anda PKK'yi diledigi çizgiye çekmiş olan rejim,
bir zafer kazandıgını, bu işi artık bitirdigini sanabilir ve sorunun
çözümü için herhangi bir adım atmaya gerek görmeyebilir. Biz de
militarist, şoven rejimden sagduyulu adımlar beklemiyoruz. Rejimi
ancak buna mecbur edebiliriz ve bu da, her zaman vurguladıgımız
gibi, örgütlü, kararlı, kitlesel siyasal mücadeleyle olacaktır.
-
- Kürt hareketi ister istemez, bundan
böyle siyasal, barışçı mücadele yöntemlerine agırlık verecektir.
Böyle bir durumda, rejim bakımından da eski yöntemlerde ısrar
etmek zorlaşacaktır. PKK'nin eylemlerini bahane ederek baskı çarkını
pekiştiren, hak ve özgürlükleri tırpanlıyan, milatarizmi tırmandıran
rejim, bundan böyle ne iç ne dış kamuoyunu oyalamak için bu gerekçeyi
kullanamaz. Yeni süreçte, Türk toplumunda da barış ve demokrasi
güçlerinin önü açılacak, her iki toplumun demokratik, özgürlükçü
güçleri arasında, geçmiş dönemin zayıflattıgı baglar yeniden güçlenecektir.
-
- Yeni Dönemin Görevleri
-
- Kürt kesiminde şimdi, tüm yurtsever
örgüt ve kişilere düşen, yılgınlıga kapılmadan ve küçük hesaplar
içine girmeden, bu yeni dönemin anlamını kavramak ve ulusal hareketin,
geçmişte içine düştügü hatalardan arınarak toparlanması, saglıklı
kanallara yönelmesi için çaba göstermektir.
-
- Ne teslimiyet ne de macera; bugün
Kürt ulusal güçlerinin önündeki yol, kitlelere dayanan örgütlü
siyasal mücadeledir.
-
- Biz Kürdistan sosyalist Partisi
olarak geçmişte nasıl sorumlu ve ilkeli davrandıksa bundan böyle
de tavrımız öyle olacak. Öte yandan, dün oldugu gibi bugün de
bu iş yalnızca bizimle bitmez. Hareketin toparlanması, saglıklı
kanallara yönelmesi için, bugün hala Kürdistan'ın politik sahnesinde
var olan, mücadeleye istekli olan her grup ve kişiye görev düşüyor.
Herkeş Kürt halkının yılgınlıga düşmemesi, hareketin saglıklı
bir kanalda toparlanması ve mücadelenin canlanması için elele
vermeli. Enerjiyi, gücü ve deneyimi birleştirmeliyiz.
-
- Biz, Kürdistan Sosyalist Partisi
olarak porgramımıza ve temel politikalarımıza evet diyen herkesle
birlikte, aynı örgüt çatısı altında çalışmaya açıgız. Aynı ana
dogrultuda, yani Kürt halkının özgürlügü için mücadele eden, ama
kimi konularda bizden farklı ve kendilerine özgün politikaları
olan diger örgütlerle ise ortak çalışmaya, iş ve güç birliklerine
açıgız. Digerlerinden de bu tutumu bekliyoruz.
-
- Birbirimize karşı önyargıları,
dar grup çıkarlarını, kişisel hesapları ve haseti aşarak, birlikte
iş yapmanın, birlikte yürümenin yollarını bulmalıyız. Çünkü ancak
böylesine bir hoşgörü ve uzlaşma anlayışıyla, güçlü birlikler
yaratabilir, kitlelere güven verebilir ve onları ortak amaçlar
dogrultusunda seferber edebiliriz.
-
- Hareketin bir görevi toparlanmaksa,
öteki görevi ülke gerçeklerine uygun bir mücadeledir. Rejim, düşünce
ve örgütlenme özgürlügü planında demokratik kanalları açmadıkça
-ki o, bu kanalları kolay kolay açmayacaktır- mücadelemiz, ister
istemez hem illegal, hem de legal planlarda devam edecektir.
-
- Bu aşamada, Kürt ulusal hareketine
düşen, rejimin istedigi çerçevede degil, ulusal çıkarlara uygun
düşen bir çerçevede ortak mücadelenin biçim ve araçlarını yaratmaktır.
-
- Bu araçlar arasında, mümkün oldugunca
en geniş yurtsever kesimleri biraraya getiren bir günlük gazete
ve bu türden bir legal parti önem taşıyor. Biz bu konuda üstümüze
düşeni yapmaya hazırız. Diger yurtsever kesimlerle birlikte aynı
gazetede yazabilir, aynı legal partide çalışabiliriz. Önemli olan
aynı ortak hedefe yönelmiş bir çoksesliligi ve demokratik ilişkileri
yakalayabilmektir.
-
- 2000 Yılına Girerken
-
- 2000 yılının eşigine yaklaştık.
Bu tarihsel anı yaşamak kendi başına bir mutluluktur. Ama daha
da önemli olan bu eşikten özgür, çaga yaraşır bir bilinçle geçen
kişiler ve toplumlar olabilmektir.
-
- Ne yazık ki toplum olarak bu durumda
degiliz. Türkiye'yi yöneten rejim, hem Türk halkından, hem Kürt
halkından, hem de Türkiye'de yaşıyan herkesten bu mutlulugu esirgedi.
-
- Türkiye birçok başka benzeri gibi
hala uygar dünyanın çok gerisinde. Bir işkence, şiddet ve korku
ülkesi. Kaynaklarının zenginligine, doganın eşsiz güzelligine
karşılık, Türkiye insanı açlıgın, işsizligin, binbir sorunun pençesinde
bunalıyor. Bu rejim insanlarına özgürlük, ekmek ve kitap veremiyor.
O, halkların eşit ve özgür koşullarda yanyana, barış içinde yaşamasına
fırsat vermiyor, Kürt halkına ulusal zulüm uygulamakta, komşularına
karşı güç gösterisinde ısrar ediyor.
-
- Bu, 2000 yılının eşiginde ne büyük
çelişkidir!
-
- Geçtigimiz yüzyıllar, özellikle
de son iki-üç yüzyıl, insanlık yaşamında şaşırtıcı, hayranlık
verici bilimsel ve teknolojik degişikliklere, büyük devrimlere,
sosyal yenilenmelere yol açtılar. Önümüzdeki yüzyıllar kuşku yok
ki, şimdiden tasavvur edemiyecegimiz, çok daha hayranlık verici
gelişmelere tanık olacaktır. Tıp, biyoloji, iletişim ve uzay teknolojisi
alanındaki büyük devrimlerin işaretleri şimdiden görülmektedir.
-
- ınsanlık önümüzdeki bin yıl içinde,
belki de bütün geçmişiyle kıyaslanamıyacak kadar büyük degişiklikler
yaşıyacaktır. Bu degişimin yalnız bilim ve teknik alanında degil,
sosyal yaşamda da olacagına kuşku yoktur. ınsanlık, büyük bir
ihtimalle önümüzdeki birkaç yüzyıl içinde açlık, işsizlik, barınak
yoklugu, cehalet gibi sorunları tümden yenecek, nüfus artışını
denetim altına alacak, herkes için özgürlüge, eşitlige ve sosyalizmin
öteki degerlerine yaklaşacak, savaşları insanlık yaşamından tümüyle
silip atacak, dünyamızda barışı egemen kılacaktır. Sonuç olarak
o kanıdayım ki, insanlık önümüzdeki yüzyıllarda ilkel geçmişi
tümden yenerek gerçek uygarlıga ulaşacaktır.
-
- ınsanlıgın 2000 yılına girdigi
böylesine önemli bir tarihsel dönemeçte biz de parti olarak, ulusal
kurtuluş, demokrasi ve sosyalizm mücadelesiyle dopdolu 25 yılı,
bir çeyrek yüzyılı geride bırakıyoruz.
-
- Geçmişte yaptıklarımızdan dolayı
mutlu ve onurluyuz. Bundan dolayı mücadeleye emek veren herkesi
kutlarım. Bu ugurda yaşamlarını vermiş olan insanları saygıyla
anarım.
-
- Öte yandan görevimiz bitmedi. ½u
anda taşıdıgımız mücadele bayragını, ömrümüz ve enerjimiz yettigi
ana kadar taşımalı ve bizden sonraki kuşaklara devretmeliyiz.
Özgürlük mücadelesi bundan böyle de büyük özveri, emek ve uzun
soluk gerektiriyor.
-
- Bu soylu davada Partimize başarılar
dilerim.
-
- Yaşasın ulusal kurtuluş, demokrasi
ve sosyalizm mücadelemiz!
-
- Yaşasın Kürdistan Sosyalist
Partisi!
|
|
|