PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Bu yoz rejim çöpe atılmadan
Ülkeye barış ve demokrasi gelmez

Dünyamız yeni binyılın ilk 1 Eylülü’nü, ilk barış gününü yaşıyor; ama dünyamızda barış yok. Dünyanın dörtbir köşesinde çatışmalar, etnik boğazlaşmalar var. Devletler büyük ordular beslemeyi sürdürüyorlar. Silah fabrikaları daha modern, daha öldürücü silahlar yapmaya devam ediyor. Silahlanma yarışı hızından birşey yitirmedi.

Bu, aklıyla övünen insan ve uygar geçinen çağımızın toplumları için utanılacak bir durumdur. İnsanlık ne yazık ki bugün de ilkel geçmişini sürdürüyor. O barışçı, silahsız, ordusuz bir dünyayı gerçekleştirmekten henüz çok uzak.

Şu 3. Binyılın başında da dünyamızı hala doyum bilmez hırsların; kişisel, grupsal, dar milliyetçi ve emperyalist çıkarların yönlendirdiği kötü politikalar yönetiyor.

3. Binyılın bu ilk 1 Eylülü’nde Türkiye ise barış politikalarından yoksun, kavgalı, gerilimli ülkelerin başında geliyor. Türkiye nerdeyse tüm komşularıyla kavgalı. Türkiye iç barıştan yoksun. Halk yoksulluk içinde yaşarken, işsizlik dev boyutlarda iken; eğitim, sağlık ve konut sorunları ülkemizin insanını bunaltırken, rejim habire silahlanıyor, ülkenin kaynaklarını orduya-polise yatırıyor.

Bunun sorumlusu dünden bugüne ülkeyi yöneten hükümetlerdir, iktidarı-muhalefetiyle ülkenin kaderini belirleyen politikacılardır, askeri ve siviliyle devlet çarkını yürüten bürokrasidir.

Bu devlet halkıyla kavgalıdır. Acımasızca sömürüp ezdiği, temel haklardan yoksun bıraktığı işçisi ve köylüsüyle, çalışan insanıyla kavgalıdır. Güven vermediği, özgürlük tanımadığı genci ve aydınıyla kavgalıdır. Zincire vurduğu, tüm temel haklarından yoksun bıraktığı ve yüz yıldır savaştığı Kürt halkıyla; ülkenin farklı dil, kültür ve inançtaki öteki etnik gruplarıyla kavgalıdır.

Bu devlet ve ona biçim veren yönetici sınıf, düzenbaz düzen politikacıları, asker-sivil bürokrasi, tüm bu nedenlerle en başta kendi halkına güven duymuyor. Hem komşularına hem ülkenin emekçi ve ilerici güçlerine, Kürt halkına karşı durmadan artan bir ordu ve polis gücüne, silaha ve daha çok silaha gerek duyuyor. İçerde ve dışarda durmadan savaşıyor. Ülkenin kaynaklarını bu uğursuz işte telef ediyor.

Ecevit’in başında olduğu 57. Hükümet, bu bakımdan kendisinden öncekilerden daha iyi bir durumda değil. Aksine, bu hükümet yıllardır Kürtlerle savaş içinde büyüyen dizginsiz bir şovenizmin ve ırkçılığın hükümetidir. Bay Bahçeli’nin partisi bilinen, ırkçı-faşist kurt partisidir. Bay Ecevit ise çoktandır ki iflah olmaz bir tutucu, dörtbaşı mamur bir nasyonal sosyalisttir.

Böyle bir hükümetin ülkeye barış ve demokrasi getirmesini, Avrupa Birliği’nin normlarına uyum sağlamasını ancak hayali geniş olanlar, bundan da öte, budalalar ümit edebilir.

Rejim, en başta, IMF güdümündeki politikalarla çalışanları günden güne daha da açlığa iterek, grevleri yasaklıyarak, hak isteme yollarını kapayarak ülkenin iç barışını dinamitliyor. Memuru-işçiyi açlığa talim ettirirken, onlar için para yok derken, silaha, tanka-topa, savaş uçaklarına onmilyarlarca dolar yatırıyor.

Hükümet, 6 milyon memurun ve işçinin zorunlu tasarruf fonunda birikmiş parasını bile ödemezken, Murat Demirel gibilerin içini boşaltıp batırdığı 8 banka için 5,5 katrilyon ödüyor. Diğer bir deyişle emekçiden, fakir-fukaradan alıp soyguncu ve dolandırıcılara veriyor…

Bir süredir iç ve dış kamuoyunu oyalayan, farklı bir imaj vermeye çalışan hükümet, son dönemde, memur kararnamesi, F tipi cezaevleri, ertelenen işçi grevleri, Kürt isimlerinin yasaklanması, Kürtçe yayınlar ve müzik eserleri üzerinde artan baskılar, Güney Kürdistan’da sivil halka yönelik kıyımlarla kurt dişlerini daha açık biçimde göstermeye başladı.

Hükümet, iç ve dış kamuoyunun beklentisi olan bir genel af çıkarıp ülkenin sosyal ve politik ortamını yumuşatma yerine, F tipi cezaevlerini gündeme sokarak gerilimi daha da yükseltti. Bundan amaç politik tutukluları sonu gelmez bir hücre cezasına mahkum etmek, soyutlamak, fizik ve moral olarak yok etmektir.

Hükümet, ülkenin cumhurbaşkanının bile yasalara aykırı ve keyfi bulduğu kanun hükmündeki kararnameyi dayatarak kendi eliyle yeni bir kriz yarattı. Bununla amaçlanan, faşist rejimle uyum göstermeyen veya hak ve demokrasi isteyen memurların tez elden yargısız kıyımını sağlamaktır.

Rejim, bir yandan Kürtçe yayınlar serbest diye iç ve dış kamuoyuna utanmazca yalan söylerken, diğer yandan, uyacağına söz verdiği Kopenhag Kriterleri’ne rağmen Kürtçe radyo ve televizyon yayınına izin vermiyor. Bazı dergi ve gazete yayınları üzerindeki baskıları ise kat kat arttırdı. Bu yayınların büyük bölümü tümden yasaklandı, bazıları belli sürelerle kapatıldı. Müzik kasetleri habire yasaklanıp toplanıyor. Kürtçe olan veya Kürtleri hatırlatan isimler bir kez daha yasaklandı.

Rejim bununla da kalmayıp Kürdistan’ın öteki parçalarına yönelik saldırılarına yeniden başladı. 15 Ağustos günü sınırı geçen Türk uçakları Güney Kürdistan’da yaylaya çıkmış köylülere saldırdı, tam bir kıyım yaptı. Çoğu çocuk ve kadın olan 50 dolayında Kürt köylüsü öldürüldü, onlarcası yaralandı. Bu saldırılar sırasında savaşta bile kullanılması yasak napalm ve benzeri bombalar kullanıldı, Kürt köylüleri deneme tahtası yapıldı.

Türk hükümeti bu türden eylemler için daha önce Kürt gerillalarının eylemlerini gerekçe gösteriyordu. Oysa şimdi PKK lideri yakalanmış, örgüt ise onun çağrısına uyarak silahlı eyleme tümden son vermiş ve politikasını temelden değiştirerek Türk devletinin dümen suyuna girmiştir. Böyle bir durumda bu saldırıların hiçbir gerekçesi yoktur ve yapılan tümüyle pervasızca bir Kürt düşmanlığı, iç ve dış kamuoyunu hiçe sayma ve barbarlıktır.

Türk rejimi böylesine pervasızca bir saldırganlık için Batılı dostlarından cesaret alıyor. Türkiye’ye politik ve askeri destek veren NATO ülkeleri ve ötekiler, artık bu eylemleri kınama gereği bile duymuyorlar.

Kürdistan Sosyalist Partisi olarak Türk rejiminin süregelen barış ve demokrasi düşmanı tutumunu, saldırganlığını ve onun eylemleri karşısında sessiz kalanları, ya da destek verenleri şiddetle protesto ediyoruz.

En başta Türkiye’nin emekçi halkını, gençleri ve aydınları bu yoz ve halk düşmanı rejime karşı tavır almaya çağırıyoruz.

Bugünkü durumdan, dünden bugüne izlenen sömürü ve baskı politikalarına ses çıkarmayan, destek veren, Kürtlere karşı savaşı alkışlayan, övgü ve alkışlarıyla militarizmi, polis devletini güçlendiren herkes sorumludur. Ve onların birçoğu şimdi ektiklerini biçiyor.

İş, ekmek, özgürlük isteyen; işkencenin, haksızlığın, zulmün son bulmasını isteyen; barış ve demokrasi isteyen herkes bu yoz ve zorba rejime karşı elele vermeli. Düzen politikacılarının oynadığı tahtıravalli oyununa ancak böylece son verilebilir. Değişim ve ilerleme buna bağlıdır.

Ülkenin ve halkın kurtuluşu rejim değişikliğindedir. Yeni, barışçı, özgürlükçü, emekten ve halktan yana politikalar, bunları temsil eden örgütler ve liderler gereklidir.

Bu yoz ve kokuşmuş rejim, iflah olmaz temsilcileriyle birlikte tarihin çöplüğüne atılmalıdır.

Ülkeye barış ve demokrasinin gelmesi buna bağlıdır.

1 Eylül dünya barış gününde, barış ve demokrasi istemlerini haykırmak için hep birlikte alanlara!

Silah değil, ekmek ve iş!

Kaynaklar eğitime, sağlığa, sağlam konutlara!

Yeni hapishaneler değil, özgürlük!

Baskı ve zulüm değil, Kürt halkına ve diğer etnik gruplara özgürlük!

Militarizm değil, barış ve demokrasi!

Çürümüş rejim çöpe!

Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK)

1 Eylül 2000

 
PSK Bulten © 2001