“33 Kurşunlu Yürek” Yeniden
Kanıyor!..
Mesud Tek
“YÖK Savaşları” tüm hızıyla devam ediyor.
Yaşanan çatışmayla ilgili haberler, yorumlar
gezete sayfalarında, televizyon ekranlarında boy
gösteriyor.
“YÖK Savaşları”nın kışla tarafı,
arabulucuların barış ve sükunet çağrılarına
kulağını kapamış, salvo atışlarına
devam ediyor. Kuvvet Komutanları ve kışla erbabının
öteki yetkilileri, her fırsatta gürlüyorlar. Dişlerini
göstermekten çekinmiyorlar.
Taraflar, yaşanan bu karambolden yararlanarak karşı
kaleye gol atmak için çaba da sarfediyorlar. İşte
bu hengame içinde, bazı gazetelerde yeralan kısa
bir haber, ırkçı-şoven militaristlerin ne kadar
saldırgan ve kanun tanımaz olduklarını
gösteriyor.
Habere göre, 1943 yılında, yani tek parti döneminde,
Van’da, 33 suçsuz günahsız Kürdü öldürttüğü için
20 yıl hapis cezasına çarptırılan ve cezaevinde
ölen Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın adı,
Jandarma Sınır Tabur Komutanlığı’na
verilmiş!..
Hakkında araştırmalar yapılan, birçok
makale yazılan ve “Muğlalı Olayı” olarak
bilinen bu katliam, aynı zamanda ünlü Kürt şairi
Ahmet Arif’in ölümsüz “33 Kurşun” şiirinin esin
kaynağıdır da.
Paris Naziler’in işgali altındayken, ünlü ressam
Pablo Picasso bu şehirde bir resim sergisi açar. Sergide
ünlü ressamın, İspanya İç Savaşı
sırasında, Nazi uçakları tarafından bombalanıp
yerle bir edilen Guernica kenti anısına yaptığı
“Guernica” tablosu da sergilenmektedir. Sergiyi gezen bir
Nazi subayı “Guernica” tablosunu işaret ederek,
“bunu siz mi yaptınız?” diye sorunca, ünlü ressam
“hayır, siz yaptınız” der!...
“Guernica” tablosunun yaratıcılarıyla “33
Kurşun” şiirinin, yüzlerce Kürt ağıtın
yaratıcıları aynı kumaştan. Ama akibetleri
farklı.
Naziler daha sonra uluslararası mahkemelerde yargılandılar.
Nazizm bugün de yasak. İnsanlık bugün de Naziler’in
yaptıklarını nefretle anıyor. Oysa Türkiye’de
durum farklı. Dersim’de, kullandığı uçakla
köyleri bombalayıp yerle bir eden, yüzlerce kadın,
çocuk, yaşlının kanına giren Sabiha Gökçen’in
adı hava alanlarına, okullara cadde ve sokaklara
veriliyor! Sadece Sabiha Gökçen mi? Daha yüzlercesi!...
Yüzlerce, binlerce Muğlalı, “İkinci bir Muğlalı
olayına meydan vermeyiz” diyen dönemin Cumhurbaşkanı
Demirel’den aldıkları destekle, Kürt halkına
karşı yürütülen imha savaşı sürecinde,
binlerce Kürdü “sorgusuz sualsız” katlettiler, binlerce
köyü yerle bir ettiler, ormanları, bağları,
bahçeleri yaktılar. Bırakın yargılanmayı,
baş tacı yapıldılar, “Türkiye sizinle
gurur duyuyor” sloganları eşliğinde omuzlarda
taşındılar.
Orgeneral Mustafa Muğlalı’nın yargılanıp,
20 yıl hapse mahkum olması ise istisnayi bir durumdur.
İkinci iadeyi itibarla bu durum da ortadan kaldırıldı.
Muğlalı, “seninle gurur duyuyoruz” sloganları
eşliğinde omuzlara alınmaktan mahrum kaldıysa
da, adının bir tabur komutanlığına
verilmesiyle, o da aile fotoğrafındaki yerini almış
oldu.
Neydi Muğlalı olayı?
Ahmet Arif’in mısralarıyla, “binlerce yıl,
teke tek döğüşte yenilmeyen”, “pasaporta içi ısınmadığı”
için adı “kaçakçıya, eşkiyaya, soyguncuya ve
haine” çıkan 33 Kürt köylüsü, “kaçakcılık”
suçlamasıyla gözaltına alınırlar, mahkeme
tarafından suçsuz bulunarak serbest bırakılırlar.
Köylüler kaçakçılıktan yırtarlar, ama onlar
sadece “kaçakçı” değiller ki. Onlar aynı zamanda
Kürtler, yani “eşkiya ve hainler.” Ayrıca kaçakçılık,
büyük oranda sınırlardaki karakol komutanlarıyla,
gümrük memurlarıyla ortaklaşa yapıldığından,
“suç” da sayılmaz. Oysa Kürd olmak, adı “haine çıkmak”,
yerde ve gökte, bu ve öteki dünyada suçtu, hem de ne suç!...
Bugün de öyledir.
(Nerde o eski kaçakçılık! Kaçakcılığın
da tadı tuzu kalmadı! Sınır boylarında
yaşayanlar ve de yapanlar bilirler. Eskiden sınırlardan
geçiş ücreti yük hayvanı, -ki bu genellikle katırdı-
sayısına göre belirlenirdi. “Sınırların
bekçisi kahraman mehmetçik” ise, sadece kendilerine madik
atılmasın, belirtilen katır sayısından
fazla hayvan geçirilmesin diye kontrole gelirdi. Oysa şimdi
bu işte katırların yerine panzerler ve askeri
cemseler kullanılıyor. Sınırdan geçirilen
mallar da değişti. “Yükte hafif baha ağır”
eşyalar, örneğin eroin taşınıyor.
İş de, eskiden olduğu gibi, kaçak mal gönderen
tuccar ile karakol komutanı arasında bağlanmıyor.
Şimdi devrede, başbakaneler, bakanlar, emniyet müdürleri,
yüksek rütbeli subaylar var.)
“Kaçakçılık” suçlamasıyla gözaltına alınan
ve mahkeme tarafından suçsuz bulunup serbest bırakılan
33 Kürt köylüsü, 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Mustafa
Muğlalı’nın nezdinde “suçlu”durlar, onun emriyle
yakalanırlar. Kırsal alana götürülen köylüler, Türk
paşaşının buyurduğu “şifre”
ile, ”sorgusuz sualsız”, kafalarına sıkılan
kuşunla öldürülürler.
Ve olaydan tam 61 yıl sonra, olayın geçtiği
Özalp’taki Jandarma Hudut Tabur Komutanlığı'nın
adı, “Orgeneral Mustafa Muğlalı Kışlası”
olarak değiştirilmesiyle, Kürt köylüleri bir kez
daha kurşunlandılar, “33 Kurşunlu Yürek” yeniden
kanatıldı.
“YÖK Savaşları”nın yoğun bir tempoyla
sürdüğü bir dönemde, kurşunlanan yüreklerin yeniden
kanatılması, aynı zamanda militarist ve şoven
çevrelerin yeni bir atağıdır. Türk mahkemelerinin
verdiği karara bir başkaldırıdır.
Bundan böyle ordu mensupları hakkında verilecek
alehte kararlara gösterilecek tepkinin ön işaretidir.
Malum, son anayasa değişikliğiyle, askeri harcamalar
da Sayıştay’ın denetime tabii artık!
Bakalım AKP hükümeti, “yüce Türk adaleti”nin mahkum
ettiği bir katilin adının, bir devlet kuruluşuna
verilmesine ne tepki gösterecek? İçişleri Bakanlığı,
Milli Savunma Bakanlığı, kurşunlanmış
yüreklerdeki kanamayı durdurmak için olmasa bile, kendi
tutarlılıkları açısından verilen
kararı iptal edecekler mi? Yoksa olayı sessizce
kabullenip sineye mi çekecekler?
Biz Kürtlerin önünde ise, tüm kurşunlu yürüklerdeki
kanamanın durması için, ülkemizi özgürleştirmekten
başka bir yol yok.
|