Türk toplumunda sorunun varlığını kabul ederek,
siyasi, kültürel, hukuki çözüm yolları öngören aydın
ve siyasetçilerin sesi çatışma ortamında boğuldu.
Şimdi AB baskısıyla bazı şeyler yapılıyor
ama zorla aşk olmayacağı gibi demokrasi de
olmaz
İSMAİL
SAYMAZ
Burkay: Zorla demokrasi olmaz
(*)
Kürt sorunu konusunda 1970'lerden itibaren adı öne çıkan
isimlerin en önemlilerinden biri Kemal Burkay oldu. Türkiye'de
yasadışı kabul edilen Kürdistan Sosyalist Partisi'nin
(KSP) lideri Burkay, çözüm için federasyon' tezini savunuyor.
Burkay'ın sorularımıza yanıtları
şöyle:
1980'lerden 90'ların sonuna kadar Kürt sorunu ağırlıklı
olarak, terör, şiddet, ayrılıkçılık,
suç ve ceza gibi kavramlarla konuşuldu ve Türkiye'deki
tüm sorunları gölgeliyor gibiydi. Bugün
durumu nasıl görüyorsunuz? Sorunun boyutları, kaynağı,
tanımı değişmiş midir? 'Kürt
talepleri' nelerdir?
1980'li ve 90'lı yıllar Kürt sorunu bakımından,
'düşük yoğunluklu savaş' da denen bir çatışma
dönemiydi ve daha çok 'terör, bölücülük vb' kavramlarla anıldı.
Devlet de sorunu iç ve dış kamuoyuna böyle
sundu. Hatta Kürt sorunu olmadığını savundu.
Oysa sorun hep vardı, ülkenin en ciddi sorunlarındandı,
kanımca en ciddisiydi ve çözüm bulamadığı
için de 100 yılı aşkındır sürüp gelmekte,
hem Kürtler hem Türkler bakımından çok büyük kayıplara
yol açmakta.
Biz daha 70'li yıllarda sorunun ekonomik, sosyal, siyasal,
kültürel boyutlarına işaret ettik, Kürt kimliği
kabul edilerek, hakları tanınarak, eşitlik
temelinde barışçı bir çözüm önerdik. Bu
pek çok çağdaş ülkede görülen uygar bir çözüm olurdu.
Bu olsa, ne terör olurdu, ne de ülkenin bölünmesi gibi
bir risk. Bu kadar açı çekilmez, ülke
kaynakları heder olmaz, toplum bugün, gerek ekonomik
refah, gerekse demokrasi bakımından dünyanın
gerilerinde olmaz, çok daha ileri bir noktada olurdu. Türk
toplumunda da bu sorunun varlığı ve çözümü
konusunda bizim gibi düşünen aydınlar ve siyaset
adamları vardı, yine var. Ne yazık ki çatışma
ortamında bizim de, onların da sesi boğuldu,
toplum daha çok savaşanlara göre
ayrıştı.
Söz konusu 15-20 yıl boyunca Kürt sorununun
diğer tüm sorunları gölgelediği doğru.
Bence Kürt sorunu kilit sorundu, hem ötekileri etkiledi, ağırlaştırdı,
hem de zamanı ve kaynakları tüketerek onların
çözümünü engelledi. Günümüzde de sorun, siyasal, hukuksal,
ekonomik ve kültürel tüm boyutlarıyla devam ediyor. Önceki yıllara göre belki nispi bir sessizlik var; ama bu sorun çözüldüğü
için değil, silahlar sustuğu içindir. Oysa sorun
bir PKK olayı değildi, şimdi de değil.
Devletin sorunu tanımı değişmedi.
O hâlâ Kürt sorununu bir terör sorunu sayıyor,
hak isteyen Kürtleri bölücü diye niteliyor.
Kürtler
adil ve çağdaş bir çözüm istiyorlar. Bu mümkündür.
Eşitlik
temelinde federatif bir çözüm Türkiye koşullarında
bizce en uygunu. Dünyada bunun İsviçre, Kanada, Belçika,
hatta Amerika, Almanya, Rusya, İspanya gibi pek çok örneği
var. Annan Planı'yla 150 bin
Kıbrıslı Türk'e tanınan haklar neden bu
ülkedeki 15-20 milyonluk bir halka tanınmasın? Böylesi
bir çözüm ülkeye barış getirir. Türkiye
ağır bir kamburdan kurtulur, gelişip serpilir.
Kanımca bu tür bir çözüm Kürt halkının
ezici çoğunluğunun özlem ve istemidir.
Devletin Kürt taleplerine bakışında
temel bir değişim olduğuna inanıyor musunuz?
Devlet, sorunu hâlâ yok sayıyor, eskisi
gibi tanımlıyor. Ne zihniyette bir değişim
var, ne pratikte. Öyle olunca da bırakın Kıbrıs türü federatif bir çözümü,
en sıradan kültürel ve insani hakları bile tanımamakta
diretiyor.
AB sürecinde yapılanların açılım
olduğu söylenebilir mi? Bunlar gerçekten açılımsa
yeterli mi? Açılım değilse başka çözüm
olasılıkları nelerdir? Özellikle
örgütlenme özgürlüğünde durum tatmin edici sayılabilir
mi?
AB sürecinde yapılanlar, AB'nin zorlamasıyla
ve göstermelik. Kopenhag Siyasi Kriterleri'nin
gereği de ne hukuksal planda yapılıyor, ne
uygulamada. Elbet Kopenhag Kriterleri tümüyle yerine getirilse
bile bu Kürt sorununu çözmeye yetmez. Yine de bu kriterler,
çözüme giden yolun açılmasına, bu çerçevede Türkiye'nin
demokratikleşmesine hizmet ederler ve önemlidirler. Örneğin
bu kriterlere göre tam bir düşünce
ve basın özgürlüğü gerekir. Bugün Türkiye'de sözde
yapılan onca reforma rağmen, Kürtler bir yana, Türkler
bakımından bile bu özgürlük var mı? Sözde
Kürtçe ve diğer dillerde radyo ve televizyon yayını
serbest olacaktı; nerde o? Rejim, hâlâ Kürtçenin adını
anmaktan bile kaçınıyor. Günde yarım saat bir
yayın olsa ne ifade eder? Kürtler nazarlık
türünden bir şey mi istiyorlar?
Kopenhag Kriterleri'ne göre etnik
grupların anadillerinde okullar gerekiyor, ilkokuldan
üniversiteye kadar. Böyle bir hazırlık var mı?
Onu bırakın, Kürtçe kurslar
bile binbir engelle, baskıyla yüz yüze. Bu
kurslar serbest olsa ne olur? Bu, dil ve kültür haklarını
tanımak mıdır? Vergilerini veren, askerlik
yapan, bu ülkenin vatandaşı olan 10 milyonlarca
insanın neden kendi anadilinde ilkokulu, lisesi, üniversitesi
olmasın?
Kopenhag Kriterlerin'e göre farklı
etnik grupların kendi kimlikleriyle, kendi adlarıyla
parti kurmalarının serbest olması gerekiyor.
Türkiye'de buna izin var mı? Bir Kürt
partisi kurulabilir mi? Örneğin Kürdistan Sosyalist Partisi
legale çıkabilir mi? Hatta Kürt kültür dernekleri
serbestçe kurulup çalışabiliyor mu?
Türkiye'de son yıllarda yasalarda birçok
değişiklikler yapıldı ve reformdan çokça
söz ediliyor. Ama birçok şey AB'ye yönelik göz boyama,
kandırmaca türünden. Bir elle verilen öteki elle geri
alınıyor. DGM'lerin kaldırılması
bunun son örneği. Onun yerine BAM konuyor, aynı
işi yapsın diye, hem de aynı savcı ve
yargıçlarla! Sonuçta bu, başkasını kandırayım
derken, kendini kandırma olayıdır. Sorun çözülmüyor
erteleniyor. Oturduğunuz köhne binaya boya çekmek gibi
bir şey... Bu depreme ilaç olmaz. Bu ülkeye gerekli
olan bu tür köylü kurnazlıkları değil, ciddi
bir demokratikleşme iradesidir.
Türkiye Kopenhag Kriterleri kapsamında gerekeni yaptığını
ve artık AB'den müzakere tarihi verilmesi gerektiğini
söylüyor. Sizce gerekenler yapıldı
mı?
Bizce yapılmadı, Yapılan
değişiklikler de uygulanmıyor. AB önümüzdeki
aralık ayında Türkiye'ye tarih verir mi vermez mi
bilemem. Bizce önemli olan tarih almak için ve başkasının
zoruyla değil, gerçekten demokrasi istendiği için
demokratikleşmeli. Zaten başkasının zoruyla
demokrasi olmaz. Zorla aşk olmayacağı
gibi.
Demokratikleşme ve Kürt sorununun
çözümü konusunda umutlu değil misiniz?
Evet, yakın gelecek bakımından
değilim. Çünkü en başta
dünden bugüne başa gelen yönetimler ne ülkeyi demokratikleştirme
işinde samimiydi, ne de Kürt sorununu çözme isteği
taşıyordu. Bugün de durum farklı
değil. Bu olmadan Kürt sorunu nasıl çözülebilir?
Ne yazık ki, Türkiye'yi gerçekten demokratikleştirmek
ve Kürt sorununu çözmek isteyen, bunu yapabilecek nicelik
ve nitelikte güçler ortada yok. Öncelikle bu gerekiyor, yani
ciddi, köklü bir değişimi isteyen toplumsal güçlerin
harekete geçmesi, iktidara gelmesi veya iktidarı güçlü
biçimde etkilemesi. Belli ki Türkiye bir süre oyalanacak,
ufak tefek, palyatif değişikliklerle zaman kazanmaya
çalışılacak. Ama zaman, değişen
dünya, en başta da Kürt halkının
haklı istemleri, Türkiye'yi de eninde sonunda değişim
yönünde zorlayacak ve toplumda yeni bir anlayış,
yeni ve etkili siyasal akımlar ve örgütler yaratacaktır.
Geleceğe yönelik olarak iyimserim.
Kürt taleplerini dile getiren kişi ve kuruluşların
bakışında son beş
yıl içinde temel bir değişiklik olduğu
söylenebilir mi?
PKK açısından sorunun tanımı
değişti elbet. Öcalan yakalandıktan sonra o
da, onu izleyen örgütü de bir uçtan diğer uca savruldu.
Geçmişte federal çözümü bile yetersiz buluyor,
hatta ihanet sayıyor ve bağımsız Kürdistan
istiyordu. Silahlı eylemi temel yöntem
sayıyordu. Şimdi
bunları bıraktı. Kemalizm'i
ve üniter devleti savunuyor. 'Barış ve demokrasi'
kapsamında kültürel haklardan söz ediyor, legal siyasi
çalışma hakkı istiyor. Bu
çok büyük, hem de devletin isteyebileceği gibi bir değişim
değil mi? Ama ilginçtir, devlet hiç de memnun değil.
Geleneksel devlet güçleri ne barış, ne demokrasi
istiyor, ne de Kürtlerin legal siyasi çalışma yapmasına
razı oluyor.
Kürtlerin
talepleri siyasal akımlara, örgütlere göre
bugün de elbet bazı farklar gösteriyor. PKK'nın
durumundan söz ettim. Bize gelince, KSP olarak dünden bugüne
temel görüşlerimizi koruyoruz. Biz eşitlik
temelinde federatif çözümü savunuyoruz. Bizce bu adil ve gerçekçi
bir istem.
Irak'taki bir Kürt devletinden korkmak
Türkiye açısından gerçekçi bir yaklaşım
mıdır?
Gerçekçi değil. Güneyli Kürtler,
ister Irak'ın federal birliği içinde, ister kendi
başlarına olsunlar artık Türkiye'nin komşuları.
İki taraf için de akıllıca
ve uygarca olan ise iyi komşuluk ilişkileri kurmaktır.
Korkunun kaynağı içeriye yönelik
yanlış Kürt politikası. Türkiye kendi Kürtlerine
hak ve özgürlük tanımadığı, bundan korktuğu,
bunu tehlikeli saydığı için, dışardaki
Kürtün de özgür olmasını istemiyor. Bunun haklı
bir yanı yok, yararı da yok. Bu korkudan
kurtulmanın yolu içerdeki Kürt halkına hak ve özgürlüklerini
tanımak, kardeşçe, barış içinde yaşamayı
öğrenmek. Türkiye ancak böyle uygarlaşabilir,
çağdaşlaşabilir.
O zaman, sınırın ötesinde
bağımsız Kürt devleti de olsa, korku için bir
neden olmaz. Bakın, AB sınırları kaldırıyor.
Düne kadar can düşmanı olan, nice kanlı
savaşlar yapan Almanya, Fransa, Polonya, tüm bir Avrupa
sınırları siliyor. Onlar ortak bayrak, ortak
para birimi, ortak parlamento sahibiler.
50 yıl önce bunu hayal edemezdik. Türkiye'nin
asker ve sivilleri de bir elli yıl sonrasını
düşünmeli.
(*) Bu röportaj, Radikal Gazetesi’nin Kürt
sorunuyla ilgili yazı dizisinde, 31 Mayıs 2004 tarihli
sayıda yayınlandı.