PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 

AB eşiğinde KÜRT SORUNU (9)

Türk toplumunda sorunun varlığını kabul ederek, siyasi, kültürel, hukuki çözüm yolları öngören aydın ve siyasetçilerin sesi çatışma ortamında boğuldu. Şimdi AB baskısıyla bazı şeyler yapılıyor ama zorla aşk olmayacağı gibi demokrasi de olmaz

İSMAİL SAYMAZ

Burkay: Zorla demokrasi olmaz (*)


Kürt sorunu konusunda 1970'lerden itibaren adı öne çıkan isimlerin en önemlilerinden biri Kemal Burkay oldu. Türkiye'de yasadışı kabul edilen Kürdistan Sosyalist Partisi'nin (KSP) lideri Burkay, çözüm için federasyon' tezini savunuyor. Burkay'ın sorularımıza yanıtları şöyle:


1980'lerden 90'ların sonuna kadar Kürt sorunu ağırlıklı olarak, terör, şiddet, ayrılıkçılık, suç ve ceza gibi kavramlarla konuşuldu ve Türkiye'deki tüm sorunları gölgeliyor gibiydi. Bugün durumu nasıl görüyorsunuz? Sorunun boyutları, kaynağı, tanımı değişmiş midir? 'Kürt talepleri' nelerdir?


1980'li ve 90'lı yıllar Kürt sorunu bakımından, 'düşük yoğunluklu savaş' da denen bir çatışma dönemiydi ve daha çok 'terör, bölücülük vb' kavramlarla anıldı. Devlet de sorunu iç ve dış kamuoyuna böyle sundu. Hatta Kürt sorunu olmadığını savundu. Oysa sorun hep vardı, ülkenin en ciddi sorunlarındandı, kanımca en ciddisiydi ve çözüm bulamadığı için de 100 yılı aşkındır sürüp gelmekte, hem Kürtler hem Türkler bakımından çok büyük kayıplara yol açmakta.

 
Biz daha 70'li yıllarda sorunun ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel boyutlarına işaret ettik, Kürt kimliği kabul edilerek, hakları tanınarak, eşitlik temelinde barışçı bir çözüm önerdik. Bu pek çok çağdaş ülkede görülen uygar bir çözüm olurdu. Bu olsa, ne terör olurdu, ne de ülkenin bölünmesi gibi bir risk. Bu kadar açı çekilmez, ülke kaynakları heder olmaz, toplum bugün, gerek ekonomik refah, gerekse demokrasi bakımından dünyanın gerilerinde olmaz, çok daha ileri bir noktada olurdu. Türk toplumunda da bu sorunun varlığı ve çözümü konusunda bizim gibi düşünen aydınlar ve siyaset adamları vardı, yine var. Ne yazık ki çatışma ortamında bizim de, onların da sesi boğuldu, toplum daha çok savaşanlara göre ayrıştı.

 
Söz konusu 15-20 yıl boyunca Kürt sorununun diğer tüm sorunları gölgelediği doğru. Bence Kürt sorunu kilit sorundu, hem ötekileri etkiledi, ağırlaştırdı, hem de zamanı ve kaynakları tüketerek onların çözümünü engelledi. Günümüzde de sorun, siyasal, hukuksal, ekonomik ve kültürel tüm boyutlarıyla devam ediyor. Önceki yıllara göre belki nispi bir sessizlik var; ama bu sorun çözüldüğü için değil, silahlar sustuğu içindir. Oysa sorun bir PKK olayı değildi, şimdi de değil.

 
Devletin sorunu tanımı değişmedi. O hâlâ Kürt sorununu bir terör sorunu sayıyor, hak isteyen Kürtleri bölücü diye niteliyor.

 

Kürtler adil ve çağdaş bir çözüm istiyorlar. Bu mümkündür. Eşitlik temelinde federatif bir çözüm Türkiye koşullarında bizce en uygunu. Dünyada bunun İsviçre, Kanada, Belçika, hatta Amerika, Almanya, Rusya, İspanya gibi pek çok örneği var. Annan Planı'yla 150 bin Kıbrıslı Türk'e tanınan haklar neden bu ülkedeki 15-20 milyonluk bir halka tanınmasın? Böylesi bir çözüm ülkeye barış getirir. Türkiye ağır bir kamburdan kurtulur, gelişip serpilir. Kanımca bu tür bir çözüm Kürt halkının ezici çoğunluğunun özlem ve istemidir.


Devletin Kürt taleplerine bakışında temel bir değişim olduğuna inanıyor musunuz?


Devlet, sorunu hâlâ yok sayıyor, eskisi gibi tanımlıyor. Ne zihniyette bir değişim var, ne pratikte. Öyle olunca da bırakın Kıbrıs türü federatif bir çözümü, en sıradan kültürel ve insani hakları bile tanımamakta diretiyor.


AB sürecinde yapılanların açılım olduğu söylenebilir mi? Bunlar gerçekten açılımsa yeterli mi? Açılım değilse başka çözüm olasılıkları nelerdir? Özellikle örgütlenme özgürlüğünde durum tatmin edici sayılabilir mi?

 
AB sürecinde yapılanlar, AB'nin zorlamasıyla ve göstermelik. Kopenhag Siyasi Kriterleri'nin gereği de ne hukuksal planda yapılıyor, ne uygulamada. Elbet Kopenhag Kriterleri tümüyle yerine getirilse bile bu Kürt sorununu çözmeye yetmez. Yine de bu kriterler, çözüme giden yolun açılmasına, bu çerçevede Türkiye'nin demokratikleşmesine hizmet ederler ve önemlidirler. Örneğin bu kriterlere göre tam bir düşünce ve basın özgürlüğü gerekir. Bugün Türkiye'de sözde yapılan onca reforma rağmen, Kürtler bir yana, Türkler bakımından bile bu özgürlük var mı? Sözde Kürtçe ve diğer dillerde radyo ve televizyon yayını serbest olacaktı; nerde o? Rejim, hâlâ Kürtçenin adını anmaktan bile kaçınıyor. Günde yarım saat bir yayın olsa ne ifade eder? Kürtler nazarlık türünden bir şey mi istiyorlar?

 
Kopenhag Kriterleri'ne göre etnik grupların anadillerinde okullar gerekiyor, ilkokuldan üniversiteye kadar. Böyle bir hazırlık var mı? Onu bırakın, Kürtçe kurslar bile binbir engelle, baskıyla yüz yüze. Bu kurslar serbest olsa ne olur? Bu, dil ve kültür haklarını tanımak mıdır? Vergilerini veren, askerlik yapan, bu ülkenin vatandaşı olan 10 milyonlarca insanın neden kendi anadilinde ilkokulu, lisesi, üniversitesi olmasın?


Kopenhag Kriterlerin'e göre farklı etnik grupların kendi kimlikleriyle, kendi adlarıyla parti kurmalarının serbest olması gerekiyor. Türkiye'de buna izin var mı? Bir Kürt partisi kurulabilir mi? Örneğin Kürdistan Sosyalist Partisi legale çıkabilir mi? Hatta Kürt kültür dernekleri serbestçe kurulup çalışabiliyor mu?


Türkiye'de son yıllarda yasalarda birçok değişiklikler yapıldı ve reformdan çokça söz ediliyor. Ama birçok şey AB'ye yönelik göz boyama, kandırmaca türünden. Bir elle verilen öteki elle geri alınıyor. DGM'lerin kaldırılması bunun son örneği. Onun yerine BAM konuyor, aynı işi yapsın diye, hem de aynı savcı ve yargıçlarla! Sonuçta bu, başkasını kandırayım derken, kendini kandırma olayıdır. Sorun çözülmüyor erteleniyor. Oturduğunuz köhne binaya boya çekmek gibi bir şey... Bu depreme ilaç olmaz. Bu ülkeye gerekli olan bu tür köylü kurnazlıkları değil, ciddi bir demokratikleşme iradesidir.

 
Türkiye Kopenhag Kriterleri kapsamında gerekeni yaptığını ve artık AB'den müzakere tarihi verilmesi gerektiğini söylüyor. Sizce gerekenler yapıldı mı?

 
Bizce yapılmadı, Yapılan değişiklikler de uygulanmıyor. AB önümüzdeki aralık ayında Türkiye'ye tarih verir mi vermez mi bilemem. Bizce önemli olan tarih almak için ve başkasının zoruyla değil, gerçekten demokrasi istendiği için demokratikleşmeli. Zaten başkasının zoruyla demokrasi olmaz. Zorla aşk olmayacağı gibi.

 
Demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü konusunda umutlu değil misiniz?

 
Evet, yakın gelecek bakımından değilim. Çünkü en başta dünden bugüne başa gelen yönetimler ne ülkeyi demokratikleştirme işinde samimiydi, ne de Kürt sorununu çözme isteği taşıyordu. Bugün de durum farklı değil. Bu olmadan Kürt sorunu nasıl çözülebilir? Ne yazık ki, Türkiye'yi gerçekten demokratikleştirmek ve Kürt sorununu çözmek isteyen, bunu yapabilecek nicelik ve nitelikte güçler ortada yok. Öncelikle bu gerekiyor, yani ciddi, köklü bir değişimi isteyen toplumsal güçlerin harekete geçmesi, iktidara gelmesi veya iktidarı güçlü biçimde etkilemesi. Belli ki Türkiye bir süre oyalanacak, ufak tefek, palyatif değişikliklerle zaman kazanmaya çalışılacak. Ama zaman, değişen dünya, en başta da Kürt halkının haklı istemleri, Türkiye'yi de eninde sonunda değişim yönünde zorlayacak ve toplumda yeni bir anlayış, yeni ve etkili siyasal akımlar ve örgütler yaratacaktır. Geleceğe yönelik olarak iyimserim.

 
Kürt taleplerini dile getiren kişi ve kuruluşların bakışında son beş yıl içinde temel bir değişiklik olduğu söylenebilir mi?


PKK açısından sorunun tanımı değişti elbet. Öcalan yakalandıktan sonra o da, onu izleyen örgütü de bir uçtan diğer uca savruldu. Geçmişte federal çözümü bile yetersiz buluyor, hatta ihanet sayıyor ve bağımsız Kürdistan istiyordu. Silahlı eylemi temel yöntem sayıyordu. Şimdi bunları bıraktı. Kemalizm'i ve üniter devleti savunuyor. 'Barış ve demokrasi' kapsamında kültürel haklardan söz ediyor, legal siyasi çalışma hakkı istiyor. Bu çok büyük, hem de devletin isteyebileceği gibi bir değişim değil mi? Ama ilginçtir, devlet hiç de memnun değil. Geleneksel devlet güçleri ne barış, ne demokrasi istiyor, ne de Kürtlerin legal siyasi çalışma yapmasına razı oluyor.

Kürtlerin talepleri siyasal akımlara, örgütlere göre bugün de elbet bazı farklar gösteriyor. PKK'nın durumundan söz ettim. Bize gelince, KSP olarak dünden bugüne temel görüşlerimizi koruyoruz. Biz eşitlik temelinde federatif çözümü savunuyoruz. Bizce bu adil ve gerçekçi bir istem.

 
Irak'taki bir Kürt devletinden korkmak Türkiye açısından gerçekçi bir yaklaşım mıdır?


Gerçekçi değil. Güneyli Kürtler, ister Irak'ın federal birliği içinde, ister kendi başlarına olsunlar artık Türkiye'nin komşuları. İki taraf için de akıllıca ve uygarca olan ise iyi komşuluk ilişkileri kurmaktır. Korkunun kaynağı içeriye yönelik yanlış Kürt politikası. Türkiye kendi Kürtlerine hak ve özgürlük tanımadığı, bundan korktuğu, bunu tehlikeli saydığı için, dışardaki Kürtün de özgür olmasını istemiyor. Bunun haklı bir yanı yok, yararı da yok. Bu korkudan kurtulmanın yolu içerdeki Kürt halkına hak ve özgürlüklerini tanımak, kardeşçe, barış içinde yaşamayı öğrenmek. Türkiye ancak böyle uygarlaşabilir, çağdaşlaşabilir.

 
O zaman, sınırın ötesinde bağımsız Kürt devleti de olsa, korku için bir neden olmaz. Bakın, AB sınırları kaldırıyor. Düne kadar can düşmanı olan, nice kanlı savaşlar yapan Almanya, Fransa, Polonya, tüm bir Avrupa sınırları siliyor. Onlar ortak bayrak, ortak para birimi, ortak parlamento sahibiler. 50 yıl önce bunu hayal edemezdik. Türkiye'nin asker ve sivilleri de bir elli yıl sonrasını düşünmeli.

(*) Bu röportaj, Radikal Gazetesi’nin Kürt sorunuyla ilgili yazı dizisinde, 31 Mayıs 2004 tarihli sayıda yayınlandı.

 

 
PSK Bulten © 2003