PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Talana, yalana ve bazı pişkin ve edepsizlere dair..

CEMİL BARAN

Irak savaşının sonuçları Türk kamuoyunda büyük bir düş kırıklığı yarattı. Bu kamuoyu, sağcısı-solcusu, ırkçısı ve islamcısıyla ilk kez ortaklaşa, “savaş karşıtlığı” ve de Amerikan düşmanlığı yaptı! Kendilerinin tabiriyle % 95 gibi, Arap ülkelerinde bile görülmeyen ezici bir çoğunlukla...

Aslında bu tavır, elbette, ne söylendiği gibi barışseverlikti, ne de gerçek anlamda savaş karşıtlığı. Militarizmin, şovenizmin, saldırganlığın nerdeyse en belirgin ulusal özellik olduğu bir ülkede hiç böylesine güçlü barışseverlik olur mu? Bu ülkede 1 Eylül barış gününde bile insanların barış için yürümesine tahammül edilemiyor. Bu nedenle, 1 Eylül de 1 Mayıs ve 21 Mart gibi yasaklı ve polisin en çok kafa göz yardığı, sokakları kan revan içinde bıraktığı günlerdendir.

Peki bu sefer ki garip, şaşırtıcı, nerdeyse hükümeti, parlamentoyu ve genelkurmayı bile kapsayacak derecede geniş bu “barış yanlılığı”nın, “savaş karşıtlığı”nın, hatta hatta “Amerikan düşmanlığı”nın hikmeti sebebi ne ola ki?.

Efendim bunun birçok hikmeti sebebi var. Örneğin Kemalistler ve kimi solcu kesimler için sebep Saddam ve Baas Partisi muhipliğidir. Çünkü Saddam Kemalistlere benzer bir “laik”tir, “Baas Partisi”nin adında ise “sosyalist” sözcüğü vardır!.

Kimi solcular için, ABD’ye karşı çıkan yetmiş saraylı Saddam antiemperyalist bir kahramandır! Onun Kürtleri soykırımdan geçirmesi, İran’a savaş açması, Kuveyt’i işgal etmesi, kendi halkını ezip sefil hale getirmesi hiç önemli değil!

İslami kesimler için sebep dindaşlık ve Arap muhipliğidir..

Ama en önemli hikmeti sebep –sayıları iki elin on parmağını geçmeyen namuslu ve gerçekten demokrat aydını içinden çıkarırsanız- bu ülkedeki, sağcı-solcu, müslüman-laik demeden, -aslında çoğu Türk bile olmayan- Türk kardeşlerimizin genlerine işlemiş ezeli ve ebedi Kürt düşmanlığıdır!

Evet, Amerika da bu kez biz Kürtlerin ateşine yandı! Ve bizim yüzümüzden Türk halkının yüzde 95’i, milli hasletlerine hiç de uymaz biçimde, ilk kez savaş karşıtı ve de “barışçı” oluverdi!..

Efendim, mesele malum: Irak diktatörlüğünün yıkımı taşları yerinden oynatır ve burada bir Kürt devleti kurulmasa bile, Kürtler federe bir statü kazanabilir... Bu ise bir felaket olur! Çünkü bu ülkede, yani Türkiye sınırları içinde de yirmi milyon Kürt var. Kendilerine hiçbir ulusal hak tanınmamış 20 milyonluk koca bir halk, bir ulus...

Güney Kürdistan’daki durum onlara da kötü örnek olacak, onlar da bundan böyle daha yüksek sesle özgürlük isteyecek!

Türkiye yıllardır Kürdistan’da boşuna mı savaşıyor, dağı taşı bombalıyor, binleri kırıyor, milyonları sürüyor?.. Bütün emekler boşa gidecek!..

Bu nedenle, 20 yıl süren ve 30-40 bin insanımızın öldüğü, 4 bin köyün ve onlarca kasabanın yerle bir edildiği, 4 milyon insanımızın sürüldüğü şu kirli savaş döneminde hiç de meydanlarda görmediğimiz sevgili Türk kardeşlerimizin yüzde 95’i şimdi savaşa karşı!

Ama yanlış anlaşılmasın, onlar ABD’nin Irak diktatörlüğüne yönelik savaşına karşılar, Türk devletinin Kürt halkına yönelik savaşına karşı değil! Hayır, bu konuda tam tersine, ordunun sınırları aşıp “Kuzey Irak”a, yani Güney Kürdistan’a girmesini, Kerkük ve Musul’a kadar uzanmasını canı gönülden istiyorlar!

Örneğin kemalist yazar-çizer takımı; Arcayürek, Balbay, Çölajanı...

Namlı ırkçılar ve faşistler; MHP, BBP ve ötekiler...

Ayrıca, sosyal demokrat boyası sürünmüş ana muhalefet CHP...  “Neden onbinlerce askerimiz sınırı hala geçmiyor?!.” diye nara atan Baykal...

Ve tabi, her düğünün kamberi, olmazsa olmaz Doğu Perinçek hazretleri!..

Görülüyor ki burada da yine, sayıları iki elin on parmağını geçmeyen bir avuç demokrat aydının dışında, Türk kardeşlerimiz arasında, faşisti, ırkçısı, sosyal demokratı ve Maoisti, hatta İslamcısıyla tam bir konsensüs, bir “ulusal mutabakat” mevcuttur!

Allah yine de Genelkurmay Başkanı’ndan ve de hükümetten, Erdoğan ve Gül’den razı olsun! Bu müthiş “ulusal” koroya karşı, dolduruşa gelip, “ya allah!” deyip orduyu Kerkük’e, Musul’a sürmediler.. Ne de olsa, sırtlarında yumurta küfesi var..

Yoksa allah Amerika’dan ve AB’den mi razı olsun diyelim?. Çünkü onlar dur demeseler ve sınırın öbür yanında bin tane Amerikan askeri olmasa ne genelkurmay, ne de hükümet bu soğukkanlılığı gösterebilirdi.

İşte bu nedenle, bu sözde “barışseverlerimiz” ve de “savaş karşıtlarımız”, Osmanlıdan bu yana nice yıllar geçmiş olmasına rağmen, yeni bir “Bağdat seferi” olmasa bile, bir “Kerkük-Musul seferi” yapamadılar. Kürtleri bir kez daha ezip kahramanlıklarını gösteremediler...

Acaba sefer etselerdi ne olurdu, sonu nereye varırdı, o da ayrı mesele..

Ama işte hevesleri, tutkuları kursaklarında kaldı. Bu yüzden ne yapacaklarını bilemez durumdalar. Düş kırıklığına uğramışlar.. Sinirleri bozulmuş.. Bu yüzden suçu yükleyecek birilerini arıyorlar. Amerikalılara ve İngilizlere karşı iyi savaşmadıkları için Araplara pek kızgınlar. Kahramanlık ve vatanseverlik babında onları küçümseyip aşağılıyorlar. Asıl olarak da Kürtlere kızıyor, öfke ve kin kusuyorlar.

Kürtlerin ABD’ye karşı koymamasını ayıplıyorlar. Unutuyorlar ki Güney Kürdistan ABD işgali altında değil, Bağdat’ın işgali altında.. Yine unutuyorlar ki Güney Kürdistan’ın bir bölümü ilk kez 1. Körfez Savaşı sonunda özgürleşti, şimdi ise tamamı özgürleşme yolunda..

Ama asıl bozuldukları da bu ya!.

Baylar, siz Kürtleri aptal mı sanıyorsunuz, mazoşist mi?. Yoksa kendiniz mi akıl-izandan yoksunsunuz?

Dahası, bu baylar, yağma hareketlerinin, Bağdat ve Basra başta olmak üzere tüm kentlerde cereyan ettiğini unutup, Kerkük ve Musul’da olanlar yüzünden Kürtleri topa tuttular. Üstelik Kürt peşmergelerini uluorta suçladılar. Arap entarisi içinde Musul bankasından çuval dolusu para aşıran adam bile bir anda Kürt peşmergesi oluverdi!

Baylar, nerden biliyorsunuz bunların Kürt ve peşmerge olduğunu? Orda mıydınız? Bunca önyargı, bunca karavana atış neden?..

İşin iç yüzü ise bambaşkaydı. Türkiye’nin şu malum “kırmızı çizgileri” ve ABD ile Türkiye ve Kürt yönetimi arasında yapılan üçlü mutabakat nedeniyle, Kerkük ve Musul’da Saddam rejimi çöktükten, bir otorite kalmadıktan sonra bile, Kürt birlikleri bu iki kente bir süre girmediler. Ne zaman ki yağma olayları başladı ve ciddi bir hal aldı, ABD askerleriyle uyum içinde girip güvenlik tedbirleri aldılar.

Türk basını ve sözkonusu şoven çevreler, bu kez de kırmızı çizgilerin çiğnendiğini ileri sürerek ordunun hemen müdahalesini istediler. Türkmenlere karşı katliam başladığı ileri sürüldü, binbir yalan uyduruldu. İstedikleri olmayınca da Kürtlere küfretmeye başladılar.

12 Eylül faşizminin ve Evren’in bir numaralı goygoycusu, bir tazı gibi koku almakla övülen Bay Arcayürek, Ecevit çömezi Ahmet Tan, Ali Sirmen ve benzeri şovenler köşelerinde Kürtlere dünyanın hakaretlerini yağdırmaya başladılar, Kürt halkını çapulculukla, yağmacılıkla suçlayacak kadar edepsizleştiler. Hatta, nisbeten ciddi bir gazeteci olarak bildiğimiz Yalçın Doğan bile bu koroya katılıyor, “Koca Türkiye Cumhuriyeti’nin yanında ABD’nin müttefiki şimdi aşiretler...” diye alay ediyor.

Baylar, belli ki sinirleriniz bozulmuş.. Ama bunun sorumlusu biz Kürtler değiliz. Haksız, suçlu ve zorba konumunda olan, Sadam rejimi gibi, Türkiye’deki baskı rejimidir. Kürtlere hak ve özgürlük tanımaya razı olmamak sizi, kaçınılmaz olarak böylesi çıkmazlara sürükledi. Paranoya içinde yaşıyorsunuz. Sorunlara sağduyu ile, serinkanlılıkla bakma yeteneğinizi yitirmişsiniz.

Kürt gerçeğini tanımamak için başvurduğunuz zırvalar bir şeyi çözmüş olmuyor. Aşiret gibi göstermeye çalıştığınız güçler, 40-50 yıllık örgütlülüğü, uzun bir mücadele deneyimi olan siyasi partiler. Onlar nüfusu 5 milyon dolayında, Hollanda’dan, Danimarka’dan veya  İsviçre’den daha geniş bir ülkeyi, Güney Kürdistan’ı yönetiyorlar. Orada Erbil, Süleymaniye, Kerkük, Musul gibi milyonluk kentler var. Orada birkaç tane Kürtçe eğitim yapan üniversite var. Yüzlerce gazete ve dergi, onlarca televizyon kanalı var. Seçilmiş bir parlamento ve hükümet var...

Siz bu laflarla belki yüreğinizi sovutuyorsunuz, ama bu tavır aydınlara yaraşmaz. Ağzının pervazı olmayan mahalle kabadayıları gibisiniz.

Şu yağma ve talan işine gelince, bunun ne olduğunu anlamak için önce şu “şanlı tarihinize” bir bakın. Türk diye sahip çıktığınız, büyük imparatorlar diye yere göğe sığdıramadığınız Moğol Cengiz’in, ve Tatar Timur’un yaptığı bir yağma ve talan seferinden başkası değil. Yaptıkları kanlıydı, yıkıcıydı, barbarlık ve vandalizm olarak anlatılan şeydi.

Selçuklunun, Osmanlının yaptığı da oydu. Yavuz’un kırk bin Aleviyi kılıçtan geçirdiğini hatırlayın. Mısır’ı fethettiğinde ise yalnızca Mısır kentlerinin altınını gümüşünü değil, “Sakal-ı Şerif”le “Hÿrka-yı Şerif”in yanı sıra, halifeliği de yağma etti.

Osmanlı yalnız Balkan halklarının malını mülkünü değil, çocuklarını ve kadınlarını da yağma etti. Haremler, soylu padişahlarınızın anaları olan bu kadınlarla doldu, yeniçeri ordusu bu çocuklarla kuruldu.

“Bin atlısı çocuklar gibi şen”olan “akıncılar” bir yağma ve talan örgütlenmesiydi.

Ne zaman fetih bitti, yağma ve talan bitti, Osmanlı da bitti; bunu bilmez misiniz?

Demek ki yağma, talan ve çapulculuk dediğiniz şeyler sizin baba-dede mesleğiniz. Onları neden bu ülkedeki tarihleri on bin yılı aşan ve burada nice uygarlıklar kurmuş olan Kürtlere mal ediyorsunuz? Erbil kentini çevreleyen surların dünyanın en eski surları olduğunu biliyor musunuz? Bu surlar da Çin Seddi gibi talancılara ve yağmacılara karşı kuruldu. Diyarbakır’ın, Bitlis’in, Van’ın ve Harput’un surları da öyle...

Selçukilerin Diyarbakır’ı kuşatıp yağma etmeye çalıştıkları bir dönemde, tarihte büyük lakabını hak etmiş pek az komutandan ve devlet adamından biri olan Kürt Selahaddini Eyyubi, Mısır’ı, Suriye’yi, Filistin ve Kudüs’ü haçlı ordularına karşı savunuyordu..

Siz bugün, Basra’da, Bağdat’ta, Kerkük’te, Musul’da gariban Arabın, Kürdün -herhalde aynı zamanda Türkmenin- yaptığı yağmayı görüyorsunuz. Bu elbet hoş değil. Ama baskı altında, yoksul, yarına güveni olmayan insanlar her ülkede, otorite kalmayınca böyle şeyler yapabilir. Arjantin gibi kişi başına ulusal geliri Türkiye’nin üç-dört katı olan bir ülkede bile, daha kısa süre önce yaşanan büyük kriz sırasında yağma olayları yaygın biçimde görülmedi mi?  Hem siz bu konuda asıl dönüp kendinize bakın, kendinize ve bu ülkeyi dünden bugüne yönetenlere..

Bu ülkeye 40 yıl boyunca başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yapan Bay Demirel’in ve kardeşlerinin, yeğenlerinin o büyük serveti nerden geliyor? Bu servet daha önce var mıydı ve nasıl oluştu?

Ya Erbakan’ın 150 kilo altını, onca gayrimenkulleri, milyonlarca dövizi?..

Ya Çiller’in Türkiye ve Amerika’daki hanları, villaları, yatları?..

Ya mirasçıları arasında birhayli kavga gürültüye neden olan, darbenin “Güçlü Albay”ı, “Yüce Başbuğ”un bıraktığı onca, para, mal-mülk?.. Bu da helal para mı idi?.

Ya banka boşaltıp milyarlarca doları bir gecede yürüten saygın “iş adamları”?..

Bunlar besbelli, fırsat bulunca sandalye, buz dolabı ya da yapay çiçek aşıran zavallılar değil, bunlar trilyonla, katrilyonla aşıran zatı muhteremler!.. Ziya Paşa’nın deyişiyle, milyonla çalan el üstünde, itibarlı, “şerefli”; bir kuruşu zimmetine geçirene ise kürek cezası, değil mi?.

Hatta “necip milletiniz”in kimisi Arnavut, kimisi Kürt asıllı “kurtarıcıları”  “Ata”ları, ”Ebedi” ve “Milli Şef”leri, şu eşi menendi bulunmaz cumhuriyetin kurucuları da, kendilerine yaraşır aslan payını elbet kapmışlardır..

Çankaya Köşkü ve çeşitli illerdeki onlarca köşk ve saray yetmezmiş gibi, İş Bankası’nın aslan payı ve Orman Çiftliği neden Atatürk’ündü?

Ya İsmet Paşa’nınki? Ankara ve İstanbul’daki, yedi sülalesine yetecek onca arsa, han ve apartman albay maaşıyla mı alındı?.

Bunlar önce vatanı “kurtarıp” sonra yağmalamadılar mı?.

Dahası, vatanı 1960 yılında 27 Mayıs “devrimi” ile ikinci kez kurtaran kahramanların halktan topladıkları altın-gümüşlerle kurulan “Alyans Mahalleleri”?..

Ya şu anısı taze olan 6-7 Eylül olayları?. İstanbul’da Rumlara ve öteki gayrimüslimlere yönelik yağma, talan, cinayet ve sürgün?..  Üstelik bu, yoksul adamlar ve sokak serserileri tarafından yaratılan spontane bir olay değildi; bizzat sevgili devletiniz ve onun istihbarat örgütleri tarafından düzenlendi, hükümetinizin bilgisi ve onayı dahilinde hayata geçirildi..

Son yıllarda Ankara, İstanbul, İzmir gibi kentlerin göbeğine, ya da Akdeniz ve Ege kıyılarına kondurulan iki katlı, havuzlu, bahçeli general villalarının kaynağı nedir? Bunlar 20 yıllık kirli savaşın, uyuşturucunun, kara paranın, Kürtlerden alınan haracın, yani şu veya bu şekildeki bir yağmanın ürünü değiller mi?..

Hatta baylar, sizin gazete köşelerinden, televizyon programlarından sağladığınız, bazısı ayda 50 bin dolara varan yüklü ücretler, bu soygun ve talan düzeninden payınıza düşen değil mi?.. Elbet, değerli hizmetlerinizin karşılığı olarak!..

Demek ki yağma, talan ve çapulculuk babında bugününüzün de dünden farkı yok.

Siz, Kerkük’teki yoksul Kürdün aşırdığı ufak tefek şeylerin peşindesiniz. Peki altında bir petrol deryasının kaynadığı Kerküklü Kürdü bu duruma düşüren kim? Kerküklü Kürdün petrolünü yağma edip kendisine özgürlük bile tanımayan; süren, kıran, nane muhtaç eden kim?..

Ya Kürdistan’ın kuzey parçasına el koyup, suyumuzu, petrolümüzü; krom, kömür ve bakırımızı, hatta -dilimizi ve türkülerimizi bile yasaklarken- ezgilerimizi yağma ve talan eden kim?..

Ve bizi okulsuz, aşsız, işsiz, evsiz-barksız bırakmanızın, yıllardır sürüp kırmanızın nedeni de bu değil mi?.

Ey bu acımasız, eşi görülmemiş yağma ve talan rejiminin sözcüleri! Arcayürekler, Tanlar, Sirmenler ve ötekiler...

Siz ne pişkin, ne utanmaz şeylersiniz!

 
PSK Bulten © 2003