PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Bilinenleri, Söylenenleri, Yazılanları Tekrarlamak Olsa Da!...

Mesud Tek

Cumhuriyet Gazetesi’nde yazarken de makalelerini zevkle okuduğumuz Aydın Engin, 18 Haziran tarihli Birgün Gazetesindeki köşeşinde, “Bazı Kürt Arkadaşlara Bazı Sorular” soruyor.

Aydın Engin, Kongra Gel’in 1 Haziran tarihinden itibaren tek taraflı olarak ilan edilen “ateşkesi” kaldırdığını (ki, bu konudaki rivayetler muhtelif. İlan edilen ateşkeş miydi, yoksa silahlı mücadelenin sona erdirildiği miydi?) bildirmesinin akabinde yaşanan çatışmalarla, Genelkurmay’ın çatışmalara ilişkin açıklamalarıyla oluşan “Böylesi sıcak günlerde teorik-ideolojik tartışmalara sıkıntıyla dudak bükülür, hatta dudak büzülür; ‘Sırası mı şimdi bunun’ diye karşı çıkılır. Bence tam da sırası. Birkaç soruyu tartışmaya ne dersiniz?” diyor, “Bugün Türkiye'nin güneydoğusunda yaşayan Kürtlerin önlerine koydukları, erişmek için çabaladıkları, kimi zaman savaştıkları hedef nedir?” diye soruyor.

Gerçeği aydınlatan bir mum olmayı, resmi ideolojiye projektör olmaya tercih eden ve bu nedenle de devletin sillesini yiyen aydınlar, olmadık yerde ve zamanda soru sormakla, sorusunun cevabını dervisler gibi aramakla yükümlüdür. Ne yazık ki böylesi aydınlar Türkler arasında bir avuçtur, biz Kürtlerde ise daha azdır!...

Mum olan Aydın Engin’in sorusu ise kanımca eksik. Şöyleki:

Tüm sorunlarda olduğu gibi Kürt sorununda da iki asli taraf vardır. Bu, Türkiye açısından böyledir. Yoksa Kürt sorununda taraf olanların sayısı Sayın Engin’in de belirttiği gibi ikiden fazla...

Tanıdığımız Aydın Engin taraflardan birine, bazı Kürtlere sorular sorup, öteki tarafa kıyak geçmez. Eğer sağcı-solcusuyla, laik-dincisiyle Türklere soru sormamışsa, nedeni, cevabının belli olması mıdır acaba? diye düşünüyorum. Yine de sayın Engin’in bu tarafa da sorular yöneltmesini tercih ederdim.

Ayrıca Aydın Engin (sadece O değil, mum olmayı tercih eden tüm aydınlar), Türküyle, Kürdüyle Irak ışgalini protesto amacıyla hemen hergün alanlara çıkarak ABD karşıtı eylem yapan, bu ülkenin bayrağını, Buş’un maketini yakan “barışseverler”in, Kongra Gel’in son kararı ve Genelkurmay’ın bu karara yönelik açıklamasıyla gündeme giren olası savaşa karşı niçin aynı tavrı gösterip Erdoğan, Özkök vb.lerinin ya da Öcalan’ın maketlerini yakmadıkları gibi “yersiz ve zamansız”bir soruyu ortaya atmalıdır(lar).     

Gelelim Sayın Engin’in sorusunun cevabına...

Aydın Engin de biliyor, “Türkiye’nin Güneydoğusunda yaşayan” Kürtler’in, önlerine koyup uğruna “kimi zaman savaştıkları” hedefleri, dün olduğu gibi bugün de kendi ülkesinde özgürce yaşamaktır. Kendisiyle ilgili kararları hiçbir baskı altında kalmadan vermektir. Yani Kürtler, başta Birleşmiş Milletler’in olmak üzere birçok uluslararası belgede yer alan Kendi Kaderini Tayin Hakkının kendilerine de tanınmasını istiyorlar, bunun mücadelesini veriyorlar.

Elbette ki Kürtler, bu doğal haklarını nasıl kullanacakları konusunda farklı düşünüyorlar. Kültürel hakların verilmesiyle yetinenlerin yanısıra otonomi isteyenler de var, eşit haklara sahip bir federasyondan yana tavır koyanlarla, ayrı bir Kürt devletinin kurulması isteyenler de var, Kürtler arasında...

Biz Kürdistan Sosyalist Partisi olarak, bugüne kadar federasyondan yana olduk. Yaşadığımız coğrafyanın şartlarını, ülkemizin parçalı durumunu, ulusal ve uluslararası faktörleri gözününde tuttuk, Türk halkıyla eşit şartlarda yanyana yaşabileceğimizi, bunun yolunun da federasyondan geçtiğini ve bu yolun her iki halkın yararına olduğunu söyledik. Bugün, Kürt orgüt ve guruplarınca genel kabul gören bu talebimizi savunur, mücadelesini verirken, şu an  “Demokratik Cumhuriyet” limanına demirlemiş olan PKK başta olmak üzere, diğer bazı Kürt örgütleri tarafından “işbirlikçi”, “ayrık otu” olarak suçlandığımızı da unutmadık.

Bize göre Kürtlerle Türkler yan yana (haydi Sayın Engin’in dediği gibi olsun), “birarada” yaşabilirler, ama, ne bir eksik ne bir fazla, Türklerin sahip olduğu hakların aynısı Kürtlere de tanınırsa!.. Aksi durumda yaşam ne “birarada” ne de “yan yana” olur, olsa olsa üstte-altta olur ki, bugün olan böylesi bir yaşamdır.

Aydın Engin, Kuzeydeki Kürt hareketinin amacı, “zamanla öteki ülkeleri de kucaklayarak Kürtlere bir ulus-devlet kazandıracak olan bir ‘Ulusal Kurtuluş Savaşı’ mı?” diye soruyor.

Kürtler emperyalistlerin, bölgedeki gerici devletlerin çıkarları doğrultusunda çizilen ve Kürdistan’ı dörde bölen sınırları hiçbir zaman tanımadılar. Kürdistan’ı tek bir ülke olarak gördüler, tüm parçaları kapsayan bir birliğin gerçekleşeceğine olan inançlarını hiç yitirmediler.

PSK olarak biz de bu sınırları tanımadık, tanımıyoruz!...

Ama biz her parçada, tanımadığımız, meşru görmediğimiz sınırların o parçayı elinde tutan sömürgeci devletin niteliğinin etkisiyle, farklı toplumsal ve siyasal gelişmelere yol açtığını görüyoruz. Sözkonusu sınırların, her parçada, o parçaya özgü örgütlerin oluşmasına ve kurtuluş hareketinin önüne ayrı hedefler konulmasına vesile olduğunu biliyoruz. Mücadele tarihimiz bize kurtuluşun, her parçadaki örgütlerin öncülüğünde yürütülecek mücadeleyle ve değişik zamanlarda olacağını öğretmiştir,  şayet bölgedeki tüm dengeleri alt-üst eden, sınırların yeniden belirlenmesine yolaçan büyük savaşlar olmazsa...

Kürtlerin 4 parçada birliğinin sağlanması bir süreç işidir ve bu iş için öncelikle en azından iki parçanın kurtulması şarttır.

PSK’ye göre 4 parçada birden kurtuluşu savunmak, buna uygun bir örgütlenme biçiminden yana olmak, bugünkü şartlarda gerçekçi değildir. Kürtler arasında bu tür görüşleri savunanların varlığı da bir gerçektir. Ama bu görüşleri savunanlar, bugün ne kuzeyde ne de bir başka yerde Kürt hareketini yönlendirecek güçte değiller.

“Sıcak günlerin” müsebbiblerinden biri olan Kongra Gel’in tek parçada bile devlet kurma diye bir amacı yok. Böyle bir amacı olmadığı gibi, üniter devletten yana olduğunu defalarca dile getirdi. Kongra Gel, yayınladığı “karşılıklı ateşkes belgesi”yle bu tavrını sürdürdüğünü bir daha gösterdi. "Tüm çağrı ve uyarılara rağmen yanıt verilmez ve özel savaş tarzıyla halklarımızın özgürlük, eşitlik ve demokrasi umutları kırılmaya; cumhuriyet ilkelerine, ülke bütünlüğü ve çağdaş vatandaşlık kriterlerine uymayan tavırlar dayatılmaya devam ederse, buna meşru savunma güçlerinin bir öz savunma savaşıyla yanıt vermesi kaçınılmaz olarak gündeme gelmektedir” deniliyor bu belgede. Görüldüğü gibi, Kongra Gel’in Kürt devleti kurma gibi bir derdi olmadıği gibi, TC hükümeti, ordusu “ülke bütünlüğü”ne, “cumhuriyet ilkelerine” uymayan tavırlar içine girmekle suçlanıyor, bu tavırların devam etmesi halinde karşılık verileceği belirtiliyor!....

Kongra Gel’in lideri Abdullah Öcalan da yakalandıktan sonra verdiği ifadelerinde, mahkemelerde yaptığı savunmalarda, kuryeleri vasıtasıyla gönderdiği açıklamalarında ayrı devlet kurma, federasyon, otonomi gibi taleplere karşı olduğunu defalarca dile getirdi, bu taleplerin sorunu çözme yerine daha karmaşık hale soktuğunu söyledi. Federasyondan, ayrı devletten, otonomiden bahseden Kürtleri ise “ilkel milliyetçilik”le suçladı.

 

Aydın Engin rahat olsun, Kürtlerin 4 parçada devlet kurma diye bir amaçları, şimdilik yok.

Biz Kürtler, başta da söylediğim gibi kendimizle ilgili kararları özgür irademizle vermek istiyoruz.

Ülkesinde özgürce yaşama, kendi devletini kurma biz Kürtlerin de hakkı. 20 Yüzyılda,  ulusal devlet kurmada geç kalmamız, Sayın Engin’in deyimiyle “uluslaşma trenini kaçırmamız”, bu hakkımızı elimizden alamaz. Globalleşen sermayeye karşı, emek caphesinin de globalleştiği bir süreçte de Kürtlerin devlet kurma hakkı vardır...

Elbette, Kürt ve Türk halkları eşit şartlarda birlikte de yaşabilirler. Ama bu, büyük oranda Türk emekçilerinin, onların siyasi örgütlerinin, devrimci, demokrat ve ilerici güçlerin tavırlarına bağlı. Birlikte yaşamanın koşulları Kürtler üzerindeki ulusal baskıya karşı çıkmakla, onların haklı taleplerini sahiplenmekle oluşur. Türk devrimci, demokrat güçlerin bu konuda sınıfta kaldıklarını Sayın Engin de kabul eder.

Sınıfı geçmede, Kürt ve Türk halkları arasındaki dostluğu pekiştirmede “yersiz ve zamansız sorular”ı ortaya atanlara, resmi ideolojinin projektörleri olmaktansa gerçeği aydınlatan bir mum olmayı tercih edenlere büyük görevler düştüğü kanısındayım.

Her iki kesimin de güçlüden yana olan dalkavuklara değil, mumlara ihtiyacı var...

 
 
PSK Bulten © 2003