Kürdistan Sosyalist Partisi
Merkez Komitesi Bildirisi
Kürdistan ve Türkiye halklarına
Türkiye, Avrupa Birliği
üyelik sürecinde önemli bir yol ayrımındadır.
Kopenhag Kriterleri´nin gereği yerine getirilip AB ile
birlik görüşmeleri başlayacak mı, yoksa bu
süreç kesintiye mi uğrayacak ve birlik belirsiz bir geleceğe
mi ertelenecek? Kamuoyu şu günlerde bunu tartışıyor.
Kopenhag Kriterleri,
yerine getirilmeleri halinde Türkiye´nin demokratikleşmesine
önemli katkılarda bulunacaktır. Ülkemizin insanları,
ezici çoğunlukla Avrupa Birliği´ne girilmesinden
yanadır. Bu aynı zamanda insanca bir yaşam,
iş, ekmek ve özgürlük istemidir.
Ama bugünkü yönetim,
Helsinki Zirvesi´nde, aday üyeliğe kabul edildiği
zaman, Kopenhag Kriterleri´ni yerine getireceğine söz
verdiği halde, aradan geçen 2,5 yıllık süre
zarfında bu doğrultuda hiçbir ciddi adım atmadı.
Siyasi kriterlerin bir bölümü için zaman dolduğu halde,
yönetim ayak sürüyor, sözkonusu kriterleri dejenere etmeye
çalışıyor.
Kopenhag siyasi kriterleri,
herşeyden önce demokratik bir anayasayı gerektiriyor.
Oysa hükümet, topluma giydirilmiş bir deli gömleği
olan ve 12 Eylül darbecileri tarafından dayatılan
1982 Anayasası´nda bazı rötuşlar yapmakla yetindi.
12 Eylül faşist
rejiminin çıkardığı veya daha önceden
var olan, ya da daha sonra çıkarılan antidemokratik
kanun ve kararnamelerin tümü varlığını
sürdürüyor.
Rejim, AB´ye adaylık
sürecinde, insan hakları alanında yumuşayacağına,
bazı konularda daha da sertleşiyor, acımasızlaşıyor.
Siyasi tutuklulara
yönelik, katliam derecesindeki uygulamalar ve tecrit politikası
bunun örneği.
Anadillerinde eğitim
isteyen Kürt gençleri ve velileri, çocuklarına Kürtçe
adlar veren ana-babalar terörist muamelesi görüyorlar. Kürtçe
şarkılar yeniden yasaklanıyor ve bir cürüm
sayılıyor.
Rejim idam cezasını
kaldırmamakta direniyor.
Düşünce ve örgütlenme
özgürlüğü önündeki engelleri ısrarla koruyor.
Anadilde eğitim
ve yayın için gereken yasal değişiklikleri
yapmaya yanaşmıyor. Irkçı-şoven ve militarist
güçler, bunu ülkenin bölünmesi gibi gösteriyorlar.
Bu haklar, açık
ki en başta, ülke nüfusunun üçte birini oluşturan
Kürt halkını ilgilendiriyor. Bugüne kadar Kürt dili
ve kültürü dünyada eşi görülmemiş biçimde yasaklandı,
baskı altına alındı. Kürt siyasi partileri,
hatta kültür dernekleri bile hep yasaklandı ve bu tür
örgütlenmeler ağır suç sayıldı. Rejim,
AB´ye sözde girmek istediği halde, ilkel ve zorba rejimlere
özgü bu tür yasak ve baskıları hala sürdürmek istiyor.
Şimdi iki siyasi
parti, HADEP ve HAKPAR da kapanma istemiyle Anayasa mahkemesinde.
Hükümetin bir kanadı,
rejimin dil ve kültüre yönelik engelleyici sisteminde en küçük
bir değişikliğe bile karşı çıkarken,
öteki kanatlarının düşündüğü ise göstermeliktir.
Örneğin, Kürtçe
yayın diye, bölge televizyonundan yarım saatlik
bir yayın düşünülüyor.
Anadilde eğitim
diye, eğitim saatleri dışında kurslar
öneriliyor..
Bunlar 20 milyonluk
bir halkın hak ve özgürlükleriyle ilgili olarak komik,
gayri ciddi önerilerdir ve kültür haklarını bile
hiçbir şekilde karşılamaz.
Kürdistan Sosyalist
Partisi olarak Türk yönetimini ciddi olmaya, verdiği
sözleri yerine getirmeye çağırıyoruz.
Kürt diliyle de devlet
radyo ve televizyonundan tam gün yayın yapılmalıdır.
Kürt basını
üzerindeki baskılara son verilmeli.
Kürt halkı temel eğitimini
kendi anadilinde yapmalı ve Kürt diliyle ilk, orta ve
yüksek öğrenim için yeterince okullar açılmalıdır.
Kürtler azınlık
değildir, bu ülkenin asli unsurlarıdır ve onlar
da vergi veriyorlar. Anadilde yayın ve eğitim hakkı
ancak bu biçimde gerçekleşir.
Kürt siyasi partileri, kültür
dernekleri tümüyle serbest olmalıdır.
Olağanüstü hal, Kürdistan’ın
tamamında bir an önce kaldırılmalıdır.
Ne var ki, bu da göstermelik olmamalı, siyasal ve sosyal
yaşam normalleşmelidir. Oysa daha önce, sözde olağanüstü
halin kaldırıldığı illerde polis
ve askerin keyfi uygulamaları, olağanüstü hali ve
sıkıyönetimi aratmayacak biçimde devam ediyor.
Kirli savaş döneminde
köy ve kasabaları yakılıp yıkılarak
yurtlarından sürülen ve çoğu metropol kentlerde
perişan durumda olan milyonlarca insanımızın
serbestçe yerlerine dönmelerine artık engel olunmamalı,
bu insanlara dönüş için yardımcı olunmalı,
yaraları sarılmalı.
Bunlar, yalnız Kopenhag
Siyasi Kriterleri’nin bir gereği olarak atılması
gereken adımlar değil, aynı zamanda Kürt sorununun
barışçı çözümüne yolu açmak, ülkeye barış
ortamını getirmek için de atılması gereken
ön adımlardır.
Kürt sorunu, haksız
biçimde bölünmüş bir ülkenin, 40 milyonluk bir ulusun
sorunudur. Bu ulusun yaklaşık yarısı TC
sınırları içindedir ve sorunun çözümü ancak
eşitlik temelinde mümkündür.
Biz Kürdistan Sosyalist
Partisi olarak iki halkın birlikte yaşamasından,
barışçı çözümden yanayız ve bunun biçimi
demokratik federasyondur.
İki halkın, Kürtlerin
ve Türklerin birarada, barış içinde yaşamasından
yana olan ve Türkiye´nin çağdaş dünya ile bütünleşmesini,
gelişmesini isteyen herkes böylesine akılcı
ve gerçekçi bir çözüme destek olmalıdır.
Bunun tersi ise inkar ve
baskı politikasının, mevcut zorbalığın
sürmesi demek olur ki, böyle bir sistemin sorunları çözme
ve geleceğe kalma şansı yoktur.
Böyle bir sistem Avrupa
Birliği gibi çağın en ileri uygarlık projesine
girmeyi de hak etmez.
17 Haziran 2002
|