PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Türkiye yine bildiğini okuyor!

Türkiye’nin, Avrupa Birliği Katılım Ortaklığı Belgesi’ne karşı hazırlaması gereken “ulusal program” gecikmiş de olsa Milli Güvenlik Kurulu’nda görüşülerek son biçimini aldı. Evet, bir hükümet kararı olarak değil, MGK kararı olarak!. Bunun ardından hükümetin yaptığı, MGK’nın, yani generallerin koyduğu çerçeveye uygun laflar bulmak oldu.

Yani AB’nin kendi hukukuyla bağdaşmaz bulduğu, yapısının ve işlevinin değiştirilmesini ve kabul edilebilir sınırlara çekilmesini istediği MGK, bir kez daha, AB konusunda da son kararı verdi!

Zaten Türk siyasilerinin çoğunun da demokrasi konusundaki anlayışı, her şeyi süngü gücüyle çözmeye koşullanmış generallerinkinden farklı değildir.

Türkiye hazırladığı sözkonusu ulusal programda, özellikle siyasi kriterlerle ilgili olarak AB Katılım Ortaklığı Belgesi’nin koşullarına aldırış etmiyor ve yine bildiğini okuyor. Örnek olarak:

1-Anadilde yayının ve eğitimin önündeki engellerin kaldırılmasına kesinlikle yanaşmıyor. Aksine, mevcut yasakçı politikalara birkez daha vurgu yapılıyor. Resmi dilin ve eğitim dilinin Türkçe olduğu söyleniyor ve bunun “farklı dil, lehçe ve ağızların serbestçe kullanılmasına engel teşkil etmediği” belirtiliyor. Diğer bir deyişle rejim, bugünkü statükoyu aynen sürdürmekte, 20 milyonluk Kürt halkına, anadilinde  radyo ve televizyon hakkı ile eğitim hakkı bile tanımamakta kararlı.. En küçük bir değişikliğe niyeti yok.

2-  Düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda da eski yaklaşım sürüyor. Düşünceye yine “toprak bütünlüğünü, ulusal güvenliği, laik ve demokratik cumhuriyeti, üniter yapıyı ve milli birliği koruma” gibi bir dizi kayıt ve şart getiriliyor. Bunlar bildiğimiz, bugüne kadar düşünce özgürlüğünü hiçe indiren kayıt ve şartlardır. Yani rejim, şiddeti savunmasa bile, kendisine yönelik her türden eleştiriyi yasaklayıp suç sayma anlayışını sürdürmekte kararlı görünüyor..

Türk Ceza Kanununun düşünceyi yasaklayan ünlü 312 maddesini bile değiştirmeye niyeti yok. Anayasa’da ve diğer yasalarda düşünce özgürlüğünü engelleyen bir sürü engeli aynen korumakta ısrarlı..

3- Pratikte hükümetin ve parlamentonun üstünde olan ve bu kurumların işlevini üstlenen MGK ile ilgili olarak AP’nin istediği değişiklikler konusunda da hiç bir vaatte bulunulmuyor. Aksine, MGK’nın bir danışma organı olduğu söylenip mevcut durum gizlenmek isteniyor.

Özetle, Türkiye Kopenhag Kirterlerine uyum sağlamak için gerekeni yapmak şurda kalsın, AB’nin yumuşatarak, esneterek önüne sürdüğü katılım ortaklığı koşullarına da aldırmıyor. Daha önce sözkonusu belgeyi kabul ettiğini belirterek ve bu koşulla Nice zirvesine katıldığı halde, aradan üç ay bile geçmeden verdiği sözleri çiğniyor.

Türk hükümetinin AB’ye sunduğu bu “ulusal program” gösteriyor ki Türk rejiminin, gerek Kürt sorununun çözümü, gerekse demokratikleşme ve insan hakları alanında AB standartlarına uymaya niyeti yoktur. “Kendi gerçeği”ni gerekçe göstererek AB’nin onu bu haliyle içine almasını istiyor. Yani bu çağdışı, baskıcı ve antidemokratik yapısıyla..

Bunun böyle olacağını, Türkiye’nin,  Katılım Ortaklığı Belgesi’nde kendisinden istenenleri de sulandırıp sürüncemede bırakacağını daha baştan dile getirmiştik. Sonuç tahminimizden de kötü çıktı.

Bu durumda AB ne yapacak? Ya ilke ve kararlarına uygun davranarak Türkiye ile üyelik görüşmelerini ve Kopenhag Kriterleri’nin yerine getirilmesine endekslenmiş olan mali yardımları donduracak, ya da Türkiye’nin olup bittilerini bir kez daha “hoşgörüyle” karşılıyacak.. Yani, bazı çevrelerin “Türkiye’nin jeostratejik önemi ve çıkarlar” adına esnettikleri ilkeleri tümüyle bir yana atarak çifte standart uygulayacak..

Biz AB’den ilkeli davranmasını bekliyoruz. AB Türk tarafına yeterince kolaylık gösterdi ve Kopenhag Kriterleri’ni bile yeterince esnetti. Türkiye eğer AB’ye katılmaya niyetliyse sözkonusu reformlar için, kimseyi oyalamaya, aldatmaya kalkışmadan gerekli adımları atmalıdır. Ama eğer Türkiye bugünkü antidemokratik, baskıcı, çağdışı yapısını koruyarak AB’ye girmek istiyorsa -ki öyle istiyor-  böyle bir dayatmaya hayır demek gerekir.

Kürt halkı için durum açıktır. Türk rejimi halkımızın haklarını tanımamakta, inkar ve baskı politikasını sürdürmekte kararlı görünüyor. Demokrasiye hayır diyor, barış ve makul bir çözüm istemiyor. Biz ise böylesine zorba, ilkel bir rejime karşı hak ve özgürlüklerimiz için mücadeleyi sürdüreceğiz.

AB değişimi, demokratikleşmeyi kabul etmeyen bu soykırımcı, terörist rejimi içine almamalıdır. Böyle birşey, NATO’da olduğu gibi AB’yi de Kürt halkının haklı mücadelesine karşı taraf haline getirir. AB taraf olacaksa hakları yenen mazlum halkımızdan yana olmalıdır, zorba ve ilkel bir rejimden yana değil.

Türkiyenin tutucu ve gerici yöneticileri izledikleri bu çağdışı, ilkel politikaların hayrını bugüne kadar görmediler, bundan sonra da görmeyecekler. Onlar bu kafayla ülkenin politik ve ekonomik olarak bugünkü derin bunalıma düşmesine, bir batağa saplanmasına ve Kürt halkıyla birlikte Türk halkının da büyük acılar çekmesine neden oldular. Aynı tutumla gidecekleri yer daha da büyük bir çöküntü olacaktır.

Ortadoğunun en eski ve büyük uluslarından biri olan Kürt ulusu, kölelik zincirlerini kırmakta, uluslararası topluluğun özgür, eşit bir bireyi olmakta kararlıdır. Bunu hiç kimse önleyemez.

Biz haklı bir davanın sahipleriyiz. Herşeyden önce halkımızın özgürlük özlemine, mücadele geleneğine, bitmez tükenmez enerjisine güveniyoruz.

Özgür bir ülkede, başı dik insanlar gibi yaşamakta kararlıyız ve bunu başaracağız.

Türkiye’yi yöneten zorbalar da, herkes de bunu bir gün görüp anlıyacaktır.

Kemal Burkay
Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK)
Genel Sekreter

21 Mart 2001

 
PSK Bulten © 2001