PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Adalet mi rezalet mi?.

Türkiye bir buçuk yıl kadar önce Avrupa Birliği’ne aday üye olduğu zaman iyimser bir hava doğmuş, çoğu kimse, belki bu ülke de artık biraz değişir, demokrasi ve insan hakları alanında bazı olumlu adımlar atılır diye düşünmüştü. Nerdee!..

Herkes gider Mersine, bunlar gider tersine!.

Türk hükümeti birkaç yıl önce, sanki insan haklarına verdiği değeri göstermek ve bu konudaki iyi niyetini kanıtlamak için bir İnsan hakları Bakanlığı kurmuştu.

Bu da ilginç değil mi? Hiç bir Avrupa ülkesinde böyle bir bakanlık yok. Dünyamızdaki uygar ülkelerin hiç birinde de olduğunu sanmıyoruz. Böyle bir sorun olmayınca, insan hakları bu ölçüde çiğnenmeyince neden olsun ki?. Eğer köpeklerin insanlara saldırmadığı bir ülkede iseniz sopayla dolaşmanız için neden yoktur.

İşte bu garip bakanlık, bir yıl kadar önce Türkiye’nin ve Kürdistan’ın birkaç ilinde toplantılar düzenledi, bu toplantılara mülki amirlerin, polis ve subayların yanısıra sivil toplum örgütlerinin, demokratik kuruluşların temsilcileri de cağrıldı; hatta kötü uygulamalardan zarar görmüş kişilerin de katılmasına olanak tanındı. Bu da insan hakları alanında bir tür iyileşme, saydamlaşma gibi gösterildi.

Ne var ki yapılanlar göstermelikti, bir tiyatro oynanıyordu. Kanlı kurtların kuzularla kardeş kardeş oturup tartıştığı nerde görülmüş?.

Evet, Türk devletinin sorumluları bu kez de yine kendi bildikleri gibi yaptılar, rahat bir tartışma ortamına fırsat tanımadılar. Bazı yerlerde insan hakları örgütlerinin, demokratik kuruluşların temsilcilerinden veya tek tek kişilerden gelen eleştiri ve öneriler karşısında hemen tepki gösterip konuşmacıları susturdular. Asıl kötülüğü ise sonradan yaptılar. Söz alıp antidemokratik uygulamaları eleştirenleri, yapılan işkence ve kötü muameleleri dile getirmeye cesaret edenleri daha sonra karakola çekip bir kez daha hırpaladılar, en azından tehdit ettiler; hatta mahkemeye verdiler. 

Bunlardan biri de Nazlı Top adlı bayandı. Nazlı Hanım’ın öküsü şöyle: Dokuz yıl kadar önce bir gün işten çıkıp eve dönüyordu. Bir karakolun önünden geçerken polisler kendisini alıp karakola götürdüler. Orada on gün süreyle alıkonuldu ve işkence gördü. Kendinden geçinceye kadar dövüldü, bedenine elektrik akımı verildi ve copla tecavüz edildi. 

Nazlı Top geçen yıl Haziran ayında insan haklarıyla ilgili olarak düzenlenen bir toplantıya katıldı ve kendisine yapılanları anlattı. Ama o ve onunla birlikte 18 kişi bundan dolayı, devletin askeri ve emniyet güçlerine hakaret etmekle suçlandılar ve mahkemeye verildiler. Nazlı Top için istenen ceza miktarı ise altı yıl hapistir.  

Şu garipliğe bakın ki, halka yapılan onca zulüm, işkence, hatta tecavüz koğuşturulup failleri cezalandırılmıyor da, işkencenin kurbanlarının yapılanları dile getirmeleri suç ve “devletin askeri ve kolluk güçlerine” hakaret sayılıyor!

Bu ülkede adalet mekanizması işte böyle işliyor.. Bu adalet mi, yoksa rezalet midir; Bay Sami Türk acaba neyin bakanı?

Sözkonusu 18 kişiden beşi, aynı zamanda “ayrılıkçı propaganda” ile suçlanıyorlar. Bunlardan biri de Fatma Karataş adlı Kürt kadındır. Bayan Karataş 45 yaşlarında ve beş çocuk annesi. O da karakolda ağır işkence görmüş hatta tecavüz edilmiş. Bunu doktora anlatıp gerekenin yapılmasını istediği zamansa doktorun verdiği cevap şu: “Burada herkes işkence görüyor, böyle şeyler oluyor, başka şikayetin var mı?”

Sözkonusu toplantıya katıldığı ve bunları anlattığı için Fatma Karataş’la ilgili olarak da dava açılmış ve onun için de ağır hapis cezası isteniyor..

Bu tür olaylar bir ya da iki değil, yüzlerce, binlerce.. Bu iki olayın kurbanları ise yine de şanslı sayılırlar; çünkü hiç değilse durumları bir Amerikalı gazeteci tarafından dünya kamuoyuna yansıtıldı. 21 Mayıs tarihli Waşington Post gazetesinde her iki kadının da başına gelenler anlatıldı. Rejimin işkenceci polislerden farksız yargıçları karar verirken belki bunu göz önüne alırlar..

Bu nedenle Türk devleti bir kez daha teşhir oldu. Ama diyeceksiniz ki bu adamlar bu tür rezilliklere alışmışlar; utanmazlar, sıkılmazlar..

Bu hiç garip değil:
Suçlular beraat etti, masumlar ceza aldı!..

Bültenimizin Aralık 2000 sayısında da yine bir mahkeme kararıyla ilgili olarak şöyle bir başlık atmıştık:

“Türkiye’de Garip Şeyler Oluyor: Suçlular Ceza Alıyor, Masumlar Beraat Ediyor!..”

Herkes de bilir ki Türkiye’de suç işleyen askere polise birşey olmaz. Onlar çalsa da, dövse de, öldürse de yanlarına kar kalır. Ama yoksul, güçsüz insanlar haksızlığa da uğrasalar, zulüm de görseler hesabını kimseden soramazlar; çoğu kez de, yukardaki örneklerde görüldüğü gibi kendileri suçlanırlar.

Ama yukarda sözünü ettiğimiz haber değişikti. Duvara yazı yazdıkları için günlerce işkence gören, aynı zamanda, gizli bir  örgütün üyesi gibi gösterilen çocuk yaştaki “Manisalı Gençler” beraat etmişler, onlara işkence eden polisler ise ceza almışlardı..

Bu memlekette böylesi birşey ilk kez oluyor, ilk kez adalet yerini buluyordu! Bu, bir adamın bir köpeği ısırması kadar ilginçti ve biz de bu nedenle onu yazdık.

Ne var ki aradan çok geçmeden Türk adaleti yanlışlığını fark edip düzeltti, böylece bizi de yalancı çıkardı.. Yargıtay kısa süre önce mahkemenin kararını bozdu, çocukları suçlu buldu, işkenceci polisleri ise suçsuz!..

Yani gelenek bozulmadı.. 

 
PSK Bulten © 2001