Basın
Bildirisi
Af , barış
ve demokratikleşme birbirine bağlı
Bir yıl sonra af konusu yeniden
gündemin ön sıralarında. Geçen yıl, tasarı
parlamentodan geçmesine rağmen yasal süreç tamamlanamamış,
kamuoyunun gösterdiği yoğun tepkiler sonucu Çankaya’dan
geri dönmüştü.
Tepkilerin nedeni, işkencecilere,
katillere, vurguncu ve çetelere af çıkarılırken
politik tutukluların ve “düşünce suçluları”nın
dışında bırakılmasıydı.
Oysa, amaç toplumsal barışa hizmet ve gerilimi düşürmekse,
af asıl bu sonuncular için gerekli.
Bu kez durum değişecek
mi? Öyle görünüyor ki hayır. Siyasi suçlardan mahkum
olanların ve “düşünce suçluları”nın affı
koalisyon partilerinin umurunda değil. ANAP’ın yarım
ağızla söylediklerinin dışında, buna
karşılar. Muhalefetin de tutumu bu konuda pek farklı
değil. DYP’nin tutumu MHP’den farksız. FP ise salt
Erbakan’ı kurtarmanın derdinde.
Üstelik, siyasilerin aftan yararlanması
için anayasa değişikliği gerekiyor. Oysa ne
hükümette ne de bu parlamentoda böyle bir istek ve çaba yoktur.
Öyle olunca da, eğer hükümet kendi arasındaki kimi
pürüzleri aşar, örneğin Haluk Kırcı gibi,
7 genci gözünü kırpmadan öldürmüş katillerin aftan
ne ölçüde yararlanacağı üzerinde anlaşırsa,
bu kez yasa çıkacak.
Böylece azgın katiller, işkenceciler,
uyuşturucu tacirleri, çeteler, banka boşaltanlar,
halkı soyup soğana çevirenler serbest kalacak… Yaptıkları
yanlarına kâr kalacak. Yeni işkencelere, cinayetlere,
soygunlara ve haram ticaretlerine devam edecekler…
Ama bir bildiri dağıttığı,
duvarlara sol sloganlar yazdıkları için onlarca
yıla mahkum edilmiş gençler içerde kalacak… Çünkü
onlar kutsal devlete, kutsal sisteme karşı çıkmışlar…
Hak ve özgürlük isteyen, zulme
karşı direnen insanlar içerde kalacak… Onlara, isteyerek
ya da istemeyerek ekmek vermiş, yataklık etmiş
insanlar da…
Devletin zulmünü baskısını
eleştiren, bu nitelikte sözler söyleyen, yazılar
yazan insanlar da. Onlar da kutsal devletin politikalarına
karşı çıktıkları için “suçlu”lar.
Düşünceleri tehlikeli, sözleri suç!..
Özetle, düzenin hükümeti ve
parlamentosu kendi adamlarını (katilleri, vurguncuları,
uyuşturucu tacirlerini, banka boşaltanları,
çeteleri) serbest bırakacaktır. Kendi karşıtlarını,
yani hak ve özgürlük istedikleri, işkenceye, zulme karşı
çıktıkları, kendisini eleştirdikleri için
suçlu
sayıp içeri tıktıklarını ise içerde
tutmaya, cezalandırmaya, ezmeye devam edecektir.
Ve bütün bunların adı
da “af” oluyor!..
Ve bütün bunlar “cumhuriyet”, “demokrasi”,
“laiklik” adları altında yapılıyor..
Evet, durum son derece açık:
Bu adamlar ezdikleri, iliğine kadar sömürdükleri, hertürlü
işkenceye, zulme tabi tuttukları, aç işsiz
bıraktıkları insanlarımızla “af”
adı altında alay ediyorlar..
Bu af değil, soytarılıktır.
Ülkenin gerçekten bir afa ihtiyacı
var.
12 Eylül faşizminin ve 15
yıllık kirli savaşın bir cehenneme çevirdiği,
şiddete boğduğu bu ülkede gerilimi düşürmek
için af gerekli.
Ülkeye barış getirmek,
demokrasi yönünde ciddi, köklü adımlar atmak için af
gerekli.
Bu nedenle de af, en başta
politik suçlardan tutuklu ve mahkum olanları içermeli.
Yoksulluğun, işsizliğin, çaresizliğin
suça ittiği “kader kurbanları” elbet bundan yararlanmalı;
ama Haluk Kırcı, M. Ali Ağca, M. Yıldırım
(Yeşil) türünden katiller, işkenceciler, uyuşturucu
ve cinayet çeteleri, banka soyguncuları, hayali
ihracatçılar ve benzeri soyguncular değil. Ülkenin
temizliğe, saydamlığa büyük ihtiyacı olduğu
ve bu yöndeki çabaların daha da hızlandırılması
gereken bir dönemde bu yapılamaz. Bu, cehennemi ve onun
ifritlerini aklamak olur.
Kürdistan Sosyalist Partisi olarak,
şu anda af adı altında sahnelenen bu soytarılığa
hayır diyoruz! Buna karşı herkesi sesini yakseltmeye
ve gerçek, adil bir af için çaba göstermeye çağırıyoruz.
Herşeyden önce, siyasi suçlardan
hükümlü ya da tutuklu olanlara affı yasaklayan Cunta
Anayasası’nın ilgili hükümlerini değiştirmekle
işe başlanmalı.
“Düşünce suçu” kavramı
ve bu uygulama, bu ülke için bir yüz karasıdır.
Ancak ilkel rejimler ve zorbalar düşünceyi suç sayar.
Anayasa’da, 312. Maddede, TMK’nın 8. Maddesinde bir an
önce gerekli değişiklikler yapılarak bu rezalete
son verilmeli.
İdam cezası bir an önce
kaldırılmalı.
Türk devleti ve hükümeti, idam
cezasına mahkum Öcalan’ı şu anda elinde bir
rehine gibi tutuyor. İdamı bir tehdit ve şantaj
unsuru gibi kullanarak ona istediklerini dikte ettiriyor ve
PKK’ya da yaptırmaya çalışıyor. Bu çirkin
duruma artık son verilmelidir.
Af yasası ancak genel bir
barış ve demokratikleşme projesiyle birlikte
anlam ifade eder, ülkenin ve toplumun ihtiyaçlarına cevap
verir.
İç ve dış kamuoyunu
ve bu arada Avrupa Birliği’ni oyalama, aldatma çabalarına
son verip bir an önce ciddi, köklü reformlar başlatılmalıdır.
En başta, ülkeye giydirilmiş
bir deli gömleği olan Cunta Anayasası’nın yerine,
demokratik, çağdaş bir anayasa yapılmalı
ve ona bağlı olarak tüm hukuk sistemi yeniden gözden
geçirilmeli, demokratikleştirilmeli. Tüm temel hak ve
özgürlükler güvenceye alınmalı.
Devlet
halk üzerinde bir baskı ve terör aygıtı olmaktan
çıkmalı, şeffaflaşmalı. 12 Eylül
faşizminin kurumları ayıklanmalı.
Kökleri
tarihin en eski çağlarına uzanan Kürt halkına,
zengin bir dile ve kültüre sahip bu büyük ulusa yönelik inkar
ve terör politikalarına, bu eşi az görülen zorbalığa
artık son verilmeli, Kürt sorunu eşitlik temelinde,
adil bir çözüme kavuşturulmalı.
Ülke
polis copu ve asker süngüsüyle idare edilemez. Bundan uygar
bir toplum doğmaz ve sorunlar bu şekilde çözülmez.
İnsanlarımız çağdaş
özgürlüklere ve demokrasiye layıktır.
Af, barış, özgürlük ve
demokrasi… Bunlar, Türkiye’nin bugünkü tarihsel ortamında
bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlıdır.
Biri olmadan diğerleri olmaz. Uygar bir Türkiye bu bütünlükten
doğacaktır.
Ülkenin emekçilerine, aydınlarına
büyük görev düşüyor. Artık silkinmeli, değişim
için bayrağı ele almalılar. Ekmeğimiz
ve özgürlüğümüz bu mücadelenin sonucuna bağlıdır.
Hatta hükümette, parlamentoda,
siyasi partilerde, bürokraside ve orduda, işveren çevrelerinde
veya medyada, bulundukları yer ve konum ne olursa olsun,
ülkenin ve halkın geleceğini düşünen ileri
görüşlü, iyi niyetli ve namuslu her insana görev düşüyor.
Değişim ve yenilenme için önyargıları
aşmak, geniş bir ufuk ve hoşgörü gerekiyor.
Bu çıkmazı aşmak
için el ele verebiliriz. Demokratik, özgür, çağdaş
bir toplumu birlikte yaratabiliriz.
Buna karşı dikilen her
çaba, ülkenin bugünkü çıkmazını derinleştirmekten
ve zaman yitirmekten başka sonuç veremez.
Kemal Burkay
Kürdistan Sosyalist Partisi
(PSK)
Genel Sekreteri
31 Ekim 2000
|