PSK PSK Bulten KOMKAR Roja Nû Weşan / Yayın Link Arşiv
Dengê Kurdistan
PSK
PSK Bulten
KOMKAR
Roja Nû
Weşan/Yayın
Arşiv
Link
Pirs û Bersiv
Soru - Cevap
Webmaster
psk@kurdistan.nu
 
 

Aleviler de paylarını aldılar..

Cemil BARAN

Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, Ankara Valiliği’nin başvurusu üzerine, “Alevi ve Bektaşi Kuruluşları Birliği Kültür Derneği”ni (ABKP) kapattı. Nedeni ise bizzat derneğin adı. Mahkeme dernek adındaki “Alevi ve Bektaşi” tanımlamalarını “Türk dilinden ve kültüründen başka bir kültürü korumayı ve yaymayı” yasaklayan dernekler yasasına aykırı bulmuş...

Benzer bir madde Siyasi Partiler Yasası’nda da var. Hem etnik kimliğe veya mezhebe dayalı parti kurulamaz, hem de siyasi partiler Türkiye’de Türk dilinden ve kültüründen başka bir kültürün varlığını ileri süremez, onun korunmasını ve geliştirilmesini isteyemezler.. Geçtiğimiz yıllarda birçok parti, Kürt halkından ve kültüründen söz ettikleri, baskı politikasını eleştirdikleri için bu gerekçeyle kapatıldılar.

Aynı şey şimdi Alevi derneklerinin başına geldi.

Aleviler haklı olarak tepki gösteriyorlar. Ama “yasalar böyle!..”

Bu yasaları koyanlar ülkenin gerçeğine aldırmıyorlar. Ülkenin çok renkli etnik yapısını, varolan farklı kimlikleri, dilleri, inançları, kültürleri yok sayıyorlar, herkesin de yok saymasını istiyorlar. Daha doğrusu her şeyi tek kalıba dökmek istiyorlar: “Türk dili ve kültürü” dedikleri kalıba..

Elbet bu, tam bir kışla anlayışı, zorbalık.

Alevilere yönelik baskılar da elbet ilk değil. TC’nin laik olduğu söylenir. Bunun gerçekle bir ilgisi yok. Eğer geçmiş ile kıyaslansa, 600 yıl gibi uzun bir dönemde, Yavuz’un ve 4. Murat’ın zamanındakine benzer kanlı olaylar yaşanmış olsa bile, Osmanlı dönemi daha toleranslıdır. Öyle olmasa ülkede bu kadar Hıristiyan, Yezidi, Alevi kalmazdı; bu kadar farklı dil ve kültür yüzyıllar boyu sürüp gelmezdi. Osmanlı tek bir dilin, tek bir milliyetin, hatta, padişahların halife kimliğine rağmen, tek bir dinin veya mezhebin temsilcisi olarak bakmadı kendisine. Osmanlı farklılıkları yok saymadı ve yok etmeye kalkışmadı.

Bu iş Cumhuriyet öncesi, İttihatçılarla başladı ve Kemalizmle sürdü. Cumhuriyet dönemi, dil ve etnisite olarak sadece Türk unsuruna dayanma, ötekileri yok sayma ve yok etme dönemidir. Yönetim bu dönemde inanç, hatta giyim kuşam alanını da kendi tercihlerine göre katı biçimlere sokmaya çalıştı. Örneğin Aleviler hep horlandılar, kendilerini gizlemek zorunda bırakıldılar. 1960’lı ve 70’li yıllarda devlet güdümlü ırkçı ve fanatik kesimler tarafından Alevilere karşı pogromlar bile düzenlendi. Son Sivas kıyımı ise daha da tazedir.

Devletin Alevilere yönelik baskıları son yıllarda, Kürt ulusal hareketininin ve İslami hareketin gelişmesi üzerine biraz hafifledi. Devlet, bir yandan Alevi Kürtleri ulusal hareketten uzaklaştırmak, öte yandan son dönemde gelişen İslami harekete karşı onları yanına çekmek için, daha yumuşak ve ikiyüzlü bir tavır geliştirdi. Alevilerin Kemalistliği üzerine propaganda yeniden ısıtıldı. Alevi derneklerinin, cem evlerinin kuruluşu teşvik edildi.

Ne var ki bu tavır samimi değildi. Nitekim, Diyanet İşleri Teşkilatında Alevilere temsil olanağı tanınmadı.

Aslında çözüm bu da değildir. Diyanet İşleri Teşkilatı gibi bir örgüt laik bir ülkede olmaz. Dini cemaatler, ister Müslüman, ister Hıristiyan, Yezidi veya Yahudi olsunlar, ister Sünni veya Alevi olsunlar, gerekli kurumlarını kendileri oluşturmalı, masraflarını kendileri karşılamalılar. Devlet tümüne eşit mesafede olmalı; ne baskı yapmalı, ne imtiyaz tanımalı.

Sorun sadece inançlar arasında bir eşitlik de değil. Son olayın gösterdiği gibi, çok daha geniş kapsamda bir demokrasi sorunu. Rejim, farklılıkları yok sayıp toplumu tek kalıba dökme hevesinden vaz geçmeli. “Türk dilinden ve kültüründen başka dil ve kültürleri” yok sayma veya yok etmeye çalışma gibi düpedüz ırkçı ve faşist tutuma, başkasının diline ve kültürüne düşmanlığa artık son verilmeli.

Bu ülkede bir dönem solcu görüşler Türklüğe aykırı ve suç sayıldı, vatan ihaneti gibi gösterildi.

Kürt dili ve kültürü de öyle ve bu paranoya hala sürüyor.

Yezidiler, Hrıstiyanlar, Aleviler sürekli dışlandılar, baskılara muhatap oldular.

Hatta bizzat Sünni Mslümanlar da Kemalistler’in baskılarından nasiplerini aldılar ve bugün de alıyorlar.

Kemalist ve militarist kesim bu politikayı hep vatan-millet adına izledi. Zorbalığını bu perde ile örtmeye çalıştı. Aslında bu, devleti ele geçirmiş asker-sivil bürokrat bir kesimin kendi iktidarını sürdürmek için şekillendirdiği politikadır, ideolojidir.

Bu anlayışın demokrasi ve uygarlıkla ilgisi yoktur. Bu tutum, çağımızda gelişmenin ve demokrasinin önündeki başlıca engeldir.

Bu durumdan kurtulmak, topluma soluk aldırmak, ülkeyi gelişme yoluna sokmak için yapılması gereken ise, baskı gören, haksızlığa uğruyan, sömürülen tüm toplum kesimlerinin el ele vermesidir.

Çözüm demokrasidedir. Kimseye dilinden, kültüründen, inancından, cinsiyetinden dolayı baskı yapılmamalıdır.

Ülkede varolan tüm diller, kültürler özgür olmalıdır. Yirmi milyonluk Kürt halkı üzerindeki baskı ve zulüm son bulmalı.

Sayıları 10 milyonu aşan Alevi kitlesi artık kendi adını, kimliğini gizlemek zorunda olmamalı.

Yezidiler, Süryaniler ve öteki farklı inanç mensupları, inançlarından dolayı baskı görmemeli, yurtlarını terk etmek zorunda bırakılmamalı.

Laiklik adı altında bizzat İslami kesime yönelik baskılara, örneğin Türban yasağına son verilmeli.

Düşüncesinden dolayı insanlar ceza görmemeli. Bir karabasan gibi toplumun üzerine çöken bu yasaklar ve korku rejimine son vermeli.

Ancak o zaman Türkiye’de insanlar özgürleşir, kendisini mutlu hisseder. Türkiye açık ve aydınlık bir ülke olur. Kaynaklar yıkmaya değil, ülkenin gelişmesine hizmet eder ve ülke gelişip çağdaş uygarlık düzeyini yakalayabilir.

Bunun için Kürdü ve Türküyle, Sünnisi ve Alevisiyle, Hıristiyanı ve Yezidisiyle elele vermeli.

Tek tip adam ve tek tip kültür artık hapishanelerde bile olmuyor..

 
PSK Bulten © 2002