Anlamayanın
bilgisine sunulur..
Türk özel televizyon kanallarından
NTV’de “Kapalı Kapılar Ardında” adlı programda
üç Türk gazetecisi, Emin çölajan, Yavuz Donat ve Mustafa Balbay
tartışıyorlar. Daha doğrusu üçü de hemen
hemen aynı şeyleri söyleyerek, Türke Türk propagandası
yaparak yürek sovutuyorlar..
Üçü de Avrupa Birliği ülkelerini
suçluyor. Avrupalılar Türkiye’yi bölmek istiyorlarmış..
Çölajan bu işte başı çekiyor. Almanya’da yayınlanan
Özgür politika gazetesinde çıkan Apo’nun bir demecine
takılıyor. Apo bu demeçte şöyle diyor:
“Üzerimize gelirlerse meşru
savunma haktır. Güney’de savaş çıkarsa Türkiye’ye
sıçrar…”
Çölajan bunu örnek göstererek,
“Almanya böyle bir gazetenin topraklarında yayınlanmasına
nasıl izin veriyor?.” Diye soruyor.
Acaba Bay Çölajan basın özgürlüğünü
ve bunun Türkiye’deki gibi iğreti değil, ama gerçekten
demokratik toplumlardaki uygulama biçimini bilmeyecek kadar
aptal ve dünyadan habersiz mi? Böyle düşünmek saflık
olur. O bu işleri çok iyi bilecek kadar cin ve anasının
gözü. Ama gerçekleri çarpıtmak
işine geliyor. Onun amacı kamuoyu oluşturmak,
daha doğrusu kamuoyunu kışkırtmak.
Öte yandan asıl sorulması
gereken, dört tarafı Türk hucumbotlarıyla çevrili
İmralı adasında, dört duvar arasında ve
Türk genelkurmayının avucunda olan Apo’nun, bu mesajları
nasıl dışarıya ilettiğidir? Çünkü
cezaevi yönetiminin, bunun da ötesinde Genelkurmay’ın
onayı olmadan buradan dışarı fısıltı
bile çıkmaz.
Apo’nun mesajı gerçekten
ilginç. Örgütüne bir talimat niteliğinde. “Üstünüze gelirlerse
savaşın!” diyor. “Güney’de size saldırırlarsa
savaşı Türkiye’ye sıçratın,” diyor..
Peki bu mesajların dışarı
çıkmasına nasıl izin veriliyor? Evet, işin
püf noktası da işte burada. Çölajan da bunun farkında
ve konuşmasının bir yerinde buna değiniyor,
“İmralı yönetimini anlıyamıyorum” diyor..
Anla anla, Çölajan! Sen bu mesajı
yansıtan Almanya’daki gazeteyi bırak da asıl
bunu anla! Bu mesajların dışarı iletilmesi
İmralı’nın, ondan da öte Ankara’nın işine
geliyor. Dahası, bu mesajlar Genelkurmay’ın mutfağında
pişiyor.. Öcalan’ın avukatlarıyla yapacağı
konuşmaların içeriği önceden belirleniyor.
Bunlar görüşmeler sırasında kurye avukatlara
iletiliyor. Görüşme notları yazılı hale
geliyor. Önce cezaevi yönetimine, uzmanlara ulaşıyor
ve gerekli süzgeçlerden geçtikten sonra uygun görülen
bölümler ve ifadeler saptanıp savcılık kanalıyla
avukatlara veriliyor. Onlar da gerekli yerlere iletiyorlar!
Bunları nerden mi biliyoruz?
Herkes biliyor! Bu bilgiler bizzat avukatlar tarafından
basına iletilen ve düzenli olarak PKK’nın yayın
organlarında ve internet sayfalarında yansıtılan
“görüşme notları”nda yer alıyor. Bir keresinde
savcı, “görüşme notları siyasidir, veremem”
demiş; ama ardından, herhalde yüksek yerden uyarıyı
alınca vermiştir! Bu bilgiyi ileten avukatlara Öcalan’ın
söyledikleri ise şu:
“Hayır, siyasi değildir. Bunun yukarının
isteğiyle olduğunu söyleyin! Yani HADEP’e filan
biraz nasihat edin, yanlışlık yapmasınlar,
diyorlar…”
İşte böyle! Görüldüğü
gibi Öcalan’ın yaptığı gizli saklı,
usule aykırı birşey değil, “yukarının”
yani Ankara’daki yetkililerin isteği üzerine.. HADEP’in
ve PKK’nın yanlış yapmamaları, akıllı
uslu olmaları için öğütler... Vatana millete yararlı
bir iş!..
Sen bunlardan habersiz olamazsın,
Çölajan! Özgür Politika’yı ve Apo’nun söylediklerini
izlediğin belli. Senin “minik kuşun” bunun çok daha
fazlasını, bizim bilmediklerimizi, yani perde gerisinde
olup bitenleri de iletmiyor mu?.
Ama Çölajan türü gazetecilere
ne desen boş. Onlar kurulmuş saat gibi görevlerini
yapıyorlar. Devletin hizmetinde memetçik gazeteciler…
Varlıkları bundan, geçimleri bundan… Bu baylar kendi
devletlerinin komplocu ve yasakçı yüzünü gizlemeye çalışmakla
kalmıyor, bir de Avrupa’yı kendilerine benzetmeye
yelteniyorlar.
Bir de meselenin diğer yanı,
Apo’nun mesajının ilginç içeriği var. Yeri
gelmişken ona da değinelim.
Apo’ya bu tür mesajlar verdirip
dışarı sızdırmakta devletin ne çıkarı
olabilir? Bizce çıkarı şudur: Türk devleti
Apo’yu ve PKK’yı Güney Kürtlerine karşı kışkırtıyor.
Bu ilk de değil. Öte yandan, PKK ile savaşmaları
için Güneyli Kürtlere de baskı yapıyor. Böylece
bir taşla iki kuş vuruyor, Kürdü Kürde kırdırıyor.
Hem Güney’deki durumu destabilize ediyor, buranın işlerini
bozup ekonomik güçlenmeyi, ulusal kurumlaşmayı engelliyor,
bölgenin işlerine müdahale ve denetimi ele geçirmek için
bahaneler ve gerekçeler buluyor; hem de PKK’ın sınır
dışına çekilmiş güçlerini orada yok etmeye
çalışıyor.
Hatta bu siyasetle Türk devletinin
vurmaya çalıştığı yalnızca iki
kuş değil, üç kuştur. Aynı zamanda iç
kamuoyuna dönüp şöyle diyor:
"Görüyor musunuz,
Apo barış ve siyasallaşma söyleminde samimi
değil, o bize karşı savaş hazırlığı
yapıyor. Bu durumda terörün bittiğinden söz edilebilir
mi? Tedbiri elden bırakmak doğru olur mu? Yo, hayır!
İnsan haklarının, demokrasinin sırası
değil! Kürtçe televizyon
ve eğitim olamaz!..”
Yani bu mesajlar statükocu çevreler
tarafından malzeme olarak kullanılıyor. Son
dönemde, değişimi engellemek için hükümete bile
posta atan, “terörün” sürdüğünü kanıtlamak için
Diyarbakır emniyet müdürünü bile kim vurduya götüren
çevreler, bunları mı yapamazlar?. Nitekim, bu malzemeyi
harıl harıl işlemeye başladılar bile..
“Kışla”nın basındaki sözcülerinden M.
Kışlalı, Osman Öcalan’ın, silahlı
mücadeleye tekrar başvurabileceklerine ilişkin son
demecine değinen yazısına şu başlığı
atıyor:
“PKK’nın hizmeti…” Yazının içinde ise “biz
terör tehditinin sürdüğünü kanıtlamakta zorluk çekiyorduk,
Osman imdadımıza yetişti!” diye özetlenebilecek
bir yorum yapıyor..
Yetişir yetişir! Kirli
savaş merkezi, statükonun acımasız güçleri
çok yönlü çalışıyor. İçine sızdığı
kimi sol ve sağ örgütler kanalıyla eylem tezgahlıyor.
O yetmezse, Kontrgerilla ya da JİTEM eliyle polis kıyımı
türünden kamuoyunu sarsıcı eylemler, Sılopi’deki
türden kışkırtıcı faili meçhuller
sahneliyor. Ayrıca İmralı’daki Apo kanalıyla
dağdaki Osman Öcalan’a ulaşan savaş mesajları…
Senaryo tamamdır, filmin çekimine geçilebilir!..
İşte İmralı
süreci böyle işliyor, görüşme ve mesaj trafiği,
demeçler bu işlere yarıyor. Anlama güçlüğü
çekenlerin bilgisine sunulur!..
Siyaset nedir sevgili
okurlar? Siz sözlüklerde yazılı tariflere değil,
gerçeğe bakın. Türkiye’de olup bitenlere bakarsanız,
siyaset ahmakları aldatma sanatıdır!
|